AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA.İR
Cuma

17 Ekim 2014

14:40:46
644966

Kadının İstihdamı ve Ailede Bakım

İnsan yavrusunun kendisini koruma konusundaki acizlik ve güçsüzlüğü, bir çok hayvan türlerinin aksine dünyaya geldikten birkaç yıl sonra da devam etmesi, çocukların fiziki olarak bakım ve desteklenmesini bir zorunluluğa dönüştürmüştür. Buna ek olarak, birçok insanın hayat çarklarında karşı karşıya kaldığı yaşlılık dönemindeki acizlik ve güçsüzlük ve ayrıca organ eksikliği ve hastalıklardan kaynaklı güçsüzlükler, koruma ve kollama konusunun önem ve ehemmiyetini birkaç katına çıkarmaktadır.

Sosyolojik Perspektif

İnsan yavrusunun kendisini koruma konusundaki acizlik ve güçsüzlüğü, bir çok hayvan türlerinin aksine dünyaya geldikten birkaç yıl sonra da devam etmesi, çocukların fiziki olarak bakım ve desteklenmesini bir zorunluluğa dönüştürmüştür. Buna ek olarak, birçok insanın hayat çarklarında karşı karşıya kaldığı yaşlılık dönemindeki acizlik ve güçsüzlük ve ayrıca organ eksikliği ve hastalıklardan kaynaklı güçsüzlükler, koruma ve kollama konusunun önem ve ehemmiyetini birkaç katına çıkarmaktadır.

Bu önemin ahlaki ve yasal sorumluluğun ifasını tarih boyunca aileler üstlenmiştir, hatta çağımız sanayi toplumlarında güçsüz ve korumasız insanları korumak için çeşitli huzur içerikli programlar icra edilmektedir. yasalar ebeveynlerden evlatlarını uygun bir şekilde korumalarını talep etmekte ve devletler, fakat aileler bu görevlerini yerine getirmekten aciz olduklarını ispat ettiklerinde ya da ebeveyn olmadığı yahut onlara ulaşma imkanı olmadığı yerlerde bu sorumluluğu üstlenmektedirler. (Stokes, 1984: 294)

Yaşlıları koruma konusunda da son yıllarda önemli değişiklikler yaşanmasına rağmen, çocuklar aynı şekilde asli sorumluluklarını yerine getirmektedirler. Yaşlıların ihtiyaç duyduğu her türlü bakımın % 80’ni kendi ailesi tarafından temin edilmektedir. Bunun nedeni güçlü duygusal bağlardan kaynaklanmaktadır ve hatta ebeveynler ve çocukları arasında duygusal bağların zayıf olduğu zamanlarda bile bu durum aynen geçerlidir. (Zanden, 1993: 298)

Tüm bunlara rağmen bu fonksiyonla ilintili olarak kreşlerin, anaokullarının, huzur evlerinin ve engellilere özel bakım evlerinin yaygınlık kazanması gibi büyük değişiklikleri görmezlikten gelmek mümkün değildir. Öyle anlaşılıyor ki annelerin istihdamı da değişikliklerin ortaya çıkmasında en önemli faktörlerden olmuştur. 1976 yılında Fransa’da üç yaş altı ve istihdam edilmiş ebeveyni olan 800 bin çocuğun bakımı konusunda yapılan araştırmaya göre, bu çocuklardan 143,618’inin bakımının devlet tarafından üstlenildiği ortaya çıkmıştır. 70 bin çocuk, çocuk bakıcılarına verilerek evlerde bakımı üstlenilmiş, 85 bin çocuğun büyük anneleri tarafından bakımı üstlenilmiş ve geriye kalan 15 bin çocuk ise gayri resmi bakıcılara (komşulara veya düzensiz olarak farklı kişilere) verilmiştir. Aynı şekilde iki yaşından büyük çocukların kabul edildiği anaokullarındaki çocuk sayısı aynı dönemde yaklaşık olarak 15 bin kadar. (Sgaln, 1375: 215) Hakeza Amerika’da 1982 yılında işi olan annelerin beş yaş altı çocuklarının % 15’i hizmet merkezlerinde – yetiştirme yurtları veya gündüz bakım evlerinde- bakım altına alınmıştır. Hâlbuki 1965 yılında işi olan annelerin 6 yaş altı çocuklarının bakım evlerindeki oranı yalnızca % 6’dır. (Wilkie, 1991: 154) 1990 yılına ait istatistiklere göre de 3 ve 4 yaşındaki çocukların % 35 kadarı ebeveynlerinin iş saatlerinde ya kendi evlerinde ya yakınlarının ya da başkalarının evlerinde kaldıkları ve % 43 kadarının da gündüz bakım evlerine verildiği ortaya çıkmıştır. (Berk, 1994: 585)

Çalışan annelerin çocukları üzerindeki etkisi hakkında farklı görüşler ortaya konulmuştur. Uç bir bakış açısına göre, anne ve çocuk arasındaki ilişkinin önemi çok büyüktür, öyle ki hatta çocuğun geçici süreliğine bile anneden ayrı kalması, örneğin annenin işinde olduğu vakitler, çocuğun yaşantısında telefi edilemez yan etkilere sebep olmaktadır. Bu bakış açısının abartılı yönünü görmezlikten gelirsek, bu perspektifte çocukların annelerine olan duygusal ihtiyaçlarına vurgu yapılmakta ve buna ek olarak teorik arka planı olan kültürel desteğe de sahiptir. Örneğin John Bowlby[1] bu görüşü benimsemektedir. John Bowlby’e göre çocuklar, çocukluk döneminde annelerinden uzun süreliğine ayrı kalırlarsa bu, çocuklarda ıstıraba neden olmakta ve onlara değerli bir yakınını kaybetmişlerin üzüntüsüne benzer bir üzüntü vermektedir. Bu deneyim, ileride çocuğun duygusal yapısında etki bırakacak ve duygusal bağ kurmadaki gücünü zayıflatacaktır. (Bilton, et al, 1981: 307)  

Buna karşın, yeni bir araştırmaya dayalı bir perspektife göre, annelerin işlerinin olmasının çocuklar üzerinde olumsuz bir etki bıraktığı görüşünü reddetmektedir. Bu görüşü benimseyenlere göre, işi olan annelerin çocukları ile öteki çocuklar arasında derin farklılıklar görülmemekte ve has bazı yerlerde görülen farklılıklar ise annelerin istihdamından değil, alternatif bakıcıların (kreş ve anaokullarındaki öğrencilere düşen öğretmenlerin sayısı gibi) keyfiyeti gibi konularda görülmektedir. Buna ek olarak, işi olan kadınlara ait olan çocukların gelişim kıstaslarının bir çoğuna göre, diğer çocuklarla herhangi bir farklılıkları görülmemiş ve sosyal yönden uyum gibi konularda hatta öteki çocuklardan daha iyi bir durumda olduğunu ortaya koymuştur. Öte yandan kadınların istihdamı konusuna daha olumlu bakmakta ve cinsiyet rolüne dönen geleneksel bakış açılarına daha az bağlıdırlar. (Wilkie, 1991: 156)

Üçüncü görüşe göre ise, tam gün ve yarım gün işler arasında farklılık olduğu iddiasıdır. Bu perspektife göre, annelerin uzun süreli işlerinden çocuklarına az vakit ayırmalarından, özellikle ilkokul çağlarında bilişsel ve sosyal istenmeyen sonuçlara neden olmaktadır; ama part-time işler görünüşe göre çocuklar için tüm yaşlarda daha avantajlıdır, muhtemelen anneye çocuklarının ihtiyaçlarını karşılama imkânı sunduğu için böyledir. (Berk, 1994: 585)

Bakım konusunu bir kenara bırakacak olursak, ailelerin koruma fonksiyonuna işaret etmemiz gerekmektedir. Koruma, aile üyelerinin sorunların üstesinden gelmesi ve çeşitli tehlike ve tehditlere karşısında birbirlerine destek olması demektir. Aile koruması daha çok aile hayatının ve ilişkilerinin geleneksel modeli ve özellikle onun yaygın tarzı kırsal ve aşiret topluluklarıyla uyumludur, ama çağdaş sanayi toplumlarında ihtiyaçların bir çoğu geçmişte aile üyelerinin ve akrabaların yardımıyla çözülmesini zaruri bilmesine rağmen, bu durum neredeyse veya tam olarak ortadan kalkmıştır. Ancak aile bireylerinin birbirlerine destek çıkması bir çok yerde sorun gidericidir. Bu toplumlardaki akrabalık bağlarının geçmiş dönemlere oranla daha zayıf olmasına rağmen, “aileler ister mali olsun isterse gayri mali olsun yine de yardım alma konusunda ilk sırada yer almaktadırlar.” (Gordon, 1373: 241)

Feministler, aile bakım ve koruma fonksiyonunun cinsel eşitsizlik temelinde yattığına inanmaktadırlar. Her ne kadar erkeklerin geçmişte çocuk ve yaşlılara bakma ve koruma konusunda daha çok payları olsa da cinsiyet farklılığı az çok bu fonksiyonunun ifası konusunda etkili bir faktördür. Yapılan araştırmalara göre hatta 1980 yılında Amerikan erkeklerinin çocukların eğitimine doğrudan ve aktif katılım oranı, annelerin üçte biri oranında idi ve hatta işi olan kadın anneler konusunda bile babaların yalnızca az bir oranda payı artmıştır. Anne ve babaların bakım niteliği de farklılıklar arz etmektedir. Örneğin anneler çocuklarıyla, çocuklarına yemek vermek, banyo yaptırmak ve temizlikleri gibi konularda daha çok ilgilenirken, babalar daha çok çocuklarıyla oynamakta ve eğlenmektedirler. (Santrock and Yussen, 1989: 324–325) Aynı şekilde yetişkin çocukların yaşlı anne ve babalarının bakımı ile ilgili yapılan araştırmalara göre, kızların bu bakımı üstlenme ihtimalleri erkeklere oranla üç kat daha fazladır. Genel olarak kızlar ve gelinler, yaşlıların bakım sorumluluklarını üstlenmektedirler. (Zanden, 1993:298) Nitelik olarak da genel olarak kızlar pratik bakım ve duygusal korumayı da temin etmektedirler. Halbuki erkekler daha çok nezaret ve mali yardım sunmakta ve yalnızca kızlar olmadığı zamanlar doğrudan bakım işini üstlenmektedirler. (Perlmutter and Hall, 1992: 375)

Feminist yazarlar şu soruyu sormaktadırlar: Neden çocuk bakımı annelerin görevi olarak sayılmakta ve neden babalar çocukların bakımı konusunda bir sorumluluk üstlenmemektedirler? Onların söylediklerine göre ebeveynlerin çocuklarına karşı bir çok görevi “annelik” kavramı altına sığdırılmakta ve “babalık” yalnızca yardımcılık ve koruma görevini üstlenmektedir; bundan dolayı, annelik sorumluluğu altına girmeyen kadınlar, en sonunda mazeret diler yahut günah duygusuna kapılarak hayal kırıklığı yaşarlar. (Lott, 1994: 375)     

Ann Oakley, anneliğin yaygın kültürel anlamını bir mitoloji saymakta ve anneliğin biyolojik yönlerinin tamamını inkar ederek anneliğin sevgi odaklı sıcak duygusal bir bağdan başka bir şey olmadığını ileri sürmektedir. Çocukların annelerine ihtiyacı olduğu iddiasını reddetmek için evlatlık, (yetimhane ve bakım evlerindeki) sosyal annelik, sözleşmeli annelik, ortak süt verme, süt emen çocukların dadılara verilmesi, geniş ailelerde eğitimin yakınlar tarafından üstlenilmesi ve İsrail’in Kibbutz toplu eğitimleri gibi örneklere istinat etmektedir. (Oakley, 1976: 203)

Dorothy Dinnerstein[2] gibi bir grup feminist psikiyatrist de çocukların büyümelerini anneler için bir çeşit yabancılaşma duygusu taşıdığını ileri sürmüşlerdir, zira çocuklar zaman zaman kendi anneleri karşısında durmakta ve onları kişiler unvanı ile değil, bir eşya gibi algılamakta ve her bahane ile kusurlu ve günahkar olarak bilmektedirler. (Tong, 1997: 203) Tüm bunlara rağmen, çok sayıda uzman feminist "ortak annelik ve babalık” (joint parenting) talep ederek çocukların bakımı konusunda daha itidalli bir süreci benimsemişlerdir. Feminizm odaklı aile, ailenin ihya edilmesi ve annelik rolünü misyon olarak belirlemişlerdir. Bu akımın uzmanlarından Jean Bethke Eshtain[3] şöyle demektedir:

Annelik rolü öteki işlerin benzeri bir rol değildir. Annelik yapmak, kompleks, sofistike, çift taraflı, çok zahmetli ve zevk verici bir şeydir. Biyolojik, doğal, sosyal, sembolik ve duygusal boyutları vardır… Annelik yapmak ve iş arasındaki farklılıkları önemsizleştirme eğiliminde olmak, bizim özel ilişkilerimizin önemini belli bir hadde kadar azaltması bir yana aynı zamanda işlerin kadınların lehine değişikliğini haddinden daha çok sadeleştirmektedir. (Ibid: 33) Bazı görüş sahibi Feministler hatta babalık ve annelik rollerinin farklılığı konusunda biyolojik etkenlerin rolüne de vurgu yapmışlardır. Alice Rossi[4] kadınların zati olarak bebeklerin ihtiyaçlarını daha hızlı idrak etmekte ve daha çok hassas olduklarını ve annelerin çocuklarına bağlılığının biyolojik yönünün, babaların ise sosyal yönünün olduğunu ileri sürerek kadınların, erkeklerin aksine çocukların eğitimi konusunda daha yakın ve doğal bir bağa sahip olduklarını ve bundan dolayı çocukların eğitimi için daha doğal ortamların hazırlaması gerektiğini ifade etmektedir. (Ibid: 159 and Hekman, 1992: 138)

İslami Perspektif

Bu bölümde İslam’ın ailenin koruma, kollama ve bakım fonksiyonu konusundaki görüşünü özet olarak birkaç eksende ele alacağız.

a) Kadınların İstihdamı

Aile işlevleri konusunda kadınların istihdamının iş pazarında bazı etkileri olmuştur. Bu konuda birkaç nokta önemlidir:

Birinci nokta, İslam kadınlar ve erkekler arasındaki iş yönünden doğal bazı farklardan kaynaklı bazı kısıtlamaları görmezlikten gelmiş ve genel iffeti korumaya gitmiştir. “Kadınların istihdamı”nın özüne hiçbir muhalefeti yoktur, bilakis eğer koşullar kadının iş ve evde verimsiz oturması arasında bir seçim yapmasını zorunlu kılarsa kesinlikle istihdamın önceliği vardır. 

İkinci nokta, İslam gelecek nesillerin eğitim ve yetiştirilmesine özel önem verdiğinden annelerin istihdamını, annelik göreviyle çatışması durumda, teyit etmemektedir. Müslüman uzmanların annelik rolünün önemine vurgu yapmaları ve istihdamı öncelikli bilmemeleri bu bakış açısından kaynaklanmaktadır. Örnek olarak, Hz. İmam Humeyni (kuddise sirruh) kadınların sosyal ve politik katılımına oldukça vurgu yapmasına rağmen aileye zarar vermediği durumlarda kadınların istihdamını onaylamaktaydı, çünkü kadını öğretmen olarak bilmekteydi. (Stude, 1373: 172)

Üçüncü nokta ise kadınların iş pazarına giriş motivasyonuna dönmektedir. İslam, aşırı ve sınırsız refah isteğini, tam olarak erkeklere benzemek ve kocalarla rekabet etmek gibi motivasyonları reddettiği gibi, ailenin ekonomik ihtiyaçları, özsaygı kazanımı, toplumun ihtiyaçlarını giderme isteği, kendisi ve ailesinin geleceğini garanti altına almak gibi meşru motivasyonlara saygıyla bakmaktadır. Elbette söylenmesi gerekir ki kültürel ve ekonomik olumsuz faktörler özellikle yoksulluk, sınıf eşitsizliği, talak ve istismar ve kadınların aşağılanma ve ezilmişlikleri mümkün olan minimum seviyeye indiğinde ve kadınların bu tür sorunlarla karşılaşmamak için istihdam yükü altına girmeye mecbur olmadıkları zaman işte o zaman İslam’ın arzu edilen durumu hasıl olacaktır. John Stuart Mill[5] - liberalist ve faydacı bakış açısıyla- bu konuya eğilmekte ve şöyle demektedir:

Eğer dünyada adalet olsaydı kadınların ailenin mali eksikliklerini gidermek için ev dışında istihdam edilmeleri asla matlup olmazdı. Mevcut adaletsiz koşullarda, kadınların mali kazançları egemen kocalarının yanında değerlerini arttırdığından istihdam edilmeleri muhtemelen onların yararınadır. (Mill, 1377: 82)

b) Cinsiyet ve Bakım

Bu eksende, feminizmin en temel bağlarından sayılan İslam’ın cinsiyet ile bakım arasındaki ilişkine değineceğiz. Kitabın üçüncü bölümünde İslam’ın cinsiyet iş taksimi hakkındaki görüşünü daha ayrıntılı bir biçimde ele alacağız, ancak burada da bu konuya değinmek yerinde olacaktır. İslam kadınsı bakıma ve özellikle annelik rolüne bir yandan kadın ve erkek arasında görev taksiminin pozitif fonksiyon eksenli teolojik açıklamaya dayalı olduğundan İslam bu konuyu zorunlu bir konu olarak değil öncelikli ve önemli bir konu unvanı ile ele almaktadır ve öte yandan erkek ve kadın arasındaki bazı doğal farklılıklardan kaynaklı işlevleri nazarda tutmaktadır.  

Elbette anneler gebelik dönemi, doğum, süt verme ve çocukların eğitimi süresince oldukça çok zorluklarla karşı karşıya kalmaktadırlar ve bu durumun doğal olarak onlar için bazı kısıtlamaları da beraberinde getirdiği inkar edilemez bir gerçektir. Sonuç olarak kadınların ruhsal çöküntü, hayal kırıklığı, kendilerini boşlukta hissetme yahut kendisine yabancılaşma gibi komplikasyonlara müptela olmaları uzak bir ihtimal değildir. Kadınlar bu komplikasyonlardan ancak iman ve yüksek manevi motivasyonlarının olması durumunda güvende kalabilirler. Dolayısıyla, İslam anneliğin manevi boyutlarına vurgu yaparak annelerin ruh sağlığı, memnuniyet duygusu ve umutlarını takviye etmeye çalışmakta ve buna ilave olarak İslam’da anneliğin yüce makamına ve ebeveyne ve özellikle annelere ihsan ve iyilikte bulunma babında farz ve müstahap tavsiyelerle (Örneğin Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 15, 204–208 ve 216–218) kadınların kendilerine yabancılaşma duygularını belli bir hadde kadar ortadan kaldırmaktadır. Bir çok dindar ailede görülen ebeveyn ve çocukları arasındaki muhabbet ve saygı ilişkisi bu iddianın kanıtıdır.  

Bununla birlikte, bir grup feministin anneliğe yönelik olumsuz tavırları bir hadde kadar abartılı iddialarından kaynaklanmaktadır. Batı kültüründe özellikle on dokuzuncu yüzyılda ve yirminci yüzyılın başlarında, çocukların bakım ve eğitiminin anneler tarafından üstlenilmesi doğal bir durum olarak algılanmaktaydı. İslam, çocukların eğitiminin anneleri tarafından üstlenilmesini bir öncelik olarak bilmiş ve buna oldukça vurgu yapmıştır.[6] Aynı zamanda, evlat edinme, sözleşmeli annelik ve akraba katılımlı geniş ailelerde çocukların eğitimi sistemlerini kabul ederek annelik rolü için nispeten açık ve esnek bir duruş sergilemiştir.  

c) Yaşlıların Bakımı

Yaşlılar ve hastaların bakımı konusunda öyle anlaşılıyor ki ailenin rolü bu alanda azalmış ve kentsel yaşamın ihtiyaçları doğrultusunda alternatif kuruluşların etkinliği artmıştır. Bu alanda bazen anne ve babaya ihsan ve onların kırılmalarına neden olabilecek en küçük söz ve davranış gibi İslami değerlerle uyuşmayan yöntemler görülmektedir.[7] Bu yöntemlerin olumsuz etkileri yaşlı ve hastaların kişiliklerine birinci derecede ve çocukların bakım ve yetiştirilmesinde bireysel değerlerin gevşemesi konusu ise ikinci derecede İslam’ın bu yöntemlere muhalefeti vardır.

d) Aile Destek Fonksiyonu

Aile destekleyici fonksiyon konusunda İslam, farz ve müstahap emirler ortaya koyarak bu fonksiyonun gerçekleşmesinin ortamını hazırlamıştır. Bir taraftan ebeveyn ve çocuklar karşılıklı olarak nafakası farz olanlar unvanı ile tanıtılmış ve bu şekilde ihtiyaç duyulması halinde çocukların yaşam ihtiyaçları babanın (veya babanın babası dedenin) uhdesine ve babanın olmaması durumunda annenin uhdesine konulmuş ve ebeveynin ihtiyaç duyması halinde ise onların ihtiyaçlarının karşılanması çocuklarının uhdesine verilmiştir. Ve hatta bu alanda zorlama, icbar ve yasal zorunluluk ön görülmüştür. (Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 15: 237; Ayrıca, El-Hoi, 1395; c. 2: 323) Öte yandan ihsan, güzel ve iyi işlerde yardımlaşma ve mali yardımları da kapsayacak sılairahim gibi değerlere vurgu yapmış ve aynı şekilde kasıtlı olmayan cinayetin diyesini baba tarafından ailenin uhdesine vererek (Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 19; 301 ve İmam Humeyni, Tehriru’l Vesile, c. 2: 727) özel tedbirler ortaya koyması İslam’ın aile destek fonksiyonuna verdiği başka bir boyutu sergilemektedir. Zikredilen İslami normların perçinleşmesi, kentsel yaşamın aile destek fonksiyonunun negatif etkilerini bir hadde kadar nötrleştirebilir. 

ABNA.İR

---------------------------------------------

[1] — John Bowlby.

[2] — Dorothy Dinnerstein.

[3] — Jean Bethke Eshtain.

[4] — Alice Rossi.

[5] — John Stuart Mill.

[6] — Çocukların anne sütüyle beslenmesinin öteki sütlere olan üstünlüğü konusunda Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 15: 175 ve 188; Ayrıca annenin çocuğuna olan sevgisinin öteki sevgilerden üstünlüğü konusunda Bkz. Vesailu’ş Şia, 191–192.  

[7] - Hadiste şöyle zikredilmiştir: Bir adam İmam Cafer Sadık’a şöyle arz eder: “Babam oldukça yaşlanmış ve güçsüz bir durumdadır. Dolayısıyla her ne zaman ihtiyacı olursa onu omuzuma alırım.” İmam Cafer Sadık (aleyhi selam) şöyle buyurmuştur: “Eğer yapabilirsen bu görevi uhdene al ve kendi ellerinle ona yemek yedir; zira kıyamet günü (bu davranışın) senin için ilahî azap karşısında kalkan olacaktır.” (Vesailu’ş Şia, c. 15: 220-221) Yaşlı ebeveynlere bakma konusunda ayrıca Bkz. İsra suresi, 23-24.