AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : ابنا
Salı

18 Temmuz 2023

16:04:07
1380306

Veysel Çelik yazdı

Kur’ân Nasıl Tefsir Edilmiştir II

Bir önceki yazımızda gelişigüzel tefsire dalınamayacağı, bu konuda söz sahibi olmak için ya bazı şartları taşımak ya da alanında uzman âlimlere müracaat etmek gerektiği üzerinde durmuştuk.

  Ehli_Beyt Haber Ajansı ABNA: Bir önceki yazımızda gelişigüzel tefsire dalınamayacağı, bu konuda söz sahibi olmak için ya bazı şartları taşımak ya da alanında uzman âlimlere müracaat etmek gerektiği üzerinde durmuştuk.

Tefsir yaparken müfessirin müracaat etmesi gereken kaynakları vardır. Bunların başında Kur’ân-ı Kerîm gelmektedir. Kur’ân’ı Kerîmin tefsirde ilk kaynak olması hem dinen hem de aklen gereklidir. Aklî olarak gerekliliğini şöyle açıklamak mümkündür. Konuşan kişi bir yerde mücmel bıraktığı konuyu başka yerdeki açıklamalarına, mutlak bir konuyu başka yerdeki kayıtlı açıklamalarına, umumi konuyu da başka yerdeki hususi açıklamalarına havale edebilir. Bazen de bir konu hakkındaki görüşü farklı zamanlardaki konuşmalarının bir araya getirilmesiyle olabilir. Kur’ân’da da böyledir.  

 Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsirinin dinen gerekli oluşunu da şöyle açıklamak mümkündür. Başta Kur’ân’ı Kerîm müteşabih ayetleri anlamak için muhkem ayetlere baş vurmamızı istiyor. Ayrıca Hz. Muhammed (sav) bizzat uygulamalarıyla bu konuda yol göstermiştir. Ondan sonra da sahabe ve tabiin de bu metodu uygulamıştır. Hz. Muhammed’in  (sav) tefsirine şu örnekleri verebiliriz.

Örnek 1: “اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُٓوا اٖيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْاَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَࣖ” “İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanların, güven hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.”[1] ayetinde geçen “ظُلْمٍ”/zulm kelimesinin Arapçada anlamı oldukça geniştir. Bu yüzden de Abdullah b. Mes’ud (ra) Peygamber efendimize (sav) “Hangimiz imanına zulüm bulaştırmaz ki” şeklinde bir soru sorarak haramların tamamını ve mekruhları da bu ayetin kapsamına almıştır. Çünkü zulmün anlamı bir şeyi hak etmediği yere koymaktır. Ancak Peygamber efendimiz (sav) bu ayeti Lokman suresindeki “Şirk en büyük zulümdür”[2] ayetiyle tefsir ederek buradaki “zulüm” kelimesinin şirk anlamında olduğunu belirtmiştir.

Örnek 2: “وَعِنْدَهُ مَفَاتِـحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَؕ” “Gaybın anahtarları onun yanındadır. Ondan başkası bunları bilemez.”[3] Bu ayetteki “mefâtihu’l-Gayb”ı Peygamber efendimiz (sav) yine Kur’ân’dan başka bir ayetle beş şey olarak açıklamıştır. “Kıyamet saatinin ne zaman geleceğini yalnız Allah bilir. Yağmuru da O indirir, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Her şeyi mükemmel tarzda bilen ve her şeyden haberdar olan, Allah'tır.”[4]

Özetle söylemek gerekirse Kur’ânın Kur’ân’la tefsiri, ayetin anlamını başka bir ayetin delaletiyle açıklamaktır. Müfessir birçok alanda Kur’ân’ın birbirini açıklamasından yararlanabilir.

Kur’an’ın Kur’ân’la tefsir şekilleri:

Müfredatların anlamını belirlemede yararlanılabilir. „اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ“ „Toplayınız mahşere o zulmetmiş kimseleri, onların eşlerini ve kendilerine taptıkları şeyleri.“[5] ayetindeki zevc ile evlilikten eşler değil de ameldeki eşleri kastedilmiştir. Buna delil olarak Vakıa suresi 7. Ayetten itibaren insanların üç sınıf olarak anlatılması getirilmiştir. Çünkü bu sınıflara zevc denilmektedir. Halbuki bunlar yalnız birbiriyle evli olanlar değildir.[6]Kur’ân’daki bir ayet umumi olan başka ayeti tahsis eder. “وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتّٰى يُؤْمِنَّ” “Müşrik kadınları iman etmeyinceye kadar nikahlamayınız.”[7] ayetindeki müşriklerin kapsamına Ehli kitap giriyor mu girmiyor mu konusu tartışılmıştır. Eğer dahildirler dersek Maide suresi 5. ayette Ehli kitap kadınlarla evliliği serbest bırakan ayetle neshedilmiş veya tahsis edilmiştir dememiz gerekir. Yok “müşrikler” ifadesine dahil değildirler dersek o zaman ne nesh ne de tahsise gitmeye gerek yok her ayetin özel bir anlamı vardır dememiz gerekir.Benzer ayetler bir araya getirilerek aynı konuda ortak hükümlere ulaşılır. Örneğin şu üç ayet bir arada değerlendirilmiştir: 1.“Şüphesiz biz O Kur'ân'ı Kadir gecesinde indirdik.”[8] 2. “Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlara doğruyu bildiren doğruluğa ait apaçık delillerden ibaret olan hakla batılı ayırt eden Kur'ân bu ayda indirildi.”[9] 3.“Biz O Kur'ân'ı mübarek bir gecede indirdik”[10] Müfessir bu üç ayeti bir araya getirdiğinde Kur’ân’ın mübarek bir gecede indiği ve bu gecenin de Ramazan ayında olduğu kanaatine varır.Mutlak ayetlerin kayıtları başka ayetlerde zikredilmiştir. “وَالْمَلٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِۜ” “Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler.”[11] Bu ayete göre melekler sanki yerdeki kafir, mümin herkese istiğfâr diliyor gibi anlaşılmaktadır.  Halbuki “Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tesbih ederler, O’na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler”[12] ayetinde sadece müminlere istiğfâr ettikleri anlaşılmaktadır. Bu iki ayeti birbiriyle bağlantılı ele aldığımızda “yerdekiler” ile sadece müminlerin kast edildiği sonucuna ulaşılır. Eğer iki ayeti ayrı ayrı değerlendirirsek o zaman da meleklerin “kafirler için hidayet istediği” şeklinde anlam vermemiz gerekir.

Kur’ân’ın Kur’ân’la Tefsirinin Delil Oluşu

Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsirinde dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan birisi de bir ayetin tefsirine başka bir ayeti delil getirmek her zaman doğru olmayabildiğidir. Evet Kur’ân Allah’ın kulları üzerindeki delilidir. Kendisi ile Müslümanın delil getirdiği ve kendisinden vaz geçemeyeceği bir kaynaktır. Ancak buradaki konu Kur’ân kendisi değildir. Asıl konu müfessirin Kur’ân üzerindeki faaliyetidir. Bu fark iyice anlaşıldığı takdirde Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsir yapan kişinin her yorumunun doğru olması gerekmediği rahatlıkla anlaşılacaktır. Çünkü bu işlemde müfessirin birikimi devreye girmektedir. Ayetler arasında bağlantıyı kendisi kurmaktadır.

Bu yüzden biz Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsirini iki kısma ayırmak istiyoruz.

Üzerinde tartışma olmayan tefsirler: Bunlar da iki kısımdırKur’ân’ın ifadeyi açıkladığı kesin olanlar. Târık suresinde Târık’ın tanımı bizzat Kur’ân tarafından yapılmıştır.Peygamberimiz (sav) bizzat kendisi Kur’ân’dan başak bir ayetle tefsir yapmışsa bu konuda tartışma olmaz. Yukarıda verdiğimiz örneklerde “zulmü” şirkle tefsir etmesi böyledir.Üzerinde tartışma olan tefsirler

Müfessirin yaptığı ictihadî yorumun her zaman doğru olması gerekmez. Nitekim Taberî, seleften gelen tefsirler arasından tercih yapmıştır. Mesela Mücahid, “ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ” “Sonra ona yolu kolaylaştırdı.”[13] ayetini “اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا” “Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.”[14] Ayetindeki “sebîl” kelimesinin anlamıyla, yani “hidayet yolu” ile tefsir etmiştir. Ancak Taberî bu görüşü tercih etmemiştir. Çünkü siyaka göre “anne rahminden çıkış”ı kolaylaştırdık anlamı daha uygun olduğu için buradaki yol kelimesi “anne rahminden çıkış yoludur” şeklinde tefsir etmiştir.[15]

Sonuç olarak; Kur’ân’ın Kur’ân’ı tefsiri ve Peygamber efendimiz’e (sav) sahih olarak dayandırılan Kur’ân’la tefsirler kesindir. Ancak müfessirin “Kur’ân’ın şu ayeti falan ayetle açıklanmıştır” şeklinde kendi birikiminden yararlanarak kurduğu bağlantılarda her zaman isabet etmesi mümkün olmayabilir.

[1] En’âm, 6/82.

[2] Lokmân, 31/13; Buharî, “Kitabu’l Enbiyâ”, 11.

[3] En’âm, 6/59.

[4] Lokmân, 31/34; Taberî, el-Câmiu’l-Beyân, IX, 383.

[5] Saffât, 37/22.

[6] Taberî, el-Câmiu’l-Beyân, XIX, 521.

[7] Bakara, 2/221.

[8] Kadir, 97/1.

[9] Bakara, 2/185.

[10] Duhân, 44/3.

[11] Şûrâ, 42/5.

[12] Mü’min, 40/7.

[13] Abese, 80/20.

[14] İnsan, 76/3.

[15] Taberî,  el-Câmiul Kur’ân, XXIV, 113; Konunun detaylı açıklaması için Musaid b. Süleymân et-Tayyâr, et-Tahrîr fî Usûli’t-Tefsir, s.42-56.