AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : ابنا
Salı

7 Ocak 2025

14:53:14
1520967

NATO'nun Uygur Azınlığını Suriye'de Araçsal Olarak Kullanmasının Hukuki Boyutları

Suriye'deki rejim değişikliği sürecinde, Uygurların terörist gruplar arasında yer alması, bazı ülkelerin bu etnik azınlığı araçsal olarak kullanma çabalarını gündeme getirdi. Bu durum, insan hakları merkezlerinin dikkatini çekti ve hukuki değerlendirmeleri zorunlu kıldı.

Uluslararası Ehl-i Beyt (a.s) Haber Ajansı – ABNA: Suriye'deki iç savaş ve rejim değişikliği süreci, bölgedeki etnik ve dini grupların dinamiklerini derinden etkiledi. Bu bağlamda, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşayan Uygur azınlığının, Suriye'deki bazı terörist gruplarla ilişkisi, uluslararası ilişkilerde önemli bir tartışma konusu haline geldi. Uygurların, özellikle Heyet Tahrir el-Şam gibi terörist gruplar arasında yer alması, NATO üyesi ülkelerin bu etnik grubu nasıl araçsal olarak kullandığını sorgulattı.

Uygurların Tarihsel Arka Planı 
Uygurlar, Çin'in Sincan bölgesinde yaşayan Türk kökenli bir etnik gruptur. Sincan, tarih boyunca farklı kültürlerin ve etnik grupların buluşma noktası olmuştur. Bugün, bu bölgede milyonlarca Uygur yaşamaktadır ve Uygurlar, Sincan'ın nüfusunun yaklaşık %45'ini oluşturmaktadır. Ancak son yıllarda Çin hükümeti tarafından uygulanan baskılar ve insan hakları ihlalleri nedeniyle birçok Uygur, uluslararası alanda destek arayışına girmiştir.

ABD ve NATO'nun Rolü 
Soğuk Savaş sonrası dönemde, ABD ve NATO ile Çin arasındaki gerilimler artarken, Uygurların insan hakları durumu da bu gerilimlerin merkezinde yer aldı. Özellikle 2009 yılında Urumçi'de yaşanan olaylar sonrasında ABD, Çin'i Uygurlara yönelik sistematik insan hakları ihlalleri yapmakla suçladı. Bu bağlamda, ABD'nin 2004 yılından itibaren "Dünya Uygur Kongresi"ni desteklemesi ve 2017'de "Doğu Türkistan Millî Uyanış Hareketi"ni tanıması, NATO üyesi ülkelerin Uygur azınlığını Çin'e karşı kullanma çabalarının arttığını göstermektedir.

Türkiye'nin Stratejisi 
Türkiye'nin de NATO üyesi olarak bu süreçteki rolü dikkat çekicidir. Türkiye, 1952'de Sincan üzerindeki Çin kontrolü sonrası Uygur liderlerine sığınma hakkı tanımış ve günümüzde 50 binden fazla Uygur'un yaşadığı bir ülke haline gelmiştir. Türkiye'nin Suriye'deki iç savaş sırasında Uygurları desteklemesi ve onları terörist gruplarla ilişkilendirmesi, NATO'nun bu etnik grubu kullanma stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilmektedir.

Terörist Gruplarla İlişki 

Suriye'de bulunan terörist gruplar arasında yer alan Uygurların sayısı giderek artmaktadır. 2011 yılından itibaren "Doğu Türkistan İslam Hareketi" (ETIM) adı altında toplanan bu grup, Türkiye üzerinden Suriye'ye geçiş yapmış ve burada eğitim alarak çeşitli terörist örgütlere katılmıştır. Bugün itibarıyla Suriye'de yaklaşık 20 bin Uygur'un bulunduğu tahmin edilmektedir. Bu durum, Türkiye'nin neo-osmanlıcılık ve pan-Türkizm gibi politikalarıyla doğrudan ilişkilidir.

Hukuki Boyutlar 
NATO'nun Uygur azınlığını araçsal olarak kullanmasının hukuki boyutları oldukça ciddidir. Bu durum, uluslararası hukukun temel ilkelerini ihlal etmekte ve insan hakları belgelerine aykırı düşmektedir. Uluslararası hukuk açısından bakıldığında:

Müdahale ve Egemenlik İhlali: NATO'nun bir etnik grubu başka bir ülkenin iç işlerine müdahale etmek amacıyla kullanması, Birleşmiş Milletler'in egemenlik ilkesine aykırıdır. 
İnsan Hakları İhlalleri: Terörist gruplara katılan Uygurların durumu, insan hakları açısından ciddi bir sorunu gündeme getirmektedir. Bu tür grupların varlığı, toplumda nefreti artırmakta ve barışçıl bir yaşam süren diğer etnik gruplarla olan ilişkileri tehdit etmektedir. 
Kültürel Kimlik: Uygurların terörist gruplarda yer alması, bu etnik grubun kültürel kimliğini zedelemekte ve toplumsal barışı tehdit etmektedir. Ayrıca bu durum, uluslararası insan hakları belgeleriyle güvence altına alınmış olan azınlık haklarını da ihlal etmektedir.

Sonuç 
Sonuç olarak, NATO üyesi ülkelerin Uygur azınlığını siyasi ve güvenlik hedefleri doğrultusunda kullanma çabaları hem uluslararası hukuku ihlal etmekte hem de bu etnik grubun kültürel kimliğini zedelemekte ve toplumsal barışı tehdit etmektedir. Uluslararası toplumun bu duruma karşı duyarlı olması ve gerekli önlemleri alması önem arz etmektedir. Aksi takdirde, Uygurlar gibi hassas etnik grupların istismar edilmesi devam edecek ve bölgedeki çatışmalar daha da derinleşecektir.