AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : rasthaber
Cuma

28 Ekim 2011

20:30:00
275103

“Yok Mudur Derdimi Yazan Ay Eller?”

Allah’ın adıyla “Hanı yaz mevsimi, gülüm, çiçeğim Tez geldi yurduma hazan ay eller Ellerim bağlıdır, yazabilmirem Yok mudur derdimi yazan ay eller?”

Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Yukarıdaki şiir Meşhur Azeri şairi, fikir ve devlet adamı Ahmet Cevat’a ait… 1920’de Azerbaycan’ın Sovyet Rusya tarafından işgali sonrası defalarca tutuklanan, 1937’de Stalin’in Azerbaycan genelinde fikir adamlarına karşı estirdiği terör sonucu tutuklanarak Sibirya’ya sürgün edilen ve sonra da kurşuna dizilen Ahmet Cevat’ın yukarıdaki şiiri hapishanede yazdığı biliniyor… 1918’de bağımsızlığını ilan eden, ancak iki yıl sonra Rus işgali ile yeniden esarete dönen Azerbaycan için yazılan bu dizeler, bu günün Azerbaycan’ına ne kadar da uyuyor değil mi?

20 Ocak 1990’da onlarca genci Rus kurşunları ve tankları ile öldürülen ve tarihe 20 Yanvar olayları” olarak geçen direnişin ardından 1992’de bağımsızlığını kazanan, ancak iç karışıklıklar nedeniyle bir türlü istikrar bulmayan ve hemen akabinde toprakları işgal edilen Azerbaycan, yöneticilerin diktatoryası ile de ayrı acılar yaşamaya devam ediyor… Topraklarının dörtte biri 20 yıldır işgal altında olmasına ve işgal edilen topraklardan kaçan 1 milyondan fazla insanın sefaletine rağmen iktidarda olanlar “bürokrasi” masalıyla gününü gün etmekte, zevk ve eğlence içinde keyif çatmaktalar… Ve düşmana yöneltmeleri gereken güçlerini, camileri yıkmak, kapatmak ve hicabı yasaklamak, dindar insanları zindanlara tıkmak şeklinde icra etmekteler…

Evet, Azerbaycan yurduna hazan yine tez gelmiş durumda… Ve ne yazık ki, bu hazan mevsiminin müsebbiplerini ifşa eden Azeri yiğitlere zindanlar mesken olmuş… Onların gerçekten de elleri bağlanmış, dilleri susturulmuş… Ve onların o sessiz feryadına kulak verecek ; “Yok mudur derdimi yazan ay eller” nidasına cevap verecek, o dertleri yazıp insanlara duyuracak olanlar ne kadar da az?

İmam Hüseyin’in “Helmin Nasırin Yensurni” evrensel nidasının bir başka tezahürü olan bu feryada kulaklarımızı ne zamana kadar tıkayacağız? Azerbaycan’ın, o mazlumlar diyarının Yaz’a, güle, çiçeğe kavuşacağı o günlerin gelmesi için gayret göstermesi gereken ümmetin evlatları nerededirler? Bu suskunluk ne zaman bitecek? Bu duyarsızlık neden?...

O yiğitler, “Medrese-i Kazimiye”nin taş duvarları arasında destanlar yazarken, özgürlüğün ne demek olduğunu bütün cihana haykırırken, “bir ömür köle olarak yaşamaktansa, bir gün özgür olmayı yeğlerim” diyerek, İmamları, önderleri, özgürlerin imamı İmam Hüseyin’in “Heyhat Minnezzille” evrensel şiarına cevap verirken; biz, kendini hür sanan köleler, dünyevileşmenin, dünyevi hesapların, mal, iktidar, makam hırslarının tutsağı olmuş zavallılar kulaklarımızın üstüne yatmaya devam ediyoruz…

Onların “Medrese-i Kazimiye”den, İmam Kazım ‘ın (a.s.) dertleri ile dertlenerek ellerini Sahip Zaman’a (a.f.) uzatmışken, bizler de hiç olmazsa bu zulme dilimizle ve kalbimizle karşı olduğumuzu haykıramaz mıyız? Sahip Zaman’a (a.f.), hiç olmazsa bu itiraz feryatlarımızı sunamaz mıyız? Zalimi rahatsız etmenin yollarından birisi de onu ifşa etmek değil midir? Hz. İbrahim’in (a.s.) atıldığı o büyük ateşe su taşıyan bülbül misali, hiçbir şey yapamazsak dahi, tarafımızı belli edemez miyiz?

Allah bize basiret ve idrak nasip etsin…

MUHSİN KÜÇÜKER