AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : ابنا
Salı

23 Ocak 2024

15:55:22
1431850

Üstad Hamid Rıza Rızâniyâ

İnsanın Tekâmül Seyri 4

Eğer insan diğer varlıklar gibi sadece topraktan yaratılmış olsaydı yücelik onun için öze ilişkin veya öncelikli vasıf olmazdı. Fakat insan teferruat ve asıl sahibidir. Teferruatı toprağa rücu eder. Aslı ise Allah'a mensuptur.

    Uluslararası Ehl-i Beyt (a.s) Haber Ajansı – ABNA:  Kur'an-ı Kerim insanın aslî cevherini, değerli ve yüce bir varlık olarak tanıtmaktadır. İnsan eğer yücelirse doğal yolunu katederek özgün cevherine geri dönmüş demektir. Çünkü itaat ve yükseliş insanın aslî cevherine uygundur. Bundan dolayı isyan ve düşüş de insana dayatma olmaktadır. Eğer insan diğer varlıklar gibi sadece topraktan yaratılmış olsaydı yücelik onun için öze ilişkin veya öncelikli vasıf olmazdı. Fakat insan teferruat ve asıl sahibidir. Teferruatı toprağa rücu eder. Aslı ise Allah'a mensuptur.

“Onu tamamlayınca ve ona, ruhumdan üfürünce karşısında yerlere kapanıp secde etmişlerdi.”  (Sad 71-72).

   Bu ayette Allah, ruhu kendisiyle ilişkilendirmiş, toprak ve tabiatla irtibatlandırdığı cismi ise çamura ait saymıştır. “İnsanı çamurdan ve soyut ruhtan yarattım" dememiştir. Bilakis “nsanı çamurdan yarattım, sonra ona ruhumdan üfledim” buyurmuştur. İnsanın ruhu, en yüce muallim olan Allah'la irtibatlı olduğuna göre yücelikten hissesi var demektir. İlahî ruh, yüceliğin ruhu anlamına gelir. Buna ilaveten “İnsanı iki elimle yarattım” buyurulmaktadır. Her şeyden münezzeh Allah, şeytanı “Neden melekler gibi Âdem karşısında secdeye gitmedin?" diyerek sorguya çektiğinde onun yüksek makamını şöyle övüyordu:

“Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” [1]

   Bu ifadenin gereği, şeytan ve onun gibilerin iki elle yaratılmamış olduğudur.

“İki elle yaratma, ya tazimde bulunma ve büyük görmekten kinayedir ya da Hakkın, her ikisi de aynı asla rücu eden celal ve cemal sıfatlarını göstermektedir. Eğer Allah, insanı celal ve cemal elleriyle yarattıysa insan Allah'ın celal ve cemalinin tecellisi olacaktır. Ayrıca Allah'ın tek eliyle ve ilahî vasıfların bir kısmıyla yarattığı varlıklardan kesinlikle daha üstün ve ayrıcalıklıdır.”[2]

 

İnsanın Yoğunlaşan Hareketi

   Merhum Sadru'l-Müteellihin'in ilkelerine göre, kemalin bir mertebesinde yer alan bir varlık, önceki aşamaların kemâlâtını da beraberinde taşımaktadır. Bir varlık için hareket-i cevherînin gölgesinde oluşan kemâlât, çıkarılıp giyilecek bir şey olarak görülmez. Aksine giydikten sonra giyilecek bir şey olarak açıklanır. Bu ifadenin anlamı şudur ki, önceki kemal giysisi yeni bir giysiyi giymek üzere varlığın üzerinden çıkarılmaz. Bilakis önceki kemal giysisi varlığın bedenindeyken kemalin yeni giysisini de üzerine giyer. Bu yüzden hareket-i cevherî doğrultusunda hiçbir kemal ortadan kalkmaz. Kemale ermiş varlık önceki kemâlâtı da taşımaktadır. Bundan dolayı bir varlığın nefis olma aşamasında kemâlât cismanî mertebeye de sahiptir. Hatta nefis tam soyutlamaya ulaştıktan, soyut akla dönüştükten ve faal akla bağlandıktan sonra sınırlamaları kaybetmesiyle birlikte kemâlâtı da kaybetmez. Cismanî varlığın tüm kemâlâtını, bitkisel ve hayvansal kemâlâtı birarada taşır.

 

Nefsin Cevher Biçimi

   Filozoflar arasında yalnızca Sadru'l-Müteellihin, nefsani melekelerin her birinin insanın suretinin üstünde bir biçimi olduğunu düşünmektedir. Yani bir insan sureti vardır ve bir de insan suretinin üstünde bir cevher sureti yer alır. Bu diğer biçim, ahlakî meleke suretidir. Sadru'l-Müteellihin'in görüşünün özelliği, “Meleke ve hal ayrımı geçicidir. Çünkü her ikisi de nefsanî niteliktir ve onlardan nefsanî nitelik kategorilerinde arazlar başlığı altında bahsedilir” diyen başkalarının aksine, nefsanî ve ahlakî melekelerin cevher suretler şekline büründüğünü söylemesidir.[3]

................................

[1] Sad 75

[2] Cevadî Âmulî, Abdullah, Keramet der Kur'an, Tehran, Merkez-i Neşr-i Ferhengî-yi Reca, 1366, s. 63.

[3] Şerh-i Cild- Sevvom-i Esfar-i Erbaa, birinci cilt, Muhammed Taki Misbah Yezdî, tahkik: Abdulcevad İbrahimîfer, Müessese-i Amuzeş ve Pervereş-i İmam Humeyni, 1397, s. 103.