28 Temmuz 2014 - 10:22
“Ramazan Ayının Çocukları”nın Bayramı Mübarek Olsun…

Ömrü bayramla geçmiş İmam Ali (a.s.) ne de güzel buyurmuş; “İçinde Allah’a (c.c.) isyan edilmeyen her gün bayramdır” diye. İtaatin yücelttiği ruhların sahipleri için bayram, isyanın darağacına çekildiği gündür elbet. O gün kuruyunca günah deryası, gözyaşları doldurur vadileri ve yeni bir hayatın meyveleri yeşerir samimiyet ağacının dallarında. Bahar bir başka güzelleşir, bir başka eser seher yeli. Her tohum yedi başak verir ve her başakta yüz dane büyür bereketin her zerresine işlediği topraklarda. Güneş nurunu salar ama kavurmaz yüzleri ve çiçekler bürüyüverir henüz günah yükünden silkinip kurtulmuş olan arzı.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Bayram olur günahın esaretinden kurtulanın her günü ve her gün ramazan olur itaatin saltanatında. Zincire vurulunca şeytan, günahlar öksüz kalır ramazanda. Ramazan büyütür çocukları. Ramazan şekillendirir benlikleri, kırılmaz ve bükülmez bilekleri ramazan güçlendirir. Yürekleri acıyla pişen çocuklar büyür acının mucitlerinin karşısında, direniş okul olur, ramazanda bayramı öğretir. Taş tutan eller hakkı ayağa kaldırır, meydanlar haykırır hakkı ve taşlar kurşun olur, füze olur zamanla yağar zulmün üstüne. Açlık utanır da hissettirmez kendini metanet sahiplerine, su zehir olur küfre, içtikçe susatır namertleri. Ölüm kurtuluştur artık sılaya özlem duyan için. Böylece imtihan tarlasının buğdayları olgunlaşır ve derilmeyi bekler bir bayram günü.

En büyük günahın zulme ve küfre sessiz kalmak olduğunu bilenler için Allah’a (c.c.) isyan, suskunluktur. Bu yüzden bayram olsun diye her gün, miraca çıkarak bakarlar yeryüzüne. Bu yüzden secdede eğilen başlar dimdik durur meydanlarda. “La” diyerek bayramın müjdesini verirler, umutsuzlukların hücrelerine işlemiş olduğu mazlumlara. İsyanı telkin edenlere inat, itaati öğretenlerin elinde büyütürler batıla olan isyanı. Ve bir tufan kopar meydanlarda, yıkılır hanumanlar, sokaklar enkaz yığını olur, bedenler terkedilir hicret edilirken asıl vatana. Açmamış goncalar boyun bükerek solarlar, ah-u zarlar bedduaları taşır asumana, yer utanır, gök utanır, dağlar, ağaçlar, rüzgâr utanır, kuşlar ebabil olmadıkları için kınarlar kendilerini ve bayram olur o gün.

Anlayamaz bu sevinci ve ümidi, varlığını dünyaya adayanlar, idrak edemezler acının muştuladığı mutluluğu. Kan akıtarak zilleti yeşertmek isteyenler, bu kanların nasıl olur da izzeti beslediğini anlayamazlar. Her şehidin şahit olduklarını yüreklere duyurduğunu bilmediklerinden vurdukça çoğalan bedenlerin nedenini kavrayamazlar. Yaşamak için savaşanlar ile ölmek için çarpışanların bir tutulduğu zihinlerinde, ölüme olan aşkı anlayamazlar. Bu dünya cehenneminin, ahiret cennetinin habercisi olduğunu idrak edemezler. Bundan dolayı içtikleri kan susatır onları, yakmak, yıkmak olur tek meziyetleri. Korku salarak ikame etmek istedikleri zulümlerinin, cesaret ehli olanlar tarafından yerle yeksan edilişini izlemek öfkelendirir zalimleri. Kudurdukça ağızlarından akan salyalar haber verir sonlarını da yine de akletmezler.

Bugün Filistin’de kan ve kin kusan zalimlerin düştükleri çıkmaz tam da budur işte. Var olmak için saldırdıkça yok oluşları hızlanmakta, batılın üzerine fırlatılan hak onu paramparça etmektedir. Filistinliler bayramı yaşamaktadır isyan ederek zulme. Filistin bayram yeridir. Kızılla süslenmiştir caddeleri, sokakları, bebekleri selam götürmüştür ismi anıldığında kalplere sükunet inen Allah’a (c.c.). Filistin cennet asa bir baharın ve bayramın müjdecisidir bugün. Hem ramazan bayramıdır yaşanan, hem de kurban bayramıdır idrak edilen Filistin’de. İsmailler koşmaktadır cephelere, günah ve harama oruçlu olarak. İbrahimler yıkmaktadır korku putlarını karanlığın üzerine gönderdikleri fecirler ile. Bu bayram çifte bayramdır bize.

Bizim bayramımızdır bugün. Hak ile batıl ilelebet ayrılmaktadır artık. Çatlamaktadır şimdi nifakın yüzündeki kilden maske ve gülümseyen suratlarının altında görünmektedir kin ve öfke. Çaresizlik bizi terk etmiş ve yurt edinmiştir bugün zulmü, küfrü ve nifakı. Bugün zalimler ağlamaktadır, kâfirler yas tutmaktadır ve münafıklar dövmektedir başlarını ümmet nasıl uyandı diye. Nasıl dirildi ölüler, nasıl konuştu laller, nasıl gördü körler diye dövünmektedir nifak. Bilmezler ki kapanan yenilgiler çağıyla açıldı bayramların önü. Ve her günü bayram ilan eden bir güneş doğdu üzerimize. Bu sıcaklık, bu sevinç, bu ümit ondandır da bilemezler kibirleriyle küfürlerini süsleyenler. Bilemezler batılın karanlığında yollarını bulmaya çalışıp ta cehennem çukuruna düşenler. Bilemezler var edenin hakkını inkar edip var olana sarılanlar. Bugün bizim bayramımızdır ve bu bayramın namazı Gazze’de kılınmaktadır.

Aslında 35 yıldır her gün yeni bir bayramın haberini almaktadır bu ümmet. 35 yıl önce buluşunca izzetle, şerefle, kemalle, dirilen ruhların her günü bayram oldu. Yeryüzünün hakimi olan isyanın, idam hükmü verildi İmam’ın (r.a.) sözleriyle ve bayram geliverdi süreyyadan ümmetin kalbine. Tek tek söküldü benliklere işlemiş olan yeis, tane tane dikildi ümit ağaçları yüreklere. Bi halt edemeyecek olanların tehditlerine aldırış edilmeden direniş meydanında uyandırıldı ümmet. Ve bir bir kaldırıldı zalimlerce gönüllere ve gözlere çekilen perdeler. Nurun hüzmeleri girince yüreklerden içeri, kalplerin kirleri eridi. Hakikatin yüzü göründü, nifakın dünyası yıkıldı o gün. İmam (r.a.), ceddinin kıldırdığı bayram namazını kıldırınca yeryüzü sarsıldı. Yeryüzü isyan etti zalimlere. Öyle bir koku sardı ki alemi cuşa geldi her zerre, cuşa geldi kainat. Çünkü tekrar zuhur etti hakikat.

35 yıl önceden başladı bayramımız. Kökü ezele, dalları ebede uzanan ağacın meyvelerinden yiyince yeniden iman etti ümmet. Titredi ve kendine geldi. Matemlerin baykuşlarının fitneleri sönüverdi. Harabelerin altındaki hazineler ortaya çıkıverdi. Ümit olanca haşmetiyle geri döndü ve İmam oldu ümmete. Ümmet uydu İmamına, ters yüz etti alemi, saklanan hakikatler çıktı birden gün yüzüne. İşte o an gördü körelmiş gözler, haykırdı lal olmuş diller ve dirildi mezarlara çoktan gömülmüş ölüler. Fevc fevc koştu halklar hakkın ilanı olan bayram namazına. Öyle bir tekbir alındı ki yıkıldı bütün surlar, yok oldu ekabirler, söküldü hayberleşen şehirlerin kapıları, fetholundu Kudüsler. Önce yüreklerdeki Kudüs kurtarıldı işgalden, savaş yüreklerde başladı. Sonra açan çiçekler öncüsü oldu baharın. Nice çiçekler koparıldı hoyratça nicelerinin yaprağını yoldular,kuruttular nicelerini ama toprak tohumu almıştı bir kere. Ve bahar eritiyordu zulümatı.

35 yıldır tehditler inletiyor arzı. Kudurmuş köpekler yarışıyor dişlerini göstermek için. Bayramımızı zehir etmek için çaba gösteriyor hakikat düşmanları. 35 yıldır sarsılmaya çalışılıyor ümit kaynağımız. Kimi vurmaktan bahsediyor, yakıp yıkmaktan, kimi aç ve susuz bırakmaktan dem vuruyor. Kimi yalnızlıkla korkutuyor, kimi düşmanların aleyhimize toplandığını haber veriyor bizden görünürcesine. Kimi düşmanımızın gücünü fısıldıyor kulaklarımıza ve gücümüzün direnişe yetmeyeceğini anlatıyor bizlere. Kimi dost gibi görünüyor kimi direkt düşmanlık ediyor. Uydulardan, nükleer bombalardan, uçaklardan, gemilerden bahsediyor sürekli kimileri. Susmamız gerektiğini, bayramın müjdesini vermekten vazgeçmemiz gerektiğini, dünyamızı kaybedebileceğimizi vurgulayarak anlatıyor kimileri de bize.

Heyhat! Bu kervan çoktan düştü yollara. Bu seda çoktan yayıldı arzda. Köpekler ürüse ne çıkar. Bir bayram havasıdır kaplamış yürekleri, susturmak ne mümkün artık bizleri. Ne ölümler, ne tehditler, ne dünyalık zevk-u sefalar tekrar kapatamaz, cennete dalmış gözlerimizi. Perdeler dağıldı dedik ya. İşte ondandır bunca kana, vahşete ve ölüme rağmen huzurlu oluşumuz. Biz Kerbelanın devrimine ram olmuşuz, az olsak ne çıkar, bir bir düşsek toprağa ne yazar. Bize her gün bayramdır artık çünkü her gün hakka itaatin alametidir bizim için. İmam’ın (r.a.) bahsettiği Kerbela’nın çocuklarıyız ölümden korkumuz yoktur. Ramazan yetiştirdi bizi, yokluk can verdi ellerimizde. Bu yüzden kutlu olsun bayramımız, mübarek olsun her daim. Ramazan ayının çocuklarının hakkıdır bugün bayramı doyasıya kutlamak. Bugün direnişin olduğu her mekan bayram yeridir bize. Bayram zaferin muştusudur gönlümüze.

Ekler