Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- AB üyesi bazı ülkeler bu cezaya kısıtlama getirirken, bazı ülkeler de bu cezayı temelden kaldırıldığı gözleniyor. Ancak bazı ülkeler da hala idam cezasının yararlı bir ceza olduğunu vurgulayarak bu cezayı uyguluyor. Ancak bu cezayı uzun yıllara ve onca muhalefete rağmen güçlendiren ve devam etmesini sağlayan konu, bir yandan bu cezanın bilimsel ve tecrübelere dayalı sonuçları ve diğer yandan özellikle semavi dinler başta olmak üzere dini öğretilerde yer almasıdır.
Dini ahlak da bu öğretilerden hareketle bazı ahlaki suçlar için ölüm cezasını gerekli görmüş ve bunun üzerine vurgu yapmış ve muhaliflerin karşısında mantıklı ve güçlü delillerle durmuştur. İdam cezası tevhidi dinlerde tarih boyunca ve çeşitli medeniyetlerde uygulanan bir cezadır. Tevrat’ta belirtildiği üzere kısas ve misilleme, bir ilke olarak benimsenmiştir. Tevrat’ta hatta diyet üzerine uzlaşmaya yer verilmiyor ve her yerde idam cezasına vurgu yapılıyor. Nitekim bir yerde açıkça katilden kısas yerine diyet almak yasaklanırken şöyle deniliyor: Ve ölümü hak eden katilin canı karşılığında hiç bir şekilde fidye alma, bilakis katil mutlaka öldürülmelidir. Öte yandan Hristiyanlık inancında ve bugün kullanılan İncil’de af ve hoşgörü teşvik edilerek vurgulanıyor. Gerçi İncil’de kısas hükmü yer almaması bunun Hristiyanlık inancında meşru olmadığı anlamına gelmiyor. Nitekim kilisenin Avrupa’ya hakim olduğu yıllarda geniş çaplı idamlar gerçekleşmiştir. İdam cezası konusunda İslam’ın ceza kanunu tamamen net, açık ve mantıklıdır ve mahiyet itibarı ile Batı’nın hukuk ilkelerinden farklıdır, çünkü bu semavi ve tevhidi dinde yasama yüce Allah’a münhasırdır ve Allah’ın belirlediği yasalar tabi ki insanı mutlak yasama mercii bilen Batı hukukunda çıkarılan yasalardan farklı olacaktır.
İslami ideolojinin temel ilkelerine göre Allah’ın kanunları ilim ve hikmet üzerine ve yüce Allah’ın insanı ve çerçevesini tam olarak bilmesinden kaynaklanır. İşte bu yüzden İslam yasaları, ebediyete dek değişmeye hacet olmaksızın belirlenmiştir. Oysa beşeri yasalar, insanların insani yaşamın karmaşık kurallarından kaynaklanan eksik idrakinin sonucu olan eksik bilgilere dayandığından, zamanla değişime uğramaktadır. Bu yüzden Batılı ülkeler bir gün hatta kürtaj için idam cezası belirlerken, bir gün her türlü suç ve cinayete idam cezasını vermeyi reddediyor ve en tehlikeli canileri onlara hizmet ettiği sürece kendi haline bırakıyor. Böylece defalarca en feci cinayetleri zincirleme işleyen caniler en çok müebbet hapis cezasına çarptırılarak bir nevi teşvik bile ediliyor. İkinci dünya savaşını kazanan Batılı devletler karşı tarafta yer alan savaş suçlularını idam etmekte bir an bile tereddüt etmezken, bir çok savaş suçu işleyen kendi subaylarını ve askerlerini ve devlet adamlarını teşvik bile ettiler. Adaleti gözetlemek, İslami ceza kanununun en önemli felsefelerinden biridir. Hürmetleri kırmak, gayri meşru çıkar sağlamak, toplumun güvenlik ve huzurunu bozmak, büyük zulümdür ve katiller işledikleri cinayetlerle bu suçları da işlemiş olur. Bu yüzden İslam’ın ceza kanunu toplumda adaleti sağlamak ve zulümle mücadele etmek üzere suçlu ile mücadele ediyor ve böylece toplumu uygun hale getiriyor. İslam’ın ceza kanununda gözetlenen adalet, yüce Allah’ın tealim ve hükümlerine dayandığından gerçek adalettir ve her türlü ifrat ve tefritten uzak ve yüce Allah mutlak adaletinden kaynaklanır. İslam’ın ceza kanununun bir başka özelliği esnek oluşudur. Tövbe ve af gibi durumların cezaların üzerinde etkili olması caydırıcılık ve cezayı etkileme bağlamında özel işlevi söz konusudur, çünkü işlediği suçtan gerçekten pişman olan suçlu, affedildikten sonra suçunu telafi etmeye çalışır ve bir daha aynı suçu işlemesi nerdeyse imkansızdır.
Öte yandan İslam dininde cinayet işleyen birinin suçunun ispatlanması için zor şartlar ve kriterlerin belirlenmesi, bu semavi dinin idam gibi cezaların kolayca ve kesin delil ve kanıt olmaksızın uygulanmasını engellemek istediğini gösteriyor. İdam karşıtları bu hükmün uygulanması ile birlikte maktul ile beraber bir başka insan, yani katilin de canını kaybetmesine sebebiyet verdiğini, oysa rafet ve rahmet ve insanseverlik duyguları katilin infaz edilmemesine hükmettiğini ileri sürüyor. Bu kesimin cevabında rafet ve rahmetin her durumda maslahat olmadığını ve her acımanın da fazilet ve erdem sayılmayacağını belirmeliyiz, çünkü masum bir insanın canını alan bir katil konusunda rafet ve rahmet veya insanların canına, malına veya namusuna el uzatan ve yasaları çiğneyen birine acımak, masum ve dürüst insanlara zulüm sayılır.
Bu yüzden eğer mutlak surette ve kayıtsız şartsız rahmet ilkesine göre hareket edecek olursak, o zaman her suçluya ceza vermek insani olmayan bir hareket sayılması gerekir. Ancak bu tür bir yaklaşımın sonucu sosyal düzenin bozulması ve insanların canı, malı ve namusu tehlikeye girmekten ibaret olacağı kesindir. İslam dini akıl ve akılcı duygu ve duygusallığın dinidir ve bu dinde akılcı olmayan duygusallıklara yer yoktur. Gerçekli olan İslam dininde kısas bir ilkedir , çünkü uygulanması toplumun bekasını güvence altına alır. Ancak cezayı bağışlamak veya hafifletmek ikinci dereceden bir hükümdür ve mağdurların eli bu konuda açıktır. Dolaysıyla duygusallıklar hatta af veya cezayı hafifletme konusunda bile toplumun genel güvenliğine zarar vermemesi gerekir.
Kur'an'ı Kerim’in kısası toplumun hayatını sürdürmesi etkeni olarak bilmesinin sebebi şu ki insanların hayatı Kur'an'ı Kerim kültüründe bitkilerin ve hayvanların hayatından farklıdır. Burada maksat insanın manevi ve insani hayatıdır ki bu da vahiye iman etmeden ve vahiy yolu ile gelen hükümleri yerine getirmeden hasıl olmaz. Bu durumda idam edilen şahıs tövbe ederek Allah’ın hükmüne boyun eğdiği takdirde yüce Allah tarafından bağışlanır. Eğer İslam ahkamında idam cezası olmasaydı suçlular kendilerine güvende hisseder ve toplumun can ve mal ve namusunu tehlikeye atardı. Bu yüzden idam cezası masum insanların tehlikeli canilerce katledilmesini önler ve art arda cinayetlerin yaşanmasına mani olur. Öte yandan idam cezasının uygulanması maktulün zulme maruz kalması ve mazlum konumuna düşmesini engeller ve maktulün yakınlar da haklarını uygulayarak teselli bulur. Bu arada toplum da bu durumdan ibret alır ve katiller ve zalimler kısasa maruz kalma korkusuyla başkalarını öldürmekten çekinir. Yüce Allah Bakara suresinin 179. Ayetinde takva meselesine işaret ederken şöyle buyuruyor: Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız. Öte yandan İslam açısından kısas, özel bir haktır, şöyle ki kısas hakkına sahip olanları istek ve iradesinin dışında uygulanamaz. Bundan önce de belirtildiği üzere yüce Allah idam cezasını belirlemenin yanında bu hakka sahip onlar için başka bir yol da göstermiş ve onları bu yolu izlemeye teşvik etmiştir ki bu yol, affetmekten başka bir şey değildir. İslam açısından gerçi suçluya karşı adaletle davranmak gerekir, fakat bu tek yol değildir ve bu, ancak bir hak olarak belirlenmiştir ve daha çok teşvik edilen konu ise af ve hoşgörü ve ihsan temelinde suçluya yaklaşmaktır.
Müslüman hukukçulara göre idam cezasının adil bir ceza olup olmadığı konusunda yargıda bulunmak için bu cezanın tüm boyutlarını ve tesirlerini bilmek gerekir. Ancak hiç kimse idam cezasının tüm boyutlarını ve tesirlerini bildiğini iddia edemeyeceğinden, bu yüzden doğru yargıda bulunamayacağı da kesindir. Oysa yüce Allah belirlediği her cezayı insanı ve yaşadığı çevrenin tüm şartlarını gözetleyerek belirlemiştir ve bu yüzden adil olmaması asla söz konusu olamaz.
irib