Uluslararası Ehl-i Beyt (a.s) Haber Ajansı – ABNA:
Suriye'deki iç savaş ve rejim değişikliği süreci, bölgedeki etnik
ve dini grupların dinamiklerini derinden etkiledi. Bu bağlamda, Çin’in
Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşayan Uygur azınlığının, Suriye'deki
bazı terörist gruplarla ilişkisi, uluslararası ilişkilerde önemli bir
tartışma konusu haline geldi. Uygurların, özellikle Heyet Tahrir el-Şam
gibi terörist gruplar arasında yer alması, NATO üyesi ülkelerin bu etnik
grubu nasıl araçsal olarak kullandığını sorgulattı.
Uygurların Tarihsel Arka Planı
Uygurlar, Çin'in Sincan bölgesinde yaşayan Türk kökenli bir etnik
gruptur. Sincan, tarih boyunca farklı kültürlerin ve etnik grupların
buluşma noktası olmuştur. Bugün, bu bölgede milyonlarca Uygur
yaşamaktadır ve Uygurlar, Sincan'ın nüfusunun yaklaşık %45'ini
oluşturmaktadır. Ancak son yıllarda Çin hükümeti tarafından uygulanan
baskılar ve insan hakları ihlalleri nedeniyle birçok Uygur, uluslararası
alanda destek arayışına girmiştir.
ABD ve NATO'nun Rolü
Soğuk Savaş sonrası dönemde, ABD ve NATO ile Çin arasındaki
gerilimler artarken, Uygurların insan hakları durumu da bu gerilimlerin
merkezinde yer aldı. Özellikle 2009 yılında Urumçi'de yaşanan olaylar
sonrasında ABD, Çin'i Uygurlara yönelik sistematik insan hakları
ihlalleri yapmakla suçladı. Bu bağlamda, ABD'nin 2004 yılından itibaren
"Dünya Uygur Kongresi"ni desteklemesi ve 2017'de "Doğu Türkistan Millî
Uyanış Hareketi"ni tanıması, NATO üyesi ülkelerin Uygur azınlığını Çin'e
karşı kullanma çabalarının arttığını göstermektedir.
Türkiye'nin Stratejisi
Türkiye'nin de NATO üyesi olarak bu süreçteki rolü dikkat
çekicidir. Türkiye, 1952'de Sincan üzerindeki Çin kontrolü sonrası Uygur
liderlerine sığınma hakkı tanımış ve günümüzde 50 binden fazla Uygur'un
yaşadığı bir ülke haline gelmiştir. Türkiye'nin Suriye'deki iç savaş
sırasında Uygurları desteklemesi ve onları terörist gruplarla
ilişkilendirmesi, NATO'nun bu etnik grubu kullanma stratejisinin bir
parçası olarak değerlendirilmektedir.
Terörist Gruplarla İlişki
Suriye'de bulunan terörist gruplar arasında yer alan Uygurların
sayısı giderek artmaktadır. 2011 yılından itibaren "Doğu Türkistan İslam
Hareketi" (ETIM) adı altında toplanan bu grup, Türkiye üzerinden
Suriye'ye geçiş yapmış ve burada eğitim alarak çeşitli terörist
örgütlere katılmıştır. Bugün itibarıyla Suriye'de yaklaşık 20 bin
Uygur'un bulunduğu tahmin edilmektedir. Bu durum, Türkiye'nin
neo-osmanlıcılık ve pan-Türkizm gibi politikalarıyla doğrudan
ilişkilidir.
Hukuki Boyutlar
NATO'nun Uygur azınlığını araçsal olarak kullanmasının hukuki
boyutları oldukça ciddidir. Bu durum, uluslararası hukukun temel
ilkelerini ihlal etmekte ve insan hakları belgelerine aykırı
düşmektedir. Uluslararası hukuk açısından bakıldığında:
Müdahale ve Egemenlik İhlali:
NATO'nun bir etnik grubu başka bir ülkenin iç işlerine müdahale etmek
amacıyla kullanması, Birleşmiş Milletler'in egemenlik ilkesine
aykırıdır.
İnsan Hakları İhlalleri:
Terörist gruplara katılan Uygurların durumu, insan hakları açısından
ciddi bir sorunu gündeme getirmektedir. Bu tür grupların varlığı,
toplumda nefreti artırmakta ve barışçıl bir yaşam süren diğer etnik
gruplarla olan ilişkileri tehdit etmektedir.
Kültürel Kimlik:
Uygurların terörist gruplarda yer alması, bu etnik grubun kültürel
kimliğini zedelemekte ve toplumsal barışı tehdit etmektedir. Ayrıca bu
durum, uluslararası insan hakları belgeleriyle güvence altına alınmış
olan azınlık haklarını da ihlal etmektedir.
Sonuç
Sonuç olarak, NATO üyesi ülkelerin Uygur azınlığını siyasi ve
güvenlik hedefleri doğrultusunda kullanma çabaları hem uluslararası
hukuku ihlal etmekte hem de bu etnik grubun kültürel kimliğini
zedelemekte ve toplumsal barışı tehdit etmektedir. Uluslararası toplumun
bu duruma karşı duyarlı olması ve gerekli önlemleri alması önem arz
etmektedir. Aksi takdirde, Uygurlar gibi hassas etnik grupların istismar
edilmesi devam edecek ve bölgedeki çatışmalar daha da derinleşecektir.