Bu benim kurtuluşum, dertler ve acılarımın noktalanışıdır biliyorum... Sen ve yavrularımız içinse dertler ve acıların başlangıcı... Bunun için ağlama diyorum ya... Ey en yiğit er, ey en mazlum eş, ey en dertli baba, ey en yalnız İmam...
Ağlama Ali’m, ağlama amcamın oğlu, ağlama Haydar’ım, ağlama Ebu Turab’ım, Murtaza’m, küfür ordularının korkulu rüyası Safter’im, Ebu’l-Hasan’ım... Babamın vasisi, onun ilminin ve hilminin varisi, Zülfikar’ın emsalsiz yiğidi, ilim şehrinin kapısı, Hendek günü bir tek kılıç vuruşuyla bütün insanlar ve cinlere imam olmaya hak kazanan Allah aşığı, yetimlerin sevgilisi, kimsesizlerle fakirlerin dostu, dayanağı; mazlumun sevecen yari, zalimin şiddetli düşmanı... Ağlama ne olur! Bunca acıdan sonra bir de gözyaşlarını görmeye tahammül edemem senin...
Seni ve yavrularımı Allah’a emanet ediyorum Ali’m. Kıyamete dek bütün evlâtlarımıza selâmımı söyle. Allah yariniz, yardımcınız olsun.
Ah! Ali, bak!... Sen de görüyor musun benim gördüğümü? Bak, işte Cebrail bu! Bana hoş geldin diyor, tebrik ediyor, bak!
- Aleykesselâm ya Cebrail!
Bu da Mikail, bu da İsrafil işte! Evet, selâm veriyorlar, bak!
- Aleykümesselâm ya Mikail, ya İsrafil!
Bunlar da diğer melekler... Beni karşılamaya gelmişler.
Ne görkem bu ya Rabbi! Bu ne haşmet, bu ne azamet!
Ve bu da Azrail işte Ali’m! Selâm vermekte bana.
- Aleykesselâm ey ölüm meleği! Al canımı da, babama kavuştur beni... Baba!... Ne kadar da özledim seni, bir bilsen!
Allah’ım! Rabb’im! Ey yüceler yücesi! Ben sana gelmekteyim şimdi, al beni Allah’ım!
Evet, sana gelmekteyim şimdi, ateşe değil!
Selâm babacığım! Vaatlerin hep hak çıktı, selâm olsun sana! Selâm o şipşirin tebessümüne! Fatıma’n geldi, Zehra-yı Merziyye’n geldi işte! Gözün aydın olsun baba! Merhaba!...