AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA
Perşembe

2 Eylül 2010

19:30:00
202315

En Üstün Ahlak Kitabından Kesitler:

Ruh ve Cismin Lezzet ve Acısı (Miracu’s Saadet -4-)

İnsanın ruh ve bedeni olduğunu ve herkesin ruh ve bedenle mürekkep olduğunu öğrendikten sonra, bunu da bilmen gerekir ki bu iki cüz için lezzet, acı, hastalık, sıhhat, sıkıntı ve rahatlık vardır. Bedenin acı, sıkıntı ve elemleri bunlardan ibarettir: hastalık ve marazlıklar insanın bedenine arız olarak cismi zayıf ve sıska ederek onu cismani lezzetleri tatmaktan mahrum eder ve eğer tedavisine başlanmasa ölümüne neden olur. “tıp” ilmi bu tür hastalıkları ve ilaçlarını konu alır. Ruhun acı ve hastalıkları bunlardan ibarettir: ruhun helak ve talihsizliğine, onun ruhi lezzetleri tatmasına, ebedi saadet ve mutluluğa ermesine mani olan “iğrenç ahlak”, rezil ve alçak sıfatlardır. Bu acı ve elemler insanı ünsiyet halvet gahına mahremlik birlikteliğinden ve Kuds âlemine mücavirlikten mahrum eder.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Ruhun sıhhat ve rahatı bunlardan ibarettir: kutsiye sıfatlarına ve mülkiyet-i melekelerle birliktelikle, hazreti Bari Teâlâ’ya yakınlığına, necat ve kurtuluşuna sebep olur. Bu hastalıklar ve tedavi yollarının detaylı açıklamaları “ahlak ilmi”nde ele alınmıştır. Bu kitapta ayrıntılı olarak açıklanacaktır.

Nefis Hastalıklarının Fesat Ve Bozgunlukları Ve Sıhhatinin Faydaları

Sakın ey benim can kardeşim! Ruhun hastalığı hakkındaki hadisi hafife alma ve onun tedavisini oyuncak olarak görme. Rezil ve alçak ahlakın fesat ve bozgunluklarını az bilme ve ruhun sıhhati ile bedenin sıhhatini kıyas etme. Nasıl akıl böyle bir kıyasta bulunabilir ki! Hâlbuki bedenin sağlığından maksat ruhun, maslahat ve fesadını unutmak demek değildir bu geçici beş günlük dünyada. Rezil ve alçak cinsel ilişki, yemek ve benzer lezzetlerden uzak kalınırsa bu marazın fesadı hâsıl olmaz. Ruhun hastalığına sebep olan “iğrenç ahlak”, insanın ebedi saadet lezzetine ve daimi padişaha ermesine engel olur. Onların her biri, ilahi nurların “işrakatına”[1] ve “nefahat-ı”[2] rahmaniye feyizlerinin yayılmasına engel olan zulmani perdedirler. Onların tedavisinde müsamaha etmek insanın daimi helak ve ebedi bedbahtlığına sebep olur. Ruhun sağlıklı ve güzel ahlakla donanması ebedi yaşantı ve hakiki hayata sebep olur.

İnsan nefis sahasındaki istenilmeyen kötü ahlakı temizler ve hoş sıfatları istikrarlı bir şekilde sıralayarak süslerse, “Rabbü’l Erbabın”[3] sınırsız feyizlerini kabul etmeye istidatlı, belki onun sebebiyle hicapları ortadan kaldırır. Ve bütün varlıkların sureti kalp aynasında ona zahir olur ve işte o anda vücudu tam, hayatı ebedi, sürekli baki[4], boyu ilahi hilafet elbisesine münasip, “Tarık”[5]ı saltanat tacına ve manevi riyasete layık olur. O zaman öyle lezzet ve Behçetlere varır ki hiçbir göz onun benzerini görmemiş ve hiçbir yaratık onu hayalinden bile geçirmemiştir.

Bundan dolayıdır ki Resullerin efendisi –salallahu aleyhi ve alih- şöyle buyurmuştur:

“لو لا ان الشياطين يحومون على قلوب بنى آدم لنظروا الى ملكوت السموات و الارض”

Yani “eğer şeytanın ordusu, âdemoğlunun kalbinin etrafını kuşatmasaydı, kesinlikle “Ulviye ve Süfliye Âlemleri”[6]nin yaratıklarının hakikatlerini müşahede eder ve Hakk’ın kâmil kudretinin izinde –sübhane’hu ve Teâlâ- onlardan haberdar olurlardı.”[7]    

Aynı şekilde bütün habis ve pis sıfatların temizlenmesi, bütün zulmani[8] perdelerin kaldırılmasına ve mümkün vücutların tamamının hakikatinin keşfine sebep olur. Onların bazılarının temizlenmesi de nefisin sefa ve aydınlanmasına sebep olur. Kısacası eğer nefis aynası tabiat kirlerinin pasından pak olursa mukaddes âlemlerdeki varlıkların suret ve çehresi onda zahir ve aydın olur ve o miktar kadar da mabuda yakınlığa layık olur.

Nefsin hastalığının fesatları ve onun sıhhatinin faydaları hakkında Hatemü’l enbiya –salallahu aleyhi ve alih- şöyle buyurmuştur:

“ان لى مع الله حالات لا يحتملها ملك مقرب و لا نبى مرسل”

Yani: “benimle Allah arasında bazı haller vardır ki hiçbir mukarreb melek ve peygamberin ona takat ve kudreti yoktur.”[9]    

Her kes suluk makamında saadet yolunda olsa ve kendi haletlerine murakıp olsa, kendi kabiliyet ve istidat ölçüsünde rabbani lütuflar ve rahmani feyizlere ulaşır. Ancak bizim anlayışımız kendi rütbesinden üstünü idrak edemez, gerçi nübüvvete iman açısından onu tasdik ve ikrar eder. Aynı şekilde biz, nübüvvet ve onun has özelliklerine iman ederiz, ancak onun hakikatini bilemeyiz. Bizim kısa aklımız onun künhüne eremez, ceninin çocuğun âlemini, çocuğun yetişkinin âlemini, sıradan yetişkinlerin ulemanın âlemini ve ulemanın da enbiya ve evliyanın âlemini bilemeyeceği gibi.  

Ezeli inayet hükmü gereğince sınırsız ilahi rahmet kapıları herkese açıktır, hiç kimseye cimrilik ve “zinet”[10] gösterilmemiştir, ancak ona kavuşmanın yolu kalp aynasının parlatılması, tabiat âleminin kirlerinden pak olması ve “çirkin ahlak” pasının temizlenmesiyle olur. “İlahi feyiz” nurlarından mahrumluk ve “rubub-i sır”lardan uzaklık Mebde-i Feyyaz’ın cimriliğinden kaynaklanmaktadır -تعالى شانه عن ذلك[11] - belki çirkin zulmani sıfatlar ve cismani arızlardır ki insanın bedenini kuşatmıştır.  

Her ne varsa bizim uygunsuz ve ölçüsüzlüğümüzdendir

yoksa senin ululuğun başkalarınınkinden daha kısa değildir

Ayrıca gizli kalmasın ki nefsin paklığı ve tezkiye vasıtasıyla insanın anladığı ilim, marifet ve esrarlar, resmi kitapların “muzavale”[12]si, tabiat âleminde akli delillerle giriftar, vehm ve şehvet zindanında hapis olan ilimler gibi değildir. Belki onlar ilahi nurlar ve hak olan rabbani ilhamlardan yararlanılan, hakiki nurani ilimlerdir. Onlar o kadar aydın, parlak nurani ve sefalıdır ki şek ve şüpheye yer yoktur. Bu ilim hazretin buyurduğu ilimdir:

“انما هو نور يقذفه الله فى قلب من يريد”

Yani: “ilim, bir nurdur ki Hakk –Teâlâ- onu isteyen herkesin kalbine atar.”[13]  

Müminlerin Emiri Hz. Ali –aleyhi selam- bir çok buyruğunda bu ilime işaret etmiştir. Onlardan biriside ulemanın doğruluk vasıfları hakkında şöyle buyurmuştur:

“هجم بهم العلم على حقيقة البصيرة، و باشروا روح اليقين، و استلانوا ما استوعره المترفون، و انسوا بما استوحش منه الجاهلون و صحبوا الدنيا بابدان ارواحها معلقة بالمحل الاعلى”

Yani:

“ilim onlara doğru hücum etmiştir, onlar basiret, görüş, ruhun hakikatine ve yakine ermişlerdir. Dünyada nimet ve bolluk içinde hoş yaşayanlara zor ve problem olan şeyler, onlar için kolay ve yumuşak olmuştur, cahil ve bilgisizlerin korkup ürktüğü şeylere onlar hoşnut ve dost olmuştur ve onlar ruhları yüce aleme bağlı olan bedenlerle dünyada yaşadılar.”[14]       

Başka bir yerde de şöyle buyurmuştur:

“قد احيى عقله، و امات نفسه، حتى دق جليله، و لطف غليظه، و برق له لامع كثير البرق، فابان له الطريق، و سلك به السبيل”

Yani:

“kalbini diriltti ve nefsini öldürdü, böylelikle kabalık ve benliğini latif ederek düzeltti. Parlak nur onun için aydınlandı, böylelikle hak yolu onun için açık ve aydın etti ve hedefine ulaştırmak için onu götürdü.”[15]   

Lakin kalbin sayfası “çirkin ahlak” nakşından temizlenmezse, bu kısım ilim ve marifet onda desen tutmaz, çünkü ilim ve marifetler batini ibadetlerdir. Namaz zahiri ibadettir, ancak zahir, bütün zahiri necasetlerden pak olmayana kadar namaz sahih olmaz batınında olmadığı gibi. Habise sıfatlar olan batini bütün necasetleri zail etmezsen, ilim nuru şüpheler bataklığında sahih olarak aydınlanmaz. Kirli kalp, hak ilimler menzili nasıl olabilir ki!  Hâlbuki ilimlerin kalplere fayda vermesi “Lahv-i mahfuz”[16]âleminden ilahi feyiz vasıtası olarak mukaddes melekler vasıtasıyladır.

ABNA24.COM

....................................................................................

[1] . Parlama, ışıldama, ışın yayma.

[2] . Esintiler. Yani rahmani esintilerin tecellisine mani olur.

[3] . Bütün isim ve sıfatların kaynağı olan İsmi Azam ve birinci taayyün itibarı ile kasıt Hakk’ın zatıdır.

[4] . Her zaman diri ve daimi.

[5] . Baş ve başın ortası anlamına gelir.

[6] . “süfla âlem”inden maksat: madde âlemi ve nasut-u tabiat. “ulvi âlem”den maksat: tabiatüstü âlem, melekût ve ceberut âlemidir.

[7] . Biharu’l-Envar, c.70, s. 59, h.39

[8] . Günahın neticesinde insanın kalbinde hissedilen karanlıklardır. 

[9] . Biharu’l-Envar, c.82, s. 243, h.39 (لا يحتملها yerine لا يسعنی zikredilmiştir)

[10] . Hasis.

[11] . Allah-u Teâlâ, insanların ilahi feyiz nurlarından mahrumiyetini ona nispet vermekten yüce ve şanı büyüktür. 

[12] . Alıştırma.

[13] . Biharu’l-Envar, c.1, s. 225, h.17

[14] . Nehcü’l Belage, feyzul İslam baskısı, s.1158, hikmet.139

[15] . Adı geçen kaynak, s.692, hutbe.210

[16] . O her türlü değişiklik, tebdil ve tahriften korunmuş Allah katında olan lehvdir. Âlemin bütün hakikatleri ve geçmiş ve gelecekte olacak olaylar onda kayıtlıdır. Onun mukabilinde ise şartların ve engellerin kalkmasıyla değişebilecek şeylerin yazılı olduğu “Mahv ve İspat” vardır. Numune tefsiri: c.21, s.9 ve c.10, s.241, Biharu’l Envar, c.57, s.375, Allame Şubber’in kitabı “Hakku’l yakin” c.1, s.78 ve Esfar eski baskı, c.3, s.62