7 Temmuz 2017 - 07:05
Abdulbari Atvan'dan 9 maddede Katar değerlendirmesi

Tanınmış Ortadoğu Analisti, Rey'ul Yevm Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atvan, Katar krizini 9 maddede değerlendirdi.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA – Katar’a sunulan ve 12 gün mühlet tanınan taleplere Katar tarafından verilen olumsuz yanıtın ardından Katar’ın karşısında yer alan ülkelerin dışişleri bakanlarının Kahire’de düzenledikleri basın toplantısını takip ettik. Bu anlamda derin bir analiz yapmadan ve sıradaki adımları kestirmeye çalışmadan önce belli başlı bazı kritik noktaların üzerinde durulması gerekiyor:

Birincisi; dört bakan da Katar’ın taleplere verdiği karşılığın olumsuz ve içeriği boş bir yanıt olduğu hususunda hemfikir… Mısır Dışişleri Bakanı SamihŞükri’nin ifadesiyle artık Kuveyt’in arabuluculuğunun sona erdiği ve gerilimin daha da arttığı bir sürece gelindi.

İkincisi;SamihŞükri’nin kullandığı dil ve sert ifadeler atılacak olan adımların içeriğinden haber veriyor. “Teröre destek verenlere karşı “kararlılıkla” ve “kesin bir tavırla” “caydırıcı” olmak gerekiyor” ifadelerini kullanan Şükri, Katar’ın tavrı karşısında asla müsamahakar davranmıyor. Katar karşısındaki 4 ülke de sadece suçlamalarla değil aynı zamanda delillerle konuşuyorlar. Bu yüzden “Yeni bir “Kararlılık Fırtınası” operasyonuyla mı karşı karşıyayız?” sorusunu sormak kaçınılmaz oluyor.

Üçüncüsü; Katar tavrını değiştirinceye ve kendisinden talep edilenleri yerine getirinceye kadar ekonomik ve siyasi boykot devam edecek. Katar’dan beklenen 13 maddenin tamamını kabul etmesi ve hiçbir şart sunmadan beyaz bayrak kaldırması…

Dördüncüsü; Katar’ın Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki üyeliğinin dondurulması hususu önümüzdeki toplantıya bırakılacak. Bu husus önümüzdeki günlerde ya da haftalarda dışişleri bakanları tarafından olağanüstü bir toplantı düzenlenerek masaya yatırılacak mı, yoksa Aralık ayında düzenlenecek olan senelik zirveye mi ertelenecek?

Beşincisi; Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid Al-Halife yalnızca İhvan yöneticileri ve üyelerinin değil, harekete sempati duyan herkesin terör suçlamasının muhatabı olacağını, harekete sempati duyanların da aynı suçla yargılanacağını ifade etti. Yani hükümetlerinin İhvan karşısındaki tavrını, özellikle de tutuklama ve hapsetme kararını desteklemeyen ve eleştiren her kişi, liberalist ya da laik de olsa bu kapsamda ele alınarak suçlanacak. Buna göre milyonlarca kişi tutuklanacak, onlarca mahkeme kurulacak.

Altıncısı; BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid, Katar’ın karşısında yer alan 4 ülkenin Katar’ın cezalandırılması için uluslararası topluma başvurmayacağını, kendilerinin uygun gördükleri şekilde Katar’a yaptırım uygulanacağını, zira bu ülkelerin uluslararası kanun gereği çıkarlarını koruyarak böyle bir tasarrufta bulunma hakkına sahip olduklarını ifade etti. Bu ise askeri müdahale de dahil olmak üzere her türlü ihtimalin oranının yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

Yedincisi; dört ülkenin bakanları da Katar’ı sadece teröre destek vermekle değil, finanse etmek, desteklemek, teröre teşvik etmekle suçladılar ve bunun acilen önüne geçilmesi ve bu hususta gereken neyse yapılması gerektiğini ifade ettiler.

Sekizincisi; “Adil El-Cubeyr Bey” Türkiye ve İran’ı ayrı açılardan değerlendirdi ve İran’ın dünyada terörün bir numaralı destekçisi olduğunu, bu yüzden teröre destek veren Katar’ın yanında yer almasının sıradan bir durum olduğunu söyledi. Buna mukabil Türkiye’yi ise “tarafsız” olarak tanımladı. Belki de bu tanım birincisinin “Şii”, ikincisinin “Sünni” bir kimliğe sahip olması ve bu yüzden Türkiye’nin Katar’a destek veren tavrından geri adım atması hususunda son kez şans tanınması amacıyla yapıldı.

Dokuzuncusu; Kahire’de düzenlenen toplantı, planlanma hızı ya da konumu dolayısıyla kritik değil. Sürenin sona ermesinden yalnızca bir gün sonra yapılan bu toplantıyla “Körfez-Mısır” birlikteliğinin daha da kesinleşmesi ve böylece Körfez İşbirliği Konseyi’ne, hatta belki de Arap Birliği’ne alternatif “bölgesel bir adıma” dönüşmesi ihtimal durumu kritikleştiriyor.

*

Bu toplantı ve sonuçları hususunda daha iyi bir okuma yapmak adına konuyla doğrudan ilgisi olan şu iki meselenin de üzerinde durmak gerekiyor:

Birincisi; yine Mısır’ın başkenti Kahire’de Mısır, BAE, Bahreyn ve Suud Dışişleri Bakanlarının görüşmesinden hemen önce söz konusu 4 ülkenin istihbarat başkanları arasında da bir toplantı gerçekleşti.

İkincisi; ABD Başkanı Donald Trump, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi ve bu görüşmede Trump, Riyad Zirvesi’nde teröre verilen maddi desteğin önüne geçilmesi ve aşırılık yanlısı gruplarla mücadele gibi hususlarda alınan kararlara orada katılımcı olan herkesin uyması gerektiğini vurguladı ve Katar’la yaşanan krizin çözüme kavuşması için herkesin katılımıyla yapıcı bir müzakere düzenlenmesi hususunda çağrı yaptı.

Kahire’de toplanan istihbarat başkanlarının “ölümcül sıcak hava dalgasının nereden geldiğini tespit etmek ve çözüm üretmek için” toplandığına inanmıyoruz. Bilakis komplo kurmak, Katar’a yapılacak askeri müdahalenin içeriğini belirlemek, Katar’daki yönetici ailenin içine bölücü fitne tohumlarını ekmek, belki de çeşitli patlama eylemleri planlayarak halkı kışkırtmak, Katar’ın içindeki ve dışındaki muhalif düşünce sahiplerini harekete geçirmek ve böylece askeri müdahaleyle de desteklenecek olan bir darbeyi tertip etmek amacıyla bir araya geldiler.

Trump ve Sisi arasında gerçekleşen görüşme de durumun ne derece kritik olduğunu ortaya koymaya yetiyor. Trump Sisi’den terörle mücadele edilmesini ve bu anlamda Riyad Zirvesi’nde alınan kararlara uyulmasını talep ediyor ve ardından içerik “Trump krizin müzakereyle çözülmesi için çağrı yaptı” şeklinde aktarılıyor.

Ne kadar Trump, Dışişleri Bakanı RexTillerson’ın 5 ülkenin başkentine yaptığı ziyarette ortaya koyduğu üzere başka arayışlarda olduğunu belli etse de, Katar’ın 4 ülkeye boyun eğmesini ve Katar’da rejimin değişmesini destekliyor.

*Dört ülkenin dışişleri bakanlarının Kahire’de bir araya gelmesi, istihbarat başkanlarının bir araya gelmesi kadar bizi endişelendirmiyor, yalnızca dikkatimizi daha da artırmamıza sebep oluyor. Zira söz konusu istihbarat başkanları komploların öncülüğünü yürütüyor ve kapalı kapılar ardından çeşitli planlar yapıyorlar. Gerçek liderler onlar… Bu kadar değilse bile ülkelerindeki karar mercileri üzerinde en çok etkili olanlar onlar…

Bir yandan tarafların giderek daha da sert bir tavra büründüklerine, bir yandan Katar’ın geri adım atmadığına, bağımsızlığına sıkı sıkıya sahip çıktığına ve hem ekonomik hem siyasi ambargoya ve giderek artan baskılara rağmen asla boyun eğmediğine tanık oluyoruz.
Katar’a sunulan ve 12 gün mühlet tanınan taleplere Katar tarafından verilen olumsuz yanıtın ardından Katar’ın karşısında yer alan ülkelerin dışişleri bakanlarının Kahire’de düzenledikleri basın toplantısını takip ettik. Bu anlamda derin bir analiz yapmadan ve sıradaki adımları kestirmeye çalışmadan önce belli başlı bazı kritik noktaların üzerinde durulması gerekiyor: Birincisi; dört bakan da Katar’ın taleplere verdiği karşılığın olumsuz ve içeriği boş bir yanıt olduğu hususunda hemfikir… Mısır Dışişleri Bakanı SamihŞükri’nin ifadesiyle artık Kuveyt’in arabuluculuğunun sona erdiği ve gerilimin daha da arttığı bir sürece gelindi. İkincisi;SamihŞükri’nin kullandığı dil ve sert ifadeler atılacak olan adımların içeriğinden haber veriyor. “Teröre destek verenlere karşı “kararlılıkla” ve “kesin bir tavırla” “caydırıcı” olmak gerekiyor” ifadelerini kullanan Şükri, Katar’ın tavrı karşısında asla müsamahakar davranmıyor. Katar karşısındaki 4 ülke de sadece suçlamalarla değil aynı zamanda delillerle konuşuyorlar. Bu yüzden “Yeni bir “Kararlılık Fırtınası” operasyonuyla mı karşı karşıyayız?” sorusunu sormak kaçınılmaz oluyor. Üçüncüsü; Katar tavrını değiştirinceye ve kendisinden talep edilenleri yerine getirinceye kadar ekonomik ve siyasi boykot devam edecek. Katar’dan beklenen 13 maddenin tamamını kabul etmesi ve hiçbir şart sunmadan beyaz bayrak kaldırması… Dördüncüsü; Katar’ın Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki üyeliğinin dondurulması hususu önümüzdeki toplantıya bırakılacak. Bu husus önümüzdeki günlerde ya da haftalarda dışişleri bakanları tarafından olağanüstü bir toplantı düzenlenerek masaya yatırılacak mı, yoksa Aralık ayında düzenlenecek olan senelik zirveye mi ertelenecek? Beşincisi; Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid Al-Halife yalnızca İhvan yöneticileri ve üyelerinin değil, harekete sempati duyan herkesin terör suçlamasının muhatabı olacağını, harekete sempati duyanların da aynı suçla yargılanacağını ifade etti. Yani hükümetlerinin İhvan karşısındaki tavrını, özellikle de tutuklama ve hapsetme kararını desteklemeyen ve eleştiren her kişi, liberalist ya da laik de olsa bu kapsamda ele alınarak suçlanacak. Buna göre milyonlarca kişi tutuklanacak, onlarca mahkeme kurulacak. Altıncısı; BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid, Katar’ın karşısında yer alan 4 ülkenin Katar’ın cezalandırılması için uluslararası topluma başvurmayacağını, kendilerinin uygun gördükleri şekilde Katar’a yaptırım uygulanacağını, zira bu ülkelerin uluslararası kanun gereği çıkarlarını koruyarak böyle bir tasarrufta bulunma hakkına sahip olduklarını ifade etti. Bu ise askeri müdahale de dahil olmak üzere her türlü ihtimalin oranının yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Yedincisi; dört ülkenin bakanları da Katar’ı sadece teröre destek vermekle değil, finanse etmek, desteklemek, teröre teşvik etmekle suçladılar ve bunun acilen önüne geçilmesi ve bu hususta gereken neyse yapılması gerektiğini ifade ettiler. Sekizincisi; “Adil El-Cubeyr Bey” Türkiye ve İran’ı ayrı açılardan değerlendirdi ve İran’ın dünyada terörün bir numaralı destekçisi olduğunu, bu yüzden teröre destek veren Katar’ın yanında yer almasının sıradan bir durum olduğunu söyledi. Buna mukabil Türkiye’yi ise “tarafsız” olarak tanımladı. Belki de bu tanım birincisinin “Şii”, ikincisinin “Sünni” bir kimliğe sahip olması ve bu yüzden Türkiye’nin Katar’a destek veren tavrından geri adım atması hususunda son kez şans tanınması amacıyla yapıldı. Dokuzuncusu; Kahire’de düzenlenen toplantı, planlanma hızı ya da konumu dolayısıyla kritik değil. Sürenin sona ermesinden yalnızca bir gün sonra yapılan bu toplantıyla “Körfez-Mısır” birlikteliğinin daha da kesinleşmesi ve böylece Körfez İşbirliği Konseyi’ne, hatta belki de Arap Birliği’ne alternatif “bölgesel bir adıma” dönüşmesi ihtimal durumu kritikleştiriyor. * Bu toplantı ve sonuçları hususunda daha iyi bir okuma yapmak adına konuyla doğrudan ilgisi olan şu iki meselenin de üzerinde durmak gerekiyor: Birincisi; yine Mısır’ın başkenti Kahire’de Mısır, BAE, Bahreyn ve Suud Dışişleri Bakanlarının görüşmesinden hemen önce söz konusu 4 ülkenin istihbarat başkanları arasında da bir toplantı gerçekleşti. İkincisi; ABD Başkanı Donald Trump, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi ve bu görüşmede Trump, Riyad Zirvesi’nde teröre verilen maddi desteğin önüne geçilmesi ve aşırılık yanlısı gruplarla mücadele gibi hususlarda alınan kararlara orada katılımcı olan herkesin uyması gerektiğini vurguladı ve Katar’la yaşanan krizin çözüme kavuşması için herkesin katılımıyla yapıcı bir müzakere düzenlenmesi hususunda çağrı yaptı. Kahire’de toplanan istihbarat başkanlarının “ölümcül sıcak hava dalgasının nereden geldiğini tespit etmek ve çözüm üretmek için” toplandığına inanmıyoruz. Bilakis komplo kurmak, Katar’a yapılacak askeri müdahalenin içeriğini belirlemek, Katar’daki yönetici ailenin içine bölücü fitne tohumlarını ekmek, belki de çeşitli patlama eylemleri planlayarak halkı kışkırtmak, Katar’ın içindeki ve dışındaki muhalif düşünce sahiplerini harekete geçirmek ve böylece askeri müdahaleyle de desteklenecek olan bir darbeyi tertip etmek amacıyla bir araya geldiler. Trump ve Sisi arasında gerçekleşen görüşme de durumun ne derece kritik olduğunu ortaya koymaya yetiyor. Trump Sisi’den terörle mücadele edilmesini ve bu anlamda Riyad Zirvesi’nde alınan kararlara uyulmasını talep ediyor ve ardından içerik “Trump krizin müzakereyle çözülmesi için çağrı yaptı” şeklinde aktarılıyor. Ne kadar Trump, Dışişleri Bakanı RexTillerson’ın 5 ülkenin başkentine yaptığı ziyarette ortaya koyduğu üzere başka arayışlarda olduğunu belli etse de, Katar’ın 4 ülkeye boyun eğmesini ve Katar’da rejimin değişmesini destekliyor. *Dört ülkenin dışişleri bakanlarının Kahire’de bir araya gelmesi, istihbarat başkanlarının bir araya gelmesi kadar bizi endişelendirmiyor, yalnızca dikkatimizi daha da artırmamıza sebep oluyor. Zira söz konusu istihbarat başkanları komploların öncülüğünü yürütüyor ve kapalı kapılar ardından çeşitli planlar yapıyorlar. Gerçek liderler onlar… Bu kadar değilse bile ülkelerindeki karar mercileri üzerinde en çok etkili olanlar onlar… Bir yandan tarafların giderek daha da sert bir tavra büründüklerine, bir yandan Katar’ın geri adım atmadığına, bağımsızlığına sıkı sıkıya sahip çıktığına ve hem ekonomik hem siyasi ambargoya ve giderek artan baskılara rağmen asla boyun eğmediğine tanık oluyoruz.

Katar’a sunulan ve 12 gün mühlet tanınan taleplere Katar tarafından verilen olumsuz yanıtın ardından Katar’ın karşısında yer alan ülkelerin dışişleri bakanlarının Kahire’de düzenledikleri basın toplantısını takip ettik. Bu anlamda derin bir analiz yapmadan ve sıradaki adımları kestirmeye çalışmadan önce belli başlı bazı kritik noktaların üzerinde durulması gerekiyor:

Birincisi; dört bakan da Katar’ın taleplere verdiği karşılığın olumsuz ve içeriği boş bir yanıt olduğu hususunda hemfikir… Mısır Dışişleri Bakanı SamihŞükri’nin ifadesiyle artık Kuveyt’in arabuluculuğunun sona erdiği ve gerilimin daha da arttığı bir sürece gelindi.

İkincisi;SamihŞükri’nin kullandığı dil ve sert ifadeler atılacak olan adımların içeriğinden haber veriyor. “Teröre destek verenlere karşı “kararlılıkla” ve “kesin bir tavırla” “caydırıcı” olmak gerekiyor” ifadelerini kullanan Şükri, Katar’ın tavrı karşısında asla müsamahakar davranmıyor. Katar karşısındaki 4 ülke de sadece suçlamalarla değil aynı zamanda delillerle konuşuyorlar. Bu yüzden “Yeni bir “Kararlılık Fırtınası” operasyonuyla mı karşı karşıyayız?” sorusunu sormak kaçınılmaz oluyor.

Üçüncüsü; Katar tavrını değiştirinceye ve kendisinden talep edilenleri yerine getirinceye kadar ekonomik ve siyasi boykot devam edecek. Katar’dan beklenen 13 maddenin tamamını kabul etmesi ve hiçbir şart sunmadan beyaz bayrak kaldırması…

Dördüncüsü; Katar’ın Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki üyeliğinin dondurulması hususu önümüzdeki toplantıya bırakılacak. Bu husus önümüzdeki günlerde ya da haftalarda dışişleri bakanları tarafından olağanüstü bir toplantı düzenlenerek masaya yatırılacak mı, yoksa Aralık ayında düzenlenecek olan senelik zirveye mi ertelenecek?

Beşincisi; Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid Al-Halife yalnızca İhvan yöneticileri ve üyelerinin değil, harekete sempati duyan herkesin terör suçlamasının muhatabı olacağını, harekete sempati duyanların da aynı suçla yargılanacağını ifade etti. Yani hükümetlerinin İhvan karşısındaki tavrını, özellikle de tutuklama ve hapsetme kararını desteklemeyen ve eleştiren her kişi, liberalist ya da laik de olsa bu kapsamda ele alınarak suçlanacak. Buna göre milyonlarca kişi tutuklanacak, onlarca mahkeme kurulacak.

Altıncısı; BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid, Katar’ın karşısında yer alan 4 ülkenin Katar’ın cezalandırılması için uluslararası topluma başvurmayacağını, kendilerinin uygun gördükleri şekilde Katar’a yaptırım uygulanacağını, zira bu ülkelerin uluslararası kanun gereği çıkarlarını koruyarak böyle bir tasarrufta bulunma hakkına sahip olduklarını ifade etti. Bu ise askeri müdahale de dahil olmak üzere her türlü ihtimalin oranının yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

Yedincisi; dört ülkenin bakanları da Katar’ı sadece teröre destek vermekle değil, finanse etmek, desteklemek, teröre teşvik etmekle suçladılar ve bunun acilen önüne geçilmesi ve bu hususta gereken neyse yapılması gerektiğini ifade ettiler.

Sekizincisi; “Adil El-Cubeyr Bey” Türkiye ve İran’ı ayrı açılardan değerlendirdi ve İran’ın dünyada terörün bir numaralı destekçisi olduğunu, bu yüzden teröre destek veren Katar’ın yanında yer almasının sıradan bir durum olduğunu söyledi. Buna mukabil Türkiye’yi ise “tarafsız” olarak tanımladı. Belki de bu tanım birincisinin “Şii”, ikincisinin “Sünni” bir kimliğe sahip olması ve bu yüzden Türkiye’nin Katar’a destek veren tavrından geri adım atması hususunda son kez şans tanınması amacıyla yapıldı.

Dokuzuncusu; Kahire’de düzenlenen toplantı, planlanma hızı ya da konumu dolayısıyla kritik değil. Sürenin sona ermesinden yalnızca bir gün sonra yapılan bu toplantıyla “Körfez-Mısır” birlikteliğinin daha da kesinleşmesi ve böylece Körfez İşbirliği Konseyi’ne, hatta belki de Arap Birliği’ne alternatif “bölgesel bir adıma” dönüşmesi ihtimal durumu kritikleştiriyor.

*

Bu toplantı ve sonuçları hususunda daha iyi bir okuma yapmak adına konuyla doğrudan ilgisi olan şu iki meselenin de üzerinde durmak gerekiyor:

Birincisi; yine Mısır’ın başkenti Kahire’de Mısır, BAE, Bahreyn ve Suud Dışişleri Bakanlarının görüşmesinden hemen önce söz konusu 4 ülkenin istihbarat başkanları arasında da bir toplantı gerçekleşti.

İkincisi; ABD Başkanı Donald Trump, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi ve bu görüşmede Trump, Riyad Zirvesi’nde teröre verilen maddi desteğin önüne geçilmesi ve aşırılık yanlısı gruplarla mücadele gibi hususlarda alınan kararlara orada katılımcı olan herkesin uyması gerektiğini vurguladı ve Katar’la yaşanan krizin çözüme kavuşması için herkesin katılımıyla yapıcı bir müzakere düzenlenmesi hususunda çağrı yaptı.

Kahire’de toplanan istihbarat başkanlarının “ölümcül sıcak hava dalgasının nereden geldiğini tespit etmek ve çözüm üretmek için” toplandığına inanmıyoruz. Bilakis komplo kurmak, Katar’a yapılacak askeri müdahalenin içeriğini belirlemek, Katar’daki yönetici ailenin içine bölücü fitne tohumlarını ekmek, belki de çeşitli patlama eylemleri planlayarak halkı kışkırtmak, Katar’ın içindeki ve dışındaki muhalif düşünce sahiplerini harekete geçirmek ve böylece askeri müdahaleyle de desteklenecek olan bir darbeyi tertip etmek amacıyla bir araya geldiler.

Trump ve Sisi arasında gerçekleşen görüşme de durumun ne derece kritik olduğunu ortaya koymaya yetiyor. Trump Sisi’den terörle mücadele edilmesini ve bu anlamda Riyad Zirvesi’nde alınan kararlara uyulmasını talep ediyor ve ardından içerik “Trump krizin müzakereyle çözülmesi için çağrı yaptı” şeklinde aktarılıyor.

Ne kadar Trump, Dışişleri Bakanı RexTillerson’ın 5 ülkenin başkentine yaptığı ziyarette ortaya koyduğu üzere başka arayışlarda olduğunu belli etse de, Katar’ın 4 ülkeye boyun eğmesini ve Katar’da rejimin değişmesini destekliyor.

*Dört ülkenin dışişleri bakanlarının Kahire’de bir araya gelmesi, istihbarat başkanlarının bir araya gelmesi kadar bizi endişelendirmiyor, yalnızca dikkatimizi daha da artırmamıza sebep oluyor. Zira söz konusu istihbarat başkanları komploların öncülüğünü yürütüyor ve kapalı kapılar ardından çeşitli planlar yapıyorlar. Gerçek liderler onlar… Bu kadar değilse bile ülkelerindeki karar mercileri üzerinde en çok etkili olanlar onlar…

Bir yandan tarafların giderek daha da sert bir tavra büründüklerine, bir yandan Katar’ın geri adım atmadığına, bağımsızlığına sıkı sıkıya sahip çıktığına ve hem ekonomik hem siyasi ambargoya ve giderek artan baskılara rağmen asla boyun eğmediğine tanık oluyoruz.

Katar’a sunulan ve 12 gün mühlet tanınan taleplere Katar tarafından verilen olumsuz yanıtın ardından Katar’ın karşısında yer alan ülkelerin dışişleri bakanlarının Kahire’de düzenledikleri basın toplantısını takip ettik. Bu anlamda derin bir analiz yapmadan ve sıradaki adımları kestirmeye çalışmadan önce belli başlı bazı kritik noktaların üzerinde durulması gerekiyor: Birincisi; dört bakan da Katar’ın taleplere verdiği karşılığın olumsuz ve içeriği boş bir yanıt olduğu hususunda hemfikir… Mısır Dışişleri Bakanı SamihŞükri’nin ifadesiyle artık Kuveyt’in arabuluculuğunun sona erdiği ve gerilimin daha da arttığı bir sürece gelindi. İkincisi;SamihŞükri’nin kullandığı dil ve sert ifadeler atılacak olan adımların içeriğinden haber veriyor. “Teröre destek verenlere karşı “kararlılıkla” ve “kesin bir tavırla” “caydırıcı” olmak gerekiyor” ifadelerini kullanan Şükri, Katar’ın tavrı karşısında asla müsamahakar davranmıyor. Katar karşısındaki 4 ülke de sadece suçlamalarla değil aynı zamanda delillerle konuşuyorlar. Bu yüzden “Yeni bir “Kararlılık Fırtınası” operasyonuyla mı karşı karşıyayız?” sorusunu sormak kaçınılmaz oluyor. Üçüncüsü; Katar tavrını değiştirinceye ve kendisinden talep edilenleri yerine getirinceye kadar ekonomik ve siyasi boykot devam edecek. Katar’dan beklenen 13 maddenin tamamını kabul etmesi ve hiçbir şart sunmadan beyaz bayrak kaldırması… Dördüncüsü; Katar’ın Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki üyeliğinin dondurulması hususu önümüzdeki toplantıya bırakılacak. Bu husus önümüzdeki günlerde ya da haftalarda dışişleri bakanları tarafından olağanüstü bir toplantı düzenlenerek masaya yatırılacak mı, yoksa Aralık ayında düzenlenecek olan senelik zirveye mi ertelenecek? Beşincisi; Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid Al-Halife yalnızca İhvan yöneticileri ve üyelerinin değil, harekete sempati duyan herkesin terör suçlamasının muhatabı olacağını, harekete sempati duyanların da aynı suçla yargılanacağını ifade etti. Yani hükümetlerinin İhvan karşısındaki tavrını, özellikle de tutuklama ve hapsetme kararını desteklemeyen ve eleştiren her kişi, liberalist ya da laik de olsa bu kapsamda ele alınarak suçlanacak. Buna göre milyonlarca kişi tutuklanacak, onlarca mahkeme kurulacak. Altıncısı; BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid, Katar’ın karşısında yer alan 4 ülkenin Katar’ın cezalandırılması için uluslararası topluma başvurmayacağını, kendilerinin uygun gördükleri şekilde Katar’a yaptırım uygulanacağını, zira bu ülkelerin uluslararası kanun gereği çıkarlarını koruyarak böyle bir tasarrufta bulunma hakkına sahip olduklarını ifade etti. Bu ise askeri müdahale de dahil olmak üzere her türlü ihtimalin oranının yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Yedincisi; dört ülkenin bakanları da Katar’ı sadece teröre destek vermekle değil, finanse etmek, desteklemek, teröre teşvik etmekle suçladılar ve bunun acilen önüne geçilmesi ve bu hususta gereken neyse yapılması gerektiğini ifade ettiler. Sekizincisi; “Adil El-Cubeyr Bey” Türkiye ve İran’ı ayrı açılardan değerlendirdi ve İran’ın dünyada terörün bir numaralı destekçisi olduğunu, bu yüzden teröre destek veren Katar’ın yanında yer almasının sıradan bir durum olduğunu söyledi. Buna mukabil Türkiye’yi ise “tarafsız” olarak tanımladı. Belki de bu tanım birincisinin “Şii”, ikincisinin “Sünni” bir kimliğe sahip olması ve bu yüzden Türkiye’nin Katar’a destek veren tavrından geri adım atması hususunda son kez şans tanınması amacıyla yapıldı. Dokuzuncusu; Kahire’de düzenlenen toplantı, planlanma hızı ya da konumu dolayısıyla kritik değil. Sürenin sona ermesinden yalnızca bir gün sonra yapılan bu toplantıyla “Körfez-Mısır” birlikteliğinin daha da kesinleşmesi ve böylece Körfez İşbirliği Konseyi’ne, hatta belki de Arap Birliği’ne alternatif “bölgesel bir adıma” dönüşmesi ihtimal durumu kritikleştiriyor. * Bu toplantı ve sonuçları hususunda daha iyi bir okuma yapmak adına konuyla doğrudan ilgisi olan şu iki meselenin de üzerinde durmak gerekiyor: Birincisi; yine Mısır’ın başkenti Kahire’de Mısır, BAE, Bahreyn ve Suud Dışişleri Bakanlarının görüşmesinden hemen önce söz konusu 4 ülkenin istihbarat başkanları arasında da bir toplantı gerçekleşti. İkincisi; ABD Başkanı Donald Trump, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi ve bu görüşmede Trump, Riyad Zirvesi’nde teröre verilen maddi desteğin önüne geçilmesi ve aşırılık yanlısı gruplarla mücadele gibi hususlarda alınan kararlara orada katılımcı olan herkesin uyması gerektiğini vurguladı ve Katar’la yaşanan krizin çözüme kavuşması için herkesin katılımıyla yapıcı bir müzakere düzenlenmesi hususunda çağrı yaptı. Kahire’de toplanan istihbarat başkanlarının “ölümcül sıcak hava dalgasının nereden geldiğini tespit etmek ve çözüm üretmek için” toplandığına inanmıyoruz. Bilakis komplo kurmak, Katar’a yapılacak askeri müdahalenin içeriğini belirlemek, Katar’daki yönetici ailenin içine bölücü fitne tohumlarını ekmek, belki de çeşitli patlama eylemleri planlayarak halkı kışkırtmak, Katar’ın içindeki ve dışındaki muhalif düşünce sahiplerini harekete geçirmek ve böylece askeri müdahaleyle de desteklenecek olan bir darbeyi tertip etmek amacıyla bir araya geldiler. Trump ve Sisi arasında gerçekleşen görüşme de durumun ne derece kritik olduğunu ortaya koymaya yetiyor. Trump Sisi’den terörle mücadele edilmesini ve bu anlamda Riyad Zirvesi’nde alınan kararlara uyulmasını talep ediyor ve ardından içerik “Trump krizin müzakereyle çözülmesi için çağrı yaptı” şeklinde aktarılıyor. Ne kadar Trump, Dışişleri Bakanı RexTillerson’ın 5 ülkenin başkentine yaptığı ziyarette ortaya koyduğu üzere başka arayışlarda olduğunu belli etse de, Katar’ın 4 ülkeye boyun eğmesini ve Katar’da rejimin değişmesini destekliyor. *Dört ülkenin dışişleri bakanlarının Kahire’de bir araya gelmesi, istihbarat başkanlarının bir araya gelmesi kadar bizi endişelendirmiyor, yalnızca dikkatimizi daha da artırmamıza sebep oluyor. Zira söz konusu istihbarat başkanları komploların öncülüğünü yürütüyor ve kapalı kapılar ardından çeşitli planlar yapıyorlar. Gerçek liderler onlar… Bu kadar değilse bile ülkelerindeki karar mercileri üzerinde en çok etkili olanlar onlar… Bir yandan tarafların giderek daha da sert bir tavra büründüklerine, bir yandan Katar’ın geri adım atmadığına, bağımsızlığına sıkı sıkıya sahip çıktığına ve hem ekonomik hem siyasi ambargoya ve giderek artan baskılara rağmen asla boyun eğmediğine tanık oluyoruz.

Ekler