AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA.İR
Pazar

19 Ekim 2014

04:09:48
645279

İmam Humeyni:

Dostun muhabbet kadehinden içenler her iki âlemi düşmana layık görürler

Başka bir ifadeyle, maddenin saf ve berrak olması durumunda, “saf akla” ulaşma imkanı vardır, ancak manilerin oluşmasıyla “saf akla” ulaşmaması mümkündür. Nitekim birinci heyula insani dereceleri elde etme kabiliyetine sahiptir, ancak bu insani dereceye ulaşmak için sağlam amele, nefsani riyazete, ruhi kesbe ve “cenne’l leyl”e ihtiyacı vardır.

(Kıble’den Kasıt Hak, Kalbi Kemaller Ve Batını Saadete Yüz Çevirmektir)

Bil ki mustaiz (sığınan) insan için bizzat talep edilen şey, kemal, saadet ve hayır cinsindendir ve bu da saliklerin makamları ve mertebeleri hasebiyle farklılık arz etmektedir. Nitekim salik nefis evinde ve tabiat örtüsünde kaldığı müddetçe, seyrinin gayeti, nefsani kemallerin ve düşük doğal saadetlerin husulüdür ve bu sulukun başlangıcındadır. İnsan, nefis evinden dışarı çıkınca, ruhani ve kemaller makamından zevkli tecerrüde (soyutluk) erişince, hedefi yücelir, maksadı kemale erer, nefsani makamları geride bırakır. Maksadının kıblesi kalbi kemaller ve batını saadetler olur. Bu makamdan da geçip ruhani sır makamına erişince, batınında, ilahi tecellinin esasları ortaya çıkar. Batınının dili, işin başlangıcında: “Yüzümü Allah’ın yüzüne (yönüne) çevirdim”, ondan sonra da “Yüzümü Allah’ın isimleri veya Allah için çevirdim” olur. Ondan sonra da “Yüzümü O’nun veçhi için çevirdim” olur. Belki de “Ben yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratana...” çevirdim sözü de, “fatıriyyet” (yaratıcılık) münasebetiyle birinci makamla ilgilidir.* 

***

(Hz. İbrahim’in Seyrinin Ay Ve Güneşten Allah’ın Veçhine Tevil Edilmesi)

Evet, kemali seyirde dikkat gereklidir ve insani makama layık olan kemale erişmek için, edinim işin içindedir ve maddenin sırf daha saf olması, gerçi vücudun kabul etmesi için (saf olması) daha müsaittir, ancak şahsın önündeki yolları kat etmesi ve tıpkı istidadına göre kemalattan yararlanmasına mani olması mümkündür. 

Başka bir ifadeyle, maddenin saf ve berrak olması durumunda, “saf akla” ulaşma imkanı vardır, ancak manilerin oluşmasıyla “saf akla” ulaşmaması mümkündür. Nitekim birinci heyula insani dereceleri elde etme kabiliyetine sahiptir, ancak bu insani dereceye ulaşmak için sağlam amele, nefsani riyazete, ruhi kesbe ve “cenne’l leyl”e ihtiyacı vardır. Böylelikle Hz. İbrahim Halilurrahman (a.s) gibi bir batma gördüğünde batandan yüz çevirmeli, ona itina etmemeli ve şöyle söyleyeceği o makama ulaşmalıdır: “Batan ve sönen, bir şey değildir; zira eğer batan bir şey olsaydı ve bir varlığa sahip olsaydı, kendisini koruyabilmeliydi, ancak bizim emsalimiz gibi ömrü boyunca bir batandan bile geçemez, hatta tüm sönenleri rab bilmiş, ona tevekkül etmiş ve ondan beklenti ummuşuz ve ömür boyunca bir kez bile olsun “cenne’l leyl”den dışarı çıkmayı başaramamışız. 

Bunun sırrı Kur’an’da zikredilen Allah Resulünün seyridir. Şöyle ki seyir yolunu bize belirtmekte ve hakikat güneşine doğru nasıl seyir edeceğimizi bize göstermektedir. Nitekim Allah’ın nebisi (a.s) batanı görünce, batandan geçmiş ve batmanın söz konusu olmadığı hakiki güneşe nail olarak şöyle demiştir: “Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” ve böyle bir insan vücut dairesini bir devrede tekmil edebilir.

Ancak maalesef bizler de bir şey olduğumuzu sanıyoruz, gerçi aslında cevheri harekette –ki tabiat yurdundan zorunlu olarak çıkmak ve nakıstan kemale, maddiyattan tecerrüde (soyuta) seferdir- ilahi evliyalar ve kemalin zirvesindeki mükemmel insanlarla şerikiz ve hepimiz bir kafilede yer almaktayız. Bizim meselimiz ile onların meseli bir araçta yol alan insanlar gibidir. Onlardan bazıları yemekle, uyumakla ve sohbet etmekle eğlenmekte ve bazıları sanki bu yeryüzünün özelliğini, keyfiyetini ve durumunun haritasını çıkarmak için görevli memurdurlar, seyirleri bitince her birisi bu yolculuktan özel istifadeler elde etmiş olurlar. 

Bu yolculukta âlemden istifade etmenin keyfiyeti, onların bakış ve görüşlerine bağlıdır. Bu âleme nasıl bakmaktaydılar? hepsi harekette olmalarına rağmen, istifadenin keyfiyet ve tarzı farklıdır. Aynı şekilde tüm mevcudatın cevheri hareketleri olmasına rağmen, cevheri hareketten istifadelerin keyfiyeti nazari ve edinim açısından farklı olabilmektedir.* 

***

(Mutlak Kemale Aşkın Gereği, Sonsuz Mevcuda ve Kevni ve Mekânın Yaratanına Teveccühtür)

Bütün insanlık ve beşeri aileler açıkça, tek dil ve tek yürek halinde, “bizler mutlak cemal ve celale sevgi besliyoruz, bizler mutlak kemale aşığız ve bizler mutlak güç ve mutlak bilginin talibiyiz” demektedir. Acaba bütün düşünce ve hayal varlıkları arasında, aklî ve itibari imkanlar dâhilinde, azameti yüce, alemin mebde/menşei olan Zat-ı Mukaddes’ten başka mutlak kemal ve mutlak güzelliğe sahip bir varlık daha var mıdır? Mutlak sevgiliden başka kusursuz bir mutlak güzelliğe sahip olan var mıdır?

Ey şaşkınlık vadisinin şaşkınları ve ey dalalet çölünün yol yitirmişleri! Hayır! Ey mutlak güzelin güzel mumunun çevresinde dönüp duran kelebekler ve ey kusursuz ve yok olmayan sevgilinin âşıkları! Şu fıtrat kitabına biraz dikkat edin ve kendi benlik kitabınızın sayfalarını bir miktar çevirip bakın, ilahî fıtratın kudret kalemiyle orada şöyle yazılı olduğunu göreceksiniz: “Doğrusu ben hanif olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana çevirdim.” Ne zamana kadar batıl hayallerle bu Allah vergisi fıtri aşkı ve bu ilahî armağanı şuna buna harcayacaksınız? Eğer sevgiliniz şu noksan güzellikler ve bu sınırlı mükemmellikler ise, o halde niçin onlara eriştiğinizde arzu ateşiniz dinmemekte ve iştiyak ateşiniz daha da alevlenmektedir?

Uyanın şu gaflet uykusundan, müjdeleyin ve sevinin ki sizin yok olmayan bir sevgiliniz var.* 

***

(Kalp Veçhesi Hak Olan Kimsenin Vusulünün Neticesi)

Dostun muhabbet kadehinden içenler ve O’na ulaşmanın iksirinden ebedi hayatı elde edenler, her iki âlemi düşmana layık görürler. Halil’ur-Rahman’ın kalbi veçhesi: “Doğrusu ben hanif olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana çevirdim.” makamında olduğundan -vahiy ve ilim meleği olan- Cebrail-i Emin kendisine, “bir hacetin var mıdır?” diye sorduğu zaman şöyle buyurdu: “Ama sana ihtiyacım yoktur.” 

Onlar, hacet yükünü dostun geçidine attılar, ondan başkasına bir ihtiyaçları yoktur. Cemal âşıkları için hakiki kıbleden başka bir hedef yoktur. 

“Aşk kıblesi bir geldi ve yeter”* 

***

(Hakk’ın Marifeti Adım Adım Ve Menzil Menzil Ve Tedricidir)

Bil ki eğer birisi, marifet adımıyla Allah’a doğru yolculuk ederse, son hedefine erişemeyecek, çoğun tekte kaybolduğu makama ulaşamayacak ve rabbini mutlak sıfatıyla müşahede edemeyecektir. Ancak, eğer menziller, dereceler, merhaleler ve miraçları kat ederek yaratılmıştan kayıtlı olan hakkı geride bırakarak yavaş yavaş kaydı yok eder; bir âlemden diğer bir âleme geçer; bir makamdan diğer bir makama ulaşırsa sonunda mutlak olan hakka ulaşır. Nasıl ki ilahî kitapta peygamberlerin şeyhi Hazreti İbrahim’in (a.s) yöntemi anlatılırken yüce Allah’ın şu sözüyle buna işaret edilmiştir: ‛‛Gece karanlık basınca bir yıldız gördü ve "Rabbim budur" dedi… “Ben yüzümü, dosdoğru bir şekilde, gökleri ve yeri yoktan var edene yönelttim, ben O’na ortak koşanlardan değilim.” 

Hazreti İbrahim (a.s) bu şekilde yavaş yavaş tabiat âleminden rububi âleme doğru yükseldi. Ondan da daha öteye geçti ve çaban yıldızının batış ve sönüşüne kail oldu.

Başlangıçta nefsin rab oluşu çoban yıldızı olarak tecelli etti. Daha sonra Hazreti İbrahim (a.s) bu merhaleyi geçti ve onun battığını gördü. Sonra bu menzilden kalp menziline geçti. O menzilde kalbin ayı, varlığının ufkundan doğmuştu. Sonra da onun rububiyetine kail oldu. Bu makamdan da geçti ve ay da battı. Bu makamdan daha yüksek makam olan ruhun güneşinin doğuşunun makamına ulaştı. O da hakikat nurunun ve hakikat güneşinin parlamasıyla batınca ruhun rab oluşunu da nefyetti ve ruhun yaratıcısına teveccüh etti. Her isimden, şekilden, varlıktan ve işaretten kurtuldu ve yükünü mutlak rabbin dergâhına indirdi.

Hislerin, hayallerin ve akletmelerin menzillerini geride bırakarak, aldatıcı yurt olan dünyadan son hedef olan yurda geçerek ve sıfatların, şekillerin ve yönlerin hem dış âlemde ve hem de ilmi olarak nefyedilmesi gerçekleştikten sonra sadece şunun gerçekleşmesi mümkündür: Alçak ve yüksek berzahlardan oluşan orta berzah âleminden geçerek ahiret âlemine ulaşır… oradan da isimler ve sıfatlar âlemine adım atar. Oradan da ihatası az olan isimler ve sıfatlar âleminden ihatası daha çok olan âleme ulaşır. Oradan mutlak ulûhiyet âlemine ve oradan da aynı cem ahadiyyet âlemine ulaşır. Bu âleme ulaşmakla bütün yaratılmışların, isimlerin ve sıfatların tecellileri o âlemde yok olur ve hem dış âlem ve ilmi olarak tüm varlıklar fani olur. Merhale merhale olan bu seyre Mevlevi, Mevlana Celalettin şu şekilde işaret etmektedir:

Cansız varlıklardan öldüm bitki oldum,

Ve bitkiden öldüm hayvan oldum.* 

İmam Humeyni

-------------------

Dipnotlar

[1] — Namazın başında ve Allah’a yöneldiği sırada birisinin şeytandan Allah’a sığınması ve istenilen kemale ulaşmak için mani ve hicapların bertaraf edilmesi talebinde bulunmak. 

[1]— En’am, 79

[1] — Birinci makamdan maksat, suluk temellerini geçip nefisle mücadele ettikten ve nefis evinden çıkıp, tabiat hicaplarını kaldırdıktan sonra ruhani makamlar ve soyut kemallere ulaşmaktır. İmam Humeyni burada onun için Allah’ın veçhi ifadesini kullanmış ve dolayısıyla onu birinci iş olarak saymıştır. 

[1] —* Adabu’s Salat, s. 233.

[1] — Cenne: kapanmak, örtülmek anlamına gelir. Leyl ise gece demektir. Yani gecenin karanlığı bastırınca, örtülünce anlamındadır.

[1] — En’am, 79.

[1] —* Takrirat-ı Felsefe, c. 3, s. 399 – 400.

[1] — En’am, 79.

[1] —* Kırk Hadis Şerhi, s. 183, on birinci hadisin şerhi. 

[1] — Bkz. Biharu’l Envar, c. 12, s. 38, Ebvab-u Kısas-ı İbrahim (a.s) ve c. 68, s. 155 ve 156, Kitabu’l İman ve’l Kufr, bap. 63, hadis: 70.

[1] —* Şerh-i Hadis-i Cunud-u Akl ve Cehl, s. 127 – 128.

[1] —* Şerh-i Duayı Seher, 13 – 14.