AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı
Pazar

26 Kasım 2017

17:39:52
869266

İmam Hasan Askeri'nin Şehadet Yıldönümü Münasabetiyle...İmam Hasan Askeri (a.s) Asrında Siyasi ve Sosyal Durum

Hem İmam (a.s) ile halk arasında irtibat köprüsü olacak ve hem de uzak noktalardan şeri’ ödemeleri toplayacak ve İmama (a.s) ulaştıracak sistemli bir ağın olması gerekli idi. Bu, geçmişi olan bir hareketti ve İmam Askeri (a.s) bu ağın genişletilmesi ve ondan yararlanmak için çaba sarf ediyordu.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA - Ebu Muhammed Hasan bin Ali Askeri, on üçüncü masum ve Şiilerin on birinci imamıdır. Şii kaynaklarının çoğunluğuna göre 230 h.k yılının Rebiulevvel ayında dünyaya gelmiştir. Babası, İmam Hadi (a.s) ve annesi Süsen veya Selil adında çok değerli bir hanım idi. Onun imamet dönemi 254 h.k yılında başladı ve 260 h.k yılına kadar sürdü. O değerli İmam (a.s) 29 yaşında iken Rebiulevvel ayının 8. gününde şehit oldu ve Samerra’da değerli babasının yayında toprağa verildi. Aşağıda gelen yazı sadece Hazretin baskı altında yaşadığı boğucu atmosferi yansıtma hedefini taşımaktadır.

İmam Hadi (a.s) ve İmam Hasan Askeri (a.s) zorla Samerra’da tutuluyorlardı; Samerra o zaman hilafet hükümetinin başkenti idi. O masum İmamlar (a.s) askeri bir üs olan “el-Askeri” denilen bir yerde ikamet ediyorlardı.

İmam Hasan Askeri (a.s) Samerra’da ikamet ettiği müddet içinde ya hapiste idi veya serbest olsa dahi gözaltında idi ve kimseyle görüşme hakkı yoktu. Birçok rivayet onun hapiste tutulduğunu bildiriyor; onlardan birinde gelmiştir ki Abbasi halifesi Mu’tez billah, Said Hacib’e İmamı hapse götürmesini emretti. Ebu’l-Haysem bu konudaki endişesini o hazrete yazdı. Hazret şöyle cevap verdi: “Üç günden sonra genişlik hasıl olacaktır.” Üç gün sonra Mu’tez öldürüldü.

İmam Hadi (a.s) ve İmam Askeri’nin (a.s) Samerra’ya zorla getirilmeleri ve orada zorla tutulmaları, bazı yönlerden Memun’un İmam Rıza’yı zorla kendi yanına götürtmesi bağlamında uyguladığı siyasete benzemektedir; bu vesileyle İmamın Şiileriyle olan irtibatını yakından kontrol edebilecekti. Çünkü İslam dünyasının geneline yayılmış olan Ehlibeyt (a.s) dostları, İmam Hadi (a.s) ve İmam Askeri (a.s) ile derin bir irtibat halindeydiler; özellikle İmam Askeri (a.s) zamanında ki Şiiler milyonlarca sayıya ulaşmışlardı ve İmamlarının hakkının zalim hâkimler tarafından gasp edildiğine inanıyorlardı. Bu yüzden humus, hediyeler ve diğer şeri’ ödemeleri o hazrete gönderiyorlardı ve halkın temsilcilerinden oluşan heyetler Samerra’ya geliyorlardı ve şeri’ hükümleri öğrenmenin yanında şeri’ ödemelerini İmama (a.s) teslim ediyorlardı.

Bu şekilde daha önceden şekillenmiş olan Şiilerin sistemli şebeke ve ağları, Abbasi hakimiyeti için tehlikeli idi. Bu yüzden İmam Hasan Askeri (a.s) şiddetli bir şekilde kontrol altında tutuluyordu ve İmamın sürekli bir şekilde hilafet merkezi ile irtibat halinde olması istenmişti ve İmam her Pazartesi ve Perşembe günü saraya gidip huzurunu bildirmek zorundaydı. Durum öyle bir hal almıştı ki halk doğrudan imam ile görüşme imkânına sahip değillerdi.

İmamın (a.s) halk içindeki ve hatta hükümet fertleri arasındaki sosyal ve ahlaki konumu açıkça kendini gösteriyordu ve hiç kimse vakarda, iffette, büyüklükte ve akıllılıkta onun gibi değildi. İmam Hasan Askeri’nin (a.s) huzurunu bildirmek için saraya gideceği gün halk arasında büyük bir sevinç ve şevk vardı; halk sokakları dolduruyordu. İmam (a.s) geldiğinde tüm sesler kesiliyordu ve İmam (a.s) aralarından geçip gidiyordu ve hilafet sarayına giriyordu. Bu topluluğun çoğunu İmamla görüşmek için uzak bölgelerden gelen Şiiler oluşturuyordu.

Şii nüfusunun artması ve halkın temsil heyetlerinin geliş gidişleri, İmamlara (a.s) gelen malların varlıların çokluğu halifelerin İmamlara (a.s) zorluk çıkarmalarına neden oluyordu. Bu yüzden İmamlar (a.s), gizliliğe ve takiyeye yöneliyorlardı. Baskılar ve zorluklar İmam Askeri (a.s) zamanında daha da arttı. O, bu durumu görünce takiyeye yöneldi; takiye ve gizlilik o kadar şiddetli idi ki İmam (a.s) Şiilerine verdiği emirle, saraya doğru gittiğine ona işaret etmemelerini ve selam vermemelerini buyurmuştu; çünkü takibe alınmalarına ve hapse atılmalarına veya öldürülmelerine neden oluyordu.

Ali bin Cafer, Halebi’den şöyle naklediyor: “İmam (a.s) hükümet merkezine gideceği gün bizler Askeriye’de toplanmış hazreti bekliyorduk. Bu sırada Hazretten bize bir mektup yetişti. Mektubun içeriği şöyleydi: “Hiç kimse bana selam vermesin ve bana işaret etmesin; çünkü sizler güvende değilsiniz.”

İmamın (a.s) bu sözü, Abbasi hakimlerinin İmamın (a.s) Şiileri ile olan irtibatlarını kontrol etmek için ne kadar çok çaba sarf ettiklerini güzel bir şekilde gösteriyor. Elbette hem İmam (a.s) ve hem Şiiler öne gelen birçok fırsatta birbirlerini mülakat ediyorlardı. Hatta bu irtibatlar bakkal, yağ satıcısı vs. gibi şeyler altında gerçekleşiyordu.

İmam o kadar şiddetli bir kontrol altındaydı ki gece Hazretin evine baskın düzenliyorlardı ve arama yapıyorlardı. Öyle ki Bathai, İmamın (a.s) evinde silah ve emval olduğunu Müvekkile bildirmişti. Said Hacib diyor ki: “Gece onun evine doğru gittim ve evin üstüne çıkmak için bir merdiven bıraktım ve Hazretin evinin üzerine çıktım. Sonra merdiveni evin bahçesine sarkıttım; bu sırada bu karanlıkta evin içine nasıl gireceğimi düşünüyordum ki bir ses işittim: “Said! Orada bekle de sana bir mum getireyim.” Biraz bekledim, bana bir mum getirdi. O mumun ışığında eve girdim. Bir hasırın üzerinde yünden bir cübbe, bir başlık ve seccade gördüm ve o zamanda İmamın (a.s) namaz kıldığına yakin ettim. Sonra bana buyurdu ki: “Şimdi evi ve odaları gez.” Ne kadar gezdiysem de orada bir şey bulamadım.

Halifeler, İmamların (a.s) tutuklanıp hapse atılmasıyla yetinmiyorlardı, o hazretlerin dostlarını da tutuklayıp hapse atıyorlardı. Samerra’da İmamın (a.s) ashabından bir grubu tutuklamışlardı; onlardan bazıları şunlardı: Ebu Haşim Caferi, Davud bin Kasım, Hasan bin Muhammed Akiki, Muhammed bin İbrahim Amri vs. ki Salih bin Vuseyf’in gözetimi altındaydılar.

Bu durum gözetildiğinde İmamların (a.s) işlerini gizli yapmaktan ve takiye yapmaktan başka bir çareleri yoktu. Davud bin Esved’in rivayetine göre Ebu Haşim Caferi şöyle dedi: “Mevlam Hasan Askeri (a.s) beni yanına çağırdı; bana kapı altı gibi uzun ve yuvarlak bir tahta verdi ve buyurdu ki: “Bu tahtayı Osman bin Said Amri’ye (o zamanda hazretin temsilcisiydi) ulaştır.” Yola koyuldum, yol esnasında katıra binmiş birisiyle karşılaştım. Katır yolda yürümeme engel oluyordu. Elimdeki tahta ile katıra vurdum; tahta kırıldı ve tahtanın arasında yazılı kağıt parçalarını gördüm. Hemen onları tahtanın arasına yerleştirdim ve onu koltuğumun arasına gizledim.

Dönüşte İmamın (a.s) evine yaklaştığımda, İmamın (a.s) hizmetçisi beni karşıladı ve bana dedi ki: “Mevla diyor ki niçin katırı vurdun ve tahtayı kırdın?” Dedim ki: “Onun arasında ne olduğunu bilmiyordum.” Dedi ki: “Daha sonra bahane getireceğin ve özür isteyeceğin bir işi niçin yapıyorsun? Sakın artık böyle bir şeyi tekrar etme. Ne zaman bana küfür eden birini görürsen sana verilen görevi yerine getireceğin yola koyul ve sakın tepki verme veya kendini tanıtma. Ne yaptığın bana ulaşmaktadır.”

Hem İmam (a.s) ile halk arasında irtibat köprüsü olacak ve hem de uzak noktalardan şeri’ ödemeleri toplayacak ve İmama (a.s) ulaştıracak sistemli bir ağın olması gerekli idi. Bu şebeke, İmamlar (a.s) tarafından vekillerin tayin edilmesiyle oluşturuldu ve İmam (a.s) ile vekiller arasında kurulan irtibat ile dini ve siyasi hidayetler sunuldu. Bu geçmişi olan bir hareketti ve İmam Askeri (a.s) bu şebekenin genişlemesi için çaba sarf etti. İlmi geçmişi olan ve önceki İmamlar ile veya hazretin kendisi ile sağlam irtibatı olan kişiler vekalet için tayin ediliyordu. İmam (a.s), mektuplarında vekillerine gönderdiği mektupları şeytanlardan gizli tutmalarını tavsiye ediyordu.

ABNA24.COM