AhlolBayt News Agency (ABNA)

source :
Çarşamba

16 Temmuz 2014

07:04:08
624331

İslam Açısından Eş Seçme Kuralları

Kim, kiminle evlenebilir? Hiçbir toplumda eş seçimi konusunda tam bir özgürlük söz konusu değildir. Bu yüzden, çok az sayıda insan her kimle isterse evlenebilir. Öte yandan, hiçbir toplum ve kültürde eş seçiminin sınırları o kadar dar ve mahdut değildir ki her kesin eşi nesnel ve bireysel olarak müşahhas olmuş olsun. Tüm toplumlarda, açık ya da örtülü olarak eş seçiminin sınırını belirleyecek çeşitli kurallar vardır. Kültürler ve farklı toplumlar arasındaki bu yöndeki farklılıklar, daha çok bu alanının genişliğinde, mezkûr kuralların ölçü ve katılığında ve ayrıca onların netliğinde yatmaktadır.

5–1. Mahremiyet

Neredeyse tüm kültür ve toplumlarda, bazı yakınlar arasında evlilik ilişkisi kurmak yasaktır. Ne yalnızca bu insanlar arasında evlilik yasaktır, aynı zamanda bu grup arasında her türlü cinsel ilişki de tabu (taboo) olarak kabul edilmektedir. Çeşitli toplumlardaki mahremiyet alanı farklılıklar göstermektedir, ancak çoğu kültürlerde baba ile kız, anne ile oğul, kız kardeş ile erkek kardeşler bir birlerine mahrem olarak sayılmakta ve aralarındaki evlilik gayri meşru olarak algılanmaktadır.

Mahremiyetin ölçüsü, yakın akrabalık nispetine göredir ve her ne kadar akrabalık bağı yakın olursa, mahremiyetin oluşması daha muhtemeldir. Ancak bazı kabile toplumlarında, (ister gerçek isterse hayali olsun) hepsinin bir nesilden olduğu ve müşterek kanı paylaştıkları gerekçesi ile tüm kadın ve erkekler birbirlerine mahrem olarak algılanmakta ve birbirleriyle evlenememektedirler. Bu tür toplumlarda, erkekler her zaman kendileri ile aynı kabileden olmayan ve ortak kanı taşımayan başka kabile ve toplumlardan eş seçmek zorundadırlar (egzogami, dışevlilik). Bazı yerlerde, akrabalık ve aynı kanı taşıma olayını aynı kanı taşımayan akrabalık dairesinden olmayan kişileri de içine alacak şekilde genişletmektedirler. Örnek olarak üvey anne, üvey baba veya üvey kız kardeş de baba, anne, erkek kardeş ve kız kardeş yerine konulduklarından bir çok kültürde, mahrem olarak algılanmaktadırlar. Mahremiyet, ortak anne ve baba veya ecdatla sınırlı değildir. Bazı toplumlarda, çocukluklarında iki veya daha fazla kişi aynı kadından süt emdikleri için, aralarında süt kardeşlik ortaya çıkmaktadır ve bundan dolayı gelecekte birbirleriyle evlenememektedirler. Zira bu şekilde, bu kadının çocukları (bacı kardeş) olmuşlardır. Süt kardeşlik mahremiyeti, kardeş ve bacılara has değildir, bilakis bazı durumlarda yakın akrabalar arasında da olabilir. Örneğin İslam’da anne, kız, amca, hala, dayı, teyze süt kardeşleri arasında evlilik yasaklanmıştır. Sebebi mahremiyet ise daha farklı bir mahremiyettir. İki kişi evlilik yoluyla birbirlerine akraba olmaktadırlar. Örnek olarak, iki kişi (erkek ve kız) birbirleriyle evlenirse, kızın annesi damada, erkeğin babası da geline mahrem olur.  

Kan yoluyla mahremiyet büyük dinlerde, yani İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik dinleri arasında da farklılıklar arz etmektedir. Bu dinler arasında, en sınırlı alana sahip olan din Yahudilik en geniş alana sahip olan din ise Hristiyanlıktır. Yahudilikte bireylerin kardeşleri, bacıları, ebeveynleri, çocukları, ecdat ve torunları ile evliliği yasak ve gayri meşrudur. İslam’da buna ek olarak, amca, hala, dayı ve teyze ile evlilik de yasak ve haramdır, ancak Hıristiyanlıkta İslam’da haram olan yerlere ek olarak, onların çocuklarının da birbirleriyle evlenmesi yasaktır.[1] 

Burada bu soru akla gelmektedir ki neden insanlar, kültürel ve çevresel farklılıklara sahip olmalarına rağmen çoğu toplumlarda yakın akrabalar arasında cinsel ilişki ve her türlü evlilikten sakınmaktadırlar? Bu konu hakkında farklı görüşler ortaya konulmuş, ancak görüşler genel olarak iki kategoriye ayrılmaktadır: birincisi fıtri ve içgüdüsel, ikincisi sosyal role vurgu yapmaktadır.

Mahremiyet kaidesinde fıtri ve içgüdüsel yöne vurgu yapan görüş, insanların doğal olarak yakın akrabaları ile evlilikten nefret emesine dayandırılmış ve bireylerin örneğin birbirlerinin yanında çocukluk dönemlerinden itibaren birlikte yaşamaları, karşılıklı aşkın oluşmasıyla uyumlu olmadığı savunulmakta veya aynı kanı taşıyan kişilerin birbirleriyle evliliklerinden doğan zararlar, bu doğal ve içgüdüsel nefretin oluşmasını sağlamakta ve bunun kendisi bu kuralın genelliğini ifade etmektedir. (Klineberg, 1368, c. 1: 167)

Bu tür nazariyeler güçlüklerle karşı karşıyadır; örneğin geçmiş bir çok toplumda yakın akrabalar arasında evlilikler yaygın ve sıradan bir olaydı; örneğin Mecusiler uzun yüzyıllar boyunca, erkek ve kız kardeşler arasındaki evlilikleri meşru bilmekte ve ondan nefret etmemekteydiler. Antik İran’da yakın akrabalar arasında evlilikler, hatta Şah’ın aile bireyleri arasında bile başka tabakadan insanların kanı ile karışmasın diye yapılmaktaydı. (Hicazi, 1370: 87) Çağdaş Etnografya da farklı kabilelerin aile bireyleri arasında çeşitli evliliklerin yaşandığını ortaya koymaktadır. (Klineberg, 1368: c.1: 166 ve 169) hatta gelişmiş ülkelerde bile mahrem kişiler arasındaki zina olgusunun yaygınlığını ortaya koyan istatistikler bulunmaktadır ve bazen bu ülkelerde mahremler arasında evliliklerin yasal olduğunu ortaya koyan örnekler rapor edilmektedir. (Allame Tabatabai, el-Mizan, c. 4: 145) Sonuç olarak, mahremiyet kaidesinin içgüdüsel olduğu tezi en azından kuşku doğurmaktadır. Freud, bundan da ötesine geçerek, yakınlar arasındaki evliliğin yasaklığının içgüdüsel olmadığını iddia ederek, Psikanalitik edebiyat kuramı deneyimlerine istinaden, yeni yetişen gençlerin ilk cinsel temayülünü realite açısından, zinakarane olarak bilmektedir. (Freud, 1362: 204) Bazı nazariye sahiplerinin dediklerine göre Freud’un zinadan maksadı, yakınlar arasındaki cinsel ilişkidir. (Klineberg, 1368, c. 1: 173–174) Her ne olursa olsun, bir çok nazariye sahibi içgüdüsel açıklamaları kabul etmemekte ve mahremiyet kaidesinin temel kökünün sosyal fonksiyonlarından kaynaklandığını ileri sürmektedirler. Bu meyanda, Levi - Strauss[2] gibi bazıları, ilkel topluluklarda bir dizi mübadele takas kurallarından sayıldığı görüşündedir. (Mitchel, 1354: 42) Dolayısıyla bu kaidenin kökeni ilk insanların, aileler, gruplar ve kabileler arasında kadının mübadele edilmesi ile akraba ilişkilerinin genişleme temayülünden kaynaklanmıştır. Açıktır ki eğer birisi birisinin kız kardeşi ile evlenmek istiyorsa, kendi kız kardeşini de karşı tarafa vermeye hazırlıklı olmalıdır. Aksi takdirde, bu takas ve mübadele gerçekleşmeyecektir. Raphs kabile üyelerinden birisinin kız kardeşi ile evlenmek isteyen hayali birisi ile yaptığı söyleşide bu nazariye güzel bir şekilde açıklanmıştır: (Chat yapıldı, kendi kız kardeşinle mi evlenmek istiyorsun? Kız kardeşinin kocası olmak içinden geçmiyor mu? Eğer bir başkasının kız kardeşi ile evlenirsen ve başkası da senin kız kardeşinle evlenirse en azından, birisi kayın birader diğeri enişte unvanı ile iki kişi kazanmış olursun. Ama eğer kendi kız kardeşinle evlenirsen, hiç kimsen olmaz? Kiminle ava gideceksin? Fidan ekiminde kim sana yardım edecek? Kimin görüşüne gideceksin? (Mendras ve Gurvitch, 1369: 236)

Bir başka grup ise yakın akrabalarla evliliklerin, aile üyeleri arasında kargaşaya neden olduğundan yasak olduğu görüşündedirler. Montesquieu,[3] bu nazariyenin öncüsü sayılmaktadır, zira kendisi her ne kadar bu kaidenin doğa kanunu olduğunu ileri sürse ve bunun doğal kaçınma olduğunu söylese de bunun için delil öne sürdüğünde mezkûr kaidenin daha çok sosyal yararlar ve fonksiyonlarını ileri sürmektedir. Kendisi anne ve oğul, baba ve kız, kardeş ve kız kardeş, damat ve kaynana, gelin ve kayın peder arasındaki evliliklerin yasaklığını hukuk felsefesi açısından ayrı ayrı ele almaktadır. Birinci konu hakkındaki ileri sürdüğü delil şu şekildedir:

Anne ve oğul arasında evlilik doğal açıdan caiz değildir ve doğal hukuk hükmüne göre yasaktır, zira böyle bir evlilik doğal düzeni bozacaktır. Ayrıca oğul anneye saygı duymalı, ona itaat etmelidir. Öte yandan kadın kocasına saygı duymalı ona itaat etmeyi kendisine farz bilmelidir. Anne ve oğul birleşmek istediklerinde, bu evlilik saygı ve itaat temellerini sarsacak ve öte yandan doğal yasalar kadının doğurma zamanını öne almış ve erkek çocuk sahibi olmak isterse onu daha geri bir zamana itmiştir. Hal böyle iken eğer anne ve oğul birleşmek isterse, oğul buluğ çağına erdiğinde çocuk sahibi olabilir, ancak kadın o vakit doğurganlık özelliğini kaybetmiş olacaktır. Böyle bir evlilik doğa yasalarına aykırıdır. (Montesquieu, 1362: 741)

Malinowski[4]de bu görüşün bir benzerini ortaya koymaktadır. Ona göre (Oğlun annesine karşı şehevi düşüncesi, anne ve oğul arasında bulunan doğal ilişkiyi sarsacaktır, zira bu her oğlun annesine karşı duyması gereken itaat ve saygı ile çelişmektedir. Aynı şekilde oğul ve baba arasında düşmanca şiddetli bir rekabet yaşanmasına neden olur ve bu ikisi arasında olması uyumlu ilişkiyi ortadan kaldırır.) (Klineberg, 1368, c. 1: 172)

Tüm bunlara rağmen, bu tür nazariyeler için güçlü açıklamalar ileri sürülse bile ileri sürülen reddiye (Klineberg, 173) ve ayrıca bu kaidenin evrensellik ilkesi için ikna edici bir açıklama yapılmadığından eksiklikleri bulunmaktadır. Dolayısıyla genel bir değerlendirme ile öyle anlaşılıyor ki yakın akrabalarla evliliğin yasaklığı çevre, psikolojik, sosyal ve hatta dini faktörler mecmuası ile ilgilidir ve nazariyelerin yalnızca bir yönünü ele alan indirgemecelik kabul edilir gibi değildir.  

Şunu belirtmek gerekir ki bu alanda dinin rolü hakkında araştırmacılar tarafından uygun bir araştırma yapılmamıştır. Bu konuya benzer konularda da genel olarak dinin rolü görmezlikten gelinmiştir. Aynı zamanda, beşer neslinin başladığı ilk dönemlerde (Hz. Âdem ve Havva veya Hz. Nuh dönemi), yani yeryüzü insanlarının tek bir toplum halinde yaşadıkları zamanlarda ve henüz farklı topluluklara ayrılmadan önce, ilahî peygamberler tarafından insanlar için evlilik ve diğer konular hakkında kural ve kaidelerin belirlendiği görüşü mutlaka özel olarak ele alınmalıdır.   

5–2. Egzogami ve Endogami (Dıştan Evlilik ve İçten Evlilik)

Birey ve onun menfaatine kesin egemenliği olan grup idesi, ilkel toplumlarda, tüm gruplar bir aile hükmünde ele alınır ve üyeleri birbirlerinin kız ve erkek kardeşleri olarak telakki edilirdi. Bundan dolayı, mahremiyet kuralı tüm aile üyeleri için genellenmekteydi. Totem[5] kabilelerinde, ailenin tüm üyeleri bir nesil ve kabileden gelindiği (çünkü totem, tüm kabile üyelerinin ortak atası olarak) telakki edildiğinden, grup içinde cinsel ilişkinin tabu ve haram sayılması mümkündür. Müşahede edildiği gibi, burada mahremiyet kaidesinin alanı tüm totem gruplarını ve kabile üyelerinin tamamını kapsamaktadır, hatta çok uzaktan akrabalık bağları olsa bile birbirlerine mahrem sayılmakta ve eş edinmek için mecburen yakınlarda bulunan komşu kabilelere giderek onların ata totemleri ile irtibatı olmayanlara yönelmeleri gerekmektedir. Bu tür evliliklere, Sosyoloji ve Antropoloji terminolojisinde dıştan evlilik (Egzogami) denilmektedir.

Dıştan evlilik kuralının kökeni nedir? Başka bir ifadeyle, yakın akrabalar mahremiyet kaidesinin ilk konusu olmasına rağmen neden yerini aynı kanı taşıyan tüm akraba gruplarına vermiştir? Freud, mahremiyet kaidesinin aynı kanı taşıyan tüm akrabalara sirayet etmesini totem kabilelerinin mahrem kadınlara duyduğu aşırı nefret ve onlara karşı titiz takıntılara bağlamaktadır. Onun dediğine göre:

Yabancılarla evlilik totem ve makro aile bireyleri arasındaki cinsel ilişkinin yasaklığı, öyle anlaşılıyor ki mahremler arasında zinanın önünü almak için en uygun bir çözüm olarak sunulmuş ve o çağda (grupsal evlilikler dönemi) kabul görmüş ve uzun süre sonra bu sebep ortadan kalkmış, ancak o yerinde baki kalmıştır. (Freud, 1362: 28)

Claude Levi Strauss’a göre, dıştan evlilik kapsamlı bir sosyal kavram unvanıyla mahremler arası zinaya engel olmak için ilkel toplumlardaki mübadele takas modelini sergilemekte ve başkaları ile birlikteliğe vurgu yaparak yalnızlığı terk etmek ifadesidir. Ona göre:

Dıştan evlilik, türdeş toplumun varlığını teyit etmekte ve ispat etmektedir. İçten evlilik ise aynı kanı taşıyanlar arasında evliliğin biyolojik zararları olduğundan değil, başka grup ailelerin birlikteliği istenmediğindendir, zira dıştan evlilik, sosyal faydaları beraberinde getirmektedir. (Mitchel, 1354: 43)

Savaşta dayanışma, avcılık sırasında yardımlaşma ve toplumun öteki ekonomik ve tören faaliyetlerine vurgu yapan dış evlilik kaidesinin sosyal fonksiyonlarına yönelik görüşün açıklaması, bazı antropologlar tarafında da kabul görmüştür. (Klineberg, 1368, c. 1: 171)

Dıştan evlilikle sonuçlanabilecek çok sağlam grupsal bağlar, bazen içten evlilikle de (Endogami) sonuçlanabilir. Onun gereği de bireylerin eşlerini yalnızca grubun içinden seçmekle mükellef olmalarıdır. Bir grup bir açıdan kendisini haddinden fazla başka gruplardan farklı görürse, üyelerini başka üyelerin bireyleri ile evlendirmekten men etme ihtimali vardır demektir. Örneğin Hindistan kast sisteminde, birbirinden aşağı ve yukarı iki kast üyelerinin birbirleriyle evlenmeye hakları olmadığı gibi, aynı zamanda bazı kast üyelerinin (necisler) hatta başka kastların üyeleri ile muaşeret ve dokunma hakları bile yoktur.   

Akrabalık bağları yahut sosyal tabakalaşma ağlarına ek olarak, dıştan evlilik için temel olabilecek başka faktörler de söz konusu olabilir. Bunlardan en önemlileri din faktörüdür. Bütün dinler, az çok kendi takipçileri ve başka din takipçileri arasındaki ilişkiler için sınırlamalar koymuştur. Bunun delili ise dinlerin çoğu tekelci hakkaniyetten dem vurduklarındandır. Bundan dolayı, bazı yerlerde takipçileri arasında içten gruplaşmayı takviye etmektedir. İki kişi arasında en yakın ve samimi ilişkiyi icat eden evlilik, dinlerin tüm konulardan daha fazla üzerinde durduğu konulardandır, zira eğer böyle bir irtibat din takipçileri ve yabancılar arasında gerçekleşirse, onların ve çocuklarının dindarlığını tehdit edebilir. Örneğin Kur’an-ı Kerim, müminlerin müşriklerle evliliklerini yasaklayarak şöyle buyurmuştur:

“İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır. Allah ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye ayetlerini insanlara açıklar.” (Bakara, 221)

Müslümanların müşriklerle evliliklerinin yasak olmasına ilave olarak, birçok Şia fakihi, ayet ve hadislere dayanarak, Müslümanların diğer ilah dinlerin takipçileri ve Şiaların Peygamber Ehlibeytinin düşmanları ile evliliklerini de zaruret durumu dışında caiz bilmemekte ve yalnızca Müslüman erkeklerin kitap ehli kadınları ile geçici (Muta) nikâh yapmasına izin vermektedirler. (Vesailu’ş Şia, c. 14: 410–435) Rivayetlerin birinde has olarak, çocukların gelecekteki dini kaygısı, Müslümanların gayri Müslimlerle evliliklerinin yasak olmasına delil olarak sayılmıştır. (Vesailu’ş Şia, c. 14: 411) Elbette bu ihtimali de gözden kaçırmamak gerekir ki İslam’ın içten evliliğe vurgu yapması bu tür evliliklerden bir hadde kadar doğabilecek çelişkilerin önünü almak içindir. 

6. Denktaş Evlilik (Ortak özellikler –homogamy- kuramı)

Kim, kiminle evlenecek? Görüş sahibi uzmanların geneli, “Denktaş evliliğin” çeşitli toplumlarda genel eş seçme ölçüsü olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu esas üzerine evlenmeye yeltenen bireyler, genel olarak onlara birçok düzeyde en çok benzeyen ve uyumu olan eşleri seçme eğilimine gitmektedirler. Öte yandan, anlaşmazlık ve farklılık her ne kadar bariz olursa, bireylerin evliliğe eğilimi o oranda azalır. Hatta Robert Winch’in,[6]bazen denktaş evliliğe rakip nazariye diye gündeme gelen ihtiyaçları tamamlayıcı ünlü nazariyesi, gerçekte sosyal boyutlardaki uyumu inkâr etmemekte ve yalnızca psikolojik özellikler konusunda, bireyin kendi sınırları içinde bulunanlar arasından eş seçme aşamasındayken, ihtiyaçlarının en yüksek derecede karşılanmasının ümidini ona verdiği iddiasını gündeme getirmektedir. Örneğin başkalarının yardımına ihtiyaç duyan birisi, büyük bir ihtimalle ihtiyaç duyduğu kişiye karşı cezp olacaktır. Bu sebepten dolayı, içe dönük, dışa dönük, dominant ve dominant eğilimli bireyler daha çok birbirlerini çekebilmektedirler. (Goode, 1964: 35)

Her ne olursa olsun, hiç şüphe yok ki bireyin seçim özgürlüğünün en yüksek düzeylere ulaştığı modern gelişmiş toplumlarda bile bazen eş seçimi tam olarak tesadüfi bir şekilde gündeme gelmekte (Mendras ve Gurvitch, 1369: 237) ve eş seçimi çeşitli faktörlerle sınırlanmaktadır. Niteleyici bir dizi uyum veya en azından bir kısmı eş seçimi için gerekli koşullar olarak telakki edilmektedir. Çeşitli toplumlarda karı ve koca uyumunun ölçüsü, belli bir hadde kadar farklılıklar arz edebilir, ancak birçok toplumda çeşitli uyumlardan bazılarının ediniminin gerekliliği kabul edilmiş bir kaidedir. Burada uyum çeşitlerinin önemlilerine değineceğiz.

6–1. Yaşta Uyum

Erkek ve kızların eş seçiminde az bir özgürlüklerinin olduğu geçmiş dönemlerde, çok defalar ebeveynlerin genç kızlarını veya hatta ergenlik çağına ermemiş kızlarını aile maslahatı gerekçesi ile yaş farkının çok fazla olduğu erkeklerle evlendirir ve bu evlilik, bir çok kültürde sıradan bir durum olarak telakki edilirdi, ancak günümüzde çok sayıda toplumda çoğunlukla evlilikler kişiler arasında gözle görülür bir yaş farkı olmayan evliliklerdir. Elbette bazı araştırmalara göre, ilk evliliklerde yaş uyumu genellikle tekit edilen bir konudur, ancak bir sonraki evliliklerde bu çok önemli değildir. (Saruhani, 1370: 52)

6–2. Sükûnet Yerinde Uyum

Coğrafya faktörü de eş seçiminde önemli bir rol ifa etmektedir, yani her ne kadar erkek ve kızın yaşadıkları yer birbirlerine yakın olursa, aralarında bir evlilik ihtimali eşit şartlarda daha çok olacaktır. Fransa’da yapılan bir araştırmaya göre, evli çiftlerin % 75’i evlenmeden önce aynı yerde yaşadıkları ve bu % 75’in % 81’inin ise aynı şehirde yaşadıkları ortaya çıkmıştır. (Mendras ve Gurvitch, 1369: 237) Coğrafi faktörün etkisi hakkında şöyle denilebilir; ilk olarak coğrafi yakınlık, gençler arasında ilişki ve irtibatın artışına neden olmakta ve birbirlerini tanıma ortamını sağlamaktadır. İkinci olarak aynı coğrafi bölgede yaşayan bireyler, genellikle homojen bir kültüre sahip olup, aynı tabakaya mensupturlar. (Goode, 1964: 34) Daha geniş bir açıdan bakacak olursak, sükûnet yeri uyum faktörünü eğitim, meslek ve benzeri yerlerde uyum olarak genellemek mümkündür. Şehir yaşamının gelişmesiyle, eğitim kurumlarında, bürolarda, fabrikalarda vb. gibi yerlerde erkek ve kızların tanışıklıkları, birçok evliliğin ortamını hazırlamıştır.

6–3. Dinde Uyum

Önceden de değinildiği gibi, birçok din kendi takipçilerinin özellikle kadınların başka din takipçileri ile evliliğini caiz bilmemektedir. Kültür farklılığında önemli bir faktör olan din, çeşitli dinlere bağlı kişilerin uyumsuzluğuna neden olduğundan, hatta dini emirlere çokta bağlı olmayan insanlar bile genellikle kendi din mensupları ile evlilik yapmaktadır. Elbette dine bağlılık her ne kadar katı olursa, kendi dindaşı ile evlilik ihtimali de bir o kadar artacaktır. Ve tersi durumda aynı şekilde geçerlidir. Dini öğretilerin içeriği de bu konuda çok önemli bir etkiye sahiptir. Başka dinlere olumsuz bir bakış açısına sahip bir din, takipçilerinin zihinlerinde onlara karşı uygunsuz bir bakış açısı oluşturmaktadır. Batılı ülkelerle ilgili yapılan istatistiklere göre Yahudiler, başkalarından daha çok dindaşı olmayanlarla evlilik yapmamaktadırlar ve Hıristiyanlar içinde Katolikler, daha çok içten evliliklere eğilimlidirler.    Hollingshead,[7]Amerika’da yirminci yüzyılın başında yaptığı araştırmada, Yahudi erkeklerin % 98’inin kızlarının ise % 100’ünün kendi dindaşları ile evlilikler yaptığını, Katolik mezhebine bağlı olanların da % 93’ünün kendi dindaşları ile evlilikler yaptığını ortaya koymuştur. Protestanlar da ise daha az bir yüzdelik ve aksi farklılıkla kadın ve erkekler (erkeklerde % 79 kadınlarda ise % 74) kendi dindaşları ile evlenmektedirler. (Saruhani, 1370: 65–66) Şunu da belirtmek gerekir ki belirli bir toplumdaki din mensuplarının sosyal konumu da o toplumun sair insanlarına karşı bakışında etkilidir ve sonuçta onların başka din mensupları ile evlenme ölçülerinde bir etkiye sahiptir.

6–4. Irk ve Etnik Köken Uyumu

Her ne kadar ırkçılık günümüzde resmi olarak daha az teyit edilse de ırk, ayrım doğuran faktörlerdendir. Bundan daha önemlisi etnik bakış açısı henüz çok büyük bir etkiye sahiptir. Irk ve etnik köken farklılıkları çoğunlukla taassup ve önyargıyı beraberinde getirmektedir ve bu tür olumsuz zihinsel kalıplar farklı ırk ve etnik köken taraftarlarının birbirlerine yakınlaşmalarına mani olmakta ve sonuçta aralarında bir evliliğin yaşanmasına engel olmaktadır.  

6–5. Sosyal Sınıf Uyumu

Max Weber, sosyal sınıfı servet, güç ve konum olmak üzer üç faktöre ayırmıştır. Bu üç faktörden her biri sosyal farklılıkların şekillenmesinde çok önemli etkilere haizdir. Bundan dolayı farklı sosyal sınıfların kendisine has bir yaşam tarzı ve çok sayıda sınıf normlarının iş başında olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu da sosyal sınıflara mensup bireyler arasında samimi bir ilişkinin kurulmasını güçleştirmektedir. Genellikle coğrafi farklılıkları da beraberinde getiren bu kültür ve sınıf farklılıkları, eş seçiminde etki bırakmakta ve benzeşmeyen gençler arasındaki evlilikleri şiddetle azaltmaktadır. Holling Shead, Amerikan kentlerinin birinde toplumu altı farklı sınıfa ayırarak yaptığı bir araştırmada, çiftlerin evliliklerinin % 58’inin bir sınıfa bağlı olduğunu ve evliliklerin % 83’ünün ya aynı sınıf ve tabakadan olduğu ya da ona yakın sınıftan olduğunu ortaya koymuştur. (Goode, 1964: 35)

6–6. Eğitimde Uyum

Günümüz dünyası, bilgi ve bilişim dünyasıdır ve genellikle her kim bilgiden daha çok yararlanırsa, sosyal ve ekonomik avantaj ve olanakları da o oranda artar. Eğitim hayatı, çoğunlukla mahrumiyet ve yüklü miktarda gider anlamına geldiğinden, bir çeşit değerli mal gibi algılanmaktadır ve her kim ondan yüksek düzeyde yararlanmışsa, ondan az yararlanandan kendisini daha farklı görmektedir. Yüksek öğrenim sahibi kişiler, halka karşı farklı görüş ve bakış açılarına sahiptirler ve sonuçta benzer eğitim almış kişilerle ilişki kurmayı daha çok tercih etmektedirler. Fransa’da yapılan bir araştırmaya göre, evli çiftlerin % 66’ısı aynı öğrenim düzeyine sahiptirler, % 88’i ise eğitim durumları birbirine yakın çiftlerden oluşmaktadır. (Saruhani, 1370: 60)

Yukarıda sıralananların yanı sıra başka uyumlar da belirtilmiştir; her ne kadar eş seçim sürecinde daha az bir role sahip olsalar da zihin, zekâ ve ayrıca boy ve kilo gibi fiziksel özelliklerde uyum için etkilidir. Tüm bunlara rağmen, denktaş evlilikte istisnaların olduğu da araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Örneğin:

1- Eşin fiziki çekiciliği her iki taraf için de bir avantaj olarak sayılmıştır, ancak erkekler bu konuya daha çok önem vermektedirler.

2- Kadınlar eşlerinin kendilerinden biraz daha yaşlı olmasını tercih ederken, erkekler de eşlerinin kendilerinden daha genç olmasını tercih etmektedirler.

3- Kadınlar, erkeklerden daha çok eşlerinin ekonomik kaynaklarına önem vermektedirler, hâlbuki erkekler belki de eşlerinin sabit işlerinin olmamasını tercih etmektedirler yahut daha az bir gelirlerinin olmasını ve eğitim düzeylerinin daha aşağı olmasını tercih etmektedirler. (Taylor, etel. 2000: 248)

Öyle anlaşılıyor ki biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel faktörler dizisi bu kriter ve farklı önceliklerin şekillenmesinde etkilidir. Bu meyanda cinsel temayül açısından erkek ve kadınlar arsındaki farklılıklar, üreme konusundaki biyolojik kabiliyet farklılıkları ve erkeğin rızık getirmesi, kadının ev hanımlığı gibi kadın ve erkeklerin sosyal rollerine işaret edilebilir. Buna göre, gelişmiş toplumlarda yahut gelişmekte olan ülkelerdeki derin sosyal - kültürel değişimler, sosyal ve kültürel faktörlerden kaynaklı öncelikleri (örneğin kocanın daha çok ekonomik kaynaklara sahip olması), biyolojik ve psikolojik faktörlerden kaynaklanan önceliklerden (örneğin kadınların fiziksel çekiciliklerinden) çok daha fazla etki altına almaktadır.

Dikkati çeken nokta ise her toplumda, uyum ve denklik o toplumun kültürel kriterlerine göre değerlendirilmekte ve tanımlanmaktadır. İslam, kültür icat eden bir din unvanı ile genel olarak denktaş evliliği kabul etmektedir, ancak ona yeni kalıplarda sunmaya çalışmaktadır. Tıpkı bu kalıba göre, karı ve kocanın asli denkliği, iman ve ahlaklarındadır. Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) uyumlu ve denk bireyler hakkında sorulduğunda, efendimiz şöyle buyurmuştur: “Müminler, birbirlerinin dengi ve benzeridirler.” (Vesailu’ş Şia, c: 14, 39) Dolayısıyla, her ne zaman bu kriter varsa başka kriterleri görmezlikten gelmek mümkündür. Bundan dolayı, Peygamber efendimiz (s.a.a), başka bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Din ve ahlakı beğenilen birisi her ne zaman (kızınız için) görücülüğe gelmişse, onu reddetmeyiniz.” Kendisine, acaba soy açısından alt tabakadan olursa da mı kızımızı verelim diye sorduklarında Efendimiz, bir kez daha yukarıdaki sözünü tekrarlamıştır. (Vesailu’ş Şia, c: 14, 52) İslam’ın bu konudaki bakış açısı 4. Bölümde (İslam Açısından, Denktaş Evlilik) ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.

 ABNA.İR

---------------------------------------------------

[1] — İslam’da erkek üç kategorideki kadınlarla evlenemez: 1. Kendisiyle yakın nispi ilişkisi olan kadınlar: örneğin anne, büyük anne, kız ve kızının kızı, kız kardeş ve onun kızı, erkek kardeşinin kızı ve onu kızları, teyze ve hala. 2. Süt emme yoluyla bahsi geçen kişiler bireye haram olur. Örneğin: süt anne, süt kız kardeşi ve gayrısı. 3. Kaynana ve gelin: damadına ve kocanın babasına mahremdir. Baldız da meşrut bir şekilde kişiye haramdır. Yani kardeşi ile evli olduğu süre zarfında baldızı ile evlenemez. Bunun için ya eşinden boşanması ya da eşinin ölmesi gerekmektedir. Daha fazla bilgi için fıkıh kitaplarına bakınız. Örneğin: er-Ravzatu’l Behiyye fi şerhi’l Lüm’e-i Dımeşkiyye, c. 5, s. 154–186.  

[2] — Claude Levi - Strauss.

[3] — Montesquieu.

[4] — B. Malinowski.

[5] — Totem genel olarak zararsız yenilen hayvan yahut tehlikeli ve korkutucu ve bazı durumlarda bitki veya her şeyle özel ilişkisi olan su ve yağmur gibi bir güç veya doğadır. Totem birinci etapta bir grubun atası, ikinci etapta koruyucu ve hami bir melektir ve onun için gaybi haberler gönderir ve aynı zamanda başkaları için de tehlikelidir. Kendi çocuklarını tanır ve onları korur. (Freud, 1362: 19)  

[6] — Robert Winch.

[7] — A.B.Hollingshead.