Uluslararası Ehl-i Beyt (a.s) Haber Ajansı – ABNA: Farklı ülkelerin dış politikasında, genişleme doktrinleri her
zaman uluslararası krizler döneminde dış politikanın
şekillendirilmesinde temel bir rol oynamıştır.
"İpekyolu" doktrininden Ürdün'deki Şii korkusuna kadar, "Rusya
Dünyası", "Büyük Fas", "Büyük Suriye" ve "Büyük Kolombiya" gibi
genişleme teorileri, yukarıda belirtilen ülkelerin özel rolüne dair
tarihsel bir anlayış oluşturarak, bu ülkelerin konumunu güçlendirmek
için teoriler geliştirmiştir.
Türkiye'nin dış politikasında "Yeni Osmanlıcılık" teorisi,
Türkiye'nin bölgesel ve küresel bir güç olma yönündeki tarihsel
eğilimini kapsayan bir kavram olmuştur. Yeni Osmanlıcılığın en önemli
teorisyeni, 1980'lerde "Turgut Özal"ın danışmanı olan Yunan filozof
Dimitris Kitsikis'tir. Kitsikis, "Arap Bölgesi: Ara Bölge" teorisiyle
Osmanlı medeniyetini Batı ile Doğu arasında bir orta medeniyet olarak
tanımlamıştır; bu medeniyetin sınırları Adriyatik Denizi'nden İndus
Nehri'ne kadar uzanmaktadır.
Kitsikis'e göre Osmanlı'nın yeniden üretimi, Ortodoks Rusya,
Şii İran ve İsrail'in Yahudiliği ile etkileşim içinde şekillenmelidir.
Bu doktrin çerçevesinde Turgut Özal, Saddam Hüseyin, Kaddafi ve
İran'daki inşaat hükümeti ile ilişkileri geliştirmeye başladı.
2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidara gelmesiyle
birlikte, ikinci Yeni Osmanlıcılık dönemi bu kez Ahmet Davutoğlu'nun
görüşlerine dayanarak şekillendi; Davutoğlu bu durumu her zaman reddetse
de, Erdoğan'ın "II. Mehmet" ve "II. Abdülhamid"e olan aşırı ilgisi bu
durumu pekiştirdi.
Yeni Osmanlıcılık, Türkiye'nin iç kimliğini İslami
muhafazakarlık değerleri üzerine inşa etti ve Kemalist değerlerin zıttı
olarak şekillendi. 2020'de Ayasofya'nın işlev değişikliği ve
Kürdistan'daki selefi hareketin artışı bunun örnekleridir; bu değerler
Türk İslamcı aydın Naci Bâlî'nin ve Nakşibendi dervişlerinin
görüşlerinden kök salmaktadır.
Erdoğan, 2016 yılına kadar Yeni Osmanlıcı Müslüman Kardeşler
ile iyi ilişkiler sürdürdü; ancak 2017'den itibaren MHP ile kurduğu
koalisyonla birlikte Türkçülük ağırlığını Yeni Osmanlıcılıkta artırdı.
Arap Baharı'nın başarısızlığının ardından Batı Asya’daki rolünü
azaltarak Orta Asya ülkeleriyle Türk Konfederasyonu çerçevesinde
ilişkilerini güçlendirmeye yöneldi.
Son bir yıl içinde Erdoğan, yeniden Batı Asya'da Yeni Osmanlıcı
politikayı hayata geçirmeye çalıştı. Irak'taki son ziyaretinde Bağdat'ı
"geçmiş medeniyetimizin bir şehri" olarak adlandırması ve Suriye'deki
genişleme politikasıyla Tahrir al-Sham heyetini desteklemesi, Halep,
Rakka ve İdlib şehirleri hakkında benzer ifadeleri tekrarlaması,
Erdoğan'ın 2011-2017 yılları arasında Batı Asya'daki politikalarını
yeniden ürettiğini göstermektedir.
Yeni Osmanlıcılık 2010'lu yıllarda Kürt krizi (2015'ten
itibaren), DAİŞ krizi gibi sorunları doğurdu ve hatta 2016 yılında
Erdoğan ile Obama arasındaki ilişkilerde bir çatlak yarattı; bugün de
Türkiye'nin Suriye meselesine bu şekilde dahil olması, Araplar ile
Türkiye arasındaki ilişkilerde, İran ile Türkiye arasındaki ilişkilerde
ve Kürtler ile Türk devleti arasındaki iç krizde önemli bir kriz
yaratacaktır.
İbrahim Kalın'ın Şam'a yaptığı ziyaretin, Taliban'ın zaferinden
sonra ISI Başkanı Feiz Hamid'in Kabil'e yaptığı ziyarete benzetilmesi
yanlıştır ve aynı durumu ifade etmez; çünkü Suriye karmaşık bir düğüm
haline gelmekte olup belki de buradan yeni bir Yugoslavya'nın ortaya
çıkmasına neden olacak ve komşu ülkeler için en büyük krizi
yaratacaktır.