AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA
Cumartesi

17 Nisan 2010

19:30:00
175719

Güzellik Ve Fiziki Bakım

Bütün Masumların hayatında ortak olan diğer bir ahlakî prensip de, ruhi ve fiziki bakımdan doğal olarak güzel, temiz ve süslü olmakla birlikte, ciddi bir şekilde ve temel bir sünnet olarak zahiri süslenmelerine de dikkat etmeleridir.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA-Bazıları, insanın sağlam bir imana, temiz ve güzel bir ruha sahip olduğunda yeterli geldiğini zanneder, zahiri görünümlerinin, şekil ve kıyafetlerinin ne şekilde olursa olsun, sakıncasının olmadığına kanaat ederler ve bunlar şu şiirde geçen manaları kendilerine şiar edinirler:

Amel ehli olan erin şekil ve suretle işi olmaz,

Yapı yüz parçaysa da ayıp değildir.

Güzel suret işe yaramaz,

Eğer sahipsen manadan bir söz getir.

İslam’a göre bir düşünce batıldır. Bunun aksine İslamî emirlerin ve talimatların bir bölümü; kıyafet, elbise, renk ve koku açısından temizlik, güzellik ve zahiri süslenmeyle ilgilidir. İmamlar (a.s)’ın hayatlarını yazan siret yazarları, onların hayatlarının bir kısmını; temizlik, sağlık, güzel suret ve süslenmeleri ile ilgili konulara tahsis etmişlerdir. Hatta onlar dualarında bile, Allah’ın dergahından, zahiri güzelliği ve içsel temizliği istemişlerdir. Yaşamın bu önemli konusunun iyice anlaşılması için değişik açılardan incelenmeye almalıyız.

Kuran’a Göre Zahiri Güzellik ve Süslenme

1. Araf süresinin 31. ve 32. ayetlerinde şunları okuyoruz:

“Ey Ademoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.

Allah’ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızkları haram kılan kimdir? “Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir” de. Bilen kimseler için ayetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz.”

Kısa Açıklaması

Bu iki ayet, Müslümanların temiz ve güzel elbiseler giyinme, saçlarını tarama, güzel koku sürünme ve bunlar gibi işlerden yararlanmaları ve bu nimetleri kendilerine haram kılmamaları, bilakis ondan en güzel şekilde faydalanmaları gerektiğini ifade etmektedirler.

Evet, psikologların da dediği gibi; insan dört içsel boyuta sahip bir varlıktır. Bunlar; güzellik hissi, iyilik hissi, bilgilik hissi ve din hissi. Bu dört boyutun doğru bir metotla doyurulmaları gerekir. Bunun için, bilime göre eğer güzellik duygusuna dikkat edilmezse, kesinlikle peşinden olumsuz neticeler meydana gelecektir.

Bu alanda sayısız rivayetler, İmamlar (a.s)’ın yukarıdaki ayete dayanarak zahiri güzelliğe çok ehemmiyet verdikleri göstermektedir. Örnek olarak;

Bir şahıs İmam Hasan Mücteba (a.s)’a sordu: “Neden namaza kalktığın vakit, iyi ve güzel elbiseler giyiniyor ve en güzel elbiselerinden istifade ediyorsun?” Onun cevabında İmam Hasan (a.s) şöyle buyurdu:

“Şüphesiz Allah (c.c) güzeldir ve güzelliği sever. Bundan dolayı ben, Allah’ımla buluştuğum için güzel elbiseler giyiniyorum. Nitekim o; “Mescide gittiğiniz vakit ziynetlerinizi takınız, giyininiz” şeklinde emir vermiştir.[1]

Yine şöyle rivayet edilmiştir: “Abbad b. Kesir Basri, İmam Sadık (a.s) (a.s)’ı, kıymetli ve pahalı elbiseler içerisinde gördü. Buna itiraz etmek üzere şöyle sordu: “Baban züht ve takva sahibiydi, kaba elbiseler giyinirdi. Sen Risalet ailesindensin, daha farklı elbiseler giyinirsen senin için daha uygun olur.”

İmam Sadık (a.s) ona şöyle buyurdu:

“Sana yazıklar olsun ey Abbad! “Allah’ın kulları için yaratmış olduğu ziynetleri haram kılan kimdir?...”[2] 

Buna benzer bir itirazı başka bir şahıs aynı şekilde İmam Kazım (a.s) ya da İmam Rıza (a.s)’a yaptı. O büyük insan bir açıklama yaptıktan sonra şöyle dedi:

“Şüphesiz Allah-u Teâla, helal yollardan elde edilen yemek ve içeceği haram kılmamıştır. Bilakis, haramı haram kılmıştır. İster az olsun ister çok olsun ve şöyle buyurmuştur:

“De ki, Allah’ın ziynetlerini kim haram kılmıştır?”[3]

3. Maide süresinin 87. ayetinde şunu okuyoruz:

“Ey İnananlar! Allah’ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın, doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez.” 

Bu ayetin nüzul sebebi hakkında şöyle rivayet edilmiştir:

“Peygamber (s.a.a)’in mümin sahabelerinden biri olan Osman b. Mazun, birkaç kişi ile, İslam Peygamberi’nin kıyamet hakkındaki açıklamalarının etkisinde kalarak,  dünyanın bütün lezzetlerini terk etmeye, bu cümleden eşlerine yaklaşmamaya, kesintisiz oruç tutmaya ve ibadetlere koyulmaya dair sözleştiler.

O günlerde Osman b. Mazun’un eşi Peygamber (s.a.a)’in evine geldi. Ayşe’yi gördü. Osman’ın hanımı genç olmasına rağmen, zahiren sade ve bakımsızdı. Ayşe ona: Neden kendini toplamıyor ve süslenmiyorsun?” diye sorunca o, eşinin ibadetle ilgili aldıkları kararı açıkladı. Peygamber (s.a.a) bu meseleden haberdar oldu ve bütün Müslümanları mescide davet etti, ardından bir konuya açıklık getirmek üzere şöyle buyurdu:

“Haberiniz olsun. Ben asla size Hıristiyanların papazları ve ruhbanları gibi dünyayı terk etmenizi emretmiyorum. Böyle bir mesele ve manastır hayatı dinimde yoktur. Benim ümmetinin ruhbanlığı cihattır.” Sonra şöyle buyurdu:

“Şüphesiz sizden önceki insanlar, kendilerini aşırı sıkmak dolayısıyla helak oldular. Onlar yaşamı kendilerine zorlaştırdılar ve Allah da onlara işi zorlaştırdı.”

Peygamber (s.a.a)’in hedeflerinin sayıldığı Araf süresinin 17. ayetinde şunu okuyoruz:

“…insanlara temiz şeyleri helal sayar ve temiz olmayanları da haram kılar.”

5. Allah’ın kendi Peygamberine hitap ettiği Mudessir süresinin 4. ayetinde şunu okuyoruz:

“…ve elbiselerini temiz tut.”

İmam Sadık (a.s) bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur:

“Yani elbiselerini kısalt.”[4]

Yine bu ayetin manası hakkında şöyle buyurmuştur:

“Elbiselerini uzatma ve yerde sürünecek şekilde bırakma.”[5]

Bu ayetin tefsiri yapılırken şöyle denilmektedir:

Cahiliye döneminde elbiseleri uzatma ve kirlenecek derecede yerde sürtmek adetti.

Üstteki ayet, gerçekte, insanın kültürel ve eğitim seviyesini ortaya koyan en önemli işaretin elbiselerin temizliği olduğuna  insanları davet etmektedir. Yani,  kirliliğe ve bakımsızlığa sebep olacak her şeyden uzak durunuz, elbiselerinizin temiz ve düzgün olmalarına dikkat ediniz demektedir.[6]

6- Duha süresinin 11. ayetinde şunu okuyoruz:

“Ve rabbinin nimetlerini anlat ve açığa çıkar.”

Nimetleri açığa çıkarmanın bir şekli de –ki nimete yapılan bir çeşit şükürdür- insanın münasip ve temiz elbiseler giyinmesi, görünümünü güzelleştirmesi, nimetlerden mükemmel bir şekilde yararlanmasıdır.

Bu bağlamda şöyle rivayet edilmiştir: Bir Müslüman düzgün olmayan bakımsız bir giyimle Peygamber (s.a.a)’in huzuruna geldi. Peygamber (s.a.a) ona sordu: “Acaba servetin var mı?” O: “Evet, Allah bana her türlü serveti vermiştir.” Peygamber (s.a.a) şöyle buhurdu: “Servet sahibi olduğun vakit, onun eserleri sende görülmelidir.”[7] (yani çirkin ve yırtık elbiseler değil; temiz, güzel ve bakımlı elbiseler giyinmelisin.)

İmam Sadık (a.s) Ubeyd b. Ziyad’a şöyle buyurdu:

“Allah’ın karşısında nimetleri ortaya koyup sermek, onları korumaktan daha sevimlidir öyleyse, kesinlikle kendi kavminin en iyi ve en güzel siması olacak şekilde görünüşünü süsle.”

Ondan sonra, Ubeyd b. Ziyad, ömrünün sonuna kadar, kendi kavminin en güzeli olarak dışarı çıkmadığı görülmedi.[8]

Başka bir rivayette, İmam Sadık (a.s)’a bir şahsın şöyle sorduğu geçmektedir: “Ayette geçen ‘nimetleri açığa çıkarın’ dan kasıt nedir?” O Hazret cevabında şöyle buyurdu:

“Elbiselerini temiz tut, güzel kokular sürün, evini sıvayla temizle ve evinin önünü süpürerek temiz tut.”[9]

Hadislere Göre Zahiri Güzellik ve Süslenme

İslamî rivayetlerde ve İmamlar (a.s)’ın sözlerinde, kirlilik ve çirkinliğe yol açan bütün işler yasaklanmış ve temizliğe, güzelliğe ve sağlıklı kalmaya vesile olan bütün işler de emredilmiştir.

Bundan dolayı rivayetler çift boyutludur. Burada her iki boyutu da işleyen rivayetlere dikkatinizi çekeceğiz.

Sakal hakkında müstahab olan emir, ne çok uzatılması ne de çok kısaltılması yani vasat olmasıdır. Öyle ki avuçlanabilecek (elle tutulabilecek) seviyede bırakılmasıdır. Ama bıyığın uzatılması şiddetle yasaklanmıştır:

Sakalın ölçüsü hakkında İmam Sadık (a.s) şöyle  buyurmuştur: “Elinle sakalını tut, onu geçenleri makasla.”[10]

Diğer bir rivayette ise O Hazret şöyle buyurmaktadır:

“Bir elin tutamından daha uzun olan sakal cehennem ateşinde olacaktır.”[11] Uzatılmış olan bıyık hakkında İslam Peygamberi  şöyle buyurmuştur: “Bıyıklarınızı üst dudağa kadar ve üst dudak görünecek şekilde kısaltmanız benim sünnetimdir.”

Ali b. Cafer şöyle der: “Ben kardeşim İmam Kazım (a.s)’dan bıyığın kısaltılması hakkında “sünnet midir böyle yapmak?” Şeklinde soru sordum. O: Evet” diye buyurdu.”[12]

Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Bıyığı kısaltmak, temizlikten ve İslam’ın pak sünnetindendir.”[13]

Bundan dolayı, uzatılan bıyık mikropların mevzilendikleri merkez haline gelerek, sağlığa ve temizliğe ters gelen bir davranıştır. Peygamber (s.a.a), kendi devrindeki insanlara bu konuyu kavratmak için, “mikrop” yerine “şeytan” ismini kullanmıştır. Çünkü şeytan, asıl anlamda zarar veren her çeşit varlık demektir. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Sizden hiç kimse bıyığını uzatmasın. Çünkü eğer uzatırsa, şeytan orayı kendine mevzi kılar.”[14]

Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Kokusu rahatsız edici bir şey yiyen asla mescide yaklaşmasın.”[15]

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz tırnakların kısaltılmasının sebebi, şeytanın yattığı mekanlar olmalarındandır.”[16]

Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Dişleri misvaklamak (fırçalamak) ağzın temizliğine ve Allah’ın hoşnut olmasına vesile olmaktadır.”[17]

Allah Resulü birkaç Müslümanın dişlerini sararmış olarak gördüğünde onlara şöyle buyurdu:

“Neden dişlerinizi sararmış ve çirkin olarak görüyorum? Neden misvaklamıyorsunuz?”[18]

Müminlerin Emiri şöyle buyurdu:

“Mümin birisinin her on beş günde bir bedeninin fazla kıllarını almasını severim.”[19]

Allah Resulü şöyle buyurmuştur:

“Hiçbiriniz kesinlikle koltuk altı kıllarını uzatmasın. Çünkü şeytan bu durumda orayı kendisi için karargah kılmaktadır”[20]

Yüzlerce rivayet arasından alınmış olan bu birkaç rivayet, İslam’ın temizlik, sağlık, zahiri süslenme ve bakıma yönelik ciddi ve mükemmel bakış açısını ortaya koymaktadır.

Diğer taraftan İmamlar sayısız hadislerde süslenme, güzellik ve bakıma vesile olan işleri emretmişlerdir. Burada dikkatinizi söz konusu rivayetlerden birkaçına çekeceğiz:

İmam Kazım şöyle buyurmuşlardır:

“Hırdan (misk) faydalanmak Allah Resullerinin ahlakıdır.”[21]

Allah Resulü şöyle buyurmuştur:

“Dostum Cebrail bana şöyle dedi: Günde bir sefer kendine güzel koku sür, Cuma günü kesinlikle güzel kokudan faydalan ve onu terk etme.”[22]

Yine şöyle buyurmuştur:

“Kadınların güzel kokusu, rengi belli ancak kokusu gizli olandır. Ancak erkeklerin güzel kokusu ise, kokusu belli ama rengi gizli olandır.”[23]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Allah Resulü’nün: Güzel koku ve ıtıra yaptığı harcama, yemeğe yapılan harcamadan daha faydalıydı.”[24]

Rivayet edildiğine göre; İmam Hüseyin (a.s) Kerbela’ya giderken yanında küçük misk şişeleri vardı ve onları insanlara hediye ediyordu.”[25]

Yüzük, Boya, Sudan Yararlanma ve Kötü Kokudan Sakınma

İmamlar gusül yapmak ve yıkanmak için çok fazla hamama giderler, saç ve sakallarını boyarlardı. Bu şekilde görünüşlerinin güzelliğine önem verirlerdi.

Allah Resulü şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz Allah paktır ve paklığı sever. Temizdir ve temizliği sever.”[26]

Yine şöyle buyurmuştur:

“Çirkin kul, kötülüğün kuludur.”[27]

Allah Resulü bir gün dağınık birisini, perişan bir saç, çirkin bir elbise ve kaba bir kıyafetle gördü. Ona şöyle buyurdu:

“Lezzetten faydalanmak ve nimetleri açığa çıkarmak dinin bir parçasıdır.”[28]

Yine şöyle buyurmuştur:

“Kontrolünüzdeki her şeyi temiz tutunuz. Çünkü Allah-u Teâla İslam’ı temizlik esasları üzerinde bina etmiştir ve pak ile temiz olanların dışında kimse cennete giremez.”[29]

Bir gün Allah Resulü Ayşe’ye iki adet elbise vererek şöyle buyurdu:

“Bu iki elbiseyi yıka. Elbisenin Allah’ı zikrettiğini ve kirlendiği vakit kesildiğini biliyor musun?”[30]

İnsanın görünüşünü süsleyen işlerden biri de, akik, firuze, yakut, zümrüt vb. yüzüklerin takılmasıdır. Allah Resulü şöyle buyurmuştur:

“Bereketin vesilesi olan akik yüzüğünü takınız.”[31]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Firuze yüzüğünü parmaklarına geçiren kimsenin avuçları fakirlik görmekten uzak olur.”[32]

İmam Sadık (a.s)’a saç ve sakal boyatma hakkında soru sorulunca O şöyle buyurdu:

“Allah Resulü, İmam Hüseyin (a.s) ve İmam Bakır (a.s) ketem otuyla (renk veren bir ot çeşidi) saç ve sakallarını boyarlardı.”[33]

Allah Resulü’nün huzuruna bir adam geldi. Allah Resulü onun sakalında beyazlamış kıllar gördüğünde şöyle buyurdu: “Bu, gençliğini İslam yolunda tüketmiş olduğunu ifade eden bir nurdur. İşte bu sakaldaki beyazlık kıyamette onun için nur olacaktır.”

O adam gidip sakalına kına vurdu ve tekrar Peygamber (s.a.a)’in huzuruna geldi. Peygamber (s.a.a):“Bu İslam’ın ve nurun nişanesidir” şeklinde buyurdu. O gitti ve sakalına siyah boya vurdu ve Peygamber (s.a.a)’in huzuruna geldi. Allah Resulü ona şöyle buyurdu: “Bu sakal boyama, nurun, İslam’ın imanın işareti, kadınlarınızın sevgisini kazanmanın ve düşmanlarınızın kalplerine korku düşürmenin sebebidir.”[34]

Bu şekilde, sakalı siyah renkte boyamanın altı manevi neticesine işaret edilmiştir.

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Allah Resulü evli ve bekar olan kadınlara, saçlarını ve ellerini kınalamalarını emrederdi. Kocası olan kadınlara, kocaları için süslenmeleri, kocası olmayan kadınlara da, ellerinin erkeklerin ellerine benzememesi için bunu emrederdi.”[35]

İslam Peygamberi (s.a.a), Ali (a.s)’a şöyle buyurdu:

“Saç ve sakalı boyatmak üzere harcanan bir dirhem para, Allah yolunda diğer işlerde harcanan bin dirhem paradan daha iyidir. Saç ve sakalı boyatmanın on dört faydası vardır: 1- Kulakları rüzgardan korur 2- Göze parlaklık bahşeder 3- Burnu yumuşatır 4- Ağzın güzel kokmasını sağlar, diş etlerini sertleştirir, hastalığı giderir, şeytanın vesveselerini azaltır, melekleri ve müminleri sevindirir, kafirleri kederlendirir…”

Saç ve sakalı boyatmak, güzellik ve temizliktir, Münker ve Nekir adlı iki meleğin kabir aleminde haya etmelerine sebep olur ve bu haya kabir aleminde kurtuluşa vesile olur.[36]

Cuma Guslü

İslam’a göre yedi vakitte gusül yapmak (bütün bedeni dakik olarak yıkamak) vaciptir. Yaklaşık yüz vakitte de müstahaptır.[37]

Bunlar arasında müekked bir müstahap (Peygamber (s.a.a)in devamlı yaptığı) olan yıkanma, Cuma günkü yıkanmadır. Bu yıkanmanın asıl vakti, güneşin doğuşundan Cuma namazı vaktine kadardır. Ancak, Cuma namazından güneş batımına kadarki süre içerisinde de yerine getirilebilir. Bu müstahabın telafisini yapmak isteyenler, Cuma günü, gün batımına dek yerine getirmezlerse, Cuma akşamı ya da cumartesi gününde kaza niyetini getirerek yerine getirebilirler.[38]

Cuma günkü yıkanmanın vacip olduğuna dair bir çok hadis vardır. Bugün, bizim büyük alimlerimiz de –Şeyh Saduk Kuleyni (r.a) gibi- bunu vacip saymışlardır.

Müminlerin Emiri Ali (a.s) bir kişiyi kınamak durumunda kaldığı vakit, ona şöyle derdi:

“Allah’a yemin olsun ki, sen, Cuma günkü guslü yerine getirmekten aciz olan kimselerden daha acizsin. Şüphesiz, Cuma guslünü yerine getiren kimse, gelecek Cuma gününe kadar temiz kalır.”[39]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Cuma guslünü fasıktan başka kimse terk etmez.”[40]

Peygamber (s.a.a) vasiyetlerinin birinde İmam Ali (a.s)’a şöyle buyurmuştur:

“Her Cuma gününde yıkan. Bu, her ne kadar o günün yevmiyesiyle su almana bağlıysa da su al ve yıkan.”[41]

Sonuç

Peygamber (s.a.a) ve İmamlar (a.s)’ın temizlik ve görünüşün süslenmesini ifade eden yüzlerce sözleri arasından birkaç örnek olan bu sözler, İslam’a göre; yıkanmanın, temizliğin ve süslenmemin çok önemli olduğunu, Allah’ın katında yücelmeye ve ibadetlerin mükafatlarının artmasına vesile olduklarını açıklamaktadırlar. Genel olarak bütün İslamî adaplar ve ilkeler, temizlik ve nezafetin simgeleridir. Bunun için her Müslüman, hayatının bütün alanlarında temizliğe dikkat etmelidir. Allah Resulü’nün buyurduğu gibi:

“Şüphesiz İslam temizdir. Öyleyse temiz olunuz, çünkü temiz olan insanlardan başka cennete kimse giremez.”[42]

İmamlar (a.s)’ın Yaşamında Vakar ve Sükunet

Güzellik ve süslenmenin boyutlarından biri de vakar ve sükunettir. Çünkü, dağınıklık, asabiyet, hafiflik ve sarsıntı, yaşamda perişanlık, istikrarsızlık, keşmekeşlik ve karışıklığa sebep olmakta, insanın zahiri güzelliğine gölge düşürmektedir.

İmamlar asık ve çatık bir surat ile kaba ve haşin bir sese sahip olmaktan uzaktırlar. Büyük bir vakar ve ağırbaşlılıkla yolda yürür, herkes onlarla sohbet eder ve onların güzel diyalog şekillerinden lezzet alırlardı.

Lokman’ın kendi çocuğuna yaptığı nasihatlerinden birini işleyen Lokman süresinin 19. ayetinde şöyle geçmektedir:

“Yolda yürürken, yürüyüşünde mutedil ol ve sesini yükseltmekten kaçın.”

Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Vakar, insanın güzelliğidir.”

Yine şöyle buyurmuştur:

“İnsanın vakarı nur ve ziynettir.”[43]

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Bir adamın en iyi ziyneti, imanla birlikte olan sükunetidir.”[44]

İmamlar (a.s)’ın Hayatında Zahiri Süslenmeden Örnekler

Peygamber (s.a.a) ve İmamlar zahir ve batında, baştanbaşa nurdular. Onların içsel ve dışsal güzellikleri, onların parlak yaşantılarının bir gereğiydi. Onlar, temizliğe sebep olan bütün işleri yerine getirirlerdi. Burada dikkatinizi onların zahiri süslenmelerinden birkaç örneğe çekeceğiz:

Birinci Örnek

Allah Resulü, Cuma günü mutlaka güzel koku sürerdi. Güzel kokusu bittiği vakit ve yanında güzel koku bulmadığında eşlerinden bazılarına müracaat ederdi. O özel bir miskten (katılaştırmış) yararlanırdı. Güzel koku vermesi için onu suyla ıslatır ve yüzüne sürerdi.[45]

İkinci Örnek

Medine’de Peygamber (s.a.a)’in bir müddet oturduğu evin sahibi olan Ebu Eyyub Ensari şöyle der: “Bir gece, soğan ve sarımsaklı bir yemek hazırlayarak Peygamber (s.a.a)’e götürdük. Peygamber (s.a.a) yemeği yemedi ve geri gönderdi. Biz yemekte Peygamber (s.a.a)’in parmak izlerini görmedik. Ben beklemeksizin Hazretin yanına gittim ve Ona: “Anam babam sana feda olsun! Neden yemek yemedin? Sizin parmak izleriniz de yemekte görünmüyorlardı ki biz o kısmı yiyerek bereket talebinde bulunalım.

Cevabında şöyle buyurdular:

“Evet, bu günün yemeğinde sarımsak vardı. Ben topluma girdiğim, halkla yakın diyalog kurduğum ve insanlar benimle konuştukları için yemeği yememekte mazeretliyim.”[46]

Üçüncü Örnek

  1. “Bana misk, temiz ve namaza ait bir elbise getir, namaz kılmak istiyorum.” Ben de güzel koku ve özel elbisesini hazırladım.[47]

Evet, Hz. Zehra, o dakikalarda bile temiz elbise ve güzel kokudan yararlanmıştır.

Dördüncü Örnek

Hasan Zeyyat şöyle der: Ben İmam Bakır (a.s)’ı, sakalının kıllarını kısalttığı halde gördüm (yani, bir elin avuçlayabileceği kadar olan kıllarından uzamış olanlarını makasla kesmişti).

Abdullah b. Osman şöyle der: “Ben İmam Sadık (a.s)’ı üst dudağının derisi görülecek şekilde bıyığını kısaltmış olarak gördüm.”[48]

Beşinci Örnek

İmam Sadık (a.s), güzel kokudan o kadar faydalanıyordu ki, her vakit mescide gelip de onu görmeyenler, onun ıtırının yayıldığı yerden, İmam Sadık (a.s)’ın orda oturmuş olduğunu anlarlardı. Çünkü onun secde ettiği yer sürekli güzel kokardı.[49]

Altıncı Örnek

Hasan b. Cehem şöyle der: “İmam Musa Kazım (a.s)’ın huzuruna çıktım. Sakalını siyaha boyadığını gördüm ve ona şöyle arz ettim: “Feda olayım sana! Sakalını boyatmış mısınız?” şöyle buyurdu:

“Şüphesiz saç ve sakalı boyatmak ile süslenmek, kadınların iffetlerini daha çok muhafaza etmelerine sebep olur. Kocaları kendilerini süslemedikleri ve kendilerine bakmadıkları için kadınlar fesada sürüklenmekteler.”[50]

Yedinci Örnek

Süleyman b. Yahya şöyle der: “Bir gün İmam Rıza (a.s) dışarı elbiselerini giyerek Me’mun’un evine gitmek istedi. Bana: “Tarak getir!” dedi. Tarağı ona verdim, saç ve sakalını taradı o sırada bana:“Babalarım Allah Resulünden şöyle nakletmişlerdir: Yedi defa saç, sakal ve göğsünü tarayan kimse, asla herhangi bir derde müptela olmaz.”[51]

Sekizinci Örnek

Hasan b. Ali b. Mihran şöyle der: “İmam Musa Kazım (a.s)’ın huzuruna gittim. Parmağında, üzerinde “Allah’u Melikun” (hakim ve Melik olan Allah’tır) ibaresinin yazılı olduğu firuzeden bir yüzük gördüm. Dikkatle ona baktım, o buyurdu: “Neden bu yüzüğe o kadar dikkatle bakıyorsun?” Ben: “Bana, Müminlerin Emiri Ali (a.s)’ın aynı nakışa sahip bir yüzüğünün olduğu haberi ulaşmıştı” şeklinde arz ettim. O buyurdu: “Bu yüzüğü tanıyor musun?” ben: “Hayır!” deyince O: “Bu yüzük Ali (a.s)’ın yüzüğünün ta kendisidir” dedi.

Ardından şöyle buyurdu:

“Bu yüzüğün şanı hakkında bilgin var mı?” Ben: “Hayır” deyince, O şöyle buyurdu: “Bu (firuze) Cebrail’in Peygamber (s.a.a)’e hediye ettiği ve Peygamber (s.a.a)’in de Ali (a.s)’a hediye ettiği bir taştı. İsminin ne olduğunu biliyor musun?” Ben: “Firuz” dedim. O: “Bu Farsça ismidir, onun Arapça ismi nedir?” diye sorduğunda “bilmiyorum” diye arz ettim. O: “Onun Arapça ismi Zaferdir.”[52]

Dokuzuncu Örnek

Haris b. Muğire İmam Hüseyin’e: “Hz. Mehdi’yi nasıl tanıyalım?” diye sorduğunda İmam Hüseyin ona cevaben şöyle buyurdu: “Sükunet ve vakar ile.”[53]

Yani Hz. Mehdi hayatının gidişat ve yöntemlerinde hiçbir şekilde bakımsız, dağınık,  perişan ve telaş içerisinde olmaz. Bilakis, onun alametlerinden olan sükunet ve vakar onun yüzünde parıldar.

ABNA24.COM

.................................................................................................

[1]- Vesail’uş Şia, c.3, Ehkam’ul Melabis

[2]- Ahzap / 32 – Furuğ-i Kafi, c.6, s.443-444

 [3]- a.g.e / 454

[4]-a.g.e, c.10, s.385

[5]-Furuz-i Kafi, c.6, s.456

[6]- Tefsir-i Numune’den alıntı, c.25, s. 212

[7]- Sünnen-i Nesai, c.8, s.196

[8]-Furuğ-i Kafi, c.6, s.440

[9]- Vesail’uş Şia, c.3, s.341

[10]- Furuğ-i Kafi, c.6, s.487

[11]- a.g.e

[12]- a.g.e

[13]- Tuhuf’ul Ukul / 102

[14]- Furuğ-i Kafi, c.5, s.448

[15]- Vesail’uş Şia, c.3, s.502

[16]- Makarem’ul Ahlak / 72

[17]- Furuğ-i Kafi, c.6, s.495

[18]- a.g.e / 496

[19]- Furuğ-i Kafi, c.6, s.506

[20]- a.g.e / 507

[21]- Furuğ-i Kafi, c.6, s.511

[22]- a.g.e

[23]- a.g.e / 512

[24]- Furuğ-i Kafi, c.6, s.512

[25]- Zendıgi-yi İmam Huseyn, Amadzade / 83

[26]- Sahih-i Tirmizi, c.10, s.240

[27]- Furuğ-i Kafi, c.6, s.439

[28]- a.g.e

[29]- Mizan’ul Hikme, c.1, s.93

[30]- a.g.e / 94

[31]- Furuğ-i Kafi, c.6, s.470

[32]- a.g.e

[33]- Bihar, c.,76, s.101

[34]- a.g.e / 100

[35]- Bihar, c.76, s.99

[36]-a .g.e / 99

[37]- Urvet’ul Vuska / 148

[38]- Furu-i Kafi, c.3, s.41-42

[39]- Furuğ-i Kafi, c.3, s.42

[40]- Bihar, c.81, s.129

[41]- a.g.e

[42]- Kenz’ul A’mal, Hadis, 26007

[43]- Gurer’ul Hikem – Mizan’ul Hikme, c.1, s.606-607

[44]- Bihar, c.71, s.337

[45]- Furu-i Kafi, c.6, s.511

[46]- Sire-i İbn-i Hişam

[47]- Sire-i İbn-i Hişam, c.2, s.144

[48]- Furu-i Kafi, c.6, s.487

[49]- a.g.e

[50]- Bihar, c.76, s.100

[51]- a.g.e / 115

[52]- Furuğ-i Kafi, c.6, s.472

[53]- Nehc’uş Şehade / 396