AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA.İR
Pazar

19 Ekim 2014

13:49:03
645387

İslam'da Sosyallik Kavramı

İslami rivayet ve hadislerden şu şekilde bir sonuç elde edilebilir: İslam, aile ortamında eğitim, ebeveynlerin doğal ve psikolojik istidatları ve onların çocuklarına olan duygusal bağlarını himaye etmekte ve ayrıca ailenin bireysel ve toplumsal olumlu diğer işlevlerini benimsemiştir. Bu da çocukların sosyalleşmesinde inkar edilemez öncelikli bir başka yöntemdir, ancak bunun anlamı o yöntemlerin mutlak olarak reddedilmesi değildir, çünkü örneğin evlat edinme ve geniş ailelerde eğitim gibi yöntemler az çok bazı yerlerde İslam’ın tekit ettiği noktalardır.

Sosyabilite, Sosyallik

Sosyolojik Perspektif

Sosyalleşme süreci yolunda, bireylerin her biri kendi kültürlerinin has bir üyesi unvanı ile uygun tutum ve eylemler sergilemektedirler. Ailelerin bu süreçte temel bir rolünün olduğunda hiçbir kuşku yoktur, ancak ailenin yanı sıra çocukların sosyalliklerinde başka etkenler de pay sahibidir. Bu faktörlerin her birinin dehalet ölçüsü, ailenin farklı kültürlerdeki sosyalliklerindeki rolü ve farklı tarihlerde farklılıklar göstermektedir. Bir çok toplumda, aile tarafından sosyalleşmek neredeyse bir çocuğun yaşlı birisine dönüşmesine kadar öğrenmesi gereken şeyleri içine almaktadır, ama en az haddinde, aile çocukların dil ve toplumun asli değer ve yöntemlerini öğrenmesinde ve kişiliğinin şekil bulmasındaki ortamı hazırlamaktadır. Bununla birlikte kesin olan şey, ailenin öteki sosyalleşme faktörlerinden zamansal olarak öncelikli olmasıdır. Çocuğun sosyalleşmesi yaşamının ilk gününden itibaren başlamakta ve hatta çocuğa süt verilme programı –düzenli süt verilmesi, zaman çizelgesine göre verilmesi veya bebeğin isteğinin olduğunda süt verilmesi- bile onun emin veya emin olmayan kişiliğinde etki bırakmaktadır. (Cotgrove, 1972: 62)

Aile tarafından sosyalleşmenin içeriği konusunda, iki nokta kayda değerdir: birinci nokta toplumun çeşitli bileşenlerden teşkil olduğu ve bazen de heterojen ve başka bir ifadeyle belki de bazı değerlerde birbirleriyle çelişik olan alt kültürler mecmuasından teşkil olduklarıdır. Ailede sosyalleşmenin doğrudan fonksiyonu, birisi mikro düzeyde (normatif çatışma) ve ötekisi makro düzeyde (Heterojenliğin sürekliliği ve toplum içinde kültürel çeşitlilik) olmak üzere dolaylı iki fonksiyona sebep olmaktadır. Mikro düzeyde bireyin ailede sosyalleşmesi normatif çatışmalara neden olabilir. Bu durum, bazen ebeveynlerin değerleriyle okul, televizyon veya aynı yaştakilerin bireye telkin etmesi gibi öteki sosyalleşme değerleriyle çatışmada ve bazen de ebeveynlerin farklı kültürlerden çıkmalarından kaynaklı değerlerinin birbirleriyle çatışması sonucu ortaya çıkmaktadır. Başta yeni yetişen gençler olmak üzere bireyler, normatif çatışmalarla karşı karşıya kalmakta ve yaşadıkları ailenin türüne göre farlı şekillerde tepkilerini ortaya koymaktadırlar. Tahakküm ve baskı normunun hâkim olduğu ailelerde, yapmacık ve riyakârca davranışlar, demokratik ailelerde ise daha çok çocuklarla anne ve babaları arasında sürekli çatışma ve keşmekeş göze çarpmaktadır.

Makro düzeyde sosyalleşmenin heterojen ve çok kültürlülüğe neden olması ise istidlale ihtiyaç duymayan bir konudur. Bir toplumda örneğin hükümet ve ona bağlı kuruluşlar, insanların tek sosyalleşme faktörü olursa, bir dize değerler yalnızca herkesin zihninde yer edinir, ancak gerçek durum ve koşullarda ailelerin sınıflar veya sosyal tabakalara yahut dini, etnik, ırksal ve farklı siyasi gruplara bağlılıklarından dolayı çeşitli değerler, tutumlar ve uygulamalar çocuklarına intikal ettirilecektir. Elbette çatışma mektebindeki aşırılığın düşmesinden sakınmak gerekir. Çünkü sikkenin bir diğer yüzü, sosyalleşmenin toplumun bir bütün halinde kalma sürecinde etkindir. Parsons’un dediğine göre:

Ailenin en önemli fonksiyonu, çocukların sosyal düzenler mecmuasına entegrasyonu yönünden duygusal (cathexes) yatırım ortamının hazırlanması ve özdeşleşmesini (identification) sağlamaktır. Çünkü gelecekte bir yaşlı unvanı ile onların içlerinde yaşayacaktır. Özel olarak, ailenin muhtemelen çocukların başkaları ile bir bütün halinde yaşama kabiliyet faktörünün ilkini sağlaması ve çocuğun güvenmek ve güvenilmek ve nüfuzunun kabul edilmesi ve kabul ettirilmesi meşrudur. (Parsons, 1965: 44)    

İkinci nokta cinsiyet rollerini öğrenme konusuna dönmektedir. Kız ve erkek çocukların farklı eğitim yöntemleri, ayırıcı kişiliklerin şekillenmesine neden olur. Bu da yaşamı boyunca farklı tutum, davranış ve duyguları sergilemesini sağlar. Çocuklar tarafından cinsiyet rollerinin öğrenilmesi, iki temel yoldan sağlanmaktadır: başta ebeveynler olmak üzere önemli başkalarının (significant others) çocukların geleneksel cinsiyet rollerine uygun davranışlar karşında ödül vermeleri gibi doğrudan eğitim ve kendi cinsinden öteki çocukları görerek daha sonra onları taklit etmeleri gibi modelleme yöntemi. (Kammeyer, et al, 1990: 335-336) Bu iki yolun yanı sıra, erkek ve kız çocukların kişiliklerinin şekillenmesinde etkin olan başka yöntemlerde bulunmaktadır. Örnek olarak bir çok ailede kız çocukları için oyuncak bebek, küçük mutfak aletleri, ev gereçleri, küçük terzi aletleri alınmakta, ama halbuki erkek çocuklar için ev yapma gereçleri, elektrikli (araba, uçak, tren) gibi aletler alınmaktadır. Bu çocuk oyuncakları, erkek çocuklarına ev işlerini yapma beceri kabiliyetlerini de kazandırmaktadır. (Michelle, 35: 1376) Ailelerde cinsiyete göre rollerin sosyalleşme konusu, feminizmde önemli eksenlerden biri olmuştur. Onlar genel olarak bu konuyu aile ve toplumda cinsiyet eşitsizliğine neden olan temel etkenlerden bilmekte ve ona muhalefet etmektedirler. Her ne kadar batıda cinsiyet model rollerinin silinmesi yönünde önemli çalışmalar yapılmış olsa da günümüzde bir çok ebeveyn, kendi çocuklarının sosyalleşme konusundaki cinsiyet rollerine daha az hassasiyet ve daha az taassup göstermektedirler. (Almquist, et al, 1978: 345)

Bu fonksiyonla ilişkili değişiklikler hususunda, görsel ve elektronik medyanın ortaya çıkmasıyla günümüzde iletişim teknolojisindeki gelişmeler, alternatif aile kurumlarının gelişmesinde örneğin yetiştirme yurtları, kreşler ve okullar, aile sosyalleşme fonksiyonunu oldukça etkisi altına almıştır. Tüm bunlara rağmen, aile çocukların sosyalleşmesi yönünden önem ve rolünü yüksek bir hadde kadar hıfzetmiştir. Parsons’na göre, çekirdek “modern” aile (geleneksel aile fonksiyonlarının zayıflamasıyla paralel olarak ortaya çıkan karakteristik sanayi toplumlarının özelliğini taşıdığını ileri sürmektedir) çocukların sosyalleşme fonksiyonu ve yetişkinlerin kişilik gelişimi için çevrenin temin edilmesi aynı şekilde kendini korumuştur. (Knuttila, 1996: 266) Kendisi ve başka fonksiyonel ekol görüşünü benimseyen uzman kişiler sanayi toplumlarındaki çekirdek ailenin fonksiyon ve yeri hakkında adımlarını gerçeklerin daha ötesine atarak tavsif etmişlerdir. Aile tarafından çocukların sosyalleşmesi çocukların sosyalleşmesindeki en önemli bir sorundur diyerek normatif yaklaşımı öne almışlardır.

Başka uzmanlar, örneğin Sosyalistler bu görüşe tepki göstermiş ve onu örneğin kadınların faaliyetlerinin ev hanımlığı ve çocuk bakımına doğru kısıtlanmasına ve sonuçta erkek ve kadın eşitliğine karşı küçük ailelerde insani eğitim için uygun koşulların hazırlanmamasına, çocuk eğitimindeki mevcut cinsel kargaşaların devamına, çocuklar için aydınlatıcı ve manevi eğitim gereçlerinin sınırlı olması ve tahakküme odaklı eğitim yöntemlerine neden olacağını ileri sürmüşlerdir. (Rosenbaum, 164: 1367) Onlar aynı şekilde ailenin biyolojik temelini görmezlikten gelerek onun için sosyal-tarihi özelliklere kail olmuş ve bu şekilde ailenin fonksiyon ve yapısının devamı hakkında münakaşa etmişlerdir. Sonuçta onlara göre “aileye özgü olan çocukların ilk temel eğitimi ile toplu eğitim merkezleri… ve şu ana kadar kimsenin düşünmediği ve hiçbir organizasyonun icra etmediği çeşitli merkezler gündeme getirilmiştir.” (Rosenbaum, 183: 1367)

İslami Perspektif

İslam perspektifinden sosyalleşme fonksiyonu hakkında iki noktanın üzerinde duracağız: birinci nokta, işlevselci kimseler ve onlara muhalif olanlarla ilgilidir. Öyle anlaşılıyor ki bu konu bir hadde kadar değer unsurları ve ideolojiden etkilenmiştir. Dolayısıyla konunun tahlil ve analizinde sanayi toplumlarının yaygın değerleri görmezlikten gelinemez; başka bir ifadeyle “çocukların sosyalleşmesindeki en önemli ve eksiksiz” yol için has bir sistemin değerlerini göz önünde bulundurmak anlamsız olacak ve sistem değerleri arasındaki anlaşmazlıklar, sosyalleşme yöntemi için en üstün yolun vurgulanması yerine çeşitli yöntemleri konuşmamıza neden olacaktır. Bunların her biri de mevcut sistem değerleri ile daha çok uyuma sahiptirler. Dolayısıyla, örneğin çocukların eğitimi konusunda mutlak tahakkümü, tam bir cinsiyet eşitliği, mutlak cinsel özgürlük, bireysel refah ve konforun maksimum düzeyde olması gibi değerlerin kabul edilmesi, aileler tarafından geleneksel sosyalleşme yöntemlerine tepkiye neden olacaktır; çok sayıda sosyalist ve feministin açıklamalarında da buna şahit olduğumuz gibi. Buna karşın, fonksiyonel uzmanların açıklamalarında da açıkça gördüğümüz gibi muhafazakâr ve sermaye düzeniyle uyumlu bir tutum benimsenirse, çekirdek ailelerde sosyalleşmeye karşı ön yargı oluşmuş olacaktır ve sonuçta İslam’da çocukların sosyalleşmesinde en üstün yolun belirlenmesi için İslam’ın değerler sistemine kapsayıcı ve genel bir şekilde ve İslam’ın evlilik ve ailenin teşkil edilmesinde güttüğü amacı ise has bir şekilde ele almak gerekir.

İslami rivayet ve hadislerden şu şekilde bir sonuç elde edilebilir: İslam, aile ortamında eğitim, ebeveynlerin doğal ve psikolojik istidatları ve onların çocuklarına olan duygusal bağlarını himaye etmekte ve ayrıca ailenin bireysel ve toplumsal olumlu diğer işlevlerini benimsemiştir. Bu da çocukların sosyalleşmesinde inkar edilemez öncelikli bir başka yöntemdir, ancak bunun anlamı o yöntemlerin mutlak olarak reddedilmesi değildir, çünkü örneğin evlat edinme ve geniş ailelerde eğitim gibi yöntemler az çok bazı yerlerde İslam’ın tekit ettiği noktalardır. Bundan dolayı, İslam’ın sosyalleşme konusundaki cinsiyet rolleri hakkındaki görüşü de İslami değerler doğrultusunda anlaşılabilir. Mutlak cinsel özgürlük ve mutlak cinsel benzerlik İslam açısından -özellikle doğal cinsel farklılıkları kabul eden İslam açısından- kız ve erkeklerin eşit olarak sosyalleşmesinde bir bağdaşımı yoktur. Bu, kadın ve erkeğin rollerinin tam olarak ayrılması ve müşterek alanların reddedilmesi anlamına gelmemektedir, zira İslam kadın ve erkeğin faaliyetlerinde cinsiyet ve müşterek alanları reddetmemektedir. Çünkü İslam bir çok ailevi ve toplumsal faaliyetlerde cinsiyeti şart bilmemektedir. Üçüncü bölümde yine bu konuya değineceğiz.

Son olarak, şu hatırlatılmalıdır ki bazı sosyoloji metinlerinde (Winch, 1971 and Schaefer, 1989: 324)  ailevi fonksiyonlardan biri olarak sayılan dini eğitim ve öğretim fonksiyonu, sosyalleşme unvanı içine sıkıştırılabilir. Bu fonksiyon, özellikle İslam açısından, önemli bir yere sahiptir ve İslami rivayetlerde Kur’an-ı Kerim, dini inançlar ve şeri hükümlerin öğrenilmesi ve özellikle namaz çocuk ve gençlere tekit edilmiştir. (Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 15: 182 ve 194-196) İslam’ın bu konuya ihtimam göstermesi konunun çok belirleyici olduğuna işaret etmektedir. Elbette aile kurumlarındaki fonksiyonel çakışmalardan dolayı, muasır toplumlardaki din, talim ve terbiye alanında, ailenin dini eğitimdeki rolünü bir hadde kadar azaltmıştır.