AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA
Pazartesi

18 Ağustos 2014

12:29:00
631946

Allah İnsanları Güçleri Ölçüsünde Mükellef Kılar

İsmail b. El- Cabir, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir: “Allah Azze ve Celle varlıkları yarattıktan sonra onların nereye yöneleceklerini bildiğinden onlara emirler vererek yasaklar koydu. Emrettiği şeyleri yerine getirebilmeleri için onlara bir yol karar kıldı. Yasakladığı şeyleri terk edebilmeleri için de onlara bir yol sundu. Onlar, Allah Azze ve Celle’nin izni olmadan bir yol tutamaz ve bir şeyi terk edemezler. İzinden maksat yani: Allah’ın ilim ve bilgisi olmadan.”

Ebu Basir, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Abdullah’a istitaat (Kudreti ve gücü yeter olmak) hakkında sordum. Şöyle buyurdu:

“Benim ve babalarımın sözlerinde istitaat hakkında bir şey yoktur.”[1]

***

Ebu Muhammed el-Missisi, Ebu Abdullah Cafer b. Muhammed’den (aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

“Hiçbir kul Allah Azze ve Celle’den kaynaklanan istitaat ve yapabilirlik olmadan bir şey yapamaz ve hareket edemez. Kuşkusuz Allah Tebareke ve Teâlâ, kulunu yapabilecek kudret ve gücü olduktan sonra mükellef kılar ve kul kudreti olmadan fiil ve eylemlere mükellef değildir.”

***

 Ubeyd b. Zurare şöyle rivayet etmiştir:

Bana Hamza b. Humran anlattı: Ebu Abdullah'a (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) istitaat (yapabilirliği) sordum. Bana herhangi bir cevap vermedi. Başka bir sefer yanına girdim ve dedim ki: “Allah seni salih kılsın. Benim kalbimde bu konuyla ilgili bir kuşku var. Senden bir açıklama duymadıkça onu içimden çıkaramıyorum.”

Buyurdu ki: “Kalbinde kaldığı sürece bu kuşkunun sana bir zararı olmaz.”

Dedim ki: “Allah seni salih kılsın. Ben şöyle diyorum:

“Allah Tebareke ve Teâlâ, kullara yapamayacakları şeyi yüklememiştir, onlara ancak güç yetirebildiklerini yüklemiştir. Onlar bundan bir şey yapabiliyorlarsa bunu ancak Allah'ın iradesi, meşieti (dilemesi), hükmü ve takdiri ile yapabiliyorlar.”

Buyurdu ki: “Benim ve atalarımın üzerinde olduğu Allah'ın dini, tam da böyledir.” Veya buna benzer bir söz söyledi.[2]

***

Sabah el- Hizzai şöyle rivayet etmiştir:

Zurare, Ebu Cafer’e (İmam Muhammed Bakır aleyhi selâm) şöyle bir soru sordu. Bende o esnada oradaydım:

 “Acaba Allah’ın kitabında bize farz kıldıkları ve yasakladığı şeylerde; bize farzları yerine getirebilecek kudret ve yasakladığı şeyleri terk edebilecek güç verdiğine inanıyor musun?”

Buyurdu ki: “Evet.”

***

Hamza b. Humran, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

“Kendi aramızda yaygın olarak konuştuğumuz bir söz var.”

Buyurdu ki: “Nedir o?”

Dedim ki: “Allah Azze ve Celle yapılması gereken şeyleri emretti, yapılmaması gereken şeyleri yasakladı, herkesin ecel ve yapacakları şeylerin izlerini belirleyerek mukadder kıldı ve irade etti. İnsanlara kendine itaat edebilmeleri için emrettiği şeylerin yapılması ve nehyettiği şeylerin yapılmaması için kudret ve güç verdi. Bundan dolayı eğer bunun dışındaki şeylere (haramları yapıp, farzları terk etmeye) yönelir ve (farzları yerine getirmeyip, haramları) terk ederlerse, kendi itaati için onların içlerine yerleştirdiği güç ve kudreti, onlar aleyhine bir delil ve hüccet olarak kullanacaktır.”

Buyurdu ki: “İşte bu haktır, onun dışındakilere gitmediğiniz sürece.” 

***

Muhammed b. Ali el- Halebî, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

“Kullara, ancak güç yetirebileceklerinin altında emrolunmuştur. Bundan dolayı insana emrolunan her şeyde onu yerine getirebilecek güce sahibidirler, yapamayacakları şeyler ise onlardan kaldırılmıştır, ama insanlarda hayır yoktur. (yani yapamayacakları şeylerin peşine düşüp çaba sarf etmeleri insana bir hayır kazandırmaz.)   

***

Ali b. Esbat şöyle rivayet etmiştir:

Ebu'l-Hasan er-Rıza’ya (İmam Ali b. Musa aleyhi selâm) yapabilirlik hakkında bir soru sordum.

Buyurdu ki: “İnsan şu dört özelliğe sahip olduktan sonra yapabilirlik vasfına sahip olur: Yolunda engel yoksa, bedeni sağlamsa, organları normal ise, Allah Azze ve Celle tarafından bir sebep oluşmuşsa.”

Dedim ki: Kurban olayım. Bunları benim için biraz açıkla.

Dedi ki: “Bir kulun yolunda (her hangi bir iş yapmak için) engel yoksa, bedeni sağlam ve organları normal ise (örneğin herhangi bir ibadeti yerine getirmek veya günah işlemek için bedeninin sağlam ve normal olması gerekmektedir) bu insan zina etmek istemesine rağmen kadın bulamayıp, sonra bulursa, ya Yusuf’un (aleyhi selâm)  yaptığı gibi nefsini tutup bundan kaçınacak veya iradesinin önünden çekilecek ve zina edecektir. O zaman da zani olarak isimlendirilecektir. Ne Allah'a zorla itaat etmiş; ne de O'na üstünlük sağlayarak günah işlemiştir.”

***

İsmail b. El- Cabir, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

“Allah Azze ve Celle varlıkları yarattıktan sonra onların nereye yöneleceklerini bildiğinden onlara emirler vererek yasaklar koydu. Emrettiği şeyleri yerine getirebilmeleri için onlara bir yol karar kıldı. Yasakladığı şeyleri terk edebilmeleri için de onlara bir yol sundu. Onlar, Allah Azze ve Celle’nin izni olmadan bir yol tutamaz ve bir şeyi terk edemezler. İzinden maksat yani: Allah’ın ilim ve bilgisi olmadan.”  

***

Hamza b. Muhammed et- Tayyar, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

İmam Cafer Sadık’a (aleyhi selâm) Allah Azze ve Celle’nin bu ayetinin: “Hâlbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı). (Kalem,43)”ne anlama geldiğini sordum. Şöyle buyurdu: “kudretleri vardı. Emir olundukları şeyleri yapabilir ve yasaklandıkları şeyleri terk edebilirlerdi. Bundan dolayı denenerek imtihan edildiler.” Sonra şöyle buyurdu: “Emir olunan ve yasaklanan hiçbir şey yoktur ki ancak Allah Azze ve Celle’nin onda bir deneme ve kazası (hükmü) olmamış olsun.”

***

Muhammed b. Müslim, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

İmam’a Allah Azze ve Celle’nin bu ayetinin: “Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (Ali İmran, 97) Anlamını sordum. Şöyle buyurdu: “Yani, haccın yerine getirilmesi için olan şeyler onunlaydı.” Dedim ki: “Eğer hac ona hediye olunur ve bu da hayâ ederse de mi ona hac farz olur?” (Örneğin bir adam birisine hacca gitmesi için para verir ve hediye ederse) buyurdu ki: “O da güç yetirenlerdendir, yani haccı yerine getirmelidir.”  

***

Ebu Basir, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle duyduğunu rivayet etmiştir:

“Eğer birisine, hatta eğer burnu ve kuyruğu kesik merkeple de olsa hac sunulursa (hacca gidiş dönüş para ve imkânı verilirse) bu kişi itina etmezse. Bu şahıs hacca güç yetirebilen kişilerdendir.” 

***

Afv b. Abdullah kendi amcasından şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Abdullah’a (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) istitaat hakkında sordum. Şöyle buyurdu:

“Yaptılar mı ki?” dedim ki: “Evet onlar eylemi yerine getirdiklerinde ve fiili yapma iradesi halindeyken istitaatin oluştuğuna inanmaktadırlar, ondan önce değil.” Buyurdu ki: “Onlar şirk koşmuşlardır.” (çünkü onlar, Allah’ın eylem sırasında kudretinin olduğuna inanmakta, ondan önce kudretinin olmadığına inanmaktadırlar.)

***

Ebu Umeyr, Ashabımızdan Ebu Abdullah’ın (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle dediğini duyduklarını rivayet etmiştir:

“Kul, güç ve kudreti olmadan hiç bir fiili yerine getiremez. Bazen yapacak kudreti vardır, ama onu yapmaz ve istitaat ve gücü olmadan hiçbir şeyi asla yapamaz.”

***

Hişam b. Hakem, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

İmam’a Allah Azze ve Celle’nin bu ayetinin: “Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (Ali İmran, 97) Anlamını sordum. Şöyle buyurdu: “Beden ve organları sâlim ve normal, yolunda engel yoksa, binek ve erzakı varsa (bu kişi hacca gitmek için güç ve kudret sahibidir.)”   

***

Abdula’la b. A’yan, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Abdullah’a (aleyhi selâm) bu ayetin anlamını sordum: “Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı onlar mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, “Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık” diye kendilerini helâk edercesine Allah'a yemin edecekler. Hâlbuki Allah onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor.” (Tövbe, 42) şöyle buyurdu: “Onların gücü vardı ve eğer yakın bir dünya ve kolay bir yolculuk olsaydı gerçekten onu yapacakları belliydi.”

***

Ahmed b. Muhammed el- Berki’i, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

Allah Azze ve Celle’nin bu ayetinin: “Gerçi onlar, “Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık” diye kendilerini helâk edercesine Allah'a yemin edecekler. Hâlbuki Allah onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor.” Ne anlama geldiğini sordum. Şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle: “Eğer gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık.” Bu sözüyle onları tekzip etti. Çünkü onların çıkmaya gücü yetmekteydi.”

***

Mualla b. Huneys, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Abdullah’a (aleyhi selâm) Allah Azze ve Celle’nin:  “Hâlbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).” (Kalem, 43) bu ayeti hakkında sordum şöyle buyurdu: “Onların güç ve kudreti vardı.”

***

Ebu Nasır, ashaptan Ebu Abdullah’ın (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“Hiçbir kul Allah Azze ve Celle’den kaynaklanan istitaat ve yapabilirlik olmadan bir şey yapamaz ve hareket edemez. Kuşkusuz Allah, kulunu yapabilecek kudret ve gücü olduktan sonra mükellef kılar ve kul, kudreti olmadan fiil ve eylemlere mükellef değildir.” 

***

Hişam b. Sâlim, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

“Allah, kullarına güç ve kudret vermeden, onları bir şeyin yapılması veya terk edilmesine mükellef kılmaz. Sonra onlara emreder ve nehyeder. Kul, hiçbir şeyi yapmaz ve terk etmez, ancak emirden, nehiyden önce; yapmaktan, terk etmekten önce; kavramaktan ve açmaktan önce mukaddime olarak güç ve kudret verilir.”    

***

Süleyman b. Halit, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle duyduğunu rivayet etmiştir:

“Hiçbir kul için kavrama ve açmak söz konusu olmaz, ancak güç ve kudret kavrama ve açmak için mukaddime olarak ona verilir.” (kavramak ve açmaktan maksat yapmak ve yapmamak anlamındadır.) 

***

Ebu Basir, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle duyduğunu rivayet etmiştir:

Ebu Abdullah’ın yanında fiiller ve hareketler hakkında birbirleriyle münazara eden bir grup vardı. İmam şöyle buyurdu: “Fiilden önce kudret vardır. Allah Azze ve Celle, ancak kulun güç yetireceği kavrama ve açmayı (yapmak ve bir şeyi yapmamak) emreder.”   

***

Ashabımızdan olan Amr, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

Birisi İmam’a şöyle bir soru sordu: “Kaderiye mezhebinden olan bir ailem var. Onlar diyorlar ki şöyle ve şöyle yapmaya ve yapmamaya güç yetirebiliriz.” Ebu Abdullah (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Ona deki acaba hoşlanmadığın şeylerden bahsetmeyebilir misin ve sevdiğin şeyleri unutabilir misin? Eğer “yok” derse önceki düşüncesinden vazgeçmiştir. Yok, eğer “evet” derse asla bir daha onunla konuşma, çünkü muhakkak o ilâhlık iddiasında bulunmuştur.” (Çünkü insanın böyle bir kudreti yoktur ki hoşlanmadığı şeylerden bahsetmesin ve sevdiği şeyleri unutsun.)  

***

Ali b. Yaktin, Ebu İbrahim’den (İmam Musa Kazım aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

“Emiru’l Mümin (aleyhi selâm) Küfe’de “kader” hakkında konuşan bir topluluğa uğradı. Sonra onların mütekellimlerine şöyle bir soru sordu: “Acaba Allah’ın vasıtasıyla mı, Allah’la birlikte mi, yoksa Allah olmadan mı güç ve kudretin vardır?” ne diyeceğini bilemeyen adam öylece kala kaldı. Emiru’l Müminin (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Eğer sen, Allah’ın vasıtasıyla güç yetirebildiğini iddia edersen sana bir şey yoktur. (yani bu doğrudur, çünkü kendi kudretini Allah’tan bilmektesin.) Eğer Allah’la birlikte güç yetirebildiğini iddia edersen, Allah’ın mülkünde onunla ortak ve şerik olduğunu iddia etmiş olursun. Eğer Allah olmadan güç yetirebildiğini iddia edersen; Allah Azze ve Celle dışında ilâhlık iddiasında bulunmuş olursun.” Adam dedi ki: “Ey Müminlerin Emiri! Hayır, ben Allah’ın vasıtasıyla güç yetirebilmekteyim.” İmam şöyle buyurdu: “Eğer bunun dışında bir şey deseydin boynunu vururdum.”   

***

Hariz b. Abdullah, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

Allah Resulü şöyle buyurdu: “Ümmetimden dokuz şey kaldırılmıştır (Eğer onları yaparlarsa günah işlemiş olmazlar): Hata (yanlışlıkla yapılan iş), unutkanlık (unutkanlıkla bir şeyi yapmışsa), zorla yaptırılan şeyler (mecbur bırakılmış), yapmaya kudreti olmayan şey, bilmediği şey (haram ve helâl olduğunu bilmediği şey), zorunlu olarak yaptığı şey, haset, insanlar hakkında kötü zanda bulunmak ve vesveseci bir şekilde onlar hakkında düşünmek, bunlar dile getirilmemek şartıyla böyledir. (yani eğer dile getirilirse caiz değildir)

***

Abdusselâm b. Salih el- Harevi şöyle rivayet etmiştir:

Me’mun: İmam Rıza’ya (aleyhi selâm) Allah Azze ve Celle’nin “Ki onların, beni zikretme (konusun) da gözleri bir perde içindeydi, dinlemeye de katlanamazlardı.” (Kehf, 101) ayetinin anlamını sordu.

İmam (aleyhi selâm): gözün perdelenmesi, anmanın (kalbi yönelişlerin) önünü alamaz ve hatırlamak da gözle olmaz. Ancak Allah Azze ve Celle, Ali b. Ebu Talip’in velâyetini kabul etmeyenleri körlere benzetmektedir. Çünkü Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve alih) sözleri onlara ağır gelmekte ve bu sözleri dinlemeye tahammülleri yoktu.

Bunun üzerine Me’mun dedi ki: “Beni aydınlattın, Allah da seni rahatlığa kavuştursun.”

ABNA.İR

--------------------------------------- 

[1] - Şeyh Saduk (r.a) hadisin açıklaması hakkında şöyle buyurmuştur: İmam’ın (aleyhi selâm) buradaki kastı yani benim ve babalarımın açıklamalarında Hz. İsa’nın (aleyhi selâm) zamanında yaşamış kişilerin dedikleri şu söz gibi: “Rabbin bize gökten bir sofra indirmeye güç yetirebilir mi? (Maide, 112)” ‘Allah yapabilir’ anlamında her hangi bir açıklama yoktur.

[2] - Şeyh Saduk (r.a) konu hakkında şöyle buyurmuştur: Allah’ın itaatlerdeki meşiet ve iradesi onlara emretmesi ve rızalığı, günahlarda ise onları nehyetmesi ve tehdit ve baskıyla menetmesidir.