AhlolBayt News Agency (ABNA)

source : Ehlibeytalimleri.com
Cumartesi

11 Mayıs 2019

07:34:56
940620

Günahtan Sakınmak için Oruç Tut...

"Ey inananlar sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz kılındı."

Ehlibeyt (as) Haber Ajansı ABNA - Oruç, takva ve sakınma ruhunun oluşmasında ve onu güçlendirmede önemli rol oynayan bir unsurdur. Kurân-ı Kerim orucun bu büyük yararına "Umulur ki sakınırsınız." ifadesiyle işaret etmiş ve bu ibadetin takva elde etmede önemli bir etken olduğunu açıklamıştır.

 

Orucun Allah'ın nimetlerine, özellikle en büyük nimeti olan Kur'ân-ı Kerim'in indirilmesine karşılık bir şükür ifadesi olarak nitelendirilişi, ancak oruç ibadetinin anlamını, hakikatini kapsamasına bağlıdır. Eğer orucun anlamı tam olarak bilinir ve orucun hakikatine uygun olarak gerçekleşirse, böyle bir oruç şükür olarak nitelenebilir. Başka bir ifadeyle oruç o zaman şükür sayılabilir ki, tabiatın kirliliklerinden arınma ve nefsin en büyük arzu ve isteklerine ara verme eylemi, sırf Allah'ın rızasına yönelik olarak yapılmış olsun.

İnsan orucu tam anlamıyla ve sadece Allah'ın rızasını kazanmak için tutarsa, o zaman şükür sayılabilir. Ancak sırf Allah'ın rızasını kazanmak için tutulmazsa, şükür ifadesi olarak algılanamaz; çünkü şükür verilen nimetleri kendi yerinde ve amacına uygun olarak kullanmak demektir. Oruçla ilgili olarak bunun gerçekleşmesi birtakım şartlara bağlıdır. Bu şartların en önemlisi, orucun ihlâsla, halis niyetle tutulması, gerçek anlamının bilinmesi, felsefe ve hikmetlerinin idrak edilmesidir.

Bu yüzden, ayette orucun Allah'ı ululamak için tutulduğunu ifade eden cümleyle onun bir şükür ifadesi olduğunu açıklayan cümle arasında fark vardır. İlk cümlede net bir ifade kullanmıştır; ancak ikinci cümlede "Umulur ki" fiiline yer verilmiştir. Bu, orucun birtakım şartlara bağlı olduğunu gösterir. Nitekim oruçtan amacın takva olduğunu bildiren ayette de böyle bir ifade kullanılmıştı; her iki yerde de verilmek istenen mesaj aynıdır. Yani, ancak şartları gözetilerek tutulan oruç insanın takvalı olmasını sağlar ve böyle bir oruç şükür ifadesi sayılır. Aksi takdirde oruç Allah'a karşı yapılan tazimden başka bir şey olmaz. İnsan böyle bir oruçla ramazan ayının bereketlerinden hakkiyle yararlanamaz. İnsana açlık ve susuzluktan başka bir şey kalmaz, tabiat âleminden melekler âlemine yükselemez.

 

Oruç Size de Farz Kılındı

"Ey inananlar sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız."

Oruç İslam dininin yapıcı ve insanoğlunu kendi fıtratına doğru yönlendiren hükümlerinden biridir. Allah'ın bize emrettiği her şeyde bizim için mutluluk, hayır, yüceliş ve mükemmellik vardır. Aynı şekilde yasakladığı her şey de bizim için zararlı, maddî ve manevî çıkarlarımıza ters düşen şeylerdir. Yüce Allah her şeyi bilir. O bizim yapacağımız şeylere muhtaç değildir. O her türlü eksiklikten münezzehtir. Yüce Allah mutlak hayırdır. O kulları için ancak hayır ve mutluluk ister.

Başka hükümlerde olduğu gibi bu hükmün de tüm yararlarını bilmek ve felsefesini tam olarak kavramak normal insanlar için imkansızdır. İnsanoğlunun sınırlı bilgisi ve Kur'ân-ı Kerim'in tabiriyle ona verilen az bilgi, gizli sırların tümünü keşfetmeye ve meçhulleri öğrenmeye güç yetiremez.

O hâlde, bir hükmün hikmetini ve felsefesini ayrıntılarıyla bilmemek, onu uygulamamaya veya o hususta gevşek davranmaya neden olmamalıdır.

Şunu da hatırlatmakta yarar vardır ki, İslâm'ın emir ve yasaklarından herhangi birinin yarar ve zararlarından söz ederken bazı basit düşünceli insanlar, işin sadece cismî ve sağlık veya daha ötesi sosyal yönüne dikkat ederler. Oysa bu emir ve yasaklara uymak, Allah'ın rızasını kazanmak ve O'na itaat etmek amacıyla yapılmaz, aksine sadece söz konusu yararları elde etmek veya söz konusu zararlardan sakınmak amacıyla yapılırsa, bu hükümlerden amaçlanan hedefe asla ulaşılmaz. Bütün hükümlerde amaçlanan asıl hedef ve varılması istenen şey, Allah'a kulluk sunmak ve O'na teslim olmaktır.

Bu yüzden oruç, mutlaka Allah'ın rızasını kazanmak ve O yüce yaratıcıya yaklaşmak amacıyla tutulmalıdır. Bunun dışında herhangi bir amaç ve niyetle tutulan oruç batıldır. Niyetsiz ve Allah'ın rızasını kazanma amacıyla tutulmayan bir oruç, birtakım maddî yararlar sağlayabilir; ancak bu durumda yapıcı bir ibadet olan orucun yapıcılığından ve ruhsal yararlarından söz edilemez. İnsan kendi teşhisine tapmamalı, kendi teşhisine kulluk sunmamalı, sadece Allah'a teslim olmalı ve O'na kulluk sunmalıdır.

 

Evet, yüce Rabbe teslim olarak İslâm hükümlerinin hikmet ve felsefesini araştırır, Kur'ân-ı Kerim ve hadisler ışığında bu hususta birtakım bilgiler edinirsek, söz konusu ibadeti daha bir içtenlikle yapar ve ona olan imanımız daha da artar

Oruç ve Günahtan Sakınmak

Oruç, takva ve sakınma ruhunun oluşmasında ve onu güçlendirmede önemli rol oynayan bir unsurdur. Kurân-ı Kerim orucun bu büyük yararına "Umulur ki sakınırsınız." ifadesiyle işaret etmiş ve bu ibadetin takva elde etmede önemli bir etken olduğunu açıklamıştır.


Takva ve günahtan sakınma, bir Müslümanın kendisini eğitmesinde, ıslah etmesinde ve insana layık bir şahsiyet kazanmasında çok önemli rol oynar. İşte bu pek değerli sonuca ulaşabilmek içindir oruç, günahlardan sakınmak, ibadetlerin en üstünü olarak gösterilmiştir.


Peygamber efendimiz (s.a.a) bir hutbesinde Müslümanlara mübarek ramazan ayının faziletlerini anlatırken, Hz. Ali'nin (a.s) kendilerine "Bu ayın en iyi ameli nedir?" diye sorması üzerine şöyle buyurmuştur: "Ey Ebu'l-Hasan! Bu ayda en iyi amel, takva ve Allah'ın haramlarından kaçınmaktır." [1]


Oruç tutan kimse, orucunun mükemmel olmasının tek şartı olan bu ilâhî görevi yerine getirmekle, kendinde takva ruhunu canlandırır. İnsanın kendisini kontrol etmesi bu ayda ve oruç hâlinde çok daha kolaydır. Çünkü açlık, susuzluk ve oruçlu olmanın beraberinde getirdiği diğer kısıtlamalar, isyankâr olan hayvanî içgüdüler ve arzuların yaktığı ateşi önemli ölçüde söndürür. Geçici olsa bile akıl ve canı şehvetlerin pençesinden kurtararak oruçlu kimse için takva ve sakınmaya elverişli bir eğitim ortamı hazırlar. Böylece bir ay boyunca tekrarlanan bu eğitim, denetim ve sürekli kendini kontrol ediş sonucunda, günahtan sakınmasını sağlayacak bir "koruyucu güç" oluşur. Bunun doğal bir sonucu olarak da o insanda günah, kötülük ve yanlışlıklardan çekinme huyu, bir alışkanlık olarak kök salmaya ve giderek gelişmeye başlar. Bu bir aylık denetimin kendisine kazandırdığı tecrübe sonucu ramazan ayından sonra da söz konusu çekinme ve sakınmayı sürdürür. Böylece Kur'ân'ın tabiriyle insanın kerametinin kendisine bağlı olduğu "takva"nın yüce makamına sonsuza dek sahip olmak üzere erişebilmeyi başarır.
 
Takva, insana birçok şey kazandırır:


a) Takvalı kimse, hayatında hiçbir zaman şaşırıp kalmaz. Her türlü hadisede nasıl hareket edeceğini ve ne yapacağını bilir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur:

 

"Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu kılar."[2]


b) Takva sahibi insan, karşılaştığı tüm hadiselerde hakla batılı birbirinden ayırt edebilir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur:

 

"Ey inananlar, Allah'tan korkup-sakınırsanız, O size (hakla batılı, hayırla şerri) ayırt etme kabiliyeti verir." [3]


c) Takva sahibi insan, işlerinde devamlı kolaylık görür. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur:

 

"Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, Allah onun işine bir kolaylık verir."[4]


d) Takva, insanlara hem gökten, hem de yerden sayısız bolluklar ve bereketler inmesini sağlar. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur:

 

"Eğer o ülkelerin halkı inanıp kötülüklerden sakınsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar ve bereketler açardık; fakat onlar ya-lanladılar, biz de onları kazandıkları nedeniyle yakaladık."[5]


Gerçek takvalı insana tahmin edemediği ve hesaplayamadığı yerden rızk ulaşır ve sıkıntısı giderilir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur:

 

"Kim Allah'tan korkup-sakınırsa. Allah onu ummadığı yerden rızıklandırır." [6]
 

e) Kur'ân-ı Kerim bütün insanların hidayeti için gönderilmesine rağmen kendisinden ancak takva sahiplerinin yararlanabileceğini vurguluyor. Kur'ân'ın nurundan ve içermiş olduğu hidayet belgelerinden sadece takvalılar faydalanırlar. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur:

 

"Bu, kendisinde asla şüphe olmayan bir kitaptır. Takva sahiplerine yol göstericidir."[7]
 
Müminlere şifa ve rahmet olarak indirilen Kur'ân-ı Kerim, zalimlere kendi yaptıklarından dolayı asla yarar sağlamaz. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur:

 

"Biz Kur'ân'dan müminler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiririz. Oysa o, zalimlere ziyan artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz." [8]


Şimdiye kadar söz konusu edilen hususlar, takvanın dünyevî sonuçlarından bazılarıydı sadece. Takvanın birçok uhrevî semereleri de vardır. Bunlardan en önemlisi takvanın keramet ölçüsü olmasıdır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurur:

 

"Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında sizin en üstün olanınız (ırk ya da soyca üstün olanınız değil), en çok korunanızdır." [9]


 ___________________________________
[1]- Vesail'uş-Şia, Kitab'us-Savm, c.7, s.228
[2]- Talak, 2
[3]- Enfâl, 29
[4]- Talak, 4
[5]- A'râf, 96
[6]- Talak, 3
[7]- Bakara, 2
[8]- İsrâ, 82
[9]- Hucurât, 13