Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Peki biz türümüzün hangi grubundayız? Kendimizi kimlere daha yakın hissediyoruz?
Mesela sarıklı, sakallı, cübbeli gördüğümüz herkese “Din kardeşi” diyebilir miyiz?
Biz hangi dindeniz; ölmekten, öldürmekten başka hiçbir şey bilmeyen “İslamcı” görünümlü vahşiler hangi dinden?
Biz İslam’dan ne anlıyoruz, onlar ne anlıyor?
Bizim inandığımız Allah ile IŞİD’ın inandığı Allah aynı Allah mı?
Ya da bizim tanıdığımız peygamber ile Boko Haram örgütünün tanıdığı peygamber aynı kişi mi?
IŞİD gibi radikal “selefi vahhabi” gruplardan sakalı, cübbeyi, başlarındaki takkeyi aldığımızda geriye ne kalıyor?
Sadece din değil, insanlık adına ne kalıyor?
Bizi birileriyle din kardeşi yapan üzerimizdeki kıyafetler veyahut dilimizdeki şifreli kelimeler mi?
Aynı dinden olduğumuzun anlaşılması için daha esaslı, daha insani değerlere ihtiyacımız yok mu?
İçimizde kaç kişi kendini Gazze’de çalışan Norveçli doktora değil de çocuk katili IŞİD’e yakın hissediyor?
Ahirette hangisiyle beraber olmak isteriz? Ya da hangisiyle beraber olmamız muhtemel?
Şimdi size daha mühim bir soru sorayım: 700 Euro rüşvet aldığı için görevinden ayrılmak zorunda kalan Almanya cumhurbaşkanını mı kendinize daha yakın hissediyorsunuz, yoksa Ortadoğu’da devleti kendi malı gibi gören “Müslüman” devlet başkanlarına mı?
Geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez şöyle bir açıklama yaptı: “Her gün yaklaşık 1000 Müslüman öldürülüyor. Bunların yaklaşık 900’ü Müslüman kardeşleri tarafından öldürülüyor.”
Peki Mehmet Görmez Hocanın şu soruya cevap araması gerekmez mi: Bizi öldürenler, gerçekten bizim kardeşimiz midir?
Bırakın Müslümanlığı, insanlıktan bile nasibini almamış bu yaratıklarla hangi kriterlere göre din kardeşi sayılıyoruz?
Bir karıncayı ezmekten bile imtina eden Müslüman ile her gün yüzlerce çocuğu vahşice öldürenler nasıl aynı dinden olabilirler?
Kız çocuklarına tecavüz etmeyi Suriye’deki teröristlere dini fetva ile “helal” gösteren sözüm ona vahhabi - selefi İslam alimleriyle mi din kardeşiyiz?
Bizim, Maymunlar Cehenneminde ne işimiz olur?
Diyelim oraya düştük, Koba’yla, IŞİD’le, “Barış dini”ni savaş manyaklığına çeviren vahşilerle ne işimiz olur?
***
Ne demişti Aliya İzzetbegoviç: Benim için İslam, güzel olan her şeyin adıdır.
Peki bizim için İslam ne? Çatışma, öldürme, vahşet ile iktidar olmak mı? Yoksa ne?
Burada bir durup düşünmemiz gerekmez mi?
Kanaatim o ki: içimizdeki Koba’lara “sen Müslüman değilsin” diyerek dünya barışına katkı sunmanın yolunu aramalıyız.
Barış, dostluk, özgürlük, dürüstlük ve yardımlaşma gibi değerler etrafında birleşmemiz gerekmez mi?
Bu değerleri esas aldığımızda bir bakın bakalım sağınızda solunuzda kimler var.
Ölümden değil, hayattan yana olmamız gerekmez mi?
Barışçıl değerleri esas aldığınızda, komşularınızla da tüm insanlıkla da iyi geçinmeye başlarsınız.
Bir sarık sarıp, sakal bıraktı, tekbir getirdi diye, kimsenin suç ortağı olamayız.
Katil olamayız.
Maymunlar Cehennemi’nden gerçek cehenneme gitmek istemiyorsak, Koba’yla yollarımızı ayırmak zorundayız.
Levent Gültekin