AhlolBayt News Agency (ABNA)

source :
Salı

13 Mayıs 2014

05:38:14
608172

İmam Ali b. Ebu Talib Aleyhi selam (1)

Hz. Ali b. Ebu Talip (Hicretten 23 yıl önce – Hicrî 40) tüm Şia fırkalarının birinci imamı ve Ehlisünnet nezdinde Hulefa-i Raşidin’dendir (Raşid Halifeler veya Dört Büyük Halifelerden). Kendisi vahiy kâtibi idi. Şia tarihçileri ve çok sayıda Ehlisünnet âliminin söylediğine göre Kâbe’nin içinde dünyaya gelmiştir. O, Peygambere (s.a.a) iman eden ilk kişi ve ümmetten Allah’a ibadet eden hiç kimse olmadan yedi yıl önce Peygamberle (s.a.a) birlikte Allah’a ibadet etmekteydi.[1] Şia açısından O, Allah’ın emri ve Hz. Peygamberin (s.a.a) tasrihi ile Allah Resulü’nün (s.a.a) fasılasız halifesidir.[2] Kur’an-ı Kerim ayetleri de onun masum olduğuna ve kir ve günahtan temiz olduğuna delalet etmektedir.[3]

300 kadar ayet, onun fazileti hakkında nazil olmuştur.[4] O, Hz. Fatıma’nın (s.a) eşi ve On Bir Şia İmamının babasıdır. Kureyş, Hz. Peygamberi (s.a.a) öldürmeyi kast ettiğinde o, düşmanların sapması için Peygamberin yatağına yatmış ve bu yolla Hz. Peygamber (s.a.a) gizlice hicret etmiştir.[5] Peygamber, kendi kardeşlik akdini onunla yapmıştır.[6] Kendisi –Peygamberin emri ile Tebuk savaşı dışında- Hz. Peygamberin tüm savaşlarına katılmış ve İslam’ın en onurlu ve iftihar edilen komutanı olmuştur.

Hz. Peygamberin (s.a.a) nassına aykırı olarak peygamber dünyadan göçer göçmez, Sakife’de bir grup Ebu Bekir’e halife unvanı ile biat etmiş, Hz. Ali (a.s) ise 25 yıl sessiz kalmıştır. Osman’ın öldürülmesi ve Müslümanların ısrar ve hücumu ile hükümetin sorumluluğunu üstlenmiştir.[7] Kısa hükümeti döneminde üç ağır iç savaşla karşı karşıya kalmış ve sonunda Küfe mescidinin mihrabında namaz kıldığı sırada Haricîlerden biri tarafından öldürülmüş ve gizlice Necef’te toprağa verilmiştir.[8]

Hz. Ali (a.s) üç halife döneminde, onlara danışmanlık yapmayı onlardan esirgememiştir. Örneğin Peygamberin hicretini Müslümanların tarihinin başlangıcı olması için o önermiştir. Onun düşmanları onu kötüleyen ve karalayan çok sayıda hadis uydurmuşlardır. Uzun yıllar boyunca Emeviler döneminde Muaviye’nin emri ile ona tüm minberlerde lanet okumuşlardır ve onu övenleri tehdit etmekle kalmamışlar hapislere atmış ve öldürmüşlerdir ve hatta Ali adını çocuklara koymayı bile yasaklamışlardır.[9]

Arap Edebiyatı, kelam, fıkıh, tefsir gibi İslam ilimlerinin bir çoğunun dizi başlangıcı ona ulaşmakta ve çeşitli fırkalar kendi senet silsilelerini ona ulaştırmaktadırlar. Hz. Ali (a.s) fiziksel olarak fevkalade güçlü, cesur ve aynı zamanda sabırlı, alçak gönüllü, bağışlayıcı, iyi geçimli ve heybet sahibi birisiydi. O, dalkavuklara karşı şiddetle davranır ve halk ve hükümetin eşit haklarını onlara hatırlatırdı.[10] Adaletin icrasında çok katıydı.

Ali b. Ebu Talip b. Haşim b. Abdül Menaf b. Kusay b. Kilab, Haşimi Kureşi, tüm Şiaların birinci imamı ve Ehlisünnet nezdinde ise Hülafa-i Raşidin’den dördüncü halifedir.

İmam Ali’nin (a.s) babası olan Ebu Talip, cömert, adaletli ve Arap kabileleri arasında saygı duyulan bir insandı. Kendisi Hz. Peygamberin (s.a.a) amcası, hamisi ve Kureyş’in büyük şahsiyetlerinden birisiydi.[11] Uzun yıllar Hz. Resulullah’ı (s.a.a) himaye ettikten sonra imanlı olarak bi’setin onunda vefat etti.[12]

Annesi, Fatıma binti Esed b. Haşim b. Abdül Menaf’tır.[13]

Erkek kardeşleri: Talip, Akil, Cafer’dir. Kız kardeşleri: Hint veya Ummü Hani, Cemane, Riyte veya Ümmü Talip ve Esma’dır.[14]

Künyeleri: Ebu’l Hasan, Ebu’l Hüseyin, Ebu’l Sibteyn, Ebu’l Reyhaneteyn, Ebu Turab ve Ebu’l Eimme (İmamlar)’dır.

Lakapları: Emirulmuminin (Müminlerin emiri), Yasubu’d Din ve’l Müslim’in, Mubiru’ş Şirk ve’l Müşrikin, Katilu’n Nakisin ve’l Kasitin ve’l Marikin, Mevla’l Mumin’in, Şebih-i Harun (Harun’a benzeyen), Haydar, Murtaza, Nefsu’r Resul (Peygamberin nefsi), Ehu’r Resul (Peygamberin kardeşi), Zevcu’l Betül, Seyfullah el-Meslul, Emiru’l Beraret, Katilu’l Fecere, Kasimu’l Cennet ve’n Nar, Sahibu’l Liva, Seyyidu’l Arap, Keşşafu’l Kureb, Sıddıku’l Ekber, Zu’l Karneyn, Hadi, Faruk, Dai, Şahit, Babu’l Medine, Vali, Vasi, Kadı din-i Resulullah, Munciz-i Vade, en-Nebeu’l Azim, Sıratu’l Müstakim ve’l Enzau’l Batin.[15]

Doğumu ve Ölümü

İmam Ali (a.s) Fil Yılının 30. Yılı’nda Recep Ayı’nın 13’ünde Cuma günü Mekke’de Kâbe’nin içinde dünyaya geldi.[16]

Hz. Ali’nin (a.s) Kâbe’de dünyaya gelişini: Seyyid Murtaza, Şeyh Mufid, Kutbu Ravendi, İbn Şehriaşub gibi Şii âlimleri ve Hâkim Nişaburi, Hafız Genci Şafii, İbn Cevzi Hanefi, İbn Sabbağ Maliki, Halebi ve Mesudi gibi Sünni âlimleri tevatür haddinde bilmektedirler.[17]

Hicretin 40. Yılı Ramazan ayının 19’unda Haricîlerin birisi tarafından Kufe mescidinde şafak vakti başına aldığı kılıç darbesi sonucu aynı ayın 21’inde şehit oldu ve gizlice defnedildi.[18]

Çocukluk Dönemi

Hz. Ali (a.s) 6 yaşında iken Mekke’de kıtlık oldu. Ebu Talip, aile sahibi idi ve kalabalık bir ailenin kıtlık döneminde geçimini sağlamak zordu. Bundan dolayı, Hz. Muhammed (s.a.a) ve Hz. Muhammed’in iki amcası Abbas ve Hamza bu konuda Ebu Talib’e yardım etmeye karar verdiler. Bu sebeple Abbas Cafer’i, Hamza Talib’i ve Hz. Muhammed’de (s.a.a) Hz. Ali’yi (a.s) kendi evlerine götürdüler.[19] İmam Ali (a.s) o dönemleri şöyle yâd etmektedir: “Çocukluğumda beni yanına alır, bağrına basar, yatağına alır, vücudunu bana iliştirir, güzel kokusunu bana koklatırdı. Lokmayı çiğnedikten sonra bana verirdi. Ne söylediğimde bir yalan, ne de yaptığımda bir kötülük görmüştür.”[20]

Fiziksel Özellikleri

Hz. Ali (a.s) orta boylu, kısaya yakın ve dolgundu. Siyah gözlü ve genişçe idi. Bakışlarından şefkat ve merhamet akıyordu. Kaşları uzunca ve bitişikti. Güzel yüzlü ve insanların en çekicilerinden sayılmaktaydı. Buğday tenli idi. Güler yüzlü ve hoş çehreli idi. Başının etrafındaki saçlar dışında, başka saçı yoktu, saçları dökülmüştü. Boynu beyazlıktan ibrik parlaması gibi gümüşe çalmaktaydı. Gür sakallı ve yukarısı güzelceydi. Omuzları yırtıcı aslan gibi ve genişti. Parmakları ince, kol ve bilekleri güçlüydü. O kadar çok güçlüydü ki birisinin elini tuttuğunda ona egemen olur, karşı taraf nefes alma gücüne kaybederdi. Karnı büyük ve sırtı güçlüydü. Sinesi geniş ve çok kıllı, mafsallarla birbirine birleşen kemiklerinin başı, büyüktü. Kasları çok büklümlü ve kıvrımlı, ayakları uzunca ve dardı. El ve ayak kasları ölçülü ve yol yürüdüğü sırada öne doğru eğimli idi.[21]

Fiziksel Gücü

İbn Kuteybe şöyle diyor: “O, her kimle dövüştüyse onu yere sermiştir.”[22]

İbn Ebu’l Hadid şöyle diyor: “İmamın fiziksel gücü, atasözü olmuştur. Hayber kalesini yerinden söken o olmuştur, hâlbuki bir grup onu çevirmek istemiş, ama başaramamıştır. –Gerçekten büyük bir put olan- Hebel putunu Kâbe’nin üstünden o yere atmıştır; Hilafet döneminde büyük bir taşı yerinden kaldırmış ve altından su akmıştır, hâlbuki ordunun tamamı bunu başaramamıştır.”[23]

Eşleri ve Çocukları

İmam Ali’nin (a.s) ilk eşi, Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) kızı Hz. Fatıma’dır (s.a).[24] Hz. Ali’den (a.s) önce Ebu Bekir, Ömer İbn Hattap ve Abdurrahman b. Afv gibiler Hz. Peygamberin (s.a.a) kızıyla evlilik için hazır olduklarını bildirmişler, ancak Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Zehra’nın izdivacı konusunda vahyi beklediğini buyurmuştur.[25]

Tarihçiler Hz. Ali’nin (a.s) Hz. Fatıma (s.a) ile evliliğinin tarihi hakkında farklı görüşlere sahiptirler: Bazıları Hicretin ikinci yılında Zilhicce ayının başında,[26] bazıları Şevval ayında ve bir grup ise Muharrem ayının 21’inde olduğunu söylemiştir.[27]

Hz. Ali ve Hz. Zehra’nın evliliklerinden: Hasan, Hüseyin, Muhsin,[28] Zeyneb-i Kübra ve Ümmü Gülsüm olmak üzere beş çocuk dünyaya gelmiştir.

Hz. Fatıma’nın (s.a) şehadetinden sonra, Ebu’l As b. Rebi’ b. Abdu’l Uzza b. Abdu’ş Şems’in kızı Ümame ile evlenmiştir. Ümame’nin annesi, Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) kızı (yahut evlatlığı) Zeynep’tir.

Hizam b. Darem Kilabiye’nin kızı Ümmü’l Benin, Hz. Ali’nin (a.s) kendisine nikâhladığı bir diğer kadındır. Ümmü’l Benin’den olma Hz. Abbas (a.s), Osman, Cafer ve Abdullah adlı çocukların hepsi Kerbela’da şehit olmuşlardır.

Ümmü’l Benin’den sonra, Mesut b. Halit Nehşeliye Temimi’nin kızı Leyla ile evlenmiştir.

Daha sonra Esma binti Umeys Has’ami ile evlenmiştir. Yahya ve Avn Hz. Ali’nin bu kadından olma çocuklarıdır.

İmam Ali’nin (a.s) bir diğer eşi de Sahba diye bilinen Rebi’i Teğlibiye’nin kızı Ümmü Habip’tir.

Cafer b. Kays b. Müslimet Hanefi yahut başka bir görüşe göre İyas’ın kızı Havlet, Hz. Ali’nin (a.s) bir diğer eşidir. Hz. Ali’nin (a.s) Muhammed b. Hanefiye adlı oğlu bu kadındandır.

Hz. Ali (a.s) ayrıca Urve b. Mesut Sakafi’nin kızı Ümmü Said ve Emri’l Kays b. Adiy Kelbi’nin kızı Muhayyat’la da evlenmiştir.[29]

Genel olarak Şeyh Mufid, Hz. Ali’nin (a.s) çocuklarından 27’sinin adlarını zikretmekte ve şöyle demektedir: Şialardan bazıları Peygamber efendimizin ismini Muhsin koyduğu Hz. Zehra’nın (s.a) bir başka çocuğunun daha olduğunu zikretmişlerdir, ancak Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra çocuk düşmüştür. Bu hesaba göre İmam Ali’nin (a.s) çocuklarının sayısı 28’dir:

1. Hasan

2. Hüseyin

3. Zeyneb-i Kübra

4. Ümmü Gülsüm künyesiyle bilinen Zeyneb-i Suğra

5. Muhsin. Bu beş kişinin anneleri Hz. Zehra’dır.

6. Muhammed, künyesi Ebu’l Kasım ve annesi Cafer b. Kays Hanefiyye’nin kızı Havlet’tir.

7. Ömer

8. Rukayye, bu ikisi ikiz ve anneleri Rebi’i’nin kızı Ümmü Habip’tir.

9. Abbas

10. Cafer

11. Osman

12. Abdullah. Bu dördü de Kerbela’da şehit düşmüştür, anneleri Hizam b. Halit b. Darim’in kızı Ümmü’l Benin’dir.

13. Muhammed Esgar ve künyesi Ebu Bekir’dir.

14. Ubeydullah. Bu ikisi Kerbela’da şehit düşmüşlerdir. Anneleri Mesut Darimiye’nin kızı Leyla’dır.

15. Yahya. Annesi Umeys Has’amiyye’nin kızı Esma’dır.

16. Ümmü’l Hasan

17. Ramle. Bu ikisinin annesi Urve b. Mesut Sakafi’nin kızı Ümmü Said’dir.

18. Nefise

19. Zeyneb-i Suğra

20. Rukayye Suğra

21. Ümmü Hani

22. Ümmü’l Kiram

23. Cemanet. Künyesi Ümmü Cafer’dir

24. Ümame

25. Ümmü Selme

26. Meymune

27. Hatice

28. Fatıma

Şeyh Mufid, sonda adları geçenlerin annelerinin isimlerini belirtmemiş ve onlar hakkında çeşitli annelerden olma demiştir.[30]

Hz. Peygamberin (s.a.a) Savaşları

İmam Ali’nin (a.s) İslam’ın sadrındaki gazve ve seriyyelerde önemli bir rolü olmuştur. Tebük Gazvesi dışında tüm gazvelerde Hz. Peygamberin (s.a.a) yanında yer alarak savaşmıştır.[31]Kendisi Hz. Muhammed’den (s.a.a) sonra ikinci askeri şahsiyet unvanı ile büyük roller üstlenmiştir.

Bedir Savaşı

Bedir Savaşı, Hicrî 2. Yılın Ramazan ayının on yedisinde Cuma günü Kâfirlerle Müslümanlar arasında Bedir kuyuları yanında yaşanan ilk savaştır.[32] Bu savaşta Müslümanlar Ebu Cehil, Utbe, Şebih ve Ümeyye gibi kâfirlerin önde gelenlerinden olmak üzere Müşriklerden yetmiş kadarını öldürmeyi başarmıştır.

Arap savaşlarında genel saldırıdan önce “er dileme" (Mübareze) hadisesi diye bilinen birebir savaş geleneği vardı. Bundan dolayı Utbe b. Rebi’i Emevi, Velid adlı oğlu ve kardeşi Şebih, Hz. Peygamberden (s.a.a) kendileriyle savaşması için kendilerine denk savaşçılar göndermesini istediler. Hz. Muhammed (s.a.a) Hz. Ali (a.s), Hz. Hamza ve Ubeyde b. Haris’i onlarla savaşması için savaş meydanına gönderdi. Hz. Ali (a.s) Velid’i, Hz. Hamza ise Utbe’yi yere serdikten sonra Ubeyde’ye yardım ederek düşmanı Şebih’i de öldürdüler.[33]

Bu savaşta ayrıca Hanzala, As b. Said b. Adiy ve Müşriklerden yirmi kadarı da Hz. İmam Ali (a.s) tarafından öldürülmüştür.[34]

Uhud Savaşı

Uhud Savaşında, İslam Ordusunda herkesten önde ve önce, Hz. Ali (a.s), Hz. Hamza, Ebu Dücane ve diğerleri düşman saflarını zayıflattılar. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) her taraftan Kureyş Ordusu gruplarınca saldırıya uğramaktaydı. Hz. Peygambere (s.a.a) hangi grup saldırıyorduysa Hz. Ali (a.s) Hz. Peygamberin (s.a.a) emri ile o gruba saldırıyordu. Bu fedakârlığın karşılığında Cebrail nazil olarak Hz. Ali’nin (a.s) özveri ve fedakârlığını Hz. Peygamberin (s.a.a) nezdinde överek şöyle dedi: “Bu, onun gösterdiği fedakârlığın nihayetidir.” Hz. Resulullah (s.a.a) da Cebrail’i tasdik ederek şöyle buyurdu: “Ben Ali’den o da bendendir.” Sonra gökte bir ses şöyle yankılandı: لاسیف الا ذوالفقار، و لا فتی الا علی ; “Ali’den başka yiğit, Zülfikar’dan başka kılıç yoktur.”[35]

Hendek Savaşı

Hz. Peygamber (s.a.a) Hendek savaşında ashabıyla istişare ettiğinde, Salmanı Farisi saldırganlar ile aralarında fasıla oluşturması için Medine çevresine hendek kazılması önerisinde bulundu.[36]

İki ordu kaç gün hendeğin iki tarafında karşı karşıya kaldılar ve bazen birbirlerine taş ve ok atıyorlardı. Sonunda (küffar ordusundan) Amr b. Abdevud birkaç kişiyle birlikte hendeğin en dar yerinden kendilerini hendeğin diğer tarafına atmayı başardılar. Hz. Ali (a.s) Amr’la savaşması için Hz. Peygamber efendimizden (s.a.a) istekte bulundu. Hz. Peygamber de onun bu isteğini kabul etti. Hz. Ali (a.s) Amr’la mübarezeye başladıktan sonra onu yere sererek öldürdü.[37]

Hz. Ali (a.s) Amr’ın başını Peygamber efendimizin (s.a.a) huzuruna getirdiğinde, Allah Resulü şöyle buyurdu: ضربة علی یوم الخندق افضل من عبادة الثقلین ; “Ali'nin (a.s) Hendek günü bir kılıç darbesi, insanların ve cinlerin bütün ibadetlerden daha üstündür.”[38]

Hayber Savaşı

Hayber Savaşı, Hicretin sekizinde Cemaziyülevvel ayında gerçekleşti. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) Yahudilerin kalelerine saldırı emri verdi.[39] Ebu Bekir ve Ömer gibi çok sayıda ashap Yahudilerin kalelerini fethedemeyince Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: “Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki Allah ve Resulü onu sever, o da Allah ve Resulü sever.”[40] Sabah olunca Hz. Ali’yi (a.s) isteyerek sancağı ona verdi.

Hz. Ali (a.s) Zülfikar’ını eline alarak meydana çıktı. Savaştığı sırada kalkanını kaybedince kale kapılarından birini yerinden sökerek savaşın sonuna kadar onu kendisine kalkan olarak kullandı.[41]

Mekke’nin Fethi

Allah Resulü (s.a.a) Hicretin sekizinci yılında Ramazan ayının başlarında Mekke’yi fethetmek için Medine’den yola çıktı. Hz. Peygamber (s.a.a) başlangıçta Sa’d b. Ubade’nin elinde olan sancağı alarak Hz. Ali’ye (a.s) verdi ve İslam ordusu hareket etmeye başladı. Mekke’nin fethinden sonra Peygamber efendimiz tüm putların kırılması için emir verdi. Hz. Ali Hz. Peygamberin emri ile Peygamber efendimizin omuzuna çıkarak Hazai gibi Kâbe’nin üzerindeki sağlam ve dayanıklı putları kırarak yere döktü.[42]

Huneyn Savaşı

Huneyn Savaşı, Hicretin sekizinci yılında meydana geldi. Havazin ve Sakif kabilesinin önde gelenleri Hz. Peygamberin (s.a.a) Mekke’nin fethiyle birlikte sıranın onlara geleceği korkusuna kapılarak kendilerinin daha önce Müslümanlara saldırmalarının uygun olacağını düşündüler.[43]

Hz. Ali (a.s) bu savaşta Muhacirlerin sancaktarı idi. Bu savaşta düşman birliklerinden kırk kadarını öldürdü.[44]

Tebük Savaşı

Hz. Ali’nin (a.s) Hz. Peygamberin (s.a.a) yanında yer almayarak katılmadığı tek savaş, Tebük savaşıdır. Hz. Ali (a.s) Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) emri ile gıyabında münafıkların komplolarına karşı korumak için Medine’de kalmıştır.

Hz. Ali’nin (a.s) Medine’de kalmasıyla münafıklar söylenti ve dedikodu çıkardılar. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) münafıkların söylentilerini boşa çıkarmak ve fitneyi önlemek için silahını kuşanarak hızla şehrin dışında Peygamberin huzuruna çıkarak çıkarılan dedikoduyu haber verdi.

İşte burada Hz. Resulullah (s.a.a) “Menzilet Hadisini” buyurdu: “Kardeşim Ali, Medine’ye geri dön, zira ben ve senin dışında kimse orayı idare etmek için yeterli değildir. Oysa sen, Ehlibeytim, evim ve kavmim içinde benim temsilcim ve ardılımsın. ‘Ey Ali! Senin bana olan menzilet ve konumun Harun’un Musa’ya olan konumu gibidir; ancak benden sonra peygamber olmayacaktır.’ Bundan hoşnut değil misin?”[45]

İmamet Delilleri

İmam Ali b. Ebu Talib’in (a.s) Hz. Peygamer Ekrem’den (s.a.a) sonra imamlığına ve halifeliğine delalet eden çok sayıda ayet ve hadisler bulunmaktadır. Onlardan bazıları şunlardan ibarettir:

İtaat Ayeti

یا أَیهَا الَّذِینَ آمَنُوا أَطِیعُوا اللَّـهَ وَأَطِیعُوا الرَّ سُولَ وَأُولِی الْأَمْرِ مِنکمْ ; (Tercüme: Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ululemre (emir sahiplerine) de itaat edin.)(4–59)

Bu ayet Şia âlimlerinin ittifakı ile İmam Ali (a.s) ve İmamlar (a.s) hakkında nazil olmuş ve onlara itaat etmenin farz olduğuna delildir.[46]

Velayet Ayeti

إِنَّمَا وَلِیکمُ اللَّـهُ وَرَ سُولُهُ وَالَّذِینَ آمَنُوا الَّذِینَ یقِیمُونَ الصَّلَاةَ وَیؤْتُونَ الزَّکاةَ وَهُمْ رَ اکعُونَ ; (Tercüme: Şüphesiz sizin ‘veliyi emriniz’ ancak Allah'tır, Resulüdür ve Allah'a iman ederek namazı kılan ve rükû halindeyken zekât verenlerdir.)(5–55)

Bu ayet, İmam Ali ve diğer İmamların (a.s) velayetini ispat etmektedir. Müfessirler bu velayet ayetinin nüzul sebebinin İmam Ali (a.s) hakkında ve rükû halindeyken yüzüğünü fakir birisine vermesiyle ilgili olduğunu beyan etmişlerdir.[47]

Menzilet Hadisi: Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali’ye hitaben şöyle buyurmuştur:

انت منی بمنزلة هارون من موسی الا انه لا نبی بعدی ; (Tercüme: Ey Ali! Senin bana olan menzilet ve konumun Harun’un Musa’ya olan konumu gibidir; ancak benden sonra peygamber olmayacaktır.)[48]

İnzar Günü Hadisi: Allah Resulü (s.a.a) risalet ve peygamberliğini kavmine iblağ ettiğinde yalnızca Hz. Ali (a.s) Peygamberin davetine icabet etmiştir. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: انت اخی و وزیری و وارثی و خلیفتی من بعدی ; (Tercüme: Sen benim kardeşim, vezirim ve benden sonra varisim ve halifemsin.)[49]

Gadir Hadisesi

Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) hicretin onuncu yılı hac farizasını yerine getirmek ve hac merasimini insanlara öğretmek için Mekke’ye gitti. Hac merasimi sona erince Hz. Peygamberi (s.a.a) uğurlamaya gelen büyük bir kalabalıkla birlikte Medine’ye doğru gitti. Zilhicce ayının on sekizinde kafileler Cuhfe yakınlarındaki Gadir-i Hum denilen yere ulaştığında Hz. Peygambere (s.a.a) Hz. Ali b. Ebu Talib’in (a.s) velayet ahdini insanlara iblağ etmesi için vahiy indi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (s.a.a) geridekilerin yetişmesi için önde olanların durmasını emretti.

Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.a) ilahî emri iblağ etti: (Tebliği Ayeti)[50]

یا أَیهَا الرَّ سُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَیک مِن رَّ بِّک ۖ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِ سَالَتَهُ ۚ وَاللَّـهُ یعْصِمُک مِنَ النَّاسِ ۗ إِنَّ اللَّـهَ لَا یهْدِی الْقَوْمَ الْکافِرِ ینَ

(Tercüme: Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.) (5–67)

Bu ayet indikten sonra Hz. Peygamber (s.a.a) insanlara şöyle buyurdu:

الست اولی بالمؤمنین من انفسهم؟ قالوا بلی، قال: من کنت مولاه فهذا علی مولاه، اللهم وال من والاه و عاد من عاداه و انصر من نصره و اخذل من خذله

(Tercüme: “Ben müminlere kendi nefislerinden daha evla değil miyim?” Dediler ki: “Evet”, Buyurdu ki: “Ben kimin Mevla ve önderi isem Ali de onun Mevla ve önderidir. Allah'ım! Onu seveni sev, ona düşmanlık edene düşmanlık et. Ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak.)[51]

Hz. Peygamberin (s.a.a) Vefatı ve Sakife

Hz. Peygamberin (s.a.a) ömrünün son demlerinde, Hz. Ali (a.s) Resulullah’ın yanına geldi. Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali’yle (a.s) uzun sırlar paylaştı. Daha sonra Peygamberin hastalığı şiddetlendi ve Hz. Ali’ye şöyle buyurdu: “Başımı kucağına koy, zira ilahî emir yetişti. Her ne vakit ruhum bedenimden çıkarsa onu al ve yüzüne çek ve sonra beni kıbleye döndür ve teçhiz et. Sonra halktan önce bana namaz kıl ve naaşımı toprağa defnetmeden önce benden ayrılma ve Allah’tan yardım dile.”[52]

Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) vefatından sonra, Hz. Ali ve Haşim Oğulları Peygamberin teçhiz ve defin işlemleri ile meşgul oldukları sırada Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde, Abdurrahman b. Afv, Sa’d b. Ubade, Sabit b. Kays, Osman b. Affan gibi Muhacir ve Ensar’dan bazıları yola koyularak Beni Saide’nin Sakife’sinde toplandılar. Burada hükümetin geleceğini konuşmaya başladılar. Aralarında tartışmalar yaşandı. Sonunda Gadir hadisesi dikkate alınmadan Ebu Bekir’i Hz. Peygamberden (s.a.a) sonra halife unvanı ile tanıttılar.[53]

Üç Halife Dönemi

Üç halifenin her birinin halifelik döneminde, Ehlibeyt (a.s) için acı olaylar yaşandı. Örneğin Hz. Ali’nin (a.s) evine saldırı düzenlenmesi ve Ebu Bekir için biat alınması,[54] Fedek’in gasp ve tasarruf[55] edilmesi ve Hz. Fatıma’nın (s.a) şehadeti gibi.

25 yıl süren bu dönemde, İmam Ali (a.s) İslam toplumunun sair işlerinden geri durmadı, bilakis ilmi ve sosyal konularda çok çalışmalar yaptı. Örneğin Kur’an’ı bir araya topladı; dini konular, fetihler ve ülke yöneticiliğinde üç halifeye danışmanlık yaptı; fakir ve yetimlere infaklarda bulundu; bine varan köle satın alarak azat etti; çiftçilik, fidancılık, sondaj ve kanal açma çalışmaları yaptı; Medine’de Fetih camisini yaptı, ayrıca Hz. Hamza’nın kabrinin yanında bir cami, Mikat’ta bir cami, Kufe’de bir cami, Basra’da bir cami yaptı; yıllık kazancının kırk bin dinarı bulduğu söylenen emlak ve mekânların vakfı[56] gibi bu dönemde çok önemli çalışmalar yaptı.

Zorla Biat

Hz. İmam Ali’nin (a.s) biat etmeye yanaşmaması ve Ebu Bekir’in hilafetine muhalefet eden bir grup sahabenin varlığı Ebu Bekir ve Ömer için ciddi risk ve tehlikeye dönüşmüştü. Bundan dolayı Ebu Bekir ve Ömer bu tehlikeye son verme karar aldılar. Bunu Hz. Ali b. Ebu Talib’den (a.s) Ebu Bekir’e zorla biat alarak sonlandırmak istediler.[57]

Ebu Bekir Kunfuz’u biat alması için Hz. İmam Ali’nin (a.s) evine kaç kere gönderdiyse de İmam Ali (a.s) kabul etmedi. Bunun üzerine Ömer, Ebu Bekir’e ‘kendin kalk ve Ali b. Ebu Talib’e gidelim’, dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir, Ömer, Osman, Halit İbn Velid, Muğayre b. Şu’be, Ebu Ubeyde Cerrah ve Kunfuz Hz. Ali’nin (a.s) evine gittiler.

Bu grup evin kapısına varınca Hz. Zehra’ya (s.a) hakaret ettikten sonra evin kapısını o, kapı ve duvar arasında olduğu sırada ona çarptılar, kırbaç ile vurdular;[58] İmam Ali’ye de saldırarak elbisesini boynuna dolayarak onu çeke çek evden Sakife’ye doğru götürdüler.

İmam Ali’yi (a.s) Sakife mahalline götürdükten sonra ondan Ebu Bekir’e biat etmesini istediler. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Ben, hilafete sizden daha layığım ve size biat etmeyeceğim. Sizin bana biat etmeniz daha uygundur. Çünkü sizler Peygambere (s.a.a) yakın olduğunuz iddiasıyla hilafeti Ensar’dan aldınız ve şimdi onu bizden gasp ediyorsunuz…”[59]

Kur’an-ı Kerim’in Toplanması

Şia ve Sünni âlimleri, İmam Ali’nin (a.s) Peygamberin (s.a.a) vasiyet ve tavsiyesi üzerine Peygamberin vefatından sonra Kur’an’ın yazılmasının başlatıcısı olduğunu izan etmişlerdir.[60]Nitekim nakledilen bir rivayete göre Hz. Ali (a.s) Kur’an’ı toplamadan ridasını omuzuna atmayacağına dair yemin etmiştir.[61] Ayrıca şöyle rivayet edilmiştir: “Hz. Ali (a.s) Hz. Peygamberin (s.a.a) vefatından altı ay sonra Kur’an’ı bir araya getirerek topladı.”[62]

Rumlarla Savaş

Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) vefat ettikten ve Ebu Bekir, işlerin kontrolünü eline geçirdikten sonra, Peygamberin (s.a.a) Rumlarla savaş emrini icra etme konusunda tereddüt etmekteydi. Bundan dolayı bir grup sahabe ile bu konuyu istişare etti. Her birisi bir şeyler söylediler, ama onu ikna edemediler. Sonunda İmam Ali (a.s) ile meşveret etti. İmam Ali (a.s) Peygamberin emri konusunda onu teşvik ederek şöyle söyledi: “Eğer savaşırsan zafer kazanacaksın.” Ebu Bekir, İmam Ali’nin (a.s) teşviki ile sevinerek şöyle dedi: İyi bir önsezide bulundun ve hayrı müjdeledin.[63]

İslam Tarihinin Başlangıcı

İmam Ali’nin (a.s) önerisi ile Ömer, Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) Mekke’den Medine’ye hicretini İslam tarihinin başlangıcı olarak kabul etti.[64]

Devam edecek...

ABNA.İR

wikishia.net  

-------------------------------------------------------------------------------

[1] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 15; Ayeti, Muhammed İbrahim, İslam Peygamberi Tarihi, yeniden gözden geçirme ve eklemeler Ebu’l Kasım Gürcü, Tahran, Tahran Üniversitesi, 1378, s. 65, ikinci dipnot.

[2] — Maide/5/67.

[3] — Ahzab/33/33.

[4] — Meclisi, c. 19, 59.

[5] — Hâkim Nişaburi, c. 3, s. 14.

[6] — İbn Ebi’l Hadid, c. 6, s. 8.

[7] — Meclisi, c. 42, s. 290.

[8] — İbn Ebi’l Feth, 93; Suyuti, Celalettin, Tarihi Hülafa, tahkik, Lecennetu mine’l Udeba, dağıtım Daru’t Teavun Abbas Ahmed el-Baz, Mektebetu’l Mükerreme, s. 189.

[9] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 16–17.

[10] — Nehcü’l Belağa, tercüme Seyyid Cafer Şehidi, hutbe, 216, s. 248–250.

[11] — İbn Esir, Usdu’l Gabe, c. 1, s. 15.

[12] — Tusi, Misbahu’l Müteheccid, s. 812.

[13] — Mufid, İrşad, c. 1, s. 2.

[14] — Meclisi, c. 19, s. 57.

[15] — İbn Şehri Aşub, c. 3, s. 321–34.

[16] — El-Mufid, el-İrşad, c. 1,s 5 (Ehlibeyt kütüphanesinde mevcut olan CD nüshasından, ikinci nüsha). Şeyh Mufid’in İmam’ın (a.s) doğum yeri hakkındaki ifadesi şu şekildedir: “Vulide bimekkete fi’l Beyti’l Haram/Mekke’de Beytellahu’l Haram’da (Kâbe’de) dünyaya geldi.” Mesudi (ölümü, 346) İmam Ali’nin (a.s) doğum yeri hakkında şöyle yazmıştır: “Ve kane mevludehu fi’l Kâbe/Kâbe’de dünyaya gelmiştir.” Mesudi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cevher, c. 2, Kum: Daru’l Hicret baskısı, 1363 ş/1404k/1984 m. S. 349.

[17] — Emini, c. 6, s. 21–23.

[18] — El-Mufid, el-İrşad, c. 1, s. 9 (Ehlibeyt kütüphanesinde mevcut olan CD nüshasından, ikinci nüsha).

[19] — İbn Hişam, c. 1, s. 236; Meclisi, c. 35, s. 118.

[20] — Nehcü’l Belağa, tercüme Seyyid Cafer Şehidi, hutbe, 192, s. 222.

[21] — Emin, c. 2, s. 13.

[22] — İbn Kuteybe, el-Maarif, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 1407/1987, s. 121.

[23] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 21.

[24] — El-Mufid, el-İrşad, s. 5, (Ehlibeyt kütüphanesinde mevcut olan CD nüshasından, ikinci nüsha).

[25] — Meclisi, c. 43, s. 125.

[26] — Mufid, Mesaru’ş Şia, s. 17.

[27] — Seyyid İbn Tavus, s. 584.

[28] — Mesudi, İsbatu’l Vesile, s. 153.

[29] — Rey Şehri, c. 1, s. 108.

[30] — El-Mufid, el-İrşad, Kum; Said b. Cubeyr, 1428 k. S. 270–271.

[31] — İbn Saad, c. 3, s. 24.

[32] — Belazuri, c. 1, s. 2883.

[33] — Tabari, c. 2, s. 148.

[34] — İbn Hişam, c. 1, s. 708–713.

[35] — İbn Esir, el-Kami fi’t Tarih, c. 2, s. 107.

[36] — İbn Hişam, c. 3, s. 235.

[37] — Tabari, c. 2, s. 573–574.

[38] — Meclisi, c. 20, s. 216.

[39] — İbn Hişam, c. 2, s. 328.

[40] — Muslim, c. 15, s. 178–179.

[41] — Mufid, irşad, 590.

[42] — Halebi, c. 3, s. 30.

[43] — Vakidi, c. 3, s. 885.

[44] — Vakidi, c. 3, s. 902–904.

[45] — Mufid, İrşad, c. 1, s. 156; İbn Hişam, c. 4, s. 163.

[46] — Kuleyni, c. 1, s. 189; Saduk, el-Hidayet, s. 31; Saduk, Kemalu’d Din, s. 24; Hilli, c. 1, s. 453; Meclisi, c. 23, s. 89; Feyzi Kaşani, el-Hakku’l Mubin, s. 4; Tabarsi, Cevamiu’l Cami, c. 1, s. 410; Cuveyzi, c. 2, s. 158; Tabatabai, c. 4, s. 411.

[47] — Kurtubi, c. 6, s. 208; Tabatabai, c. 6, s. 25; Fahri Razi, c. 12, s. 30; Suyuti, ed-Durru’l Mensur, c. 3, s. 98.

[48] — Kunduzi, s. 50.

[49] — Genci Şafii, s. 205.

[50] — Bkz. İbn Mağazili, s. 16; Kuleyni, c. 1, s. 290; Tabarsi, İhticac, c. 1, s. 73; Ali b. İbrahim, c. 1, s. 173; Reşit Rıza, c. 6, s. 464–465.

[51] — İbn Mağazili, s. 24.

[52] — Mufid, İrşad, c. 1, s. 186.

[53] — İbn Ebi’l Hadid, c. 6, s. 8.

[54] — Tusi, Telhisu’ş Şafi, c. 3, s. 76; Şehristani, c. 2, s. 95; İbn Kuteybe, c. 2, s. 12.

[55] — Halebi, c. 3, s. 400; İbn Ebi’l Hadid, c. 16, s. 316.

[56] — İbn Şehri Aşub, c. 1, s. 388.

[57] — Pişvai, c. 2, s. 191.

[58] — İbn Kuteybe, c. 1, s. 29–30; Meclisi, c. 43, s. 70; Meclisi, Miratu’l Ukul, c. 5, s. 320; Şehristani, c. 1, s. 57.

[59] — İbn Kuteybe, c. 1, s. 28.

[60] — Suyuti, el-İtkan, c. 1, s. 99; İbn Nedim, s. 41–42; Süleyman, s. 97; Feyzi Kaşani, Tefsiru’s Safi, c. 1, s. 24.

[61] —İbn Nedim, s. 41–42.

[62] — Meclisi, c. 89, s. 52.

[63] — Yakubi, c. 3, s. 39.

[64] — El-Hakimu’n Nişaburi, el-Müstedrek ale’s Sahiheyn, c. 3, s. 14.