25 Temmuz 2014 - 21:57
Yakın Bir Fethin Müjdecisi; Kudüs Günü…

“Bir gece, kendisine ayetlerinden bir kısmını göstermek için kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığı Mescid-i Aksa’ya götüren”(İsra 1) yüce Allah (c.c.), böylece Mescid-i Aksa’nın insanlık için değerinin de altını çizmiş ve miracı direkt Mescid-i Haram’dan yapabilecekken, Mescid-i Aksa’ya da Resulullah’ı (s.a.a.) götürerek bu toprakların kendi katındaki önemine vurgu yapmıştır.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Bu vurgu aynı zamanda ümmetin sırtına bu toprakların zalimlerin elinden kurtarılması görevini de yüklemiş ve her çağa hitap ederek canlılığını yitirmeyen Kur’an ayetleri ile ümmet ahir zamanda da bu sorumluluğu yerine getirmesi için uyarılmıştır. Zira çevresi Allah (c.c.) tarafından mübarek kılınan bir mescidin Allah (c.c.) düşmanlarının işgalinde bulunması, Müslümanların tahammül edemeyecekleri ve etmemeleri gereken bir zillettir. Oysa “nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuş olanlara; Allah’ın hışmına uğramışlara ve miskinliğe mahkum edilmişlere.”(Al-i İmran 112) zillet daha çok yakışmaktadır ve her Müslümana düşen görev bu ilahi vaadi her çağda hakim kılmaktır.

Elbette ki Mescid-i Aksa’nın ve çevresinin mübarekliğinin nedenleri ile ilgili çok çeşitli rivayetler bulunmaktadır ve bu mevzunun hikmeti İslam tarihi boyunca defalarca ortaya konulmuştur. Biz ise bu yazımızda bu mekânın bugün neden önemli olduğuna değineceğimizden dolayı geçmiş rivayetlerden ziyade hali hazırda yaşadığımız süreç üzerinden meseleyi ele almayı ve Mescid-i Aksa’nın bizim için anlamını izah etmeyi uygun gördük. Şuan bilfiil siyonizmin saldırısı altında bulunan Gazze’deki kardeşlerimizin durumu, Mescid-i Aksa’nın ve Kudüs’ün konumunun iyi anlaşılmasını gerekli kılmaktadır diye düşünüyoruz çünkü. Herhangi bir toprak parçasından ziyade neden Kudüs üzerinden İslami mücadelenin yürütüldüğünü anlamadığımız zaman, ümmetin bölünmesine ve suni gündemlerle zulmün asıl niyetinin perdelenmesine göz yummuş olacağımızın bilincindeyiz. Damarları tıkanmış bir kalbin işlevsiz kalıp ölüme sebebiyet vermesi gibi, Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın işgal altında kalmasının da ümmetin ölümüne sebebiyet vereceğine imanımız tamdır.

Mescid-i Aksa ve Kudüs, sıradan mekânlar olmaktan ziyade bugün artık sembol haline gelmiş topraklardır. Bu topraklar Allah’ın (c.c.) şiarlarıdır ve Allah (c.c.) şiarlarının yükseltilmesini emir buyurmuştur. Hak batıl savaşının son demlerini yaşadığı ve hakkın zaferinin ayak seslerinin artık daha rahat duyulduğu ve dağların ve taşların dahi bu müjdeyi birbirlerine verdiği bu ahir zamanda, Kudüs hakkın sancağıdır. Batıl bütün gücüyle bu sancağı tekrar yere düşürmeye ve ümmetin ümidini elinden alıp savaşı kazanmaya çalışsa da, ümmetin uyanık ruhları basiretleri ile buna izin vermemekte ve küfür ve nifakın işbirliği ile bir dönem yere düşürülmüş olan sancağı ele alıp yükseltmektedirler. Bu sancak Hayberi fetheden sancaktır, bu sancak Sıffin ve Nahrevan’da hakkı ayakta tutan sancaktır. Bu sancak batılın yüreğine saplanan hakkın, onu zelil ettiğini ilan eden sancaktır.

Bugün hak cephesinin en ileri ve en önemli karakolu Kudüs’tür. Bunu bilen batılın uşakları, bu sembol mekanın düşebilmesi için direniş cephesinin diğer halkalarına saldırmaya ve aradaki bağı koparmaya çalışmaktadırlar. Yeryüzündeki tüm zulümlerin nedeni olanların karargah olarak seçtikleri Kudüs, işgal altından kurtarıldığı anda tüm cihan kurtuluşa ve huzura kavuşacaktır. Bu hakikat gün gibi ortadayken ve özellikle bulunduğumuz coğrafyalardaki tüm sorunların kaynağı olan siyonist şebekenin büyük şeytana dayanarak varlığını sürdürme çabaları devam ederken, bu asıl sorunu görmezden gelip, kavmi veya mezhepsel sorunları gündeme getirenler, hastalıklarının farkına varamayan ve bu yüzden de ölüme mahkum olanlardır. Mazlumların özgürlüğünün sembolü olan Kudüs kurtarılmadan ve zulümlerin kaynağı olan siyonizm ortadan kaldırılmadan, ne Ortadoğu’daki ne de dünyanın herhangi bir yerindeki milletlerin özgürlüğünden bahsedilemez. Hele hele siyonizmin onay verdiği özgürlüklerin (!) zilletten başka mana taşımayacağı da ortadadır. Bu yüzden bütün insanlığın selahiyeti için İsrail yok olmalıdır ve siyonizm yeryüzünden silinmelidir. İsrail’in yok olması demek küresel emperyalizmin çökmesi ve karanlığın yerini nura terk etmesi demektir. Çünkü Mescid-i Aksa bizim için ne anlam taşıyorsa İsrail de zalimler için o anlamı taşımaktadır. Ve zalimlerin ayakta tutmaya çalıştıkları sancakları nihai zafer için yerle yeksan edilmelidir.

Ayrıca bütün dinlerin ortak mekanı olarak tanıtılan Kudüs, yalnızca ve yalnızca İslam’ın mekanıdır. Ve “muhakkak ki Allah katında (yegâne) din, İslâm’dır!”(Al-i İmran 19). Bu yüzden Kudüs üzerinde hak sahibi olmak için sürekli dillendirilen “her dinin mekanı” sözü, dinin sahibi olan Allah’ın (c.c.) düşmanlarınca sürekli tekrarlanmakta ve yok olacaklarını anlayan zalimler, mübarek kılınmış topraklarda bir parça da olsa yer bulmak için çırpınmaktadırlar. Allah (c.c.) insanı yarattığından beri İslam’dan başka bir din göndermediğini ve İslam’dan başka bir dini de kabul etmeyeceğini bildirmiş olduğundan, tarihleri boyunca peygamberlere (a.s.) düşmanlık eden siyonistlerin, Kudüs’te bulunmaya hakları bulunmamaktadır. Sadece Kudüs’te değil yeryüzünde bulunmaları dahi insanlık için utanç verici olan bu taifeye karşı savaşmak vicdanını yitirmemiş bütün insanların görevidir. Ki bugün, fıtratlarını bozmadıkları için vicdanlarını haktan yana kullanan bütün insanların, hangi inanç ve düşünceden olurlarsa olsunlar siyonizme karşı ayaklandığını ve siyonist rejimi tel’in ettiklerini görmekte ve mutlu olmaktayız. Bu insanlar, haktan yana oldukları için kendilerine uygun koşullarda ve ortamlarda İslam sunulduğunda inat etmeyeceklerinden emin olduğumuz gizli Müslümanlardır. Bu insanlardan özellikle isevi olanlar, İmam Mehdi’nin (a.f.) arkasında namaz kılacak olan İsa (a.s.) gibi, yeri geldiğinde İslam’ın safına geçecek olan İsevi Müslümanlardır. Velhasıl hangi düşüncede olursa olsun, safını haktan yana kullandığı için İslam’ın sınırlarına girenlerin sancağı ve mekânı Kudüs’tür ve hangi düşünce ve inançtan olurlarsa olsunlar saflarını zulüm ve nifaktan yana belirleyenlerin sancağı İsrail’dir ve onlara Kudüs’te yer yoktur. Ki Kudüs yeryüzünün özetidir.

Tüm bu hakikatlerin farkında olan İslam İnkılabı, ümmetin ve insanlığın en büyük hastalığını kurulduğu ilk günden itibaren tesbit etmiş ve tedavi sürecini başlatmıştır. Devrimin ilk günlerinden itibaren İsrail ile olan tüm ilişkilerini kesen ve onu bir devlet olarak değil cinayet şebekesi olarak tanıyan İslam İnkılabı, bu cinayet şebekesine karşı savaşan tüm örgütleri yeniden diriltmiş ve yeni bir planlama ile mücadeleyi sağlam temeller üzerine kurarak geliştirmiştir. Çevre ülkelerde de bu mücadele için uygun ortamlar oluşturan İslam İnkılabının verdiği destekle başlayan direniş süreci, İsrail’i, karşı karşıya geldiği her cephede yenilgiye uğratmış ve uğratmaya da devam etmektedir. Bu mücadelenin İsrail’e sadece coğrafi anlamda yakın olanların sırtına atılamayacağını ve tüm ümmeti ve insanlığı ilgilendirdiğini bilen rahmetli İmam Humeyni (r.a.), ilan ettiği Kudüs günüyle tüm dikkatleri zalimlerce unutturulmaya çalışılan bu meseleye çevirmiş ve uyuşturulmuş ümmeti dürterek tekrar meydana çıkmaya davet etmiştir. Kalplerin doktoru olan İmam (r.a.), bu sayede ümmetin fer’i meselelerden sıyrılıp asıl mevzuya dikkatini çekmeye çalışmış ve vahdeti tesisin en önemli yolunun hedef birliği olduğunu vurgulamıştır. Asıl düşmana enerjilerini yoğunlaştıran ümmetin zinde güçleri, tefrika çıkarmaya çalışan zalimlerin oyununu da bozmuş ve Kudüs günü hem kurtuluşa ulaşmanın hem de vahdeti tesis etmenin en etkin yolu haline gelmiştir.

Bugün gelinen süreçte İmam’ın (r.a.) muhteşem basiretinin sonuçlarını görmek mümkündür. Artık Filistinli kardeşlerimiz yalnız olmadıklarının farkındadırlar ve tüm dünyada Filistinli kardeşlerimizin haklı mücadelelerinin sesi yankılanmaktadır. Bugün artık bir direniş cephesine sahibiz ve büyük şeytanın önderliğinde küfür cephesi bütün çabalarına rağmen bu direniş cephesinin bir tek halkasını dahi koparmayı başaramamıştır. Kudüs günü artık eyyamullah dan biridir ve bu gün Kerbela’daki davete iştirak günüdür. Bu gün “heyhat! minezzille” haykırışının, birlikte dillendirildiği gündür. Bugün ahir zaman müjdelerinin üzerinden perdelerinin kaldırıldığı ve nurun geceye galebe çaldığı gündür. Bugün hak âşıklarının bayrama hazırlandığı gündür. Şeytanların zincirlendiği ayda, büyük şeytanın taşlandığı ve saltanatının sarsıldığı gündür bugün. Münafıkların tefrika silahlarının ellerinden alınıp vahdetin ateşinde eritildiği gündür bugün. Bu gün İnsanlığın ümmet haline geldiği gündür artık. Bugün Kudüs günüdür ve Kudüs bugünü beklemektedir.

Bakmayın yaşanan savaşta çekilen acıların büyüklüğüne. Bu acılar ecirlerin habercisidir zira. Bakmayın mazlumların akan kanlarının çokluğuna. Bu kanlar zulmet kirini temizleyen ve din ağacına can veren ab-ı hayattır aynı zamanda. Çektiğimiz bunca çile hastalıktan kurtuluşumuzun müjdesidir artık. Tedavi sürecinin yansımasıdır yüreğimizdeki ağrılar. Hastalığın şiddetindendir tedavinin şiddeti. Zalimler habire bu acıları gündeme getirerek bıktırmak isteseler de bizleri ve yıkmak isteseler de umutlarımızı, bizler dertlerimizin tabibine güvenmekte, çizdiği yoldan ayrılmamakta ısrar etmekteyiz ki derman bulalım. Temizlenmekte yıllarca zulümle ve nifakla kirlenmiş ciğerlerimiz, yüreğimiz, midemiz. İnsanlığın bu istifrası istiğfara sebep olmakta ve zillet asıl mekânı olan zalimlerin yüreğine çökmekte. Hakkın karşısında tutunamayan zalimler, yaklaşan zafer gününde “zilletle boyun eğeceklerdir.”(Saffat 26). Bu ilahi vaaddir ve fetih yakındır…

Ekler