2 Mayıs 2014 - 03:38
Orda…Bir Devrim Var Uzakta…(Bahreyn’e İthafen)

Sessizce devrim nasıl yapılır öğrenmek isteyenlerin ilk bakmaları gereken adrestir Bahreyn. Günümüzün koşullarında insanları sivrisineğin vızıltısından dahi haberdar(!) edecek kadar küçültülen dünyada, bir milletin toplu kıyamının nasıl susturulduğunun, seslerinin nasıl kısıldığının ve kitlelerin dikkatinden nasıl kaçırıldığının da en iyi örneğidir Bahreyn.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Saman altından su yürütme “usta”larının, “one minute” tellallarının, sağır sultanların hükmü altında bulunan halkların gözlerine perdeler çekildiği, yüreklerine kara lekeler serpildiği yakın olan ırakların, bakılıp ta görünmeyenlerin, çığlıkları duyulmayanların diyarıdır Bahreyn.

Arap halklarının baharını zemheriye çevirip, velayetsiz ayaklanmaların başına kendi uşaklarını geçirerek devrimleri darbelere dönüştürenlere inat, 3 yıldan fazla bir süredir tüm yardımlardan uzak, yalnız Allah’a (c.c.) dayanarak kıyam eden Bahreyn halkı, aslında hem mücadele ettikleri zalimlerin uşaklığını hem de kıyamlarının haklılığını bu uzun süreçte çektikleri çilelere rağmen geri adım atmayarak ispatlamış durumdadır. “Halife” rejiminin bütün gayri insani saldırılarına ve tüm dünya kamuoyunun gözleri önünde işlediği cinayetlere rağmen, Suriye’de halkı haktan kurtarmak için ortalığı velveleye verip, yeryüzünün en vahşi canavarlarını “cihada” gönderen büyük şeytan ve avanesinin sesinin Bahreyn halkı için bir kez olsun çıkmaması, bu halkın hakkın safında olduğunun ve karşılarında büyük şeytanın kuklalarından birinin bulunduğunun da kanıtıdır.

Her türlü zulme isyan ettikleri iddiası ile ortaya çıkan “süfyanilerin”, Suriye’de olmayan zulmü bahane ederek koskoca bir ülkeyi viraneye çevirmelerine rağmen, dışarıdan ithal askerler getirerek kendi saltanatını ve zulmünü korumaya çalışan, camileri yıkan, sahabelerin türbelerine saldıran, hastanelerde dahi kendi halkını açıktan katleden bir rejime karşı sükut etmeleri, dertlerinin zulme karşı saf bağlamak değil, zulm ile birlikte saf bağlamak olduğunu göstermiştir. Üstelik Suriye’de büyük şeytan ve İsrail için “direnişe” geçip “cihad” edenlerin, olayların başından beri silah kullanmasına rağmen, Bahreyn halkı kıyamının ilk anından itibaren barışçıl gösterilerle hakkını arama yolunu seçmiş ve can verdiği halde can almamıştır. Buna rağmen hakikati ellerinde oyun hamuruna çevirip türlü şekillere sokarak halklara sunan “süfyaniler”, Suriye’de katledilen(!) mazlumlardan(!) bahsederken, Bahreyn’de akan mazlum kanlarını görmezden gelip formula 1 yarışlarını gündeme alarak insana ve insani değerlere bakış açılarını bir kez daha ortaya koymuşlardır.

Bu noktada sorgulanması gereken bu suskunluğun ve körleştirmenin nedenidir. Neden Arap halklarının ayaklanmalarını kendi istekleri doğrultusunda sahiplenenler ve hatta Suriye’de ayaklanma dahi yokken zoraki bir “cihad” ortamı oluşturanlar Bahreyn halkına karşı dilsiz şeytan olmuşlardır? Gerek dilli olanlar gerekse de dilsiz olanların sürekli hak(!) hukuktan(!) bahsettiği şeytanlar dünyasının lideri büyük şeytan ve onun uşakları olan “süfyaniler” neden göstermelik de olsa Bahreyn’i gündeme almazlar ve ellerinde bulunan dezenformasyon kaynağı yayın organlarında iyi veya kötü bahsetmezler Bahreyn’den? Hak’tan yana taraf olmalarını da beklemiyoruz. Merak ettiğimiz neden hiçbir şekilde adı geçmez Bahreyn’nin ve unutkanlık hücresinde üzerine kilit vurulur?

Aslında Bahreyn devrimini ve gelişim süreçlerini iyi analiz ettiğimiz zaman tüm bu soruların ve aklımıza şuan gelmeyen diğer soruların cevapları da kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Öncelikle bu devrim diğer Arap ülkelerinde bir anda gelişen lidersiz ve köksüz bir devrim değildir. Bu devrim başından itibaren velayet makamına bağlı olarak hareket ettiği için 3 yıldan fazla süredir yolundan hiç sapmamış ve herhangi bir gerilemeye maruz kalmamıştır. Attığı her adımı planlı ve dikkatli atan devrimin lider kadrosu, kendi açıklamaları ile de İslam İnkılabına ve velayet makamına bağlılıklarını bildirmiş ve İmam Hamaney’den manevi destek talebinde bulunmuşlardır. Böylece hakkın safından bir an dahi olsa ayrılmamış olan Bahreyn devrimi, batılın uşaklarını korkutmuş ve saltanatlarını sarsmıştır. Oysa diğer Arap ülkelerindeki halk hareketlerinin hedeflerinden sapıp nifağın eline düşmesinin en temel nedeni velayet makamını dikkate almadan meydanlara dökülmeleridir. Böyle olunca imamesiz tesbih taneleri gibi ortalığa saçılan halk, nereye ve kime gideceğini bilemeden ve siyasi bilinçten yoksun olarak enerjisini harcamış, potansiyelini ortaya koyup zalimler için açık hedef olmuştur.

Bahreyn devrimini yalnızlaştırma çabalarının nedenlerinden bir diğeri de kuşatıcı olmasıdır. Bu devrim hareketi ilk neş vü nema bulduğu andan itibaren ülkedeki bütün insanları kucaklamış, onların dertlerini kendi derdi saymış ve kendilerinden olmayan hiç kimseyi dışlamamıştır. Bu anlamda tam bir halk ve hak hareketi olan Bahreyn devrimi, vahdeti tesis amacıyla halkın bütün katmanlarını din, dil, ırk, mezhep gibi ayrıştırıcı unsurlara bakmaksızın devrimin içine katmayı başarmıştır. İktidarı zorla ve zalimleri yardımıyla elde tutan Bahreyn’in süfyanileri, halkın bütününün karşılarına çıkmasından dolayı kendi çevrelerinden başka hiçbir desteğe sahip olmadıklarını farkederek aslında yalnızlaşmışlardır. Kendilerini savunmak için bile Suudi Amerika’dan vb. süfyani ve şeytani ülkelerden asker getirmek zorunda kalmışlardır.

Buna mukabil Arap ülkelerindeki diğer halk hareketleri daha baştan gruplara ve saflara ayrılmış, çeşitli renklerde halkların içine sızmış olan nifak örgütleri ve münafıklar tarafından güçleri bölünmüş, herkes halk hareketinden farklı şeyler bekler olmuştur. Bununla birlikte selefi vahşilerin farklı mezheplerdeki müslümanlara ve diğer dinlerin mensuplarına saldırıları da oluşması gereken vahdeti baltalamış ve ayrılık tohumlarının yeşerdiği hareketler zalimler kaşısında direnememiştir.

Bahreyn devriminin sesinin duyulmasının önlenmesine neden olan üçüncü sebep ise, devrimin başlangıcından itibaren barışçıl bir devrim oluşudur. Süfyanilerin onca zulmüne, cinayetlerine, saldırılarına rağmen devrimin asıl unsuru olan halk asla ve asla silaha başvurmamış, kan akıtmaktan ziyade kanlarını akıtarak “din ağacını sulamış” ve sadece Allah’a (c.c.) dayanarak nasıl ayakta kalınabileceğini de ispatlamışlardır. Bu sessiz çığlıklar zalimlerin kulaklarını sağır etmiş ve üzerlerine salınan “sayha” ile helak olan kendilerinden önceki zalimlerin akıbetine uğramalarına az kalmıştır. Bu barışçıl direniş zalimlerin maskelerinin düşmesine ve hareketin halk ve hak hareketi olduğunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ama bahsi geçen diğer ülkelerdeki hareketler zulmün oyununa gelerek daha ilk çıktıkları andan itibaren silaha başvurmuşlar, ortalığı yakıp yıkmaya başlamışlar ve böylece zalimlerin müdahalesini meşrulaştırmışlardır. Ayrıca silaha başvurulan ülkelerde halkın ayrışması ve birbirine düşmanlaşması kolaylaşmıştır.

Tüm bu yazılanlardan da anlaşıldığı gibi Bahreyn devrimi tıpkı İran İslam İnkılabının metodunu uygulamakta, aynı çizgi üzerinde yürümektedir. Velayete bağlılığından dolayı sapmayan bu hareket, bu karakteri ile zalimleri korkutmaktadır. İslam İnkılabının etrafında ateş çemberi oluşturmak için türlü planlar yapan, komplolar kuran ve muazzam bir servet harcayan zalimler, bu planlarından kendilerini alıkoyacak yeni bir İslam İnkılabına müsaade etmek istememektedirler. Irak’ta yedikleri darbenin etkisiyle İslam İnkılabının çevresindeki diğer ülkeleri elde tutmak için uğraşan zalimler, başka ülkelerdeki hareketlere karşı takınmadıkları tavrı Bahreyn devrimine karşı takınmışlar, bu devrimin dünyanın gündeminden düşmesi için çokça çaba sarf etmişler ve sarf etmektedirler.

Dünya halklarını bu devrimden soyutlama çabası bile bu devrimin diğerlerinden farklı olduğunu ortaya koymaya yeterli delildir. Çünkü zalimler şunu iyi bilmektedirler ki İslam inkılabına ve velayete bağlı olarak ortaya çıkan her hareket muhakkak zafere ulaşmış ve bulundukları coğrafyaları zalimlere dar etmişlerdir. Lübnan ve Filistin deneyimlerinden ve yakınlarda Irak’ta ve daha sonra Suriye’de direniş cephesinden yedikleri darbelerden sonra, yeni bir mağlubiyete tahammülleri yoktur. Zira Bahreyn halkı zafere ulaşırsa bu zafer mazlumların ah-u zarına da derman olacak ve tüm yeryüzü mazlumları bir kez daha velayete bağlı olarak hareket ettikleri takdirde zafere ulaşacaklarını anlayacaklardır. Tıpkı İslam İnkılabının süfyanilerin tahtını sarsması gibi Bahreyn inkılabı da diğer ülkelerdeki zalimlerin yıkılmasına ve halkların uyanmasına vesile olacaktır.

İşte bu sebepten dolayı Bahreyn devriminin sesi kesilmek istenmekte, hakkında iyi veya kötü hiçbir medya ortamında bahsedilmemekte, yokmuş gibi davranılmakta ve böylece karanlıkları aydınlatacak nurunun önüne geçilmek istenmektedir. Çatışmadan beslenen zalimler velayete bağlı barışçıl yöntemlerle ve kendilerini feda etme bilinciyle sokaklara dökülen halklarla baş etmede güçlük yaşadıkları için bu metodun ve velayete bağlılığın duyulmasını istememektedirler. Lakin zalimler için yolun sonu görünmüş, doğudan doğan güneş karanlıklarını aydınlatmış ve süfyanilerin kalemlerini kırmıştır. Velayet bağlılarına artık yenilgi yoktur. “Çünkü yenilgiler çağı kapanmıştır.” Eceli gelenlerin yaptığı yanlışı günümüzün süfyanileri de yapmakta ve adeta cami duvarı olan direniş cephesine karşı tavır takınarak sonlarını hazırlamaktadırlar. Bu yüzden bizler tüm bu yaşananlardan da ibret alarak ve mektebimize güvenerek “zalimler için yaşasın cehennem” diyor ve vaad edilen zaferi bizlere sunacak olan “salih kulların” yeryüzüne hakim olacağı günleri iple çekiyoruz.

siyasetmektebi.com

Ekler