Uluslararası Ehl-i Beyt (a.s) Haber Ajansı – ABNA: Merhum
Şeyh Bahai bir kitabında önemli bir noktaya değiniyor. Diyor ki farz
edelim bir insan günde altı saat yatıyor. Daha çok da yatabilir ama
varsayalım ki altı saat yani günün dörtte birini yatıyor. Böyle bir
insan 80 yıl yaşayacak olsa ömrünün dörtte birini yani 20 yılını uykuda
geçirmiş olacak.
Kendisi için günah yazılmaz ama sevap da yazılmaz. Amel
defterine 20 yıl nötr olarak (ne sevap ne günah, boş olarak) yazılacak.
20 yıl gitti. Ne kadar yaşayacağız ki ömrümüz böyle neticesiz bir
şekilde elimizden kayıp gitsin. Ama eğer İmam Sadık (a)’mın bu
buyruğuyla amel edersek ve insan uyumak istediğinde seherde kalkacağını
niyet ederek uyursa bütün uykusu ibadet olur, amel defterinde nötr
olarak yazılacak olan o 20 yılın hepsi ibadet olur.
İnsan, hayatının her
anını kullukla, ibadetle ve Allah’la irtibat halinde geçirebilir. Bu
ibadetin genel anlamıdır. İnsanın tüm hayatında ilahi bir bir niyetle,
saikle yaşaması ibadetin genel anlamı oluyor. İbadetin bir de has bir
anlamı vardır. İbadetin has anlamı; namaz, oruç, zikir, dua, tevessül ve
bunlara benzer şeyler olan zikirler, menasik ve amellerden ibarettir.
Nakledildiği üzere Hz. Zehra (sa) bu anlamda da insanların en abidi, en
çok ibadet edeni idi. Nitekim tarihte nakledildiğine göre, evdeki ibadet
mihrabında o kadar çok namaz kılıyordu ki mübarek ayakları şişiyordu, o
kadar ki kıyam, kuud, ruku ve secde ediyordu. 18, 19 yaşındaki bir
bayan bu denli abide ve ibadet ehliydi.
Evinde bir yeri mihrap ve
musalla (namaz mekanı) olarak ayırmıştı. Nitekim insan eğer evde namaz
kılıyorsa bir yeri kendi mihrabı, mescidi ve musallası olarak ayırsın
diye tavsiye edilmiştir. Fıkhi risalelerde de ölüm anında durumu
fenalaşan ve ölümü zor olan kimsenin namaz kıldığı yere götürülüp
yatağının orada serilmesi tavsiye edilmiştir.
Orası onun musallası
(namaz kıldığı yer) ve nurani bir yerdir. Hz. Zehra (sa) evde bir yeri
kendisinin musallası olarak ayırmıştı. Resul-i Ekrem buyurdu: Zehra-i
Ether mihrabında kıyama durduğunda Hz. Zerhra’nın nuru semavileri
aydınlatıyordu, gökteki melekleri nurlandıyordu, yıldızlar geceleyin
yeryüzündekiler için parladığı gibi Hz. Zehra’nın (sa) nuru da semaviler
için parlıyordu ve onları aydınlatıyordu.