2017 yılında başlayan sözde Astana süreci, şimdiye kadar 22 toplantı gerçekleştirdi. Son toplantı ise Suriye olayları başlamadan iki hafta önce yapıldı. Suriye barış sürecinin sonuçları ortaya çıkmadı. BMT Genel Sekreteri Antonio Guterres’in belirttiğine göre bu durum, “gerçek ulusal ateşkese ulaşılması ve Güvenlik Konseyi’nin kararlarının uygulanması için ciddi bir siyasi sürecin elde edilmesine yönelik gerilimin önlenmesi için önceki anlaşmaların kronik kolektif başarısızlığının bir sonucudur.” Ayrıca, “BMT’nin yardımıyla Suriye’deki siyasi sürece dönülmesi” çağrısında bulundu. Bu, Doha’da üçlünün nihai olası anlaşmalarını sorgulamaz mı?
Guterres, "üçlü"nün üyeleri olan Rusya, İran ve Türkiye'nin Suriye krizinden siyasi bir çıkış yolu gördüklerini düşünmektedir. Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile İranlı meslektaşı Mesud Pezşekiyan arasındaki telefon görüşmesi sonucunda tarafların Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın savunulması konusunda birleştiği ve Şam’ı kapsamlı bir şekilde desteklemeye devam edecekleri ortaya çıktı. Terörist grupların ve Suriye muhalefetinin geniş çaplı saldırıları, Suriye devletinin egemenliğine ve siyasi, sosyal-ekonomik istikrarına darbe vurmayı hedefliyor. Türkiye farklı bir pozisyon alıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma ilkesine bağlılığını belirtmekle birlikte, Esad’ın “kendi halkı ve meşru muhalefetiyle barışması gerektiğini” düşünüyor. Aynı zamanda, “Hürriyet” gazetesinin yazdığına göre, Türkiye Doha’daki görüşmeden barış sürecinde yer almanın yanı sıra, “Suriye’yi Kürt güçlerinin teröründen temizlemek ve Rusya ile İran’dan bu konuda Şam’a baskı yapmalarını istemek” isteyecek. Aksi takdirde, Ankara’nın görüşüne göre, “Suriye herkes için daha zor, çalkantılı ve tehlikeli bir aşamaya girecek.”
Ayrıca, İran “Şam’ın kendisine böyle bir talepte bulunması halinde” Suriye’ye asker göndermeye hazır olduğunu açıkladı. Rusya’ya gelince, Türkiye basınında onun “askerlerini Suriye’den çıkarmaya hazırlandığı” iddialarıyla ilgili geniş bilgi yayınlanmakta. Ancak burada Ankara, Cumhuriyet’in düşündüğü gibi bir tuzağın içine girmiş durumda: Suriye, “Fırat’ın doğusunda bir Kürt devleti kurma karşılığında Türkiye’ye Fırat’ın batısında etki teklif eden Amerika modeline göre” bölünecek. Ayrıca, Ankara, İsrail’in Suriye ile Irak arasındaki geniş alanlara, Türkiye’ye kadar uzanan bir Kürt devleti inşa edilmesi için kendi karmaşık projesine sahip olması nedeniyle ulusal güvenlik ile ilgili endişelerini dile getirdi.
Bu arada, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Suriye’de yaşananları tartışmak üzere güvenlik yöneticileri ile acil bir toplantı yaptı ve “Şam rejiminin çökmesi durumunda Tahran’ın Suriye’deki stratejik konumları ele geçirmeye çalışabileceği” olasılığını belirtti. İsrail, “Rusya ve Irak’ın Şam ile aracılık etme çabalarının başarısızlığını vurgulayarak, onunla barışmaktan vazgeçmesine ve muhalefetin saldırısını desteklemeye” neden olanın Türkiye olduğunu düşünüyor. Diğer taraftan, İsrail Türkiye’nin Kürtlere karşı kullanabileceği Suriye'deki Ciddi güçlerin güçlenmesinden endişe ediyor.
Kısacası, Doha’da diyalog çok zor olacak ve olası anlaşmaların Suriye’deki çatışmanın mahiyetini kısa süre içinde köklü bir şekilde değiştirmesi pek olası görünmüyor. “Cumhuriyet” gazetesi, "Zor yolu istemeyenlerin iki seçimle karşı karşıya olduğunu" yazıyor: bir taraftan Rusya ve İran ile Astana sürecine devam etmek, diğer taraftan ise Şam ile Ankara arasında ilişkilerin normalleşmesi. Dolayısıyla seçim Erdoğan’a ait.