AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA24.COM
Salı

22 Ocak 2019

06:17:50
925866

Ali Haydar Veziroğlu

Müslümanlar ve İlim

İlimin bu şekilde ilerlemesi, Asya'da Moğolların saldırısına, Mısır’da da Fatımilerin çöküşüne kadar devam etti. Elbette bu ilim inkılâbında Medine’yi büyük bir üniversiteye çeviren İmam Sadık'ın (a.s.) ve İmam Bâkır'ın (a.s.) rolü diğerlerine göre daha fazlaydı.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA -1- Hicri birinci yüzyıl: Bu asırda Müslümanlar İslam topraklarını genişletme çabasındaydılar. Bununla birlikte adaleti yaymaktan da gafil değillerdi. Hicri 110 yılına kadar bütün Afrika’ya, Akdeniz sahillerine, İspanya’ya ve Asya’da Hindistan’a kadar hâkimiyetlerini kurdular.

2- Hicri ikinci yüzyıl: Ümeyye oğullarının hâkimiyetinin sona ermesinden ve ortamın nispi olarak sakinleşmesinden sonra, Abbasilerin zamanında ilim ilerlemeye başladı. Matematik ve doğal ilimler yaygınlaştı. Abbasi halifesi Mansur’un zamanında, (136-158. h-k.) felsefe ve astronomi göze çarpacak bir şekilde ilerledi.[1]

             İlimin bu şekilde ilerlemesi, Asya'da Moğolların saldırısına, Mısır’da da Fatımilerin çöküşüne kadar devam etti. Elbette bu ilim inkılâbında Medine’yi büyük bir üniversiteye çeviren İmam Sadık'ın (a.s.)  ve İmam Bâkır'ın (a.s.) rolü diğerlerine göre daha fazlaydı.

 3- Tercüme inkılâbı: Müslümanların diğer medeniyet ve ilimlere olan ilgileri çok fazlaydı. Çünkü İslam peygamberi şöyle buyurmuştular: “Çin’e yolculuk etmeniz gerekse dahi ilim elde edin.[2]

             Hicri kameri 125. yıldan sonra Yunanca, Pehlevice, Sanskiritce ve Süryanice kitaplar, Arapçaya tercüme oldu. Astronomi, kimya, tıp ve matematik dallarında başlangıç noktaları elde edildi.

            İbni Nedim, “el-Fihrist”,de ve Gafti, “Tarihu’l-Hükema”,da çevirmenlerin isimlerini belirtmiştir. Bununla beraber George Zeidan, İslam medeniyeti tarihinde ve Dr. Sefa İran’da akli ilimler tarihinde bu konuya değinmişlerdir.

            George Zeidan bu konuda şöyle söylüyor: “Felsefe kitaplarının tercümesine Abbasi halifesi Memun’un zamanında başlanıldı. Çünkü Memun’un akli kıyaslara ilgisi çok fazlaydı, bu da Müslümanların İslam’ın ilk yıllarından itibaren düşünce, konuşma özgürlüğü, eşitlik ve adaleti adet edinmiş olmalarından kaynaklanıyordu. Hal böyleyken Müslümanlardan birisi görüş ve önerilerini halifenin heybetinden korkmadan ve çekinmeden sunabiliyordu.[3]

4- Telif inkılâbı: İslam’ın ilk yıllarında bilimsel ve araştırmaya dayalı metinlerin telifi ve sınıflandırılması Müslümanlar arasında yayılarak öyle bir hale geldi ki, Müslümanların bütün ilim dallarında kitap yazdıklarını söylemişlerdir.

             Abbasi Halifesi Harun Reşid’in zamanında ilim Müslümanlar arasında o kadar ilerledi ki, Fransa padişahına zilli bir saat gönderdiler, saat kendiliğinden otomatik olarak çalışıyordu. Avrupalılar bu saati dünyanın sekizinci harikası olarak adlandırmışlardı.[4]

5- İslami İlimlerin Avrupa’ya intikali: Hicri Kameri dördüncü yüzyıl ile yedinci yüzyıl arasında (miladi 900-1200) Avrupalılar üç noktada Müslümanlarla yakın temasa geçtiler.

1-İlk olarak Filistin de Haçlı seferleri (miladi 1000-1200).

2-Sisil adasında.

3-Endülüs’te (İspanyanın Müslümanların elinden çıkıp Hıristiyanların eline geçtiği zaman).

            Haçlı seferleri sırasında Avrupalılar kendilerinin çağın gerisinde kaldıklarını, Müslümanların bilimsel olarak üstün olduklarını anladılar ve bu eksiliği giderme yoluna gittiler. Sisil adası kameri 250 yılında Müslümanların eline geçti. Daha sonraları Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında defalarca el değiştirdi. Miladi on birinci yüzyılda Alman imparatoru büyük Friedrich tarafından, işgal edildi. Müslümanların bilimsel eserleri Hıristiyanların eline düştü ve Arapça kitapların Avrupa dillerine tercümesine başlanıldı. İspanya Hicri Kameri ikinci yüzyıla, Amerika kıtasının keşfine kadar Müslümanların elindeydi. İspanya’nın düşüşünden sonra Müslümanların bilimsel eserleri ve ilim merkezleri Yahudilerin ve Hıristiyanların eline geçti ve daha sonra tercüme edildi. Örneğin; İbni Sina’nın “Kanun”, “Şifa” Harezmî ve Hayyam’ın, “Cebir” ve “Mukabile”, adlı kitapları Latinceye tercüme oldu. Bundan dolayı bazı bilim adamları tabii ve astronomi ilimlerinin Avrupa’ya geçişinin İslami[5]  köklere dayandığını beyan etmişlerdir.

             Bu tercüme inkılâbı, miladi 1150 yılına kadar devam etti. Bu tercümelerin neticesinde, Avrupa’nın yeni medeniyeti ortaya çıktı. Ancak miladi 16. yüzyıldan sonra İslam medeniyetinin Avrupa ile olan irtibatı kesildi.[6]

Temelleri Müslümanlar Tarafından Atılan İlimler

            Bu alanda Müslümanların teknik bilgilerini dünyaya tanıtan nice kitaplar yazıldı. Örneğin; Şia ve İslami ilimlerin temeli[7] adlı kitapta on yedi ilim dalının temellerinin Şia’nın büyükleri tarafından atıldığı ve bu alanda kitaplar yazıldığı nakledilmektedir. Buna ilave olarak diğer İslami fırkalar da, bazı ilimlerin temelini atmışlardır; Beşeri ilimlerin birçoğu Müslümanların eline ulaştı Müslümanlar da bu ilimlerin ilerlemesi ve kemale ulaşması için ellerinden geleni yaparak büyük adımlar attılar. Örneğin; tıp, İslam’dan önce ilkel olarak uygulanıyordu. Ancak İbni Sina’nın tıp hakkında yazdığı “Kanun”, kitabından sonra yeni bir kimliğe kavuştu. Felsefe ve mantık ilimleri, Yunanlılardan Müslümanlara miras olarak kaldı ancak, öyle hızlı bir şekilde büyüdü ve gelişti ki batı dünyası bu ilimleri İbni Sina ve İbni Rüşt’ten almak zorunda kaldı. Uzun yıllar onların kitapları Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu.      

İslam’da Farz Olan İlimler

            İslam’da birkaç çeşit farz vardır. Biz burada konumuzla ilgisi olan iki kısmı ele alacağız:

    1- Ayn’ı farz: Müslüman mükellef tarafından yerine getirilmesi gerekli olan şeyler. Örneğin; Namaz.

    2-Kifayi farz: Bütün Müslümanlara farz olan şeyler. Ancak bir veya birkaç kişi onu yaptığında diğerlerinin vazifesi yoktur ve farz onların üzerinden kalkar. Örneğin; vatan topraklarını savunma veya ölen Müslüman’ın cesedini defnetmek, bunları yapmak herkese farzdır. Ancak bir kesimin yapması halinde hüküm diğerlerinin üzerinden kalkar. İlimin farz oluşu, İslam toplumunun ihtiyaç duyduğu ilim ve teknik bilgiler de, kifayi farz babındandır. İslam toplumu doktora veya pilota ihtiyaç duyarsa bu ilimi ve tekniği öğrenmek herkese farzdır ve öğrenmeyerek terk ederlerse hepsi günahkârdır. Ancak sayıları yeterli olan bir grup, doktorluğu öğrenmek için adım atarsa ve toplumun ihtiyacı giderilirse bu sorumluluk başkalarının üzerinden kalkar. Fıkıh, tıp, terzilik ve İslam toplumu için gerekli olan çeşitli sanayi dallarını öğrenmek kifayi farz ilimlerinden sayılmaktadır. İmam Sadık’ın (a.s.)  yöntemi bizim için bir örnek olmalıdır. Çünkü o, öğrencilerini değişik dallarda yetiştiriyordu. Örneğin; Kelam ilminde Mümini Tag ve Hişam b. Hakem, kimyada Cabir b. Hayyam’ı yetiştirmiştir.[8]

İki soru, iki cevap

            1-İslam, kesin olarak ilmi destekliyorsa, acaba sihir, büyü veya insanlığın yok olmasını sağlayacak atom bombası yapımına da teşvik ediyor mu?

 Cevap: İslam, ilme gereken şekilde önem vermiş ve hatta bazı ilimleri öğrenmeyi farz kılmıştır. Elbette bazılarının ilmi istismar edip kötüye kullanacaklarına da dikkat çekmiştir. İlim, aynı bir bıçak veya kılıç gibidir, hayra da şerre de vesile olabilir. İlim, insanın kemale ulaşması ve Allah’a yakınlaşması için kullanılırsa istenilen bir şeydir, aksi takdirde insana zarar verebilir. Bununla beraber İslam bazı ilimlerin öğrenilmesini haram ve yasak saymıştır, örnek olarak sihir ve büyüyü gösterebiliriz. Çünkü bu ilimler başkalarına zarar vererek, ayrılığa ve düşman olmaya sebebiyet verebilmektedir.

            Bu konuda İslam âlimleri, sihrin çeşitlerini ve haram oluşunun sebeplerini açıklamıştır.[9] Hatta bazı hadislerde sihirbaz ve büyücüye ölüm fetvası çıkmıştır.[10] Bu konuda Müslümanlar arasında hiçbir ihtilaf yoktur. Ayeti şerifte geçen Harut ve Marut meselesi buna delil olarak yeterlidir.

Kehanet ve kâhinlik İslam’da haram sayılmıştır.[11] Bu, gelecekteki gaybi haberleri veren bir ilimdir ancak silah, savaş araç ve gereçleri konusunda İslam’ı ve Müslümanları korumak kastıyla olursa onları öğrenmenin ve elde etmenin sakıncası yoktur. Ancak diğer insanlara ve milletlere zulüm ve zalimce saldırı kastıyla olursa haramdır. Çünkü zalimlere yardım niteliğindedir.[12]

2- Bazı hadisler gerçek ilmi Kur’an, peygamber’in sünneti ve İslami hükümler olarak sınırlandırmakta,

انما العلم ثلاثة ایة محکمة او فریضة عادلة او سنة قاعمة و ما خلاهن فهو فضل[13]

diğer ilimleri ise bir fazilet olarak bilmektedir. Öyleyse bu, İslam’ın diğer ilimlere önem vermediği anlamına mı geliyor?

            Cevap: Burada birkaç şekilde cevap verilebilir.

a- Bu tür hadisler ilim çeşitlerini saymaktadır. Diğer hadislerde ise konu değişik şekilde beyan edilmiştir. Bazı hadislerde ilim sayı bakımından sonsuzdur. Bazı hadislerde ilimin dört kısım olduğu beyan edilmekte, ancak bazılarının ise iki çeşit olduğu anlaşılmaktadır.[14]

b- Bu hadisler diğer ilimleri de ilim sayan hadislerle uyuşmamaktadır. Tıp ve astronomiyi ilim sayan hadisler bu hadislerle çelişmektedir.[15] Bununla beraber senet olarak hadisin zahirini ele almalıyız. Öyleyse bu hadisin bu ilimlerin (Kur’an, sünnet…) önemini belirten hadisler olduğunu görebiliriz. Çünkü bu ilimlerin konusu şeref ve fazilet bakımından diğer ilimlerden daha üstündür.   

Ali Haydar Veziroğlu

......................................................................................................................................................................................................................................

[1] - Tarihu’t Temeddün’i- İslami, George Zeidan c.3 s.151

[2] - Mizanu’l- hikme c.6 s.463 3. baskı.

عن النبی (ص) اطلبوالعلم و لو بااصین فان طلب العلم فریضه علی کل مسلم

[3] - Tarihu’t- Temeddün’i- İslami c.3 s.154-155

[4] - Tarih’u- Ulum s.117 Piere Rosso

[5] - el-ulumu’t -Tabiiye fi’l-Kur’an, Yusuf Merve, Rabıta’i-ilm ve din adlı kitabın naklince.

[6] - Rabıta’i-ilm ve din, Abbas Ali Serefsazi s.99-103

[7] - Şia payegozari ulumi İslami, Ayetullah Seyit Hasan Sadr. Tercüme Seyit Muhammet Muhtari.

[8] - Rabıta’i-ilm ve din, Abbas Ali Serefrazi S.69 el-İmamu’s- Sadık adlı kitabından nakil.

[9] - Cevahiru’l- kelam, Şeyh Muhammed Hasan Necefi C.22, S.75.

[10] - Vesailu’ş- Şia C.12 bab 25 hadis 7

[11] - Cevahiru’l- kelam c. 22, s. 89.

[12] - Cevahiru’l- kelam c.22, s.51.

[13] - Mizanu’l- hikme c. 6, s.523 hadis - 13809.

[14] - Aynı kaynak s.527

[15] - Aynı kaynak s.527