Kur’an-i Kerim’in mucize oluşunun çeşitli yöntemlerle açıklanmıştır.[1] Biz bunları üç başlık altında toplayabiliriz:
1- Kur’an-i Kerim’in lafız yönden mucize oluşu
2- Kur’an’ın içerik olarak mucize oluşu
3- Getiren şahıs açısından mucize oluşu
1) Lafız yünüyle mucize oluşu
Kur’an-i Kerim’in lafız yönüyle mucize oluşu iki açıdan ele alınmıştır:
1- Beyan türü açısından mucize oluşu
2- Rakamsal açıdan mucize oluşu.
Kur’an’ın anlatım gücü, belagat ve fesahat yönünden mucize oluşu yüz
yıllardır bilinmekte ve bütün İslam mezheplerinin onayını taşımaktadır.
Elbette bazıları Kur’an-i Kerim’in belagat ve fesahatini, Kur’an’daki
düzen ve anlatım şivesinden ayırarak bu ikisini iki ayrı mucize
bilmişlerdir. Bunlara göre Kur’an’ın fesahat yönü bir mucize düzeni ve
şivesi başka bir mucize konumundadır.
Başka bir grup ise Kur’an’ın
belagat ve fesahat yönüyle düzen ve şive yönünden mucize oluşuyla bir
bilmişlerdir.[2] Bunlara göre ayni gerçeği çeşitli örneklerinden
ibarettir. Aslında bütün bunlar Kur’an’ın beyan acısından mucize oluşuna
dönmektedir.
Kur’an-i Kerim’in beyan şivesi hiçbir beşerin hatta Peygamber’in sözleri bile kendisiyle boy ölçüşemeyecek derecede güçlüdür.
Açıklama: Hadis tarihi ile ilgili olarak Ehl-i Sünnet şöyle bir inanca
sahiptirler: Peygamber-i Ekrem (s.a.a) kendi sözlerinin yazılmasını
menetmiştir. Ve bu konuda Peygamber’den bir hadis de nakletmekteler.[3]
İşte burada şu soruyla karşı karşıya kalmaktalar: “Niçin Peygamber
sözlerinin yazılmasını yasaklamıştır?” Ehl-i Sünnet arasında yaygın
olan bir cevaba göre, yasaklanmanın sebebinin Kur’an’dan olmayan
sözlerin Kur’an’la karışmasını önlemektir.[4]
Ancak Ehl-i Sünnet’ten
olan bir araştırmacı bu delili reddederek şöyle demiştir: “Kur’an’ın
beyan yönünden mucize oluşu onun başka sözlerle karışmasına engeller.”
Hz. Muhammed’in (s.a.a) belagat ve fesahatte Kur’an gibi konuşabilecek
seviyede olduğuna dair bir eleştiriye de şöyle cevap verir: “Bu
varsayımı kabul etmek Kur’an-ı Kerim’in beyan yönünden mucize oluşunu
reddetmeyi gerektirir.”[5]
Her haluklarda Peygamber’in sözlerinin
sıradan sözler olmamasına onun sözlerinin nurani, ilahi hidayet ışığında
ve gayb âleminden gelen sözler olmasına rağmen Kur’an’la karıştırılması
mümkün değildi. Bu temel üzere Peygamber’in sözlerinin ümmetin duçar
olduğu birçok sorunun çözümü olmasını dikkate aldığımızda onun
sözlerinin yazılmasının yasaklanması büyük manevi ve fikri hasarlara yol
açmıştır ve bu alanda Ehl-i Sünnete yöneltilen eleştiri yerinde ve
köklü bir eleştiri sayılır. Şia ulemasına göre Peygamber’in sözlerinin
yazılmasının Peygamber tarafından yasaklaması iddiası reddedilmiş ve
doğru bulunmamıştır.
Kur’an’ın bir başka mucizevi yönü ise rakamsal
yönden mucize oluşudur. Bu da, son zamanlarda bilgisayardan
yararlanılarak ortaya konulmuş ve ilgi uyandırmıştır. Bilgisayar
yardımıyla Kur’an’daki sözcükler ve harfler arasında özel bir ilişkinin
olduğu belirlenerek böyle bir rakamsal ilişkinin beşerin sözlerinde
olmasının mümkün olmadığının ispatlanması istenmiştir.[6]
Kur’anı Kerim’in İçerik Yönünden Mucize Oluşu:
Kur’an-i Kerim’in içerik yönünden mucize oluşu birkaç yönden ele alınmıştır ki aşağıda belirtilecektir:
a) Kur’an-i Kerim’de hiçbir çelişki ve uyumsuzluğun var olmayışı. Nisa Sure’sinin 82. ayeti de bu konuya işarettir.
‘Kur’an’ı gereğince düşünmüyorlar mı? Eğer Allah’tan başkasından gönderilmiş olsaydı onda birçok uyumsuzluk bulurlardı.’[7]
b) Gaybe ait olan (gizli olan) şeylerden haber vermesi. Kur’an’da bazı
hadiselerin gelecekte gerçekleşeceği önceden bildirilmiştir. ve sonradan
bildirildiği şekilde hadiseler vuku bulmuştur.
Bunlardan birisi Rum Suresi’nin 1–3 ayetleridir:
“Elif, Lam, Mim. Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Onlar bu
yenilgilerinden sonra bir kaç yıl içinde galip geleceklerdir”[8]
c) Kur’an-i Kerim’in içerdiği ilim ve maarifler.
Kur’an-i Kerim’deki ilim ve maarif
Kur’an-i Kerim en azından nazil olduğu zaman diliminde hiçbir beşerin
henüz ulaşamadığı bilgilerle doluydu. Elbette şu anda bile Kur’an-i
Kerim’de insanların ulaşmayacağı yüksek ilimler ve maarifler
bulunmaktadır. Ulaşabildikleri kısmına ise Peygamber (s.a.a)’ın ve Masum
İmamların yol göstericiliği sayesinde ulaşılabilinmiştir. Hatta
hadislerin bir bölümünü inançla ilgili felsefi, kelamı, akli konular
oluşturmaktadır. Hatta eğer Kur’an’daki bütün ilim ve maariflerin
anlaşıldığını kabul etsek bile -ki yakinen geçmişte bu böyle değildi-
yine de bu, Kur’an’ın bu yönden mucize oluşundan bir şey eksiltmez.
Burada şu noktaya dikkat etmek gerekir ki Kur’an-i Kerim’in bu açıdan
mucize oluşu onu getiren şahıs ilgili icazından farklıdır. Bu mucizeden
maksat Kur’an-i Kerim’de bulunan ilim ve maarif o zamanda yaşayan
düşünürlerin, aydınların, bilim adamlarının ufuklarından ileride olacak
şekilde derin ve yüce ufuklara sahip olduğuydu. Bütün bunlar beşerin
düşünce ufuklarının çerçevesine girmeyen ve ilahi vahyin nişaneleri her
yerinde görünen bilgi ve marifetlerdir.
d) Kur’an-i Kerim’de bulunan
ilim ve marifetin doğruluğunu koruması: Aradan yüzyıllar geçmesine
bilimlin gösterdiği bu büyük gelişmelere bilimsel ve kültürel bulgulara
rağmen Kur’an-i Kerim’de bulunan hiçbir konu doğruluğunu kaybetmemmiş
işte bu Kur’an-i Kerim’in hakkaniyetini kanıtlamaktadır.
Bu noktayı
hatırlatmayı faydalı görüyoruz. Beşerin sahip olduğu mantık ve matematik
gibi yazılı bazı ilimler eski zamanlardan beri doğruluğunu
geçerliliğini kaybetmemişse de ama dikkat edilmesi gerekir ki öncelikle
bu ilimler ispata ihtiyaç olmayan bedihi konulardan sayılır veya fıtri
olarak her akıllı insanın düşünmelerinde gizlidir. Bu konuda çalışanlar
gerçekte bir derleme bir araya getirme işlemini gerçekleştirmişlerdir.
İkinci olarak beşerin telif ettiği kitaplar belirli bir konu ve ilim
üzerinedir. Bu böyleyken Kur’an-i Kerim’deki ilim ve maarifin en
belirgin çehresi ve özelliği işaret ettiği konuların geniş bir alanı
içermesi ve onlarca önemli konuyu bir cümlede toplamasıdır.
Aslında
bunun kendisi diğer bir mucizedir. Böylesine değişik ilimleri bir arada
içermektedir. Hangi beşer bu kadar farklı ilimleri ele geçirmekle
birlikte birbirine tamamen yabancı olan alanları öylesine bir dikkatle
ve güçlü bir beyanla birbiriyle yoğurarak konuları mükemmel bir şekilde
yan yana koyabilir, aralarında uyum sağlayabilir ve bu sözlerin
içerisinden her ilimin değişik meyvelerini çıkarabilir. Öylesine ki ne
maksat zarar görmekte ne de aralarındaki bağlar ortadan kalkmakta
bununla birlikte hiçbir hata gerçekleşmemektedir.[9]
3) Getiren şahıs açısından mucize oluşu:
Eskilerden beri ortaya atılmış ve üzerinde konuşulmuş olan bu icaz
şöyle açıklanabilir: Okuma ve yazma öğrenimini bile almamış olan Hz.
Muhammed (s.a.a) nasıl olurda arapyarımadası gibi ilimden medeniyetten
uzak bir yerde böylesine ilimlerle dolu bir kitabı ortaya koyabilir.
Değinilmesinde fayda olan diğer bir husus da şundan ibarettir: Kur’an-i
Kerim’in icazı konusu Kur’anî ilimler alanında incelenmesinin yanı sıra
bu konunun kelamı boyutu da sahiptir ve bu yüzden kelami bir konu
olarak da incelenebilir. Kelami kitaplarda da bu yönüyle ele
alınmıştır.[10]
—————————————————————————–
[1] Bkz. Dr.
Seyyid Mustafa Samini, Vucuhi İcaz Kur’an, Daru’l-Kuran- Kerim’in İiinci
konferansının makaleleri, Kum, s. 168- 178.
[2] Adı geçen eser, 169.
[3] Bkz. Mahmut Ebu Reye, Ezavun alessünnetin Nebeviyye, s. 42.
[4] Aynı Eser, s. 46
[5] Aynı eser, s. 47.
[6] Bu alanda Kadr adlı bir bilgisayar programı Dr. Seyyid Ali Kadiri tarafından hazırlanmıştır.
[7] Nisa Suresi, 82. ayet.
[8] Rum Suresi, 1-3 ayetler.
[9] Allame Tabatabi’nin Kur’an’ın tüm bilgi ve öğretilerini her
suresinden çıkarmak mümkün olduğu görüşünü savunduğu nakledilmiştir.
Bunun anlamı Kur’an’ın tüm öğretilerinin 114 surenin her birisinde
değişik üsluplarla yer aldığıdır. Bu da Kur’an’ın ilginç yönlerinden
biri sayılır.
[10] Mehdi Hadevi Tehrani, İctihad’ın Kelami Temelleri, s. 47-51.