16 Nisan 2014 - 13:48
Hilal Kaplan: Paralel HİNDE

Paralelden kurtuluyoruz derken, bu sefer de Hilal hanımdan kurtulamıyoruz.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Köpek başını peynir ve lor saklanan motala sokmuş, ama kafası içerde kalınca bu sefer çıkarmaya çalışmış ama nafile. Yemeği unutup kafasındaki motalla dışarı fırlayınca ev sahibi görmüş “ne istedin de vermedik” deyip, vermiş sopaya. Halkımız buna “it el çekti motal el çekmez” derler.
Paralelden kurtuluyoruz derken, bu sefer de Hilal hanımdan kurtulamıyoruz.

Tabi bir şahıs olarak değil bir toplum, bir zihniyet adına önemli bir gazetede bunu yazıyorsa “Biz, pars yapana değil, onu bizim üzerimize salan sahibine bakarız, cevabımız ona olur.”

Sonsuz hürmet ve saygım olan Hatemi hocam “sakin olmaya” davet etmiş bizleri. Hocamın her sözünde bir hikmet ve samimiyet görmüş biri olarak tamam derken, hilal hanımın ikinci yazısını görünce hocam da dayanamamış, benim birinci “Gülen-Sünni Benzerliği” yazımı paylaşmış.

Acaba Hatemi hocam bir baba şefkatiyle arayıp Azeri şivesiyle “Gözel balam, göçeh kızım, elma yanaklı, kiraz dudaklı kızım, ayıptır! İnsanların inançlarına saldırma, paralelin boş kalan yeri, bırak kıyamete kadar boş kalsın!” dese belki dinler, bilmiyorum.

Türkiye’de Ehlibeyt-12 imam inancına tabi 20 milyon Alevi-Caferi-Şii’nin olduğunu bilen bir kadının bu şekilde pervasız yazılarda ısrar etmesi, Mekke fethine kadar düşman müşrik yapıyı, fetihten sonra paralel Emevi yapıyı kuran ve İslam’ın ilk troya atı olan Hinde-Ebu Süfyan çizgisi değil de nedir?

Ehlibeyt mektebine gönül veren Alevi-Şii gençler arayıp 2. Yazıdan sonra rahatsızlıklarını dile getirince, ben de şaşırıp kalıyorum. İnancıma yapılan hakaretler bize cevap hakkı doğuruyor ama daha ne yazayım bilmiyorum.
Yine bizim Anadolu tabiriyle “İtin sözünü dedim” ama nafile.

Fakat şu da var ki herkesin yaptığı yanına kar kalsa, Yezit evliya olurdu.

Önceki yazımda bu Hilal hanımın “Hinde’nin rolüne” heveslendiğini demiştim, haklıymışım. Galiba AK Partinin paralel Hinde’si de bu hanım. İnsanların inançları üzerinden siyaset yapan bir kadın, Kendini “Akil” seçtirecek kadar derinlikte.

Yezidin ninesi, Muaviye’nin annesi, Ebu Süfya’nın eşi olan ve Hz. Hamza’nın ciğerini yiyen, Resulullah’ın dişini kırdıran, Peygamberimizin ölümünden sonra da Parelel İslam yapılanması olan (Emevi hanedanının) önemli aktörlerinden olan ve bu yapılanmayla, Oğlu Muaviye ile torunu Yezid’i krallığa taşıyan bu kadınla, Hilal hanımın ortak noktaları sayılmayacak kadar çok.

Hinde Bedir’de öldürülen müşrik Baba ve kardeşlerinin intikamını almak için Hz. Hamza’yı Vahşi’ye öldürtmekle yetinmedi, ciğerini de çıkarıp yedi. Hatta rivayetlerde ciğerin kanlarının ağzının kenarlarından aktığını yazarlar. Ona da yetinmedi, Hz. Hamza’nın burnunu kulaklarını kesti. O da yetmedi diğer kadınları da çağırarak geride kalan şehitlerin de burun ve kulaklarını (hatta bazı rivayetlerde cinsel organlarını) kestiler. Sonra da onları boyunlarına kolye olarak astılar ve Mekke’ye bu şekilde zafer şarkılarıyla girdiler.

Hatta bu kadın, yani Hinde, Hz. Peygamberin annesinin kabrini kazarak cesedini peygamberimize karşı şantaj olarak kullanmayı dahi teklif etti müşriklere. Fakat Allah’tan, onlarda bize yapar korkusuyla vazgeçtiler.

Hilal hanım da içindeki Ehlibeyt düşmanlığıyla birinci yazısındaki iftira ve hakaretleriyle yetinmeyip, dozajını arttırarak ikinci bir yazı yazdı. “Gülenciler: Paralel Şia” diye.

Biz de ikinci yazısına bakınca anladık ki “Hilal Kaplan da Parale Hinde” imiş.

Ehlibeyt mektebi mensupları bu kadına ne yaptılar bilmiyorum.

Paraleli, Amerika-İsrail’le beraber olmakla suçlayıp, öbür taraftan bu mücadelede en büyük dayanakları olacak antiemperyalist bir topluma da yüzsüzce saldırmak, cinsi bir bozukluğu gerektirir, Hinde gibi.

Hilal hanım alamadığı bu hızla Hinde annesine yetişir mi bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var, o da birinci yazımda:

“Eğer Partnerinizle beraber günah işlemişseniz Allah bağışlayıcıdır, gidin hamama “tövbe” guslü alın inşallah bağışlanırsınız” demiştim. Ama şimdi anlıyorum ki bu işi sadece bir tövbe guslü temizlemez, diğer bir gusül daha almaları gerekiyor.

İKİNCİ YAZISINDA YAPTIĞI İFTİRALARA DA KISACA CEVAP VEREYİM

1-Ehlibeyt dostlarının ezanlarda söylediği “Eşhedü Enne Aliyyen Veliyullah” ( Ali’nin Allah’ın dostu ve velisi) şahadet cümlesi bize değil Peygamberimize aittir. Biz sadece kulağı sağır olanlar ve Hz. Ali’ye minberlerden hakaretler edenler duysunlar diye minberlere-minarelere taşımışız.

Araştırmacılar daha rahat bulabilsinler diye Türkçe tercümesi yapılan Ehli Sünnet kaynaklarını sunuyorum. Arapça kaynaklar sayısızdır.

Hz. Ali’nin Velayetini ilk duyuran Peygamberimizdir: (Sahihi Buhari şerhi, İbn-i Haber Askalani, Fethu’l Bari, 62. Bölüm, 3707. Hadis, Polen yayınları;  Sünen-i Tirmizi, 20. Bölüm, Ali’nin hayat hikayesi, 3712. Rivayet; İbn-i Esir, Camiu’l Usul, Ensar yayınları, Türkçe basımı c. 14, s.41, ashabın faziletleri babı; Suyuti, ed-Durru’l Mensuri, Ocak yayınları, Maide süresi tefsiri, s.50; Nesai, Süneni Kübra, Ocak yayınları, “Ben kimin mevlası isem Ali’de onun Mevlasıdır” hadisi, s.617; Heysemi, Mecmeu’z Zevaid, Hz. Ali babı, s.23-30 ve… )
Resulullah Hz. Ali’nin dışında “veli” kelimesini başka hiçbir sahabeye kullanmamıştır.

Ayrıca Ezanlarada çıkarma ve ekleme yapmak Peygamberimizden hemen sonra sizde başlamış, Hilal hanım!
Ehl-i Sünnet kaynaklarında geldiği kadarıyla, Ezanlarda en hayırlı amelin namaz olarak duyurulması, cihadı engeller düşüncesiyle Peygamberimizin zamanında söylenen "Hayy-i ala hayr-il amel" (Haydi-Koşun en hayırlı amele) Cümlesini 2. Halife Ömer, ezandan çıkardı. Resulullah’ın döneminde denilmeyen “Es-Salatu Hayrun mine’n Nevm” (Namaz uykudan hayırlıdır) cümlesi ezanda olmadığı halde ona izafi edildi:

(Sünen-i Beyhaki, C.1, S.424-425, Mebadi-ül Fıkh-il İslami, S. 38, Musennef-u Abdirrezzak, C1, S.460-464, Cevahir-ül Ahbar-i Vel-Asar (Es-Sa’di), C2, S.191-192, Mecme-üz Zevaid, C.1, S.330, Kenz-ül Ummal, C.4, Hadis: 5504-5567-5568, El-Muvatta’ (Malik b. Enes), C.1, S.93, Şerh-u Tecrid (Kuçci), İmamet bahsi, S.484, Kenz-ül İrfan, C.2, S.158, Es-Siret-ül Halebiyye, C.2, S.105, El-MuHalla, C.3, S.160, Sa’d-us Suud, S.100, En-Necm-r Raiq, C.1, S.275, Mekatil-üt Talibiyyin (Ebufarac İsfanahi), S.446, Ravz-ün Nazir, C.2, S.42, Mizan-ül İtidal (Zehebi), C.1, S.139, Lisan-ül Mizan (Askalani), C.1, S.268, Neyl-ül Evtar (Şevkani), C.2, S.32, El-İlmam-u Bil-A’lam Fima Ceret Bih-il Ahkam (İbni Kasım En-Nüveyri), C.4, S. 24-32-40-41)
Yani anlayacağın sizde hem çıkarma hem toplama var, biz ise sadece Resulullah’ın sözünü tekrar etmişiz.

Hinde evlatlarının üstlendiği Hz. Ali düşmanlığının ve Hz. Ali’nin adının tarihten silinmesi misyonunun karşısında, Onu yaşatmak için bu cümleyi tekrarlayıp durmuşuz. Hindeler yaşadığı sürece de tekrarlayacağız.

Fıkhı olarak ise, ezanın bir parçası olarak bilmeyiz ve denilmesinin farz değil müstehap olduğuna tüm müçtehitler fetva vermiştir. Bu kadar objektif.

2- İmam Cafer Sadık’ın adına yazdığınız ve İmam’ın şarap içenleri teşvik eden cümlesine “Bunda bir şey yok; Allah, Ali'yi seveni affeder” rivayetini kaynağını niçin nakletmemişsiniz. Bizim sadece bir rivayet kaynağımız 110 cilttir.

Sizin kilisede çektirdiğiniz fotoğrafa bakarak “Hilal hanım kiliseye gittiğinde oradaki din görevlisiyle bir kadeh atmış, sonra da şarabın etkisiyle haçın önüne geçerek Hıristiyanlar gibi ellerini birleştirerek dua etmiş” dememiz ne kadar mesnetsiz ise sizin de sözünüz öyledir. Önce rivayetin adresini yaz sonra üzerinde tartışalım.

Ayrıca Yüce Allah’ın Kuran-ı Kerimdeki emirlerini insanlara anlatmak, yasaklarından sakındırmak için ömrü mücadeleyle geçmiş ve bu uğurda şehit olmuş bir İmam’a bu Hinde ağzından bir iftiradır.

Bu söyledikleriniz, Cemel-Nehrava savaşında hatta Kerbela’da namaz vakti gelince savaşın o en kızgın yerinde, her taraftan ateşler yağdığı bir anda bile namazını terk etmeyen, kendileri için dahi kurtuluş müjdeleri dağıtmayan bu mektebin İmamlarına, ağzının kenarından ciğer kanları damlayan bir kadının kinidir.

3- İran’ın Fars milliyetçiliğine gelince. İddianızın tam aksine Ehli Sünnet alimlerinin çoğu İranlıdır. İranlılar Şiiliğin “Ş” siyle tanışmadan önce Sünni idiler. Eğer 2. Halife Ömer düşmanlığı varsa onlardan kalmadır. İran’ın fars milliyetçiliğini daha sonraki nesillere onlar taşımış demek ki.

Hatta İran’da kurulan ve Şii mezhebini devletin resmi dini olarak duyuran Şah İsmail bir Türk idi. Şah İsmail’in şiir divanı Türkçe olduğu halde, Osmanlı Padişah’ı Yavuz’un divanı Farsçadır.

Demek ki eskiden beri İranlıların Türk damarı ağır basarken, Osmanlıların (İranlı Sünni alimlerinin de etkisiyle) fars damarının ağır bastığını görüyoruz. (Elbette Ehlibeyt mektebinde Irkçılık yoktur. Krallar da sizde olduğunun tersine, asla bize ölçü olmamıştır)

İranlı bazı Ehli Sünnet alimleri ve mezhep kurucuları:

“Ebu Davud  • Ebu Hanife  • Ahmed bin Hanbel  • Hace Abdullah el-Ensari  • El Bedevi  • Beyhaki  • Buhârî  • Hakim El-Nişaburi  • Cüveyni  • Melik ibn Dinar  • Matüridî  • Müslim bin Haccac  • Nesâî  • Kureyşi  • Fahreddin Razi  • Taftazani  • Tirmizi  • Zemahşerî  • Ebu'l-Fazıl Beyhaki ve…”

4- Kullandığınız “Şia kökenli bazı oluşumlar, terör, suikast veya savaş olarak açıklayabileceğimiz tedhişi Haşhaşilerden bu yana kullanmaktadır” cümlesini ancak Muaviye’nin annesi Hinde kullanabilirdi. Çünkü oğlu Muaviye asker gönderip şehirleri yağma ettiriyor, sonra da “Ali’nin askerleri ve taraftarları, şehirleri yağmalayıp halkı öldürüyor” diye yaygara çıkarıyordu.

Terörist teröristtir, bunun Şii’si Sünni’si mi olur? İran hapishaneleri Şiilerle, Türkiye’ninkiler Sünnilerle doludur.
Amma illa da mezhep üzerinden değerlendirme yaparsan demezler mi:

Kaddafi sizden, Saddan sizden, Sisi sizden, Mübarek sizden, Bin Ali sizden, Kral Abdullah sizden,  el-Kaide sizden, en-Nusra sizden, İŞİD sizden, eş-Şabab sizden, PKK sizden, GÜLEN sizden VURAN sizden, KESEN sizden, İNTİHAR sizden…sizden babam sizden.
İslam dünyası ve Müslümanlar sizin yetiştirdiğiniz mücahitlerin elinden kan ağlıyor.

İnsanda biraz yüz olur, vicdan olur. Bir etrafınıza bakın, mezhep üzerinden kıyas yapacaksan aynaya bak, İslam dünyasındaki tüm rezaletin resmini görürsün.

5- Şiilerin Ehlibeyti ve Hz. Ali’yi çok sevmelerine olan eleştiri ve kıyaslamanıza gelince, buna cevapla yazımı bitiriyorum:

Sizin gibi Hindeler, Ehli Sünnetin dört mezhebinden birinin kurucusu olan Şafii’yi, Ehlibeyti ve Hz. Ali’yi çok sevdiği için dinsiz olmakla suçlayınca, onlara şöyle cevap veriyor:

“Ehlibeyti ve Ali’yi sevmek dinsizlikse, ins ve cin tanık olsun ki ben en büyük dinsizim”

R. Onurşan/shafaqna

Ekler