Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Hastalarına gereken ilgiyi göstermeyen, onlara 'sen' diye hitap eden, gereksiz ilaç yazan doktorlar…
Rüşvet alan; haksız kazanca ve yetersizliklere göz yuman vergi ve denetim memurları…
“Çorba parası” karşılığında görevini savsaklayan trafik polisleri…
Gerçek habercilik yapmayan, iktidar üzerinde denetim işlevini yerine getirmeyen, grameri bile bozuk medya…
Köşelerini ülkenin asıl sorunlarının tartışılmasına değil, tarafı oldukları ideolojilerin çıkarına kullanan gazeteciler…
Memleket meselelerine tarafgir bir tutumla yaklaşan aydınlar, kanaat önderleri…
İnşaat yaparken malzeme çalan, mimari zarafetten uzak, ülkeyi modern gecekondu mezarlığına çeviren müteahhitler…
İşadamlığını marketçilik, restoran zinciri kurmak sanan, daha çok para kazanmayı bu ülkeye kalıcı değerler katmaya tercih eden işadamları…
TBMM’de mensubu olduğu partinin askeri olmaktan ileri gidemeyen milletvekilleri…
İktidarlara yaptığı hataların cezasını ödetmeyen, takım tutar gibi parti tutan seçmenler…
Güvenilir, ciddi, adil bir yargı sistemi kuramayan yargı mensupları…
İdeolojik konularda şahin kesilen, ülkenin esas meselelerinde kumruya dönüşen asker…
Ve en çok da… bu ülkenin idaresinden sorumlu olan iktidarlar…
Hepsi, hepimiz el birliğiyle Türkiye’yi üçüncü dünya ülkesi haline getirdik.
Ahlakımız yok. Kişiliğimiz yok. İşimize saygımız yok. Çevremize duyarlılığımız yok. Gözümüz paradan başka bir şey görmüyor.
Çıkarımız konu olduğunda hiçbir değer, hiçbir kuralı tanımıyoruz.
İşte, Soma’da yüzlerce madenci hayatını kaybetti.
Binlerce insanın hayatı karardı.
Ulusal yas ilan ediliyor.
Hani?
Gerçekten ulusça yas tutuyor muyuz?
Acılarımız sahiden ortak mı?
Çalışma bakanı, Soma’ya “sağlık nedenleriyle” gidemiyormuş! İstifayı da düşünmüyor.
Biri açıkça söylemeli: Hiçbirimizin canının değeri yok.
Sağlığın da, eğitimin de, barınman da, ulaşımın da, beslenmen de, psikolojin de… hiç kimsenin umurunda değil.
Türkiye’de insanın değeri yok! Hayatın değeri yok. Çünkü burada yaşatılan, benimsenen, elden bırakılmayan bir değer yok!
Hukuk, haysiyet, şeref, merhamet, kardeşlik, adam gibi, insan evladı gibi, saygın bir hayat…
Ölürsün de kimsenin umurunda olmaz işte.
Annen orada kahrolur.
Evlatların, eşin, nişanlın… hepsinin kalbi paramparça olur.
Sonra da usta bir lider… siyasetin galibi… Türkiye’nin en güzide politikacısı çıkar “Böyle şeyler hep oluyor” der, konu kapanır!
Eğer bugün bu ülkede kimsenin canının değeri yoksa, sebebi el birliğiyle kurduğumuz bu utanılası hayattır.
Ülkenin ruhunu teslim alan bu sefalettir.
Eğitim sistemimiz niçin kötüyse, ticaretimiz o yüzden pespaye. Ticari ahlakımız neden düşükse, şehirlerimiz aynı nedenle kişiliksiz. Sokaklarımız niye bu haldeyse, tarım ve çiftçilik aynı gerekçeyle dökülüyor. Medyamız niçin berbat bir haldeyse, maden ocaklarımız aynı nedenle çürük...
Yargı sistemimiz niçin iflas etmişse siyasi partilerimiz de benzer nedenle müfsit.
Hesap sormayı bilmiyoruz, çünkü hepimizin hesap vermesi gereken defosu var.
Hak aramayı bilmiyoruz, çünkü hepimiz ancak hak yiyerek hayatımızı sürdürüyoruz.
Hata yapan istifa etmiyor, çünkü halktan korkmuyor. Allah’tan hiç korkmuyor.
1992 yılında Zonguldak taş kömürü maden ocağındaki faciada 150 insanımız öldü, hiç bir şey yapmadık.
Uludere katliamı oldu hiç bir şey yapmadık.
Afyon faciasında 25 gencecik çocuk öldü hiç bir şey yapmadık.
Tuzla Tersanesi’nde insanlar öldü dönüp bakmadık.
Adapazarı'nda tren faciasında 40 kişi öldü unuttuk.
Dağlıca, Aktütün ve daha onlarca hata, ihmal…
Bunca faciada bedel ödeyen tek kişi yok!
Her bir olayın üzerinden seçimler geçti, hiç birimiz bu felaketleri hatırlayıp ülkeyi yönetenlere cezasını kesmedik.
Çünkü oyumuzu ülkemiz için değil, kendi çıkarımız veyahut mensubu olduğumuz ideolojinin zaferi için verdik.
Cezalandırılmayacaklarından emin oldukları için, ülkeyi yönetenler işledikleri kabahat sonucu istifa etmeyi akıllarına bile getirmediler.
Bırakın istifayı, gözümüzün içine bakarak 274 insanın ölümüne pervasızca, ruhsuzca, insani değerlerden uzak bir tutumla “Bu işler olağan, bu tür yapıların fıtratında bu var” yorumunu yaptılar.
Kabul edelim ki insanıyla, kurumlarıyla, şehirleriyle, ticaretiyle gelişmemiş, dahası bozuk bir ülkeyiz.
Büyük bir çamur bataklığının içinde debelenip duruyoruz.
Acı olan şu ki, bu çamurda en çok da gariban, fakir insanlarımız ölüyor.
Türkiye’nin tamamı, Soma’daki maden ocağına benziyor.
Kimimiz ölüyoruz ki, kimilerimiz daha çok para kazansın.
Hem akılsız, hem vicdansız bir döngü içinde, birbirimizi mahvediyoruz.
Levent Gültekin / internethaber