AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA24.COM
Pazartesi

4 Mayıs 2015

10:48:34
688189

Yetim Malı

Bizlerde bu konuda Muhakkikle aynı görüşü paylaşacak ve onun görüşünü kabul edeceğiz. Dolayısıyla eğer: “Suyun kalil (az) ve kür miktarından az olması dışında hiçbir necaset suyu necis edemez.” Denilirse, bu sözün mefhumunun anlamı fakat bu olur ki eğer su az olursa, “müstesna minhu’da olan genel kaziye (cümle) bozulur ve onun gereksinimi müstesna için cüzi hükmün sabit olmasıdır ve böyle denilebilir: hakiki mefhumu şöyle olur: “Onu hiçbir şeyin necis etmemesi söz konusu değildir” bundan da yalnızca cüziye kaziyesi istifade olunur.

(Geçmiş Şeriatların Hükümlerinde İstishap Cari Edilmez)

Geçmiş şeriatlarda sabit olmuş bir mevzu hükmünün, hakiki mesele sureti unvanı ile zamanımız mevcudatına mutabık olarak alınması mümkündür. Örneğin Yahudi ve Nasranî unvanı alınan yerler. Cümle hakikiye olsa bile bu cümlenin mevzusunun unvanı kendi mısdakının dışında mutabık değildir.

Dolayısıyla: “Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere sığır ve koyunun iç yağlarını da onlara haram kıldık…” ayeti, her ne kadar hakikiye olsa da Müslümanlar beyan edilen hükmün onlar içinde baki olup olmadığında şüphe ederlerse, istishabla önceki hükmün baki kalmasını bugün için sabit edemeyiz. Bu aynen, eğer bir hüküm fakirler için sabitse ve zenginler bu hükmün onlar içinde sabit olup olmadığında şüphe ederlerse bu hükmü zenginler için istishabla sabit edemediğimiz gibidir. Ve bu konu çok net ve açıktır.*[1]-[2]

قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِهٖ شَيْپًا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَلَا تَقْتُلُوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْ

“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz…” (151)

(Haram Olan Şeylerde İlke, Teklifi Olmalarıdır)

Şüphesiz Allah’ın En’am Suresinin bu ayetinin başında şöyle buyurması: “De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım” kuşkusuz bu ayetin ıtlak sırasında haramların teklifi olduğuna zuhuru vardır. Dolayısıyla bu ayetlerin tamamının “haram-ı teklifi” olduğuna delalet etmektedir.*[3]-[4] 

وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتٖيمِ اِلَّا بِالَّتٖى هِىَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُ وَاَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمٖيزَانَ بِالْقِسْطِ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰى وَبِعَهْدِ اللّٰهِ اَوْفُوا ذٰلِكُمْ وَصّٰیكُمْ بِهٖ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

“Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti.” (152)

(Yetimin Malına Yaklaşmamanın Anlamı Hakkında)

“Yetimin malına yaklaşmayın” ayeti hakkında konuşmak (ve maslahata riayet etmek veya yetimlerin mallarında fesadın olmamasına dikkat etmek gerektiği bu ayetin delaletindendir.)

Bu ayeti kerimenin ilişkisi hakkında söz baki kalmaktadır: “Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın.”[5] Bu şekilde ki yetimin malında tasarruf etme sırasında yalnızca maslahata riayet edilmeli yahut en yetkin en güzel ve en iyi olmak da muteberdir. Bu konu hakkında müminlerin sapmasına delalet konusunu geniş olarak konuşacağız inşallah.[6]

Bazı yönlerden bu konu ile ilintili şeylere işaret etmenin bir sakıncası yoktur.

Bundan dolayı şöyle diyoruz: “el-Yetim” kelimesinin babası ölen ve dedesi olan kişiye sıdk ettiğini farz ettikten sonra ayetin, dede ve velilerinden insirafı yoktur veya “yaklaşmayın” ayetindeki “kurb” ve yakınlıktan maksat dışsal tasarruflardır – bu durumda- ayeti kerime, her ne zaman yetimin malında tasarruf etmek yetimin maslahat ve yararına ise mükelleflerin (yetişkinlerin) yetimlerin mallarında tasarruf etmelerinin caiz olduğunu gerekli kılmaktadır.

Bazı hadislerde yetime fayda sağlayacağı takdirde bu tür tasarruflar caiz bilinmiştir.[7] Bazı hadislerde ise yetimin malına malın karışması ve bu iki malın müşterek olması yemek için izin vermiştir.[8] Bu hadislerde (bu pasajın şerhinde) şöyle gelmiştir: “Allah bozguncu ile düzelten ve ıslah ediciyi bilir.” Bu hadis, “Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncu ile düzelteni bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı. Çünkü Allah güçlüdür, hâkîmdir.”[9] Bu ayeti kerimeye işarettir.

Dolayısıyla bu ihtimale göre ayeti kerimenin, beyan ve ispatının peşinde olduğumuz şeyle bir çelişkisi yoktur. Şöyle ki dedenin almak, satmak ve bunun gibi şeylerdeki tasarrufu nafiz ve sahihtir, bu da görüldüğü gibi açıktır.

Veya kurb ve yakınlıktan maksat, itibari ve dışsal tasarrufları da kapsamaktadır ve ved’i hükmün irşadi olması ile tehrim-i teklifi arasında cem olmasının da bir sakıncası yoktur. Lafzın birden çok manada istimal edilmesi de ortaya çıkmamaktadır. Çünkü önceden dedi ki: Farz ve haramlardaki emir ve nehiyler nefsi ve irşadidir ve bu ikisi dışında istimal edilmemektedir, fakat harekete geçirmek ve engel olmak olan emir ve nehiy anlamındadır. Hiç şüphesiz örfün anlayışında, emir, nehiy, harekete geçirmek ve engel olmak farklıklar arz etmektedir, bu da ilintili olduğu şeylerin ihtilafından kaynaklanmaktadır.[10]   

“Eti yenilmeyen hayvanın kürkünde namaz kılma”[11] hadisindeki bu nehiy ve “namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın…”[12] ayetindeki emirden örf, birincisinden (hadisten) engel olmak ve sakındırılmanın, ikincisinden (ayetteki emirden) ise harekete geçirmenin irşadi olduğunu anlamaktadır. Bu, emir ve nehyin irşadi anlamda istimal edildiği anlamında değildir. Bunun fesat ve yanlışlığı vazıhtır. Bilakis namaz matlup ve istenilen olduğundan sıhhat, fesat, şart ve manileri vardır. Örf, namazdan bir şeyin yasaklanmasından o şeyin mani olduğunu ve mani olma hasebiyle ondan sakınıldığını ve engelin ona taalluku olduğunu anlar. Aynı şekilde örf, abdestin namazın şartı olduğunu ve bu sebeple abdestli namaz kılınması için emir olunduğunu anlamaktadır. 

Ama eğer emir veya nehiy kast edilen şeyin kendisine taalluk ederse, örneğin “zekatı verin” ayeti ve “şarap içmeyin” cümlesinden örf, zekatın kendisinin verilmesinin matlup olduğunu ve aynı şekilde kendisinin şarap içmesinin istenmediği ve nefret edilen şey olduğunu anlar ve bu iki örnekte lafız, heyet ve madde açısından fakat bir anlamda istimal edilmiştir.

Bahsimizdeki: “Yetimin malına yaklaşmayın” ayeti, eğer alım, satım, yemek ve bunun gibi şeyleri kapsayacak olursa, örf, yaklaşmayın sözünden ve yetimin malının itibari tasarrufundan sakındırmaktan bu irşadın batıl olduğunu ve yetimin malını yemekten sakındırmaktan vb. gibi şeylerden ise “nefsi haramı” anlar.

Her ne olursa olsun, bu ayetten maksat eğer ayet ve dedenin tasarruflarının sıhhat ve nafiz olduğuna delalet eden deliller arasında kapsayıcılık olursa, aralarında umum ve husus min vech (bir yönden özellik genellik ilişkisi) vardır. Dolayısıyla bu iki grup delilin, yetimin malından güzel bir şekilde tasarruf edilmesine dönüşmemesi durumunda, taaruz ve uyuşmazlık yaşanır.

Eğer ayeti kerime güzel bir şekilde tasarrufa dönüşmesi durumunda yetimin malından yararlanmaktan sakındırma beyanı yönünde ise, hadislerin bu ayete hâkim olduğu söylenebilir.

Dolayısıyla İmamın (a.s) buyurduğu şu hadisten: “ente ve maluke li-ebiyke” (Sen ve malın baban içinsiniz.) örf, bu hadisten itibarın, babanın malının itibarı olduğunu anlar; ne evladın malının itibarı ve ne baba ve oğulun mallarının birlikteliği itibarından değil, bu sebepten dolayı İmam (a.s) bazı rivayetlerde şöyle buyurmuştur: “Mal, baba içindir.”*[13]-[14] 

***

(Yetim Malından İstifadenin Alanı)

 Bahsimiz: maslahat durumunda herkes yetimin malından tasarruf edebilir mi? Konusudur.

Bazı ayetlerin zahirinden maslahat durumunda her insanın yetimin malından tasarruf edebileceği, bazılarınca sanılmıştır.[15]

O ayetlerden birisi şu ayettir: “Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın…”

Şu açıklamayla ki: bu ayetteki istisna mefhumu, herkesin tasarrufunun caiz olduğu yönündedir. Yetimin malına yakınlaşmaktan nehiy edilmiştir, bu şartla ki yetimin malına tasarrufu maslahat ve güzelce olmalıdır.

Bu açıklamada sakınca vardır, ilk olarak, şart mefhumunda olan tartışma, istisna mefhumunda da vardır. İmam’ın (a.s) buyurduğu bu hadisin mefhumu: “Su, kür miktarına ulaştığında, onu hiçbir şey necis edemez.”[16] Acaba: “Kür miktarına ulaşmayan suyu her şey necis eder” anlamına gelen genel bir kaziye (kaide) midir? Nitekim Şeyh A’zam (Ensari) bu şekilde istifade etmiştir.[17] Veya mefhumu cüziye kaziyesidir. O zamanda “bazıları necis olacaktır.” Nitekim “el-Haşiye” kitabının yazarı Muhakkik bu mefhumu kabul etmiştir.[18]

Bizlerde bu konuda Muhakkikle aynı görüşü paylaşacak ve onun görüşünü kabul edeceğiz. Dolayısıyla eğer: “Suyun kalil (az) ve kür miktarından az olması dışında hiçbir necaset suyu necis edemez.” Denilirse, bu sözün mefhumunun anlamı fakat bu olur ki eğer su az olursa, “müstesna minhu’da olan genel kaziye (cümle) bozulur ve onun gereksinimi müstesna için cüzi hükmün sabit olmasıdır ve böyle denilebilir: hakiki mefhumu şöyle olur: “Onu hiçbir şeyin necis etmemesi söz konusu değildir” bundan da yalnızca cüziye kaziyesi istifade olunur.[19] 

Tüm mükelleflere nehyin ilintili olduğu yerlerde de bu şekildedir. Yani nehyi tüm mükelleflerden selp etmemesi dışında istisnanın onda bir faydası olmaz.

Dolayısıyla “Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın…” ayetinin “yetimin malına güzel bir şekilde olması durumunda yakınlaşın” gibi böyle bir mefhumu yoktur. Çünkü böyle bir yakınlaşma tüm mükelleflere veya onlardan bazılarına farz değildir. Bu yakınlaşmanın caiz olması onun nehyinin mukabilinde değildir ve ayrıca mefhumunun cevazı yoktur, bilakis mefhumu herkesin yakın olmamasını selp etmektedir. Bu mefhum da bazı mükelleflerin yakınlaşma cevazı ile bozulmaktadır.

Anlatılanlar kabul görmese de genel kaziyenin sabit olması da sıkıntılıdır. Dolayısıyla bu ayetin mücmel olduğunu söyleyerek başka kaidelere müracaat etmek zorundayız.

(Tasarrufun Caiz Olmasının Umumiyet Bulmasındaki Şüphe)

Eğer denilirse ki: kaziye mefhumunun cüziye olduğu yerlerde, böyle olmasının nedeni “es-Şey” ve “el-Kul” unvanlarının veya bunun gibi şeylerin onun mantukunda (söylenmiş, denilmiş, söz) alındığındandır. Mantukta böyle unvanların alınması durumunda, bunun gereksinimi mefhumun cüziye olmasıdır. Dolayısıyla bu cümlelerin mefhumu: “Onu hiçbir şey necis edemez”, “Onu necis eder” yahut “Onu necis edecek bir şey yoktur” cüziye kaziye olur. Aynı şekilde eğer böyle unvanlar istisnaiyye cümlelerinin mantukunda da alınırsa böyledir.

Ama eğer böyle unvanlar mantukta alınmasa, onun mefhumunun külli ve genel olmasından başka çaremiz yoktur. Nitekim ayeti kerimedeki bahsimizde bu şekildedir.

Dolayısıyla, “Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın…” ayetinin mefhumu, yetimlerin malına yakınlaşılabileceği ve tüm mükelleflerin ona yaklaşmasının caiz olduğu ispatlanmış olur, bu şekilde olursa sanki: “güzel bir şekilde yakınlaşın” demiş gibi olur.

(Yetimin Malına Yakınlaşma Ayetinin Mefhumunun Külli Olmasına Dair Şüpheye Cevap)

Cevap olarak söylenmektedir ki: hiç şüphesiz istisnayı kullanarak ve onun bazı kısımlarını dışarı atmak, gerçekte istimali irade ile kelamda olan kısımları dışarı atmak anlamındadır. Dolayısıyla dede veya büyük babanın bu istimalle tezadının olduğu malum olmaktadır ve müstesna minhu’nun lafızları kendi gerçek manasında kullanılmıştır. Eğer bu istisna olmasaydı bizler bu müstesnada irade olunan istimal ve iradenin ciddi olduğu ve dedenin de istimaline şamil olduğuna hükmederdik, ancak bu istisna ile ciddi iradenin istimali iradeye muhalif olduğu netlik kazanmıştır.

Dolayısıyla, müstesnanın karşısında iptidai hükmün olması değil, istisnanın anlamı önceki hükümden müstesna miktarı kadar ayrı olunmasıdır. Müstesna minhudan ayrılmak ve hariç olmanın gereksinimi, genel olarak müstesna için müstesna minhunun karşısındaki hükmün maksimum olarak sabit olmasıdır.

Dolaysıyla, “Fasıklarları dışında âlimlere ihtiramda bulunun” cümlesi, bu cümlenin başlangıçtaki içeriğinden müstesna minhuya muhalif hükmü sabit etmemektedir ki haram veya ihtiramın cevazı yahut başka bir hüküm olsun, bilakis yalnızca fasıklar ikram ve ihtiramın farz olmasından hariçtirler. Dolayısıyla yalnızca fasık ulemalara ikramın farz olmadığına delalet etmektedir. İsterse onun gereği –hükümsüz hiçbir hüküm olmasa bile- hiçbir ahkâm muayyen ve müşahhas olmadan hükmün vücuba mugayir olması sabit olmuş olsun.

Bundan dolayı “yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın” ayetindeki istisna, yetimin malına – maslahat olursa- yaklaşmanın haram olduğunu kesmektedir ve bu durumda istisnanın başlangıç içeriği şöyle olmuş olur: “güzel bir şekilde olduğunda yetimlerin mallarına yakınlaşmayın söz konusu değildir.” İşte bu, mefhumu cüziye kaziyesi olana kadar, umumun nefyinden daha da kapsayıcıdır. Yahut nefyin umumundan ta mefhumuna kadar külliye kaziyedir. Dolayısıyla yalnızca cüziyetin ispatı mümkündür, çünkü kadri mutayekken olan yalnızca bu cüziyettir.

Anlatılan anlam tıpkı istisnanın iktizasıdır ve istimali irade ile dâhil olan şeyin hariç edilmesi kaidenin hıfz edilmesidir.

Zihinlerimizde yer edinen şeye göre ise, bir hükmün istisna edilmesi, önceki hükme aykırılıktır, dolayısıyla bahsimizdeki mefhum şöyle olur: “Güzel bir şekilde yaklaşın.” Ve muhtemelen bu anlam defalarca büyüklerden duyduğumuz şu sözden kaynaklanmaktadır: Nefiyden istisna, ispattır ve ispattan istisna, nefiydir.*[20]-[21]

İmam Humeyni

ABNA24.COM 

------------------------------------

[1] — Bkz. Resail Şeyh Ensari, s. 381, satır. 10.

[2] — İstishab, s. 147.

[3] — Konu, ayetlerin teklifi hükümlere mi yoksa vaz’i hükümlere mi delalet ettiği konusudur. Bu konu şu ayeti kerimeden başlamış: “Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın.” (En’am, 152 ve İsra, 34) ve ayeti kerimenin içeriği, teklifi hükümleri mi kapsamakta ve dışsal cisimler ve dışsal tasarrufları mı içermektedir yoksa irşadi hüküm ve itibari işler mi? Hz. İmam Humeyni, zikredilen ayet gibi başka ayetlerle bu mananın ispatı yönündedir ve hükümlerin beyanı ve haramların zikrinde ilke ve prensibin teklifi hükümlerin beyanı noktasının ispatı yönündedir. Bu hükümlerin beyan makamında olduğu için yapmak, yapmamak ve bahsedilen konularda tasarrufta bulunmamanın anlamı yoktur. Ayetin başında Allah haram olan şeyleri açıklama beyanındadır, dolayısıyla hükmü beyan etme ve dışarıda var olan şeylerde tasarrufun yasaklığını gözetmektedir.  

[4] — Kitabu’l Bey’, c. 2, s. 707. 

[5] — En’am, 152; İsra, 34.

[6] — Bkz. Kitabu’l Bey’, s. 2, s. 703. Bu konu genişçe ele alınmıştır.

[7] — Vesailu’ş Şia, c. 17, s. 248, Kutabu’t Ticaret, ebvabu ma yektesibu, bap. 71, hadis: 1.

[8] — Vesailu’ş Şia, c. 17, s. 254, Kutabu’t Ticaret, ebvabu ma yektesibu, bap. 73.

[9] — Bakara, 220.

[10] — Kitabu’l Bey’, c. 2, sayfa 364’de bu konuya yer verilmiştir.

[11] — İlelu’ş Şerai, s. 342, h. 1; Vesailu’ş Şia, c. 4, s. 347, Kitabu’s Salat, Ebvabu’l Libasu’l Musalli, bap. 2, hadis: 7. Kitaplarında nakledilen hadis şöyledir: “Eti yenilmeyen hayvanın kürk ve kılları üzerinde namaz kılma.”

[12] — Maide, 6.

[13] — Bkz. Vesailu’ş Şia, c. 17, s. 264, Kitabu’t Ticaret, Ebvabu ma yektesibu bihi, bap, 78, hadis: 4. 

[14] — Kitabu’l Bey’, c. 2, s. 610–612.

[15] -Ensari, Mekasib, s. 156, satır. 17; İsfahani, Haşiye Mekasib, c. 1, s. 219, satır. 25.

[16] — Kuleyni, Kâfi, c. 3, s. 2, h. 1 ve 2; Saduk, el-Fakih, c. 1, s. 8, h. 12; Tusi, Tehzibu’l Ahkâm, c. 1, s. 39, h. 107–109 ve s. 40, h. 109 ve s. 226, h. 651; Tusi, el-İstibsar, c. 1, s. 6, h. 1 ve 2 ve s. 11, h. 17 ve s. 20, h. 45; Vesailu’ş Şia, c. 1, s. 158, Kitabu’t Taharet, Ebvabu’l Mau’l Mutlak, bap. 9, h. 1, 2, 5 ve 6. Tüm bu kitaplarda şöyle gelmiştir: “Su, kür miktarına ulaştığında, onu hiçbir şey necis etmez.”

[17] — Kelanteri, Matarihu’l İnzar, s. 174, s. 29, Şeyh Ensari’nin ders takriratları.

[18] — Hidayetu’l Musterşidin, s. 291, s. 27–37.

[19] — Bkz. Menahicu’l Vusul, c. 2, s. 212; Subhani, Tehzibu’l Usul, c. 1, s. 450, İmam Humeyni’nin Usul dersinin takriratı.

[20] — Kummi, Kavaninu’l Usul, c. 1, s. 251, satır. 9; İsfahani, el-Fusulu’l Garaviye, s. 195, satır. 22; Horasani, Kifayetu’l Usul, s. 247, satır. 10.

[21] —* Kitabu’l Bey’, c. 2, s. 696–699.