AhlolBayt News Agency (ABNA)

source :
Salı

13 Mayıs 2014

06:24:37
608175

İmam Ali b. Ebu Talib Aleyhi selam (3)

İmam Ali, şecaat meydanının bir numarası idi. Geçmişteki (kahramanları) insanların aklından çıkarttı, gelecektekileri de kendisiyle yok etti. Hz. Ali, savaşlarda asla firar etmeyen kahraman bir yiğitti. Orduların çokluğundan korkmamış, yokluk diyarına göndermediği kimse ile tutuşmamış ve hiçbir zaman ikincisine ihtiyaç duyulan bir darbe vurmamıştır. İkisinden birisinin ölmesiyle insanların zarar görmemesi için Muaviye’yi mübarezeye (teke tek savaşmaya) çağırdığında Amr b. As, Muaviye’ye şöyle dedi: Ali sana karşı insaflı davrandı. Muaviye ona dönerek şöyle dedi: Benimle olduğun süre zarfında bana asla hiç bu şekilde bir kazık atmamıştın! Sen beni hiçbir zaman kimsenin pençesinden kaçamadığı kişiye karşı mı mübarezeye çağırıyorsun? Öyle sanıyorum ki benden sonra Şam’a hükmetmeyi gönlünden geçiriyorsun!

İslam İlimlerinin Başlatıcısı

İbn Ebu’l Hadid, hicrî yedinci yüzyıl Ehli Sünnet (mutezile) âlimlerindendir. Nehcü’l Belağa’ya yazdığı şerhin mukaddimesinde şöyle yazmaktadır: Düşmanlarının faziletlerini itiraf ettiği ve faziletlerini inkâr edemeyip, gizleyemedikleri kişi hakkında ne diyebilirim ki? Herkes Emevilerin, İslam ülkelerinin doğusundan batısına kadar ellerinin her yere ulaştığını biliyor, onlar her hile ve desise ile onun azamet nurunu söndürmeye çalışmış, onu kötüleyen ve kınayan çok sayıda hadisler uydurmuşlar, tüm minberlerde ona lanet okutmuşlar, onu övenleri tehdit etmek bir yana hapislere atarak öldürmüşler, onun faziletini anlatan yahut adını yücelten hadis ve rivayetleri yasaklamışlar ve hatta insanların çocuklarına Ali adını koymalarını bile yasaklamışlardı. Ama tüm bunların etki etmemesi bir yana onun adı daha da yücelmiş ve daha da üstün olmuştur. O, misk gibiydi, her ne kadar çok örtülürse atmosfere daha çok güzel koku yaymaktadır.[1] 

İbn Ebu’l Hadid sözünün devamında şunları yazmaktadır: Her faziletin başlangıç dizesi ve her insanlık imtiyazının kaynağı olan kişi hakkında ne diyebilirim ki? Her fırka ve grup kendisini ona bağlamakta ve ona nispetleri ile övünmektedir. O, tüm imtiyaz ve seçkilerin başlangıç kaynağı idi. Bu meydanda önceliği kimseye kaptırmamış ve bu mücadelenin öncüsü olmuştur.[2]

Kelam İlmi

İbn Ebi’l Hadid şöyle demektedir: İlahiyat ilmi ve Allah Teâlâ’nın sıfatlarını tanımak ilimlerin eşrefi ve en üstünüdür. Bu ilmin detaylı açıklaması Hz. Ali ile başlamıştır. Bu sanatın nazar ve istidlal sahipleri, Onun öğrencileridir. Tevhit ve Adl ehli olan Mutezile, onun öğrencileri ve ashabıdırlar. Zira onların öncüleri olan Vasıl b. Ata, Ebu Haşim Abdullah b. Muhammed b. Hanefiyye’nin öğrencisidir. Ebu Haşim ise babasının öğrencisidir, babası da İmam Ali’nin (a.s) öğrencidir.[3]

Eş’ariler de Hz. Ali’de sonlanmaktadırlar. Şöyle ki bu fırkanın kurucusu Ebu’l Hasan Ali b. (İsmail b.) Ebu Beşer Eş’ari’dir. O, Ebu Ali Cubbai’nin öğrencisidir ve o da Mutezilenin üstatlarından birisidir. Dolayısıyla Eş’arilik de nihayetinde Mutezilenin üstadına dayanmaktadır ve o, İmam Ali’dir (a.s).[4]

İmamiye ve Zeydiye’nin de Hz. Ali’ye (a.s) mensup oldukları açık ve açıklamaya ihtiyaç duyulmamaktadır.[5]

Fıkıh İlmi

İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: İmam Ali (a.s) fıkıh ilminin temel ve esasıdır. İslam’daki her fakih onun sofrasından yararlanmaktadır. Şia fıkhının ona istinadı açıktır ve açıklamaya hacet yoktur.

Ebu Yusuf, Muhammed gibiler Ebu Hanife’nin yaranları ve fıkhı Ebu Hanife’den öğrenmişlerdir. Ahmed b. Hambel, Şafii’nin öğrencisidir ve o da Ebu Hanife’den fıkhı öğrenmiştir ve Ebu Hanife’de İmam Cafer Sadık’ın (a.s) öğrencisidir. Ve O da babası İmam Muhammed Bakır (a.s) ve o da babaları vasıtasıyla İmam Ali’ye (a.s) ulaşmaktadır.

Malik İbn Enes, fıkhı Rabietu’r Rey’den öğrenmiştir. Rabiet, İkrime’nin öğrencisi ve o da Abdullah b. Abbas’ın öğrencisidir. İbn Abbas’ta Hz. Ali’nin (a.s) öğrencisidir. Şafii’nin fıkhını da Malik’in öğrencisi olması hasebiyle İmam Ali’ye nispet verebiliriz. Bu şekilde, Ehli Sünnetin dört fakihi de İmam Ali’ye (a.s) mensup olmuş olur.

Sahabe fakihler, Ömer b. Hattab ve Abdullah b. Abbas’ın her ikisi de ilimlerini İmam Ali’den (a.s) almıştır. İbn Abbas’ın öğrenciliği açıktır. Herkes biliyor ki Ömer de bir çok kere zor konularda İmam Ali’ye başvurmuş ve bir çok kere şöyle demiştir: “Levla Ali’yyun Le-heleke Ömer/Ali olmasaydı Ömer helak olurdu”, ve “Ebu’l Hasan’ın (İmam Ali’nin künyesi) olmadığı bir yerde zor ve karışık konularla karşılaşmaktan Allah’a sığınırım.” Ayrıca yine şöyle demiştir: “Ali mescitte olduğu sürece kimsenin fetva vermeye hakkı yoktur.” Dolayısıyla İslam fıkhının da ona ulaştığı netlik kazanmış olmaktadır.

Şia ve Sünniler, Hz. Peygamber efendimizden (s.a.a) şöyle bir rivayet nakletmişlerdir: “Akdakum Ali/Sizin en kadınız (yargılayıcınız) Ali’dir.” Kadılığın fıkıh ilminin bir parçası olduğuna binaen bu şekilde Hz. Ali’nin (a.s) öteki sahabelerden daha fakih olduğu ortaya çıkmaktadır.[6]

Tefsir

İbn Ebi’l Hadid, şöyle diyor: Hz. Ali (a.s) tefsir ilminin kurucusudur ve her kim tefsirlere müracaat edecek olursa bunu açıkça görür. İster o kısımdaki ayet doğrudan onun tarafından tefsir edilmiş olsun ve isterse o ayetin tefsiri İbn Abbas tarafından yapılmış olsun, çünkü o da Hz. Ali’den almıştır. İbn Abbas’a senin ilmin ile amcaoğlunun (İmam Ali’nin) ilminin nispeti nedir? Diye sorulduğunda İbn Abbas şöyle cevap vermiştir: Sonsuz bir okyanusta bir yağmur tanesi gibidir.[7]

Tarikat İlmi

İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: Tarikat, hakikat ve tasavvuf ilim sahipleri senet ve belgelerini İmam Ali’ye (a.s) dayandırmaktadırlar ve sufilerin şu ana kadarki şiarı olan “خرقه/hırka” buna delalet etmektedir.[8]

Arap Edebiyatı

İbn Ebi’l Hadid şöyle demektedir: Herkes İmam Ali’nin (a.s) nahv ilmi ile Arap edebiyatının mucit ve yenilikçisi olduğunu bilmektedir. İmam Ali (a.s) o ilmin tüm kaide ve kurallarını Ebu’l Esved Dueli’ye imla etmiştir. İmam Ali’nin (a.s) Ebu’l Esved Dueli’ye öğrettiği kurallardan bazıları şunlardır: Kelam üç kısımdır; isim, fiil ve harf. Kelime marife ve nekre olarak taksim edilir. İ’rablar ref’, nasb, cer ve cezm olarak taksim edilir.[9]

Fesahat ve Belagat

İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: Fesahat açısından Hz. Ali (a.s), fasihlerin öncüsü ve belagatçıların başıdır. Onun kelamı hakkında şöyle denmiştir: “Dune kelamu’l Halik ve fevka kelami’l Halik/Allah’ın kelamından aşağı, mahlûkun kelamından yukarıdır.” ve buna en bariz tanık Nehcü’l Belağa’dır. Abdulhamid b. Yahya, Hz. Ali’nin yetmiş hutbesini ezberlediğini ve onun edebi kaynayışından başladığını söylemiştir. İbn Nubate ise şöyle demiştir: hutbelerden hazine ezberledim, ondan her ne kadar alırsam azalmaz, aksine artar. Ali b. Ebu Talib’in (a.s) vaaz ve nasihatlerinden yüz fasıl ezberledim.[10]

Ahlaki Özellikleri

Cömertlik ve Sahavet

İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: Hz. Ali’nin (a.s) sahavet ve cömertlik durumu da açıktır. Oruç tutar iftarını ise ihtiyaç sahiplerine verirdi. (Ve ona ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula ve yetime ve tutsağa verirler, onları doyururlar. İnsan suresi, 8) ayeti onun hakkında nazil olmuştur. Müfessirlerin dediğine göre Hz. Ali’nin (a.s) bir gün dört dirhemi vardı. Bir dirhemini gece, bir dirhemini gündüz, üçüncü dirhemini gizli ve dördüncü dirhemini ise açıkça sadaka verdi. Bunun üzerine (Onlar mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcarlar. Bakara, 274) ayeti nazil oldu. Kendi eliyle Yahudilerin Medine’deki hurmalıklarını suladığı söylenmiştir. Nitekim elleri nasır bağlamış ve ondan gelen ücreti ise sadaka olarak vermiş, buna rağmen kendi karnına taş bağlardı. Diyorlar ki: hiçbir zaman hiçbir dilenciye “yok” demedi.

Bir gün Mahfen b. Mahfen Muaviye’nin yanına geldi. Muaviye ona nereden geliyorsun? Diye sordu. Mahfen Muaviye’nin hoşuna gitmesi için: İnsanların en cimrisinin –yani Ali’nin (a.s)- yanından geliyorum, dedi. Muaviye dedi ki: Sana yazıklar olsun; Eğer yanında bir depo dolusu altın ve bir depo dolusu saman olsa, altın deposunu saman deposundan daha erken ihtiyaç sahiplerine ulaştıracak birisi hakkında nasıl böyle konuşabilirsin?![11]

Bağış ve Hoşgörüsü

İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: İmam Ali (a.s) alçakgönüllülük, bağış, büyüklük, hatayı görmezlikten gelme konularında herkesten daha toleranslı idi. Nitekim Cemel vakası bunun en güzel örneğidir. Şöyle ki onun en azılı düşmanlarından olan Mervan b. Hakem’i ele geçirince onu azat etmiş ve işlediği büyük hatasından geçmiştir. Abdullah ibn Zübeyr, halkın önünde İmam Ali’ye (a.s) kötü sözler sarf etmekteydi. Abdullah ibn Zübeyr, Ayşe’nin ordusu ile Basra’ya gelince bir hutbe okumuş ve hutbesinde ağzına gelen her şeyi onun hakkında söylemiş ve hatta: şimdi insanların en alçağı ve düşüğü (neuzibillah) sizin şehrinize doğru geliyor demiştir, ancak İmam (a.s) onu ele geçirince onu bağışlamış ve ona yalnızca şöyle demiştir: Git, seni gözüm görmesin. Nitekim Said b. As’ı –düşmanlarından birisiydi- Cemel savaşından sonra Mekke’de ele geçirmiş, ancak ona sırtını dönerek ve bir şey dememiştir.

Hz. Ali’nin (a.s) Cemel Savaşından sonra Ayşe’ye davranışı meşhurdur. Ayşe’ye galip gelince, ona kıymet vermiş ve onu Medine’ye göndermek istediğinde Abd Kays kabilesinden yirmi kadına erkek elbisesi giydirmiş ve ellerine hamail kılıcı vererek onunla göndermiştir. Oysa Ayşe yol boyunca durmadan Hz. Ali’ye (a.s) beddua ederek hakaret etmiş ve benim saygınlığımı çiğneyerek beni erkeklerle birlikte gönderdi demiştir. Ancak Medine’ye ulaştıklarında (yüzleri örtülü) erkek elbisesi giymiş kadınlar ona dönerek: bak gör, seninle birlikte buraya gelen bizler kadınız.

Ayşe ile birlikte Hz. İmam Ali’ye (a.s) karşı savaşıp İmamın bazı yaranlarını öldüren Basra halkının hepsini azat etmiş ve ordusuna hiç kimseye dokunmamalarını emrederek her kim silahını yere koyarsa azattır demiştir. Ne onlardan esir almış ve ne de ganimet olarak onlardan mal almıştır. Hz. Peygamberin (s.a.a) Mekke’nin fethinde Mekkelilere yaptığının aynısını yapmıştır.

Muaviye Ordusu, Sıffin’de İmam Ali’nin ordusunun suyunu kesmiş ve onun ordusu ile Fırat havzası arasında engel olmuşlardı. Muaviye’nin ordu ileri gelenleri şöyle diyorlardı: Ali ve Ordusunu susuz bir şekilde kılıçtan geçirelim, nitekim o da Osman’ı susuz öldürmüştü! Daha sonra İmam Ali’nin ordusu savaşarak suyu onların elinden geri aldılar. Burada İmamın ordusu da Muaviye Ordusunun susuzluktan bitkin düşerek susuz ölmeleri için Muaviye’nin ordusundan kimsenin su almasına izin vermemeliyiz demişlerdi, ancak Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Asla biz böyle yapmayacağız. Fırat’ın bir kısmından yararlanmaları için onlara izin verin.[12]

Tebessüm ve Güler Yüzlülüğü

İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: Hz. Ali’nin (a.s) güler yüzlü ve tebessümlü oluşu insanlar arasında deyim olmuştu. Nitekim düşmanları Hz. Ali’nin (a.s) bu sıfatını onun için bir ayıp saymışlardır! Hz. İmam’ın (a.s) Sa’sa’a b. Suhan ve öteki yaranları şöyle diyorlar: Ali (a.s) bizim aramızda bizlerden biri gibiydi, kendisi için hiçbir ayrıcalığa kail değildi, ancak tevazu ve alçakgönüllülüğünün yanı sıra o kadar heybetli ve korkutucu idi ki onun karşısında elinde kılıç tutmuş bir adımın eli altında elleri kolları bağlı esir gibiydik.[13]

Allah Yolunda Cihat

İbn Ebi’l Hadid, şöyle diyor: Hz. Ali’nin (a.s) dost ve düşmanları onun mücahitlerin başı olduğunu itiraf etmektedirler. Onun karşısında kimse bu sıfata layık değildir. Herkes, İslam’ın müşriklerle yaptığı en zor ve en ağır savaşın Bedir savaşı olduğunu biliyor. Bu savaşta müşriklerden yetmiş kişi öldürülmüştür. Bunlardan yarısı Hz. Ali (a.s) tarafından öldürülmüş ve diğer yarısı ise Meleklerin yardımı ile öteki Müslümanlarca öldürülmüştür. Hz. Ali’nin (a.s) Uhud, Ahzab, Hayber, Huneyn ve diğer gazvelerdeki durumu da tarihte meşhurdur ve bizim Mekke, Mısır ve öteki yerleri tanıdığımız gibi açıklamaya ihtiyacı olmayan zorunlu işlerdendir.[14]

Şecaat

İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: O, şecaat meydanının bir numarası idi. Geçmişteki (kahramanları) insanların aklından çıkarttı ve gelecektekileri de kendisiyle yok etti. Hz. Ali’nin savaşlardaki konum ve pozisyonu tarihte öyle meşhur olmuştur ki Kıyamete kadar onu misal olarak söyleyeceklerdir. Asla firar etmeyen kahraman bir yiğitti. Orduların çokluğundan korkmamış, yokluk diyarına göndermediği kimse ile tutuşmamış ve hiçbir zaman ikincisine ihtiyaç duyulan bir darbe vurmamıştır. İkisinden birisinin ölmesiyle insanların zarar görmemesi için Muaviye’yi mübarezeye (teke tek savaşmaya) çağırdığında Amr b. As, Muaviye’ye şöyle dedi: Ali sana karşı insaflı davrandı. Muaviye ona dönerek şöyle dedi: Benimle olduğun süre zarfında bana asla hiç bu şekilde bir kazık atmamıştın! Sen beni hiçbir zaman kimsenin pençesinden kaçamadığı kişiye karşı mı mübarezeye çağırıyorsun? Öyle sanıyorum ki benden sonra Şam’a hükmetmeyi gönlünden geçiriyorsun![15]

Arap milleti her zaman savaşta Hz. Ali (a.s) ile karşı karşıya kaldığı veya her hangi bir akrabasının Hz. Ali’nin eliyle öldürüldüğü için iftihar etmektedir.

Bir gün Muaviye, tahtında uyuya kalmıştı. Gözünü açınca birden Abdullah ibn Zübeyr’i karşısında gördü. Abdullah İbn Zübeyr, ona şaka yolu ile şöyle der: “Ey Müminlerin emiri! Eğer istersen seninle bir güreş tutalım.” Muaviye ona şöyle der: “Kendine gel ey Abdullah! Görüyorum ki yiğitlik ve şecaatinden dem vuruyorsun!” Abdullah dedi ki: “Yoksa sen benim şecaatimi inkâr mı ediyorsun? Ben Ali’nin karşısına çıkmış ona karşı savaşmış biriyim.” Muaviye dedi ki: “Asla böyle olmadı. Eğer sen bir an bile Ali’nin karşısında durmuş olsaydın sen ve babanı sol eliyle öldürür, sağ elini ise savaşmak için boşta bekletirdi.[16]

İbadet

İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: Hz. Ali (a.s) insanların en çok ibadet edeni ve namaz ve orucu herkesten daha çok olan idi. İnsanlar gece namazını, zikir ve müstahap namazlarda sürekliliği ondan öğrenmişlerdir. Müstahap namazlara öyle önem veriyordu ki Sıffin savaşında leyletu’l herir gecesinde iki saf arasında bir seccade yere atmış ve oklar havada sağdan soldan uçuştuğu halde o şekilde namazla meşgul olan birisi hakkında ne düşünülebilir? Secdenin çokluğundan alnı develerin dizleri gibi olmuştu. Her kim onun münacat ve dualarına dikkat edecek olursa Allah’ın azamet ve büyüklüğünü, Onun heybeti karşısındaki tevazusunu, izzeti karşısındaki huşusunu ve Onun karşısındaki toprağa bulanışını görür ve onlarda gizlenmiş ihlası anlar ve nasıl bir kalpten coştuğunu ve nasıl bir dilden aktığını bilir.[17]

Züht

Hz. İmam Ali (a.s) zahitlerin önderi idi. Her kim bu meydanda adım atmak isterse onu dikkate alırdı. Hz. Ali (a.s) asla karnını yemekle doyurmadı, yiyecek ve giyecekleri en kaba olanlardı. Abdullah b. Ebu Rafi şöyle diyor: Bir bayram günü Ali’nin (a.s) yanına gittim. Yanında başı mühürlenmiş bir kese gördüm. Keseyi açtığında arpa kepeğinden yapılmış ekmek kırıntılarının olduğunu gördüm. Onu yemeğe başladı. Dedim ki: “Ey Emirülmüminin! Neden bunu mühürlemişsin? Buyurdu ki: “Çocuklarımın bu ekmekleri yağlamaları veya zeytinyağına bulamalarından korktuğum için.”

Elbiseleri bazen deri ve bazen de hurma lifleri ile bağlanmış olurdu. Ayakkabısı her zaman lif idi ve en sert ve haşin elbiseler giyerdi. Yiyeceği eğer olursa sirke yahut tuz olurdu ve eğer şayet denk gelirse bundan daha üstünü bazı bitkiler olurdu ve eğer bundan da daha üstünü olursa birazcık deve sütü olurdu. Et yemezdi, ancak az yerdi ve şöyle derdi: “Midelerinizi, hayvan mezarlıklarına çevirmeyiniz.” Buna rağmen insanların en güçlüsü idi ve açlık onun gücünden eksiltmezdi. O, dünyayı terk etmişti, hâlbuki Şam dışında tüm İslam topraklarının bütün malları onun ihtiyarındaydı, ancak hepsini insanlar arasında taksim ederdi.[18]

Eserler

Nehcü’l Belağa

İmam Ali’nin (a.s) konuşma ve yazılarının bir araya getirildiği en meşhur eser Nehcü’l Belağa’dır. Hicrî dördüncü yüzyıl ulemalarından Seyyid Razi tarafından bir araya getirilmiştir. Nehcü’l Belağa, Kur’an’dan sonra Şia’nın en kutsal dini metni ve Arapların en seçkin edebi eseridir. Bu kitap üç bölümden oluşmaktadır. Hutbeler, mektuplar ve İmam Ali’nin (a.s) çeşitli zamanlarda söylediği veya çeşitli insanlara yazdığı bazı kısa sözlerinden oluşmaktadır:

Hutbeler, 239 hutbeden oluşmakta ve zaman olarak üç bölüme ayrılmaktadır: 

a) Hükümet öncesi

b) Hilafet dönemi

c) Hilafet sonrası

Mektuplar, 79 mektuptan oluşmaktadır ve neredeyse tamamı hilafeti döneminde yazdıklarıdır. 

Kısa sözler yahut hikmetli kısa sözler, 480 sözden oluşmaktadır.

Nehcü’l Belağa’nın bazı şerhleri şunlardan ibarettir: Şerh-i İbn Meysem Bahrani, Şerh-i İbn Ebi’l Hadid-i Mutezili, Şerh-i Muhammed Abduh, Şerh-i Muhammed Taki Caferi, Nehcü’l Belağa’dan dersler, Hüseyin Ali Munteziri, Şerh-i Fahri Razi, Minhacu’l Berae, Kutbuddin Ravendi ve şerh-i Nehcü’l Belağa, Muhammed Bakır Nevvab Lahicani.[19]

Gureru’l Hikem ve Dureru’l Kelim

Gureru’l Hikem ve Dureru’l Kelim, beşinci yüzyıl ulemalarından Abdulvahit b. Muhammed Temimi Amedi tarafından toplanarak bir araya getirilmiştir.

Gureru’l Hikem kitabında İmam Ali’ye (a.s) ait yaklaşık olarak 10760 söz bulunmaktadır. Kitap alfabetik sıraya göre şu konular esasına göre dizayn edilmiştir: İnançsal ve itikadi hadisler, ibadetle ilgili hadisler, Ahlaki hadisler, Siyasi hadisler, iktisadi hadisler ve sosyal hadisler.[20]

Desturu Mealimu’l Hikem ve Me’suru Mekarimu’ş Şiyem

Desturu Mealimu’l Hikem ve Me’suru Mekarimu’ş Şiyem kitabı, Kadı Kudai tarafından toplanarak bir araya getirilmiştir.

Kendisi dördüncü yüzyılda yaşamış Şafii mezhebi ulemalarındandır. Ehli Hadis arasında güvenilir birisidir. Elbette bazıları Kadı Kudai’yi Şii olarak tanıtmıştır.[21]

Desturu Mealimu’l Hikem kitabı, dokuz bölümden oluşmaktadır: İmam Ali’nin (a.s) faydalı hikmetli sözleri, dünyayı kınaması ve ona temayülü olmadığına dair sözleri, nasihatler, vasiyet ve nehiyler, kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplar, garip sözleri, nadir sözleri, dua ve münacatları ve elimize ulaşan şiirleri.[22]

İmam Ali’ye (a.s) ait sözlerin bir araya getirilerek yazılan bazı kitaplar ise şunlardan ibarettir: 

Nesru’l La’li, Ebu Ali Fazıl b. Hasan Tabarsi tarafından yazılmıştır.

Matlub Kullu Talib min Kelami Emire’l Mümin’in Ali b. Ebi Talib aleyhi selam, intihab Cahiz, Şerh-i Reşit Vetvat.

Kalaidu’l Hikem ve Fevaidu’l Kelim, Kadı Ebu Yusuf Yakup b. Süleyman İsfrayani tarafından toplanmıştır.

Emsalu’l İmam Ali b. Ebi Talib, Sıffin Nasr b. Mezahim kitabında İmam Ali’ye (a.s) ait sözler ve mektuplardan oluşmaktadır.

Ashabı

Salmanı Farisi: Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) ve İmam Ali’nin (a.s) en üstün ashap ve yaranlarındandır. Masum İmamlar (a.s) tarafından hakkında çok sayıda hadis nakledilmiştir.[23] Örneğin Peygamber efendimizin onun hakkında buyurduğu şu hadis-i şerif: “Salman biz Ehlibeyttendir.”[24]

Malik Eşter Nahai: Malik Eşter diye bilinen, Malik b. Haris Abd Yağus Nahai. Yemen’de dünyaya geldi. O, İmam Ali’ye biat eden ilk kişidir. Cemel, Sıffin ve Nehrevan savaşlarında İmam Ali’nin (a.s) komutanlarındandı.[25]

Ebu Zer Gaffari (Cundeb b. Cenade): Ebu Zer Gaffari diye meşhurdur. Peygambere iman etmiş[26] ve Peygamber efendimizin vefatından sonra İmam Ali’nin (a.s) taraftarlarından olmuştur. Ebu Bekir’e biat etmeyen kaç kişiden birisidir.[27]

Mikdad b. Amr (Mikdad b. Esved Kindi): Peygamber efendimizin (s.a.a) bi’setinin başında ona iman edip Müslüman olan ilk yedi kişiden birisidir. Hz. Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra Mikdad, Ebu Bekir’e biat etmeyenlerden birisi olmuş ve İmam Ali’nin (a.s) 25 yıllık sessizliği dönemi boyunca her zaman onun yanında yer almıştır.[28]

Kumeyl İbn Ziyad: Allah Resulünün ashabının tabiinlerinden olan Kemeyl İbn Ziyad Nahai, aynı zamanda İmam Ali (a.s) ve İmam Hasan’ın (a.s) has yaranlarındandır.[29] O, Hz. Ali’nin (a.s) hilafetinin ilk günlerinde ona biat etmiş ve İmam Ali’nin (a.s) savaşlarında onun düşmanlarına karşı savaşmıştır.[30]

Ammar Yasir: Hz. Peygambere (s.a.a) iman eden ilk kişilerdendir ve Habeş’e hicret eden ilk Müslüman kafilesi ile birlikte hicret etmiştir. Peygamber efendimizin Medine’ye hicretinden sonra o da oraya gitmiştir. Kendisi Hz. Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra Ehlibeyt (a.s) ve İmam Ali’yi (a.s) savunma yolunda sağlam ve ilkeli bir duruş sergilemiştir. Ömer İbn Hattab’ın hükümeti döneminde, bir süreliğine Kufe’nin emirliğini yapmış, ancak adil bir kişiliği ve sade yaşamından dolayı bir grup onun görevden çekilmesi ortamını hazırladı. Sonra Medine’ye geri dönerek Hz. Ali’nin (a.s) yanında kalarak ondan yararlanmaya başladı.[31]

İbn Abbas (Abdullah b. Abbas): Hz. Peygamber ve İmam Ali’nin amcaoğludur. Peygamberden çok sayıda hadis nakletmiştir.[32] İbn Abbas halifelerin döneminde her zaman Hz. Ali’yi (a.s) hilafet makamına layık görmüş ve İmam Ali’nin (a.s) hükümeti döneminde Cemel, Sıffin ve Nehrevan savaşlarında İmamın yardımına koşmuş ve İmam tarafından Basra valisi olmuştur.[33]

Muhammed İbn Ebu Bekir (Birinci halifenin oğlu): Hicrî onuncu yılında dünyaya geldi. Kendisi İmam Ali’nin (a.s) has ashabından idi ve önceki halifelerin Hz. Ali’nin (a.s) hakkını yediklerine inanmaktaydı. Şöyle diyordu: Hilafet için Hz. Ali’den daha layık kimse yoktur.[34]

Muhammed, İmam Ali’nin (a.s) hilafeti döneminde Cemel, Sıffin savaşlarında İmamın yanında yer almıştır. Hicrî 36 yılında Ramazan ayında Mısır valisi oldu ve Hicrî 38. Yılında Safer ayında Muaviye ordusu tarafından öldürüldü.[35]

Meysem-i Tammar: Meysem Temmar Esedi Kûfi, İmam Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin’in (a.s) has ashabından idi. O, “Şartetu’l Hamis”ten birisiydi. Bu grup, savaşlarda son nefeslerine kadar İmam Ali’nin yanında yer alarak ona yardım edeceklerine dair İmam Ali (a.s) ile ahitleşmişlerdi.[36]

Veysel Karani: Uveys b. Amir Muradi Karani, Zahitliği ile meşhurdur. Kendisi Hz. Peygamber hayattayken ona iman etmiştir.[37] Uveys, İmam Ali’nin (a.s) has yaranlarından idi ve İmama biat ederek son nefesine kadar onun yanında yer alacağına ve savaşlarda asla ona sırtını dönmeyeceğine dair söz vermişti.[38]

Zeyd b. Suhan: Zeyd b. Suhan Abdi, İmam Ali’nin (a.s) ashabındandı. İmam Ali’nin savaşlarında düşmana karşı savaşmış ve sonunda Cemel savaşında Nakisin ordusu tarafından öldürülmüştür.[39]

Sa’sae b. Suhan: Sa’sae b. Suhan Abdi de İmam Ali’nin (a.s) ashabından idi. İmam Ali’nin (a.s) savaşlarına katılmıştır.[40] Kendisi Osman’ın ölümünden sonra İmam Ali’ye (a.s) biat eden ilk kişilerden birisidir.[41]

Makalenin birinci bölümü için tıklayınız

Makalenin ikinci bölümü için tıklayınız

ABNA.İR

wikishia.net

----------------------------------------------

KAYNAKLAR 

Kur’an-ı Kerim

İbn Ebi’l Feth Erbili, Keşfu’l Gumme, Daru’l Edva, Beyrut

İbn Esir, Usdu’l Gabe, tahkik Muhammed İbrahim Bena, Daru’ş Şueb, Kahire

İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, Daru Sadır, Beyrut

Emini, el-Gadir, Daru’l Kitabu’l Arabi, Beyrut

Ahmed Hambel Şeybani, Musned-i Ahmed b. Hambel, Daru İhyau’t Turasu’l Arabi, Beyrut

İbn Hişam, es-Siyretu’n Nebeviye, Tahkik Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Mektebet Muhammed Ali Sabih, Kahire

İbn Abdulbirr, el-İstiyab, tahkik Ali Muhammed Becavi, Daru’l Cebel, Beyrut

İbn Babevey, Kitabu’l Hisal, Ali Ekber Gaffari, Camiu’l Müderrisin, Kum

Emin, Siyre-i Masuman, Tercüme Ali Hücceti, intişar suruş, Tahran

Ahmed b. Abdullah Tabari, Zahairu’l Ukba, mektebetu’l Kudsi, Kahire

İbn Mağazili, Menakib Ali b. Ebu Talib, Mektebetu’l İslamiye, Tahran

İbn Nedim Bağdadi, Fihrist ibn Nedim, Tahkik Rıza Teceddüd

İbn Şehri Aşub, Menakib Al-i Ebu Talib, Mektebetu Haydariyye, Necef

İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, tahkik Muhammed Ebu’l Fadl İbrahim, Daru ihyau’l kutubu’l Arabiye, Kahire

İbn Fakih Hamedani, Ahbaru’l Buldan, Tahkik Yusuf el-Hadi, Alimu’l kutub, Beyrut

İbrahim b. Muhammed Sakafi, el-Garat, tahkik ermevi

İskafi, el-Miyar ve’l Mevazine fi fazail-i Emiru’l Müminin Ali b. Ebu Talib, Muhammed Bakır Mahmuhdi, Beyrut

İbn A’sem, el-Futuh, Daru’n Nedve, Beyrut

İbn Mezahim, Vek’tu’s Sıffin, intişar Basireti, Kum

Ebi Ebu Saad, men nesru’d dar, vezatu’s sekafet Suriye, Dımeşk

Eş’ari, Makalatu’l İslamiyyin, Daru’n neşr, Beyrut

Ebu’l Ferec İsfahani, Mekatülü’l Talibin, tahik Kazım Muzaffer, mektebetu Haydariyye, Necef

İbn Sabbağ Maliki, el-Fusulu’l Muhimme, tahkik Sami’l Gariri, Daru’l hadis, Kum

İbn Saad, Tabakatu’l Kubra, daru Sadr, Beyrut

İbn Kuteybe Deyneveri, el-İmametu ve’l Siyasetu, tahkik Ali Şiri, intişar Şerif Razi, Kum

El-Emin, es-Seyyid Hasan, A’yanu’ş Şia, c. 2, es-Seyyid Hasan el-Emin, Beyrut, Daru’t Taarif lilmetbuat, 1418/1998 miladi

Bahrani, Gayetu’l Meram, tahkik Seyyid Ali Aşur, müessese tarihu’l Arabi, Beyrut

Berki, Rical-u Berki, tahkik Muhaddis Ermevi, Tahran Üniversitesi, Tahran

Belazuri, Ensabu’l Eşraf, tahkik Muhammed Bakır Mahmudi, Müessese A’lemi, Beyrut

Pişvai, Siyre-i Pişvayan, intişar tevhit, Kum

Cevheri, es-Sihah, tahkik Ahmd Abdulgaffar, daru’l ilm lilmelabin, Beyrut

Caferiyan, Tarih-i Hülafa, intişar delili ma, Kum

Hâkim Nişaburi, el-Mustedrek, tahkik Yusuf Abdurahman Murşeli

Hâkim Hasakani, Şevahidu’t Tenzil, tahkik Muhammed Bakır Mahmudi, Vezaratu İrşat İslami, Tahran

Hilli, Tezkiretü’l Fukaha, müessese Alu’l Bayt, Kum

Hemuni Cevini, Feraidu’s Simteyn, tahkik Muhammed Bakır Mahmudi, müessese Mahmudi, Beyrut

Halebi, es-Siyretu’l Halebiye, Daru’l Marifet, Beyrut

Huveyzi, Tefsir-i Nuru’s Sakaleyn, tahkik Resuli Mehallati, müessese İsmailiyan, Kum

Halifet b. Hayyatu’l Usfuri, Tarih-u Halife b. Hayyat, tahkik Suheyl Zekkar, Daru’l Fikr, Beyrut

Dairetu’l Maarif Teşeyyü

Zakiri, Siyma-i Kar kuzaran İmam Ali (a.s), intişar defteri tebligat, Kum

Rey Şehri, Mevsuetu’l İmam Ali b. Ebi Talib, Daru’l Hadis, Kum

Reşit Rıza, Tefsiru’l Menar, Daru’l Marifet, Beyrut

Zamahşeri, el-Keşşaf an Hakaiku’t Tenzil, mektebetu’l babi Halebi, Kahire

Zübeydi, Tacu’l Erus, tahkik Ali Şiri, Daru’l Fikr, Beyrut

Zerkuli, el-A’lam, Daru’l İlm Lilmelayin, Beyrut

Seyyid b. Tavus, İkbalu’l A’mal, tahkik Cevad Kayyumi, mekteb-u A’lamu’l İslami

Seyyid Kutup, Fi Zilali’l Kur’an, Daru’ş Şuruk, Beyrut

Suyuti, ed-Durru’l Mensur, Daru’l Marifet, Beyrut

Suyuti, el-İtkan fi Ulumi’l Kur’an, tahkik Said Mendub, Daru’l Fikr, Beyrut

Süleyman b. Abdulvahhab, Faslu’l Hitab, Nehbatu’l Ahbar, Bombai

Şehristani, el-Milel ve’n Nihel, tahkik Muhammed Seyyid Kilani, Daru’l Marifet, Beyrut

Şuşteri, İhkaku’l Hak, mektebetu Ayetullah Meraşi, Kum

Şuşteri, Kamusu’r Rical, merkez neşri kitap, Kum

Şuşteri, Mecalisu’l Mümin’in, kitabu furuşu İslami, Tahran

Saduk, el-Hidayet, el-Hadi, Kum

Saduk, Uyunu Ahbari er-Rıza, intişar A’lemi, Tahran

Saduk, Kemalu’d Din, tahkik Ali Ekber Gaffari, Camietu’l Müderrisin, Kum

Zamiri, Kitapşinasi tefsili Mezahibi İslami, müessese Amuzeşi pezuheşi Mezahabi İslami, Kum

Taberi, Tarihi Taberi, Müessese A’lemi, Beyrut

Tabersi, İhticac, neşri Murtaza, Meşhed

Tabersi, Cevamiu’l Cami, tahkik müessese neşri İslami, Camietu’l Müderrisin, Kum

Tabatabai, el-Mizan, Camietu’l Müderrisin, Kum

Tusi, Misbahu’l Müteheccid, müessese Fıkhu’ş Şia, Beyrut

Tusi, Telhisu’ş Şafi, tahkik Seyyid Hüseyin Bahru’l Ulum, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Tahran

Ali b. İbrahim, Tefsiri Kumi, tahkik Seyyid Tib Musevi, Daru’l Kitab, Kum

Feyzi Kaşani, el-Hakku’l Mubin, Tashih Ermevi, üniversite baskısı

Feyzi Kaşani, Tefsiru’s Safi, müessese el-Hadi, Kum

Fahri Razi, Tefsiru’r Razi, Daru İhyau’t Turas, Beyrut

Kadi Kudai, destur Mealimu’l Hikem, tercüme Firuz Haririçi, Ulumu Hadis Üniversitesi, Kum

Kutbu Ravendi, el-Haraic ve’l Ceraih, müessese İmam Mehdi (a.f), Kum

Kutbu Ravendi, Minhacu’l Berae, tahkik Ayetullah Meraşi, Ayetullah Meraşi kütüphanesi, Kum

Kurtubi, Tefsiru’l Kurtubi, tahkik Ahmed Abdulalim, Daru İhyau’t Turas, Beyrut

Kunduzi, Yenabiu’l Meveddet, tahkik Seyyid Ali Cemal Eşref, Daru’l Usve, Tahran

Kumi, Sefinetu’l Bihar, Senai Kütüphanesi, Tahran

Kuleyni, el-Kâfi, tahkik Ali Ekber Gaffari, Daru’l Kutub, Tahran

Kumpani, Ali Kist, Daru’l Kutubu İslamiye, Tahran

Genci Şafii, Kifayetu’t Talib, Daru İhyau’t Turas, Beyrut

Mutakki Hindi, Kenzu’l Ummal, müessese er-Risalet, Beyrut

Porsiman Dergisi, İsfend, 1380, 7. Sayı

Mahmudi, Nehcü’s Saadet fi Müstedrek Nehcü’l Belağe, müessese A’lemi, Beyrut

Mesudi, İsbatu’l Vesiletu Lilimam Ali b. Ebi Talib, Daru’l Adva, Beyrut

Müslim Nişaburi, Sahih Müslim, Daru’l Fikr, Beyrut

Meclisi, Miratu’l Ukul, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Tahran

Meclisi, Biharu’l Envar, müessese el-Vef, Beyrut

Mesudi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cevahir, tercüme Ebu’l Kasım Payende, intişar İlmi ve Ferhengi, Tahran

Mufid, Cemel, tercüme Mahmut Mehdevi Damağani, neşri ney, Tahran

Mufid, Emali, tahkik Ali Ekber Gaffari, Daru’l Mufid, Beyrut

Mufid, el-İhtisas, tahkik Ali Ekber Gaffari, Daru’l Mufid, Beyrut

Mufid, İrşad, müessese Alu’l Beyt, Kum

Nuri, Müstedreku’l Vesail, müessese Alu’l Beyt, Beyrut

Nehcü’l Belağe, Subhi Salih

Nehcü’l Belağe, tercüme Deşti, müessese neşri Şehr, Tahran

Vakidi, el-Mağazi, Alimu’l Kutub, Beyrut

Heysemi, es-Savaiku’l Muhriketu’l Mektebetu’l Asriyye, Beyrut

Yakubi, Tarihi Yakubi, tercüme İbrahim Ayeti, tercüme ve neşri kitap vakfı, Tahran

---------------------------------------------------------------------------------------------------

[1] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 16–17; İbn Ebi’l Hadid’e ait cümlelerin bu bölümdeki tercümesi Seyyid Mustafa Hüseyni Deşti’nin eseri olan “Maarif ve Maarif” kitabının Ali b. Ebu Talib maddesinden yararlanılmıştır.

[2] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 17.

[3] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 17.

[4] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 17.

[5] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 17.

[6] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 18.

[7] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 19.

[8] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 19.

[9] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 20.

[10] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 24.

[11] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 21–22.

[12] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 22–24.

[13] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 25.

[14] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 24.

[15] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 20.

[16] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 20–21.

[17] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 27.

[18] — İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 26.

[19] — Zamiri, s. 365–367.

[20] — Zamiri, s. 375.

[21] — Nuri, c. 3, s. 367.

[22] — Kadı Kudai, kitabın mukaddimesi.

[23] — Meclisi, c. 22, s. 343.

[24] — Saduk, Uyunu Ahbari er-Rıza, c. 1, s. 70.

[25] — Nehcü’l Belağa, tercüme Muhammed Deşti, s. 565.

[26] — İbn Saad, c. 4, s. 224.

[27] — Dairetu’l Maarif Teşeyyü, c. 1, Ebu Zer maddesi.

[28] — Yakubi, c. 1, s. 524.

[29] — Kutbu Ravendi, Minhacu’l Berae, c. 21, s. 219; Mufid, İhtisas, s. 7.

[30] — Mufid, İhtisas, s. 108.

[31] — Kumpani, s. 412.

[32] — Mufid, Emali, s. 140.

[33] — Mufid, Cemel, s. 265; İbn Mezahim, s. 410; İbn Ebi’l Hadid, c. 2, s. 273 ve c. 6, s. 293.

[34] — Şuşteri, Kamusu’r Rical, c. 7, s. 495.

[35] — İbrahim b. Muhammed, c. 1, s. 224 ve 285; Zerkuli, c. 6, s. 220.

[36] — Berki, s. 3.

[37] — İbn Esir, Usdu’l Gabe, c. 1, s. 179.

[38] — Mufid, Cemel, s. 59.

[39] — Şuşteri, Mecalisu’l Muminin, c. 1, s. 289.

[40] — İbn Esir, Usdu’l Gabe, c. 3, s. 20.

[41] — Yakubi, c. 2, s. 179.