Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA - Bugün Ortadoğu’yu saran ve Türkiye’de de çok tehlikeli bir hal alan mezhep düşmanlığı, İslam ümmetinin başındaki en büyük tehlike haline gelmiştir. Kendilerini İslam’ın en mümtaz temsilcisi ve müdafii gören bazı Müslümanlar, kendi mezheplerinden olmayan “diğer Müslümanları” anında kâfir ilan edip, cihat fetvası verebiliyorlar.
Suriye iç savaşı başladığından beri bunu bütün şiddetiyle yaşadık. Suriye rejimini Alevi ilan edip küfrüne hükmederek, “Suriye ile savaş caizdir” diye fetva veren hoca efendiler mi ararsınız, “hepinizi Yavuz gibi keseceğiz” akademisyenler mi, ya da Alevilerin kapısına çarpı işareti koyanlar mı…
Ya da bu fitneyi daha da zirveye çıkarmak için “bir Şii imam fetva vermiş, 8 Sünni öldüren cennet girer” diyen sözde İslamcı, özde fitneci gazeteciler mi…
Yılarca bu ülkede bunların hepsini yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.
Reina saldırısı sonrası bir kez daha gördük ki, Ortadoğu’da palazlanan ve ABD destekli Sünni kuşak ülkelerle yürütülen mezhep savalarının ucu, çok tehlikeli bir şekilde Türkiye’ye dokunuyor.
Dün, Yeni Mesaj gazetesinde Mustafa Hilmi Yıldırım Abi’mizin yazdığı “Mezhepçilik Fitnesi” başlıklı enfes yazıyı okumamışsanız mutlaka okuyun.
Yıldırım, yazısında CIA’nın eski Ortadoğu Bölge Şefi Robert Baer’in şu sözünü hatırlatıyor: “Yeni Ortadoğu’yu kurabilmenin tek yolu, bölgede geniş çaplı Sünni-Şii savaşını tetiklemektir.”
Ve şöyle devam ediyor:
“İşte, Müslümanları birbirine düşman etmek için, buldukları en etkili silâh budur, yani mezhepçilik fitnesidir.
Ali Şeriati, bu konuda çok önemli tespitlerde bulunur: “Şiiler ve Sünniler, genelde tek milleti meydana getiriyorlar. Birkaç istisna sorun hariç, aralarında itikadi ve ameli alanlarda ortaklık söz konusuydu. Fakat Safevi, Şia rejiminin kuruluşundan sonra -Safevilerin asıl düşmanı Sünnilikten ziyade Osmanlı idi- Safeviler, düşmanlığı azaltan, birliği güçlendiren ortak yönü hemen ortadan kaldırmaya başladılar. Şia’nın kendini ayrı bir din sahibi, Ehl-i Sünnet’in de kendini ayrı ve zıt bir din sahibi bilmesini istediler.” (Bkz. Öze Dönüş, s. 332).
Ali Şeriati’nin dediği gibi gerçekten de Şii-Sünni tek bir millettir. A. Cevdet Paşa da aynı görüşü şöyle seslendirir: “Müslüman ve Muhammedi denilen Ümmeti Muhammed, Ehl-i Sünnet’le, Şiilerden ibarettir.” (Mustafa Hilmi Yıldırım, Yeni Mesaj, 3 Ocak, 2016)
CIA’nin İslam dünyasında mezhepçiliği ve mezhep savaşlarını körükleme amacıyla ilgili olarak bir örnek de, CIA ajanı Michale Schoer’in bir TV kanalında yaptığı konuşmada şöyle anlatılıyor:
“Terörle mücadele adı altında girdiğimiz Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de her yerde yenildik. Hava kuvvetleri ile başarı elde edecek durumda değiliz. Kara harekâtından uzak durmamız lazım. Bir ara IŞİD Bağdat’a ilerliyordu. Yani Sünniler, Şiileri öldürüyordu.
BU TAM BİZİM İSTEDİĞİMİZ BİR DURUMDUR.
ŞU ANDA EN BÜYÜK UMUDUMUZ, ŞİİLER VE SÜNNİLERİ, KANLARI KURURCASINA BİRBİRLERİYLE SAVAŞTIRMAKTIR.
ABD ve Batılı liderler, Şiiler ve Sünnilerin kanları kururcasına savaştırılması fikrine çok hayran kalacaklar gibi görünüyor.”
CIA’nin ve Batını amacı bu: Müslümanlar birbirini öldürsün!
Zaten NATO Genel Sekreteri Stoltonberg,“Bu savaş Müslümanların savaşı, biz onlar için ölmeyiz” diyerek bu gerçeği yüzümüze çarpmadı mı?
Türkiye’de ve Ortadoğu’da, hangi hoca-hacı-müezzin-şeyh-cüppeli-sarıklı, parmağını sallaya sallaya, “Şiiler kafirdir, Sünniler mürteddir” diyorsa bilin ki CIA’nın bu projesine hizmet ediyor.
“Haydin ey Müslümanlar! Kılıç kuşanın, gidip Suriye’de cihat yapalım, kelle alalım” diyenler bu amaca hizmet ediyorlar.
Devlet, bu ülkede ve Ortadoğu’da gerçekten barışı tesis etmek istiyorsa, “bu dili” kökünden kesmeli ve bu dilin maddi-siyasi menfaatleri uğruna bu dilin bayraktarlığını yapan medyadaki, bürokrasideki, diyanetteki, üniversitelerdeki uzantılarına hesap sormalıdır.