AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : Aydınlık
Cumartesi

10 Şubat 2018

05:06:01
881359

‘ORTAK SİYASETLER ÜRETMELİYİZ’

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Aydınlık’a konuşan eski İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Muttaki iki ülke arasındaki ilişkileri ve bölgedeki gelişmeleri enine boyuna Aydınlık’a değerlendirdi.

Suriye’de olayların başladığı zamanlarda İran’ın dış politikasını belirleyen en önemli isimlerden biri olan Manuçehr Muttaki Aydınlık’a konuştu. Eski İran Dışişleri Bakanı olan ve şu anda da “Uluslararası İslami Takribi Mezahib (Mezheplerin Yakınlaşması) Kurumu Başkan Yardımcılığını yapan Muttaki’ye göre, Türkiye ve İran başta olmak üzere bölge ülkelerinin birlikte hareket etmesi tüm sorunları çözer.

“Türkiye ile ortak siyasetler üretmeliyiz” diyen Muttaki, söyleşide Amerika’nın bölgede yenilgisini de çarpıcı örneklerle anlattı. Söyleşide hassas dengelerden ve nedenlerden dolayı gündemde olan birçok konuya değinmemeye dikkat ettik. İşte, iki ülke ve bölge ülkelerinin birliği açısından son derece önemli mesajlar veren Muttaki’nin Aydınlık’ın sorularına yanıtları:

‘TARİH BİZE ŞUNU GÖSTERDİ...’

n Türkiye ve İran’ın kültürel benzerlikleri ve ortak kaygıları nelerdir? Yıllarca yan yana yaşamış bu iki milletin ortak düşünceleri var mıdır?

Türkiye ve İran aynı kaygıları ve çıkarları paylaşan iki kardeş ülkedir. Aynı zamanda dünyanın en önemli noktasında bulunan iki önemli ülkedir. Tarih bize şunu göstermiştir: Bu iki ülke ne zaman birbirlerinin yanında olmuşlar, hem sorunları halledebilmişler hem de girdikleri birçok işten de başarıyla çıkmışlar.

AKLA DAYALI İSLAM

İki ülkenin ortak sorunları vardır. Müslümanlığı ve İslamı sorun olarak göstermeye çalışıyorlar, ancak iki ülke farklı ve bu konuda bağımsız hareket etmek istiyor. Bazı çevreler Müslümanlığı kötülemeye çalışsalar da, İran ve Türkiye gerçek Müslümanlığı temsil etmektedir. El Kaide, IŞİD gibi tekfirci terör örgütleri ve aşırıcılık çevremizde etnik oldu. Ancak iki ülke böyle bir ortamda dahi mezheplerin bir arada yaşayabilmesini sağlamışlardır, hep de bu düşünce içerisindedirler. Bugün bu ülkeler, akla dayalı İslamı temsil edecek güçtedir.

‘DİYANET İŞLERİ BAŞKANI İLE GÖRÜŞTÜM’

Her iki ülke de tarihte çok zengin medeniyetlere sahiptir. Dolayısıyla hem birbirlerine yardımcı olabilirler hem de dünyanın başka ülkelerine katkı sağlayabilirler. Biz uluslararası mezhepleri yakınlaştırma kurumu olarak IŞİD sonrası, terörün ve tekfirciliğin bittiğini ve bundan sonra barışın sağlanabileceğini inanıyoruz. Artık, mezhepleri yakınlaştırmanın zamanıdır. Bunun için de diyalogların yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuları Diyanet İşleri Başkanı ve oradaki heyet ile de görüştüm. Sayın Başkanı Tahran’a resmi olarak davet ettik.

Ben şuna inanıyorum. Gerçek İslamı anlama konusunda bir eğilim var. İran ve Türkiye de, bu barışı sağlayabilir ve tüm dünyaya bu barışını sunabilir.


‘ORTAK SİYASETLER ÜRETMELİYİZ’

n Bundan sonra, özellikle de Amerika’nın bölge politikalarını değiştirebilmek, bölgedeki sorunları çözebilmek adına iki ülkenin hem stratejik, hem siyasi hem de askeri işbirlikleri nasıl bir zemine oturmalıdır? Nasıl bir işbirliği yapılmalı? İki ülkenin işbirliği uluslararası sistemde neden önemli?

İki ülke ortak siyasetler yürütebilir. Son 15 yıla baktığımızda bunu görebiliyoruz. Bölge ülkeleriyle birlikte bölgenin istikrarını sağlayacak şekilde politikalar üretmeliyiz.

Önceki dönemlerde bunun örnekleri vardır. Mesela bölge ülkelerinin işbirliği ile Lübnan’daki Cumhurbaşkanlığı krizini masaya yatırdık ve o sorunu çözmeye çalıştık, Hamas’a ve Filistinlilere katkı sağladık, serbest özgür bir seçim ortamında Gazze’de bir devlet oluşturulmasına katkı sağladık, Suudi Arabistan’ın da katkısıyla, Hamas ve El Fetih’i yakınlaştırdık...

‘ŞAMGEN’İ KURDUK’

En etkililerinden birisi de Şamgen’di. Suriye buhranından önce İran Türkiye Suriye ve Irak vize anlaşması yaptık ve Şamgen işbirliğini kurduk. Avrupa’da Şengen var, biz Şamgen’i kurduk. Bütün bunlar, bölge işbirliğinin ka-pasitesinin var olduğunu gösteriyor. Bunun gereği olarak, bölge sorunlarının çözümü için siyasetlerimizi yakınlaştırmamız gerekiyor. Biz bu dönemde dünyanın her yerinde devamlı görüş alışverişi içerisindeydik. Çok yakın bakışımız vardır birbirimize. Ne zaman ki yakınlaştık, işbirliğimiz de artmıştı.

KUZEY IRAK REFERANDUMU

Irak’ın kuzeyinde bir Kürdistan referandumuyla karşı karşıya kaldık. Şunu söylemek gerekiyor; Kürtler İran, Türkiye, Suriye ve Irak’ta bizlerin vatandaşlarıdır. Bu insanların bizim toprak bütünlüğümüzün içerisinde çok önemli bir yeri vardır. Bütünlüğümüzün de bir stratejisidir. Düşmanlarımız bizi etniklere ve kavimlere ayırmak istiyorlar. Ancak İran ve Türkiye şunu anladı: “Bu ayrımcılık hareketinden, bağımsızlığa yönelik hareketten hangi ülkeler hoşlanıyor?” Bunu sezdiler. Sonuç olarak iki ülke aynı görüşe vardılar. Biz Irak’ın parçalanmasını istemediğimizi söyledik, ancak bir taraftan Amerika, diğer taraftan Siyonist rejim (İsrail) parçalanmayı teşvik ediyordu ve ülkeyi bölme taraftarıydılar. Bölge ülkeleri buna karşılık, kesin bir şekilde sınırları kapattıklarını açıkladılar ve net bir tavır sergilediler. Bu ülkeler (Amerika ve İsrail) bu tavrı gördüklerinde o zaman gerçeği anladılar ve hareketten vazgeçtiler.

RUS JETİ KRİZİ

Krizler ve buhranlar arada çıkabilir, önemli olan bu buhranı çözmek için gereken iradenin olmasıdır. Türkiye ile Rusya arasında bir kriz çıktı (Rus jetinin düşürülmesi). Ben o zaman, “Türk yöneticiler bu konuda buhranı çözebilecek kadar zekidirler” dedim ve Türkiye’deki yönetim bu sorunu çözdü. O cepheleşmeyi de yatıştırdılar. Her zaman şuna inandım: Türkiye ve İran bölgesel işbirliğinde ortak çıkarlara sahipler.

SOÇİ TOPLANTISI

n Suriye konusunda neden İran, Şam’ı destekledi? Türkiye ve İran Suriye sorununu birlikte çözebilir mi?

Bütün dünyanın gözü Suriye’de, 8 yıldır çok şiddetli bir krizle karşı karşıyalar. Biz Türkiye ile devamlı olarak Suriye buhranının çözümü için istişare yapıyoruz. İster ortak görüşe sahip olduğumuz konularda olsun, isterse ihtilaflı olduğumuz konularda olsun... Devamlı istişare halindeydik.

Türkiye ya da İran’da yönetimi protesto eden kişiler ellerine silah alır ve Türkiye veya İran devleti aleyhine savaşmaya başlarsa, ülkeler de kendini savunma hakkı kazanır. Yani Suriye’deki protestoculara silah verenler bir anlamda Suriye devletine de onlara karşı mücadelede haklılık tanıdılar.

‘AMERİKALILAR BURADA REHİN ALINDI’

Perdeler kenara çekilip, sahne aydınlanınca Türkiye ve İran Soçi’ye katıldı. Şimdi de Türkiye ve İran Suriye sorununu çözmek için yan yana duruyor. Amerika, “Suriye yönetimi gitmelidir” diyor, ancak Türkiye ve İran, “Hayır, Suriye yönetimini Suriye halkı seçecektir” diyor. Nasıl Türkiye’deki İran’daki yönetimi halk seçiyorsa... Burada birbirine tam zıt olan iki mantık ile karşı karşıyayız: Biri zorbalık mantığı, diğeri de mantığın zorbalığıdır.

Biz her olayda adilane bir mantık ortaya koymalıyız. Bölgedeki kapasiteler tekrar yerini buluyor yavaş yavaş. Nasıl bölge ülkeleri oturdu, Şamgen hareketini başlattılarsa bir zamanlar, buna benzer bir birlikteliğin yeniden olması mümkündür. Amerikalılar geldiler, bölgeyi rehin almak istediler, ancak sevindiricidir ki, kendileri burada rehin alındılar. Amerikalıların bölge ile ilgili ortaya koyduğu her proje yenilgiyle sonuçlandı. 16 yıldır Afganistan’dalar. Hiç kimse Amerika’nın Afganistan’da zafer elde ettiğini söyleyemez.

Bush’un yani Cumhuriyetçilerin Amerika’da yenilmelerinin sebeplerinden biri Afganistan’da yaşadığı mağlubiyetti. Obama da aynı şekilde. Obama’nın son seçimlerde yenilgisiyle Cumhuriyetçiler geldi. Bu dönemleri analiz ettiler ve baktılar ki; bu son 16 yılda hiçbir yerde hiçbir zafer elde etmemişler ve sadece Amerikalılara karşı nefreti artmıştır.

Bir zamanlar Amerikalılar verdikleri her talimatı herkes yerine getirmek zorundaydı. Ama bugün görüyoruz ki; var güçleriyle bölgeye hücum etmelerine rağmen bir zafer elde edemediler.

Dışişleri Bakanlığı yaptığım yıllarda, Amerikalılar Irak’a geldi ve orada saplanıp kaldılar. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı. O dönem 150 sayfalık bir rapor hazırladılar ve raporun sonucunda, “Amerika bugüne kadar bir zafer elde edemedi, bundan sonra da edemez...” diye yazdılar. Tavsiyelerinden biri de “Amerika İran’la bu konuyu müzakere etmelidir” oldu. Irak’la ilgili bir toplantıya Mısır’da katıldığımda Amerikalılar geldi ve bana “Biz sizinle müzakere etmek istiyoruz” dediler. Amerikan çıkarlarını korumak için görevlendirilen İsviçre Büyükelçisi Tahran’da bize rapor gönderdi. Raporda, “Amerika sizinle müzakere yapmak istiyor” yazıyordu. Biz muhalefet ettik, görüşmeyi reddettik. Daha sonra Irak liderleri, Ayetullah Hamaney’e mektup yazdı. “Bizim hatırımız için müzakere edin” dediler. Hameney Dışişleri Bakanlığına, yani bana ve devlete izin verdi müzakere için. Ve biz 3 kere Amerikalılarla bu konuyu müzakere ettik.

‘DÜNYA ARTIK KORKMUYOR’

Görüşmemizde, Amerikalılara, “Neden Irak’ta başarılı olamadıklarını” anlattık. Sözlerimiz demokratlara ulaştırıldı. Obama başkan olmak için, “Ben eğer seçimi kazanırsam Amerikan askerlerini Irak’tan çekeceğim” vaadini verdi. Seçilince de bunu yaptı.

Tıpkı dün olduğu gibi bugün de analiz ediyorlar. “16 yıldır biz hiçbir yerde zafer elde edemedik” dediler ve şu sonuca vardılar: “Dünya artık Amerika’dan korkmuyor.”

Yeni bir görüntü vermek için de yeni bir çehreye ihtiyaçları vardı, bir tüccarı Amerika’ya başkan yaptılar. Amerika Başkanının yeni siyaseti bölgelerde gerginlik yaratmak ve sonrasında faturaları bu ülkelere çıkarmak. Birden bir baktık, Kuzey Kore aleyhine konuştu, sanki dünyada nükleer savaş çıkacak! Tabii Trump Kuzey Kore’ye karşı savaşacak bir adam değil, ama öyle bir atmosfer yarattı ki, Güney Kore ve Japonya’yı korkuttu. Ondan sonra da bu ülkelere fatura çıkarttı, “Gelin şu silahları alın şunları satalım size” dedi.

‘BUSH RÜYALARLA GİTTİ’

Biz 39 yıldır Amerika ile farklı tutumlara sahibiz. Bir zamanlar Bush’un, İran’a savaş sevdası vardı. Hatta belki de başkanlığının son yılında her gece rüyasında İran’la savaştığını görüyordu. Ancak bu rüyalarla Beyaz Saray’dan gitti. Biz o zaman Bush’a, “İran’a karşı bir savaş çıkartırsan bunun sonucu senin için ne olacak?” diye sorduk. Amerika’daki akıllı insanlar, “Tamam İran’a karşı savaşmaktan vazgeçtik” dediler.

Şimdi ise bir baktık, bu kez Trump Suudi Arabistan’a geldi. Oradaki yöneticilerle İran aleyhinde öyle bir konuştu, sanki ertesi gün bir savaş çıkacakmış gibi... Suudi Arabistan çok zor şartlardaydı. Hem kendi içinde sorunlarla karşı karşıyaydı, hem de yurt dışındaki dosyası iyi değildi. Amerikalılar’a, “3 ay içinde Yemen meselesini bitireceğim” diye söz vermişti. 3 yıl geçti ama hiç bir şey yapamadı.

AMERİKALILAR AKILLANMALI

* Yenilen ABD’nin bölgedeki hegemonyasını Türkiye ve İran nasıl kırabilir?

Haklı ve düzgün siyaset izleyerek... Erdoğan, Davos’ta Siyonist rejimin Cumhurbaşkanının sözlerini kabul etmedi. Ben o zaman Dışişleri bakanı olarak Davos’taydım. Sayın Erdoğan, gece yarısı saat 01.00’da Davos’tan döndüğünde İstanbul’da muazzam bir kalabalık onu karşıladı. Amerika “Kudüs Siyonist rejimin başkentidir” dediği zaman da Türkiye, İİT zirvesini düzenledi. Burada da Amerika’nın eylemini mahkûm ettiler. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde biz de yardımcı olduk. Bu konu aleyhinde bir bildiri yayımlandı. BMGK’da 14 üye Amerika’nın aleyhine tutum sergiledi. Bu da gösterdi ki, Kur’an’ın bir mesajıdır, halkların çıkarı olan bir şey kalıcıdır.

Ben şuna inanıyorum: Amerikalılar akıllanmalılar. Yani her şeyi tekeline almaktan vazgeçmeli, sahip olduğu şeylerle yetinmeliler. Bugün Amerika’da şöyle bir aydınlanma söz konusudur, “Neden Amerika bütün kaderini İsrail’in kaderine düğümlemiştir” Bunu soruyorlar.

Biz Şamgen’de, “Kim bu 4 ülkeden birinin vizesini alırsa diğer ülkelere de seyahat edebilir” kararı almıştık. Daha sonra, “Ürdün ve Lübnan’ı da bu işin içine katalım 6 ülke olsun” dedik. Bu kararı bölgede genişletmeyi planlıyorduk. Her ülkenin her bölgenin sorunu o bölgede halledilmeli, çözülmeli stratejisi olmalı. 20 yıldan beri Minsk grubu Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunun çözümü için müzakereler yapıyor. Ama hiçbir sonuç alamadılar. Oysa biz bölge içerisinde bir yöntem geliştirirsek bir çözüm bulursak, belki şimdiye kadar çözülmüştü. İran ve Türkiye Filistin’e nasıl yardım ettiler, İran ve Türkiye Lübnan’ın sorunun çözülmesinde nasıl destek oldular? Bu örnekler, “Biz eğer istersek işbirliği yaparsak bölgedeki sorunlarını çözebiliriz, işbirliklerimizi artırabiliriz” düşüncesinin doğruluğunu kanıtlıyor.