AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : ابنا
Perşembe

19 Ekim 2023

16:10:35
1402895

İlâhî sorumluluklarını bilen, ilâhî huzurda oluşun gereklerini gözeten insan, yüce Allah'ı her yerde hazır ve nazır görecek bir makama ulaşır.

Bismillahirrahmanirrahim

  Yüce Allah ile ilişkinin hazzına varan insan, bu ilişkinin gereklerini hayatının her safhasına yayacaktır. Yüce Allah'a imanın gerekleri, yaşantının her alanının ilâhîleşmesidir. Böyle bir insan, bütün davranış, eylem ve söylemlerini ilâhî ölçülere uyarlar; her hâl ve durumda yüce Allah'ı amellerine hazır ve nazır gördüğünden ötürü ilâhî rıza doğrultusunda hareket eder.

İlâhî sorumluluklarını bilen, ilâhî huzurda oluşun gereklerini gözeten insan, yüce Allah'ı her yerde hazır ve nazır görecek bir makama ulaşır. Yüce Allah'ın huzurunda olduğunu her yerde ve her an için duyumsar. Böyle bir inanç, insan hayatında çok etkili bir rol ifa edecektir. Çünkü bu, her amel ve harekette ilâhî rızanın gözetilmesi gereken en önemli gaye olduğuna ve evrene varlık veren yüce Allah ile ilişkinin korunması gerektiğine neden olacaktır.

Allah'ım vuslatı hicran eyleme

Aşk sarhoşlarını nalân eyleme.

Bu aşamada insan için önemli olan şey, ne pahasına olursa olsun değerli ilişkisini yitirmemesidir. Çünkü her insanın gerçek değeri, yüce Allah ile olan ilişkisinin sağlamlığına ve derinliğine bağlıdır. Allah ile ilişki kuramamışsa veya bazı nedenler sonucunda ilişkisi kesilmişse, bu durumda insan, varlıksal felsefesini kaybedecek ve en değersiz varlığa dönüşecektir.

Belli bir amaç üzere yaratılmış akıl ve irade sahibi bir varlıktan beklenen, kendisi için öngörülen yetkinliğe ulaşmak için bütün imkânlarını seferber etmesidir. Her insan, makam ve konumuna uygun marifeti kazanmalı, yaratılışsal eğilimlerini diriltmeli, varlıksal gerçeğine yakışır ve uyumlu bir ilişki kurmak için yüce Allah'ın davetine olumlu cevap vermelidir ki herkesin çağrıldığı esenlik ve güvenliğe kavuşabilsin.

Bu ilişki ve inanç doğrultusunda şekil alan bir yaşantı çok tatlı ve huzur dolu olacaktır. Bu durumda, insanın dünyaya bakışı da güzellik ve iyimserlik üzere kurulacaktır.

Allah İle İlişkinin Gerekçeleri

1- Korku ve Tamah

Bu ilişkinin kurulması iki şeye bağlıdır: Bunlardan biri marifet, diğeri ise nefs tezkiyesi ve salih ameldir. İnsanın mutlak varlık hakkındaki marifeti arttıkça ilişkisi de sarsılmaz bir hâl alacaktır.

İlişki, güçlülük ve güçsüzlüğü, çokluk ve azlığı kabul eden bir olgudur. İlişkinin daha güçlü olması durumunda insanın görüş ufku genişleyecek, zayıf olması durumunda ise görüş ufku daralacaktır.

Bazı insanlar iyi işler yapmak ve haramlardan sakınmak suretinde yüce Allah ile ilişki kurarlar. Bu insanların marifeti az olmakla birlikte kıldıkları namaz, tuttukları oruç, verdikleri humus ve zekât, yaptıkları hac ve cihat gibi ibadetler sayesinde Allah ile olan ilişkilerini sağlamlaştırmak ve böylece de yüce Allah'ı kendilerinden razı etmek, Kahhar Allah'a muhalefetin kötü akıbetinden kurtulmak ve vaadedilen nimetlere ulaşmak isterler. Gerçekte bu tür insanlar, yüce Allah'ın azabından korktukları ve ilâhî mükâfata göz diktiklerinden dolayı bu amelleri yerine getirirler.

Bu amaç doğrultusunda bakıldığında ilâhî buyruklar, yerine getirilmesi faydalı olan ve onlara itaatsizlik ise zararla sonuçlanan yükümlülüklerdir. Bu amacı güden insan, yaptığı her iyi işten sonra ücret ve mükâfatını bekler, cennetten nasipsiz kalmaktan ve cehenneme düşmekten korkar. Bu insan, her ne kadar yüce Allah'a yakın olmak ve buyruklarına itaat etmek amacıyla ibadet eder ise de, derin bir marifetle yüce mabudu tanımadığından dolayı ibadet etmekten haz almaz; sadece cennete girmek ve ilâhî azaptan korunmak için farzları yerine getirir ve haramlardan sakınır. Bu nedenle de bazen ibadet etmekten yorulur ve şevkten mahrum kalır.

Cennet tamahı ve cehennem korkusu üzere kurulan bu ilişki, amaç bakımından güzel ve değerlidir. Çünkü bu insanlar, ilâhî nimetlerin kıymetini bilmeyen, yaşantıları boyunca sorumluluk bilincinden yoksun olan insanlara kıyasla çok daha yüce makama sahiptirler.

Bazı insanlar yaşadıkları müddetçe bir farzı bile yerine getirmezler. Bununla da kalmaz, yüce Allah'ın huzurunda küstahlık ve itaatsizlik ederler ve sonuç olarak da kendilerini yüce Allah'a dua etme, yakarışta bulunma ve sevgi feyzinden mahrum ederler. Sorumluluk hissi taşıyan insanlar, bu tür insanlarla kıyaslandıklarında, görevlerinin icabı olarak amellerini yerine getirmiş iseler de kesinlikle onların nisbî üstünlüğe sahip oldukları ortaya çıkacaktır.

2- Sevgi ve Aşk

İnsan yüce Allah hakkında daha derin bir marifet kazanabilse, başka bir kapı da yüzüne açılacak ve daha köklü, daha güzel bir ilişkiye nail olacaktır. İlişkinin bu türüne nail olan insan, her şeyi ve herkesi Allah için isteyecek, Allah'ın rızasını hiçbir şeyle değişmeyecektir.

Bu doğru ve gerçekçi şekliyle kendini kontrol eden insan, bu ana kadar sahip olduğundan daha fazla liyakat ve yeterliliğe sahip olduğu gerçeğine ulaşacaktır. Bir zamanlar sevap ve mükâfat kazanmak için yaratıldığını düşünürken, marifetini arttırdığı bu aşamada, bu ilişkiden daha fazla yararlanabileceğini algılamaktadır. Çünkü Allah'ını çağırması için kendisine izin verilmiştir; ona "sen" diye hitap edebilmekte ve bunun karşılığında, tam anlamıyla kendisi yokluk ve yoksulluk olmasına rağmen kendisi hakkında "ben" tabirini kullanabilmektedir artık.

Bu alanda gönül okşayan Allah ile aşina olacaktır; artık O'nunla dost olacak, her an ve her yerde O'nunla konuşacak, herhangi bir teşrifat ile karşılaşmaksızın O'nunla ilişki kuracak, kendisinden anlatacak, şikâyet edecek, sevgisini gösterecek, istek ve dileğini duyuracak, hiçbir korkuya kapılmaksızın olduğu gibi kendisini O'na tanıtacak, O'ndan bağışlanma dileyecek, kendisini huzuruna kabul etmesi için ısrar edecek, eğitimini üstlenmesini O'ndan isteyecek, kendisini aydınlatmasını ve sevmesini dileyecektir O'ndan. Biliyor ki yüce Allah, ihlaslı ve içten kuluyla konuşmaktan asla yorulmaz; kulunun yakarışıyla övünür ve meleklere, "Gelin de kulumun yakarışını görün." buyurur.

Merhum Kuleynî (r.a), İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şu içerikte hadisler aktarmıştır. Eğer bir kul, "Ya Rab!" ism-i şerifini birkaç defa ve bütün kalbiyle anarak yüce Allah'ı çağıracak olsa, yüce Allah sevgi ve şefkat dolu sözlerle cevabını verecektir.

İmam Cafer Sadık'tan (a.s) rivayet edilen hadislerden biri şöyledir:

Her kim on defa "Ya Rab! Ya Rab!" derse, "Hacet ve dileğin nedir?" cevabı verilecektir ona.

Muhammed b. Hamran şöyle aktarır: İmam Cafer Sadık'ın (a.s) oğlu İsmail hastalanmıştı. İmam Cafer Sadık (a.s) oğluna buyurdu:

"Ya Rab! Ya Rab! söyle. Çünkü bunu söyleyen herkese, ‘Dileğin nedir?' cevabı verilir."

Ebu Basir, İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet eder:

Her kim "Ya Rab! Ya Allah! Ya Rab! Ya Allah!" diyecek olsa, nefesi bitmeden ona, "Dileğin nedir?" cevabı verilir.

Bazı rivayetler buyurmaktadır ki, bu kulun dileği yüce Allah tarafından tehir edilir. Çünkü yüce Allah, kulunun daha çok yakınma sesini duymayı sever. Bu tür rivayetler, yüce Allah ile kulunun karşılıklı sevgi ve aşkından kaynaklanan özel bir ilişkiye ışık tutmaktadır.

Kur'ân-ı Kerim'in bazı ayetleri de bu özel ilişkiye değinmiştir. Bu ayetlerden biri şöyle buyurmaktadır:

Kullarım, sana beni sorarlarsa bilsinler ki ben, muhakkak onlara pek yakınım. Beni çağıran, bana dua eden kişiye çağırdığı, dua ettiği anda icabet ederim. Artık onlar da benim çağırmama koşsunlar, bana inansınlar da doğru yolu bulsunlar.1

Merhum İbn Fahd-i Hillî (r.a) bu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Bu ayet-i kerime birkaç noktaya dikkat çekmektedir. Bunlardan biri, yüce Allah'ın bu ayette vurgu yaptığı ifadelerin özel bir ilişkiyi çağrıştırmasıdır. Bu ifadeler şöyle özetlenebilir:

– Benim kullarım

– Benim hakkımda

– Şüphesiz ki ben

– Ben icabet ederim

– Beni çağırdıkları zaman

– Öyleyse isteklerinin kabulünü benden istemeliler

– Bana iman etmeliler.

Gerçekte ayetin bütününden anlaşılan şey şudur: İnsan yüce Allah ile ilişki kurmalı, ondan istemeli, dileğinin kabulünü O'ndan beklemeli ve hidayet yolunu bulabilmesi için O'na iman etmelidir.

-------------------

1- Bakara, 186