15 Eylül 2014 - 14:41
İslam ve Ehlibeyt Mektebinde Teberra

İslam mezhep ve fırkalarının çoğu, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.a) hadislerinin tekidi ile teberra inancına sahip ve Kur’an’ın genel kavram, zaruret ve öneminde bir ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak Allah düşmanlarının mısdak ve örnekleri konusunda ve ayrıca dinden çıkmanın ölçüsünde ihtilaf etmişlerdir. Onlardan bazıları kendi hakkaniyetlerine dayanarak dindarlıkta kendilerini Allah dostlarının mısdak ve örnekleri bilmiş ve kendilerine muhalif olanları dinden çıkmış, batıl ehli ve Allah düşmanı saymış ve onlardan beraat etmenin farz olduğunu belirtmişlerdir.

Teberra (Arapça:تبرّی), kelami bir kavramdır ve özellikle Şiaların ve bazı İslami fırkaların nezdinde inançsal bir öğreti ve dini bir davranış biçimidir. Allah ve dini evliyaların düşmanlarından uzak durmak anlamına gelir.

Teberra’nın Anlamı

Teberra tefauul vezninden ve beree (بَرَءَ) kökünden aslı teberru olan Arapça bir mastardır. Teberra sözlükte birlikte olmanın uygunsuz olduğu şeyden uzak durmak anlamına gelmektedir. Uzak olmak, uzak durmak anlamlarında kullanılmıştır.1

Kur’an-ı Kerim’de Teberra

Teberra kavram ve öğretilerinin Kur’an-ı Kerim’de kökeni vardır. Kur’an’da Allah ve Peygamberinin müşriklerden beri olduğunu ilan ederek “Beraat” (tövbe) suresinin yanı sıra yirmi surede de (toplam 27 ayet) beraat sözcüğü ve türevleri otuz yerde zikredilmiştir.2 Şirkten beri olmak3 ve aynı şekilde Hz. Peygamber Ekrem’in (s.a.a) kendi muhaliflerinden beri olduğunu ve muhaliflerinin de ondan beri olduklarını izhar etmesi.4 Kur’an, beraat ve teberra sözcüklerini neredeyse sözlük anlamında kullanmıştır ve müşterek noktaları Allah düşmanlarından ayrılış, müşrik ve kâfirlerin anlaşma ve ittifaklığından çıkmak ve batıl takipçilerden kopmak ve ayrı durmak.5

Hadisler ve Teberra

Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) nakledilen hadislerde de teberranın önemine vurgu yapılmıştır. Efendimiz beraatı (el-Buğz fillah) imanın en önemli ve sağlam dallarından (min evsaki uriye’l iman) biri olarak zikretmiştir.

  1. 6 İmam Sadık (a.s) da Allah dininin muhalifi, Allah düşmanlarının dostları ve Allah dostlarının düşmanlarından beraat etmenin farz olduğunu tasrih etmiştir.7

Hadislerde de tevella ile birlikte teberraya vurgu yapılmıştır.

İslam Mezheplerinde Teberra

İslam mezhep ve fırkalarının çoğu, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.a) hadislerinin tekidi ile teberra inancına sahip ve Kur’an’ın genel kavram, zaruret ve öneminde bir ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak Allah düşmanlarının mısdak ve örnekleri konusunda ve ayrıca dinden çıkmanın ölçüsünde ihtilaf etmişlerdir. Onlardan bazıları kendi hakkaniyetlerine dayanarak dindarlıkta kendilerini Allah dostlarının mısdak ve örnekleri bilmiş ve kendilerine muhalif olanları dinden çıkmış, batıl ehli ve Allah düşmanı saymış ve onlardan beraat etmenin farz olduğunu belirtmişlerdir.8 Bağdadi’nin9 dediğine göre, Müslümanların büyük çoğunluğu Rafıziler (İmamiye, Zeydiye, Keysaniye ve Gulat’ı kapsamaktadır) ve birkaç başka fırka hakkında İslam’ın şubelerinden olmalarına rağmen onların sapkın ve kafir olduklarına inanmakta ve onlardan teberri etmektedirler. Bağdadi’nin bu görüşünü tüm mütekellim ve İslam âlimleri onaylamamıştır.10 Her ne kadar Ali b. Ali b. Ebu’ul Uzza Hanefi’nin (ö. 792) “Et-Tahaviye fi’l Akideti’s Selefiye”11 kitabında belirttiği gibi son dönem Ehli sünnet ulemalarından bazıları onun görüşünü teyit etmiştir.12

Şia Açısından Teberra

Şialar teberra’yı karşıt ve zıt anlamı olan tevella ile birlikte füruu dinin bir parçası ve farz bilmektedirler. Teberra’dan maksat Hz. Peygamber Ekrem’in (s.a.a) Ehlibeytinin düşmanlarına düşmanlık gütmek ve onlardan beri olmaktır.13

İslam tarihi boyunca, teberra imamet ve Peygamberin vasisi konusu gibi ya kelami ve itikadi konuların kökeninden ya siyasi tartışma ve kavgalardan ve bazen de kişisel motivasyonlardan kaynaklanmıştır.14 Bu meyanda, teberra tevellanın yanında, özel bir yere ve Şia mezhebinde has bir anlama sahip ve bu mezhebin temel öğretilerden biri sayılmaktadır.

Şialar atanmış imamın imametini dinin asıllarından (usul-u din) bilmekte ve imametin, risaletin devamı kaydıyla İslam’ın beka ve hıfzını tazmin ettiğine inanmaktadır. Hz. Peygamberden (s.a.a) sonraki 12 imam, masum, Allah tarafından atanmış, Resulullah tarafından tanıtılmış ve her bir imamın kendisi de bir sonraki imamı tanıtmıştır. İmamlar dini her türlü tahriften, akait ve amellerdeki değişiklik ve indirgemelerden korumaktadırlar.15 Bu inanca göre, İmamların düşmanları, yani imametin tahakkukuna mani olan ve Öz Muhammedî İslam’ın gerçekleşmesine mealen engel olanlar veya Peygamber Ehlibeytine (a.s) kin güdenler Allah’ın düşmanlarıdır ve onlardan teberra etmek farzdır.16

Buna ek olarak, bir grup Şia ulema ve müfessiri, Şia ve Ehli sünnet hadis külliyatlarında muteber ve güvenilir olan hadislere dayanarak bazı ayetlerin –Hud suresinin 18 ve 19. Ayetleri, Enfal suresinin 25. Ayeti ve Mücadele suresinin 22. Ayeti gibi- Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğuna inanmakta ve dolayısıyla onun düşmanlarını Allah ve Peygamberin (s.a.a) düşmanları olarak tanıtmakta ve onlardan uzak durmanın farz olduğuna inanmaktadır.17

  1. اَنـَا سِلْمٌ لِمَنْ سالَمْتَ و حَرْبٌ لِمَنْ حارَبْتَ» ; “Şüphesiz ben senin barışık olduğunla barışık ve senin savaştığın herkesle savaş halindeyim.” Veya “Benden sonra imamlar 12 kişidir ve onların her birini inkâr etmek beni inkar demektir.” Ve ayrıca Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (aleyhimu’s selam) hakkında şöyle buyurmuştur: «اَنـَا حَرْبٌ لِمَنْ حارَبَکُمْ و سِلْمٌ لِمَنْ س'الَمَکُمْ» ; “Ben sizin savaştığınız herkesle savaş halinde, sizinle barışık olan herkesle de barışığım.”18 Şia imamları da çeşitli münasebetlerle teberrayı İslam ve imanın gereklerinden saymış ve vacip bilmişlerdir. Bu farz hükmün kapsam alanını ise şöyle açıklamışlardır: Hz. Peygamberin (s.a.a) İtret/Ehlibeytine zulmedenler, onların hürmetini çiğneyenler, Hz. Resulullah’ın sünnetini değiştirenler, Peygamberin ashabını sürgün edenler (Ebu Zer gibi), yoksulların mallarını zenginler arasında bölüştürenler, Nakisin (Cemel savaşında ahdini bozanlar), Kasitin (Muaviye ve takipçileri) ve Marikin’in (haricilerin) tamamı, delalet önderleri, zalimlerin liderleri, Hz. Ali (a.s) ve tüm İmamların katilleridirler.19

Teberri Edilmesi Gerekenler

Kur’an-ı Kerim çeşitli surelerde şirkten, put perestlikten beraatin ölçüsünü belirlemiş ve şirk ve delaletin liderlerini ve onların tanrılarını teberranın mısdak ve numunelerinden sayılmıştır. Mümtehine suresinde Hz. İbrahim (a.s) ve takipçilerinin teberrisinden söz etmiş ve şöyle buyurmuştur: قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فٖى اِبْرٰهٖيمَ وَالَّذٖينَ مَعَهُ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰؤُا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ; “İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: «Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.»”

Surenin başında Allah düşmanları ile dostluk şiddetle yasaklanmış ve ayette Hz. İbrahim (a.s) örnek gösterilerek hürmet gösterilmiştir. Hz. İbrahim (a.s) kendi müşrik toplumuna şöyle buyurmuştur: “Bizler ne sizi kabul ediyor ve ne de mezhep ve dininizi kabul ediyoruz daha da ötesi sizden ve putlarınızdan nefret ediyor ve kesin olarak ve hiçbir şeyi gizlemeden sizden bizar olduğumuzu ve ayrı olduğumuzu ilan ediyoruz.”

Aynı surede ikinci aşamada Müslümanların Hz. İbrahim ve takipçilerini örnek alarak onu kendilerine model almaları istenmekte ve şöyle buyrulmaktadır: لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فٖيهِمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِىُّ الْحَمٖيدُ ; “Andolsun, onlarda (İbrahim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.”

Şialar açısından Şii olmayan her Müslüman teberranın farz mısdaklarından değildir, bilakis hadislerin ve fıkhi kaynakların tabiri ile bu hüküm Peygamber Ekrem’in (s.a.a) Ehlibeytinin hakkaniyetini bildiği halde onlara duydukları düşmanlıklarından ötürü düşmanlık bayrağı açmış olanlara veya Gulat gibi Hz. Ali’nin (a.s) uluhiyetine inananlara veya başka bir insan olduğuna veya Müfevvize gibi yaratılış, rızık vermek, yaratmak ve öldürmenin Hz. Peygamber ve Hz. Ali’ye verildiğine inanlara şamil olduğuna inanmaktadır.20-21-22

Teberra’yı İfade Etme Yolları

Teberranın ifade edilmesi hakkında da Şialar ve Sünniler arasında geniş farklılıklar söz konusudur, özellikle Şii ve Sünni hükümetlerin teberranın şiddetlenmesi veya hafiflemesinde ciddi tesirleri olmuştur. Burada üzerinde durulması gereken bir diğer noktada şudur ki Şia ulemalarının genelinin siyresinde düşmanlardan teberranın izharında en azından Hz. Ali’ye uymak, vahdete riayet ve Müslümanların birbirleriyle ilişkilerinin istikrarı ve İslami mezheplerin yakınlaştırılması için çaba sarf ettikleri görülmüştür. 

Geçmiş dönemde yaşamış Şeyh Müfid, Seyyid Murtaza Şeyh Tusi ve aynı şekilde Mirza Hasan Şirazi, Mirza Muhammed Hasan Naini, Ayetullah Hacı Ağa Hasan Burucerdi ve İmam Humeyni gibi son dönem alimlerin yaşamlarında bu konuyla ilgili çok sayıda kanıtlar bulunmaktadır.

Rivayetlerde her türlü duygusal tahrik ve kötümserlik atmosferinin uyandırılmaması tavsiye edilmiştir. Bu siyrenin edinimi hiç şüphesiz etkili olmuştur.23

Tüm bunlara rağmen, bazı dönemlerde Al-i Buye, Fatımiler, Safeviler, Adilşahiyan, Nizam Şahiyan ve Kutbu Şahiyan gibi (tarihte pekte bilinmeyen bu gibi küçük devletlerin) teberra ettikleri rapor edilmiştir.24

Öte yandan, Selefi ve Vehhabiler, teberra girişimlerinde bulunmuşlardır. Örneğin Necef, Kerbela şehirlerine ve Şia İmamlarının kabirlerine saldırmışlar ve Sahabe, İslam mezhepleri büyüklerinin kabirlerini tahrip etmişler ve Resulü Ekrem’in (s.a.a) Mekke’de dünyaya geldiği yerler tahrip edilmiştir.25

Teberra’nın Felsefesi

İlahi hükümlerin tamamı temel insani fıtratla uyum içinde kararlaştırılmıştır. İnsan tanıma ve anlayış kuvvesi dışında, olumlu ve olumsuz duygulara da sahiptir. Öfke, üzüntü, gözyaşı… gibi insandaki olumsuz duyguların doğal olarak insanda hikmet ve faydası vardır. Yoksa vücudumuzda olan olumsuz duygu ve istidatların bir anlamı olmazdı.

İnsan vücudunda muhabbet noktasının karşısında nefret ve düşmanlık adında bir nokta kararlaştırılmıştır. Kendisine yardım ve hizmet eden birisine sevgi besleyecek şekilde dizayn edilen insan fıtratı, aynı zamanda fıtratı ona zarar verenlere karşı da düşmanlık gütmektedir. Elbette mümin için dünyevi maddi zararlar önemsizdir, ancak insandan dinini almak isteyen ve ebedi saadetin önünü kesmek isteyen düşmana olumlu tepki göstermemektedir. Kur’an şöyle buyurmaktadır: اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّا ; “Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin.” Eğer Allah dostlarına ve evliyalara dostluk gütmek gerekirse, Allah düşmanlarına da düşmanlık gütmek gerekir. Bu insan fıtratıdır ve insani saadet ve tekâmül faktördür. Eğer Allah düşmanlarına “düşmanlık” olmazsa tedrici olarak yavaş yavaş insanın davranışı onlarla dostça olacak ve bu birliktelik sonucunda onların davranışlarını benimseyecek ve onların sözlerini kabul edecektir ve zamanla onlar gibi başka bir şeytan olacaktır.

Düşmanlara düşmanlık gütmek, zararlar ve tehlikeler karşısında bir çeşit savunma icat etmektedir. İnsan vücudu faydalı besinleri cezbedecek cazibe faktörüne sahip olduğu gibi bir savunma mekanizmasına da sahiptir. Bu mekanizma sayesinde zararlı madde ve mikropları def etmektedir. Eğer insan savunma mekanizması zayıf olursa, mikroplar gelişir. Canlı varlıkların defetme sistemleri bulunmaktadır. İnsan ruhunda da böyle bir mekanizma olmalıdır, böylece bizim için faydalı olan şey ve kimseler bizim hoşumuza gitsin ve onları sevelim. Onlara yakın olalım, onlardan ilim, kemal, edep, marifet, bilgi, ahlak öğrenelim ve buna karşın toplumun yazgısına zararlı olan şeylere ve kimselere karşı da düşmanlık güdelim.

Dipnotlar

1- Rağıb İsfahani, İbn Manzur; Safi Puri, “beree” zeylinde; Nefisi, Daiyu’l İslam, “teberra” zeylinde.

2- Mustafavi, Abdul Baki, “beree” zeylinde.

3- En’am, 19, 78.

4- Yunus, 41; Şura, 216.

5- Tabersi, c. 5, s. 3-4; Abdul Baki, aynı madde.

6- Muttaki, c. 1, s. 257; Meclisi, c. 66, s. 242.

7- İbn Babavey, 1412, s. 86.

8- Kasd İslam, ikinci baskı, “teberra” zeylinde, ayrıca Bkz. İranika, bara.

9- Sad, 16, 278, 251.

10- Örnek olarak Bkz. Uzuddin İci, s. 394-395.

11- a. g.e, s. 398-403.

12- Bkz. Emin, s. 148; Alusi, s. 80, Al-i Şeyh, s. 501-505.

13- İbn Babaveyh, 1412, s. 78-81; Lahici, s. 154-155.

14- İbn Ebu’l Hadid, c. 4, s. 54- 56 ve 58.

15- İmamın makam, konum ve görevi konusunda hadislere bakınız. Önreğin: Kuleyni, c. 1, s. 198-303. İmam Rıza’dan (a.s) nakledilen hadis.

16- Lahici, a.g.e, İbn Babaveyh, 1412, s. 81.

17- İbn Babaveyh, 1412, s. 77-78; Hasakani, c. 2, s. 329.

18- İbn Babaveyh, 1412, s. 78-81. Hasakani, 1410, s. 125; Ahteb Harezmi, s. 61, Hürrü Amuli, c. 16, s. 177-183

19- İbn Babaveyh, . 1362, c. 2, s. 607-608; Meclisi, c. 10, s. 358, c. 65, s. 263.

20- Bkz. İbn Babaveyh, 1412, s. 71-76.

21- Tabatabai Yezdi, c. 1, s. 67-68.

22- Naraki, c. 1, s. 204.

23- Örnek olarak Bkz. İbn Babaveyh, 1412, s. 82.

24- Bkz. Hamedani, c. 1, s. 183-187; İbn Cavzi, c. 14, s. 150-151; İbn Esir, c. 8, s. 542-543; İbn Hallakan, c. 1, s. 407; Zehebi, Havadis ve Vefayat, s. 8, 248, k. 351-380; Mukrizi, c. 1, s. 142, 145-146, 1387; aynı, 1270, c. 2, s. 286-287, 341-342; Firişte, c. 2, s. 11, 109-113; Azzavi, c. 3, s. 341-343; Felsefi, c. 3, s. 889, 894, 895.

25- Bkz. Al-i Mahbube, c. 1, s. 324-326; Emin, s. 13-14, 22-23; Kerkukli, s. 212.

Kaynaklar

* Kur’an’a ekler

* Abdurrahman b. Hasan Al-i Şeyh, Fethu’l Mecid, Şerh Kitabu’t Tevhid, Abdul Aziz b. Abdullah b. Baz baskısı, Beyrut, 1405/1985.

* Cafer b. Bakır Al-i Mahbube, Maziu’n Necef ve Haziruh, Beyrut, 1406/1986; Mahmud Şükrü Alusi, Tarihi Necd, Muhammed Behce’l Eser, Kahire, 1998.

*İbn Ebu’l Hadid, Şerh Nehcü’l Belağa, Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim baskısı, Kahire, 1385/1378. 1965/1967, Beyrut ofset baskısı.

* İbn Ebu’l Az, Şerh Tahaviye fi’l Akidetu’s Selefiye, Ahmed Muhammed Şakir baskısı, Kahire, Daru’t Turas.

* İbn Esir.

* İbn Babaveyh, el-İ’tikadat fi Dini’l İmamiyye, Gulam Rıza Mazenderani baskısı, Kum, 1412.

* İbn Babaveyh, Fezailu’ş Şia, Sıfatu’ş Şia ve Masadikatu’l İhvan, Kum, 1410.

* İbn Babavey, Kitabu’l Hisal, Ali Ekber Gaffari baskısı, Kum, ş. 1362.

* İbn Cavzi, el-Muntazam fi Tarihi’l Muluk ve’l Umem, Muhammed Abdul Kadir Ata ve Mustafa Abdul Kadir Ata baskısı, Beyrut, 1412/1992.

* İbn Hallakan.

* İbn Saad, tercüme el-Hüseyin ve Maktele aleyhi selam, mine’l kısmı gayri’l matbu min kitabi’t Tabakatu’l Kebir li-İbn Sad, Abdul Aziz Tabatabai baskısı, Terasna, 3. Yıl, s. 1, (Muharrem- Rebiülevvel, 1408)

* İbn Manzur.

* Muvaffak b. Ahmed Ahteb Harezmi, el-Menakib, Kum, 1417.

* Ali b. İsmail Eş’ari, Kitabu Makalatu’l İsamiyyin ve İhtilafu’l Musallin, Helmut Riyter Visden baskısı, 1400/1980.

* Muhsin Emin, Keşfu’l İrtiyab, Tahran, 1347.

* Abdul Kahir b. Tahir Bağdadi, el-Fireku beyne’l Firek, Muhammed Muhyiddin Abdul Hamid baskısı, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiye.

* Muhsin b. Tenuhi, Nişvaru’l Muhadare ve Ahbaru’l Muzakere, Abdu Şalçi baksıkı, Beyrut, 1391/1393, 1971/1973.

* Ubeydullah b. Abdullah Hasakani, Şevahidu’t Tenzil li-Kavaidu’t Tefzil, Muhammed Bakır Mahmudi baskısı, Tahran, 1411/1990.

* Muhammed Ali Daiyu’l İslam, Ferheng Nizam, Sengi Haydar Abad Rükn baskısı, 1305-1318, Kum ofset baskısı, Tahran, 1362-1364.

* Ahmed b. Davut Deyneveri, El-Ahbaru’t Tival, Abdul Munim Amir baskısı, Kahire, 1960, Kum ofset baskısı, ş. 1368.

* Muhammed b. Ahmed Zehebi, Tarihu’l İslam ve Vefayatu’l Meşahir ve’l A’lam, Ömer Abdul İslam Tedmiri baskısı, Havadis ve Vefayat, 351-380, Beyrut, 1409-1989.

* Hüseyin b. Muhammed Rağıb İsfahani, el-Müfredat fi Garibi’l Kur’an, Muhammed Seyyid Gilahi baskısı, Tahran, ş. 1332.

* Muhammed b. Abdul Kerim Şehristani, Kitabu’l Milel ve’n Nihal, Muhammed b. Fethullah Bederan baskısı, Kahire, 1375/1956, Kum ofset baskısı, ş. 1367.

* Abdurrahim b. Abdul Kerim Safi Pur, Münteha’l Ereb fi Lügati’l Arab, taş baskısı Tahran, 1297/1298, Ofset baskısı, 1377.

* Muhammed b. Yahya Suli, Ahbaru’r Razi Billah ve’l Muttaki Billah, Hayurs Den baskısı, Beyrut, 1399/1979.

* Muhammed Kazım b. Abdul Aizim Tabatabi Yezdi, El-Urvetu’l Vuska, Beyrut, 1404/1984.

* Tabaresi.

* Taberi, Tarih (Beyrut).

* Muhammed Fevaid Abdul Baki, El-Mu’cem el-Mufehres li-Elfazi’l Kur’ani’l Kerim, Kahire, 1364.

* Abbas Azzavi, Tarihu’I Irak beyne İhtilaleyn, Bağdat, 1353-1371/1935-1956, Kum ofset baskısı, ş. 1369.

* Abdurrahman b. Ahmed Uzuddin Ebha, el-Muvafık fi İlmi’l Kelam, Beyrut, Alimu’l Kutub.

* Muhammed Kasım b. Gulam Ali Firişte, Tarihi Firişte veya Gülşen İbrahimi, Lekenhu, 1281.

* Nasrallah Felsefi, Zendegi Şah Abbas Evvel, Tahran, ş. 1364.

* Resul Kerkukli, Duhetu’l Vezara fi Tarihi Vekai Bağdatu’z Zura, Nakle an et-Türkiye Musa Kazım Nurs, Kum, ş. 1372.

* Kuleyni.

* Abdurrezzak b. Ali Lahici, Sermaye İman, Tahran, ş. 1362.

*  Ali b. Hisamuddin Muttaki, Kenzu’l Ümmal fi Süneni’l Ekval ve’l Efal, Haydar Abad Dükken, 1364/1384/ 1945/1975.

* Meclisi.

* Mes’udi, Muruc (Beyrut), Meskuviye, Hasan Mustafavi, et-Tahkik fi Kelamatu’l Kur’anu’l Kerim, Tahran, ş. 1360/1371.

* Ahmed b. Ali Mugrizi, İtazu’l Hunefa, c. 1, Cemalettin Şabbal baskısı, Kahire, 1387/1967.

* Ahmed b. Ali Mugrizi, Kitabu’l Mavaiz ve’l İ’tibar Bizikri’l Hattat ve’l Esar, el-Maruf Bil-Hutetu’l Mukriziye, Bevlak, 1270, Kahire ofset baskısı.

* Ahmed b. Muhammed Mehdi Naraki, Müstenedetu’ş Şia fi ahkamu’ş Şeriat, c. 1, Meşhed, 1415.

* Muhammed b. Abdul Melik Hamedani, Tekmiletu Tarihi’t Taberi, c. 1, Albert Yusuf baskısı, Beyrut, 1961.

* Ali Ekber Nefisi, Ferheng Nefisi, Tahran, ş. 1355.

* Yakut Hemuy, Mu’cemu’l Udeba, Mısır, 1355-1357/1936-1938, Beyrut ofset baskısı.

* Encyclopaedia Iranica, s.v. "Bara: Ýa" (by E. Kohlberg); EI 2, s.v. "Tabarru" (by J. Calmard).

ABNA.İR

 wikishia.net 

Ekler