31 Mayıs 2014 - 08:32
İslam’da idam felsefesi - 1

İslam dini insan kerameti ve varlık alemindeki konumu itibarı ile insanları tevhidi ve ilahi yaşama doğru hidayete erdiriyor. Bu semavi dinin takipçileri için bir takım programları bulunuyor ve her Müslüman bu programları izleyerek yaşadığı toplumu inşa etmeye yönelik sorumluluk duygusu taşıması ve yücelmiş bir toplumun inşa edilmesi için sorumluluklarını yerine getirmek üzere çaba harcaması gerekir.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Buna göre İslam dini takipçilerini namaz kılmaya, oruç tutmaya ve diğer İslam ahkamını yerine getirmeye davet ettiği gibi, Müslümanları emri maruf ve nehyi münker ve adaleti inşa etme gibi sorumluluklarını da yerine getirmeye davet ediyor. İslam dininin öğretilerinden biri de sosyal güvenliğin sağlanmasıdır, şöyle ki İslami toplumda mutlak güvenlik hâkim olması gerekir, yani insanlar bir birinin dilden ve elinden korunmalı ve güven içinde yaşamalıdır. Hatta daha ileri düzeyde insanlar, başkalarının kötü düşüncelerin bile korunması gerekir. İslam peygamberi (s.a.a) şöyle buyurur: Yüce Rabbim Müslümanların canını, malını ve haysiyetini ve ayrıca hakkında kötü düşünmeyi başkalarına haram kılmıştır. 

Gerçekte İslami toplumda tüm Müslümanlar insanların canını, malını, namusunu ve haysiyetini korumakla yükümlüdür ve başkalarının bu durumlarını ihlal etmekten kaçınmalıdır ve eğer biri bir başkasının bu haklarına el uzatacak olursa, onun için dünyevi ve uhrevi ceza belirlenmiştir. İşte bu yüzden İslam dini bütün insanlara başkalarının canını korumayı ve başkalarının kanını akıtmaktan kaçınmayı emretmiştir ve eğer biri, masum bir insanı öldürürse, katil için idam cezası belirlenmiştir. İnsanın ilk hakkı, hayat hakkıdır ve başkaları bu hakka saygı duyması gerekir. 

Kur'an'ı Kerim insanların hayat hakkının önemini vurgulamak amacıyla bir insanın hayatını ihya etmenin bütün insanlığın hayatını ihya etmek ve bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmekle bir tutmuştur. Yani eğer biri, hiç bir suçu olmayan veya fesat işlemeyen bir insanı öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş sayılır ve eğer bir insanı ölümden kurtarırsa, sanki bütün insanları ölümden kurtarmıştır. Bu vurgu Kur'an'ı Kerim’in Maide suresinin 32. Ayetinin bir bölümünde şöyle beyan edilmiştir: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. 

Evrensel insan hakları bildirgesinin üçüncü maddesinde de bu konuya işaret ediliyor ve her insanın hayat hakkına, özgürlüğüne ve güvenliğine vurgu yapılıyor. Yine İslami insan hakları bildirgesinin ikinci maddesinde şöyle deniliyor: Hayat ilahi bir muhabbettir ve her insan için güvence altına alınan bir haktır ve tüm insanlar, toplumlar ve devletlerin bu hakkı desteklemesi ve aleyhinde her türlü tecavüze karşı direnmesi vaciptir ve hiç kimseyi şer’i izin olmaksızın öldürmek caiz değildir.

İslam dininin kutsal şeriatinde idam cezası, şari ve hakimin masum insanların canına yönelik saldırıyı önlemek amacıyla belirlenen bir cezadır. İdam cezası, aslında suçluyu işlediği suç gibi aynen cezalandırmaktır. Gerçi İslam ahkamının sebep ve felsefesini anlamak zordur, fakat bu hükümlere hâkim olan genel hikmet ve kaideleri bulmak ve anlamak mümkündür. Kuşkusuz sosyal ve hukuki hükümler toplum bireylerinin çoğunluğunun çıkarlarına göre belirlenmiştir. Hepimizin malumu olduğu gibi yüce Allah’ın kelamı ve hükümleri hak ve adalete dayalıdır ve Allah hiç bir kula karşı zulmetmez, çünkü bunu yapmaya ihtiyacı yoktur ve sadece kullarının gerçek maslahatını gözetler. Nitekim Kur'an'ı Kerim’in ayetlerinde şöyle okumaktayız: Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir. Bu denli rahman ve rahim ve merhametli olan yüce Allah Bakara suresinin 178 ve 179. Ayetlerinde de şöyle buyuruyor: Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız. 

İslam dini kör intikam yerine idam cezasını belirlemiştir. Cahiliye çağında yaşayan Araplar bağlı bulundukları aşiretten biri öldürüldüğü vakit, aşiret üyeleri güçleri yettiğince katilin aşiretinden insanları öldürürdü ve bu iş bazen bir tek kişinin öldürülmesi yüzünden katil aşiretin tüm fertlerinin katledilmesi noktasına kadar ilerlerdi. İslam dini yargısız infaza ve kan davalarına son vererek olayı yargı ve yargıca havale etti ve hukuk dışı bir tepki ve davranışı, suçun tespit edilmesi, ağırlığının ölçülmesi için ilkin adil ve tarafsız bir mahkemenin kurulması ve her türlü cezanın bu mahkemede belirlenerek verilmesi noktasına getirdi. Eğer her hangi bir insan kasıtlı olarak öldürülürse, buna karşı suçu ispatlanan bir suçlunun infaz edilmesi gerekir, ancak eğer maktulün ailesi talep ederse, diyet alma karşılığında ve hatta almaksızın katilin idam cezasını bağışlayabilir. Sağlıklı sosyal hayat, toplumda güvenliğin ve genel asayişin cari olmasına ve bireylerin bir birinin haklarına riayet etmelerine ve yükümlülüklerini yerine getirmelerine bağlıdır. 

İslam’ın ceza kanununun bir amacı ve belki de en önemli amacı, sosyal ve dini nizamı korumaktır ve bu yüce hedef ancak insanları doğru yetiştirmekle mümkün olur, aksi takdirde insanları cezadan korkutmak sureti ile sosyal düzeni bozacak her türlü amelden alı koymak gerekir. Kur'an'ı Kerim’de idam cezasının öngörülmesinin en önemli nedeni biraz önce de belirtildiği üzere toplumun bekasını korumaktır. Yani gerçekte katili idam etmenin amacı şiddeti ve intikam duygusunu yaygınlaştırmak değildir. Bunun amacı ideal toplumun bekasını güvence altına almak ve cinayetten kaynaklanan sosyal zararları engellemek ve toplumu normal durumuna geri getirmektir. Yüce Allah tüm kullarına karşı rahim ve bağışlayıcıdır. Bu yüzden Kur'an'ı Kerim kısas hükmünden sonra şöyle buyurur: Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız. Gerçekte Kur'an'ı Kerim böylece idam hükmünün meziyetlerine dikkat çekiyor. İslam dininde idam cezası toplumda daha başka kan akmasını ve başkalarının da cinayet işlemeye cesaret etmesini engellemek içindir, ayrıca toplumun incitilen duyguları da bir nebze hafifler. 

İslam dini her konuyu çok yönlü ve gerçekçi bir şekilde takip eder. Bu doğrultuda masum insanların kanının akıtılması konusunda da her türlü aşırıya kaçmak veya pasif davranmaktan uzak bir şekilde konunun hakkını eda etmiştir. İslam dini ne tahrifata uğramış Yahudi inancı gibi sırf kısas etme üzerinde durur, ne de Hristiyanlık gibi sırf katilin affedilmesi veya diyet ödenmesini tavsiye eder. Çünkü birinci durum toplumda şiddet ve intikam duygusunu geliştirir ve ikinci durum ise yeni cinayetlere zemin oluşturur. Ancak unutmamak gerekir ki İslam dininde idam cezası zorunlu değildir ve maktulün yakınları da illa ki katilin idam edilmesini talep etmeleri gerekmez, bunun yanında her özel hakkın doğasında olduğu gibi işlenen suç affedilebilir. İslam dini insanların canına yönelik işlenen suçlarda adalet ve rahmet ilkelerini bir arada gözetliyor ve sürekli bu tür cinayetlerde affın daha üstün ve daha faziletli olduğunu beyan ediyor. Kuşkusuz aftan sonra katile her hangi bir şey yapılamaz ve eğer biri katili affettikten sonra intikam almaya ve katili öldürmeye karar verirse, kendisi yeni bir cinayet işlemiş olur. İslam karşıtlarının konuyu bilmeyen insanların zihnini bu semavi dinin ilahi kanunları hakkında bulandırmak için ileri sürdüğü sorulardan biri, İslam dininin neden idam cezasını getirdiği ve neden müebbet hapis gibi cezaları kullanmadığı sorusudur. Bu soruya bir sonraki bölümde cevap vermeye çalışacağız. 

İrib

Ekler