Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA - Sosyal gelişmeler ve edebiyat karşılıklı ilişkileri olan iki konudur. Edebi metinler zaman ve devranın hadiseleri zemininde şekillendiği gibi, dil ve muhteva ve kalıp bakımlarından da yazıldıkları zamanlarından etkilenir ve bilmukabil de o zamanın ve o toplumun kültürünü etkilerler.
İslam inkılabı edebiyatında genel bir bakışta, bu edebiyatın en çok kendi aslına ve inanç ve kimlik asaletine geri dönüşe vurgu yaptığı anlaşılır. Buna göre İslam inkılabı edebiyatı, son yarım asırda bu bakışın ekseninde ortaya çıkan ve bundan sonra ortaya çıkacak olan edebi akımlar ve edebi eserleri kapsıyor. Bu söylem yeni dünyanın şatafatını taklit etmeye göre değil de bu dünyayı bilinçli bir şekilde benimsemeye ve aynı zamanda gerçek ve doğru değerleri korumaya vurgu yapıyor. İslam inkılabının edebi eserlerini yaratanlara göre dinin hamaset ruhunu ihya ederek manevi, hür ve bağımsız ve iman temelinde bir toplumu inşa etmek ve aynı zamanda yeni dünyanın meziyetlerinden yararlanmak mümkün.
Aslında edebiyat uzmanları ve araştırmacıları İslam inkılabı edebiyatının sınırları ve kapsam alanı hakkında görüş ayrılığı yaşıyor. Bazıları İslam inkılabı edebiyatı tabirini çok özel anlamda ve sadece inkılabın ilk yıllarında ve bu döneme yakın günlerde İslam inkılabının gerçekleri ve ülkülerine bağlı kalarak yaratılan edebi eserler için kullanıyorlar. Ancak birçok uzman da inkılap edebiyatı kavramını savaş yıllarının edebiyatı, yani İslam mücahitlerinin fedakarlıklarını ve savaş olaylarını anlatan eserler ve savaştan sonraki eserler için kullanıyorlar.
Bu bakış ise eserleri hem zaman ve hem muhteva ve kavram bakımından daha geniş bir yelpazeyi kapsıyor ve sonuçta daha geniş kapsamlı ve daha doğru gibi duruyor. Zira Saddam rejiminin İran’a dayattığı savaş İslam inkılabından hemen sonra gerçekleştiğinden, kutsal savunma edebiyatı bir nevi İslam inkılabı edebiyatının devamı fakat İran milletinin sekiz yıllık savunması zemininde yer alan bir edebiyat olduğu söylenebilir.
Buna göre İslam inkılabı edebiyatı geniş bir kapsam alanı oluyor. Bir bakıma İran’da son bir kaç onyılda yaratılan edebi eserlerin tümünü inkılap edebiyatı veya daha dakik bir tabirle inkılap dönemi edebiyatı nitelemek mümkün.
Doğal olarak bu bakışta çeşitli edebi akımlar ve tarzlar bu tanımın kapsamı içinde yer alıyor, zira son bir kaç onyılda İslam inkılabı hadisesinden etkilenmeyen bir esere neredeyse rastlamak mümkün gibi görünmüyor.
Bu bakışa göre, bu dönemde yaratılan eserler, hatta inkılap karşıtı olan veya tarafsız bir konumdan İslam inkılabına karşı tavır ortaya koyan eserleri de bir nevi inkılap dönemi edebiyatla bağlantılı sayabiliriz.
Bu arada bu bakışı daha da sınırlandırmak ve daha sınırlı bir çerçeveden de bu edebiyata bakmak mümkün; buna göre sadece özel kişilerin kaleminden yaratılan çok özel bir edebi tarza ait eserleri İslam inkılabı edebiyatının mısdakı sayabiliriz.
Her halükarda konu ile ilgili farklı görüşlerin gündeme gelmesi yüzünden şimdiye kadar inkılap edebiyatından ortak bir tanım yapılmadı ve herkes kendi bakışına göre bir nevi bu edebiyatı tanımlamaya ve sınırlarını belirlemeye başladı.
Bu arada İslam inkılabı edebiyatının kimliğini şekillendiren kendine özgü bileşenleri olduğu belirtilmelidir.
Edebiyat alanında önemli bileşenlerden biri, zaman meselesidir. Buna göre birçok edebiyat uzmanına göre İslam inkılabı edebiyatı İran milletinin İslami hareketinin başlaması ile eşzamanlı olarak, yani hş. 1340’lı yılların başında ve İmam Humeyni’nin -ks- hş. 1342 yılında Pehlevi rejimine karşı kıyamını başlatmasına paralel olarak şekillendi ve böylece ortaya çıkış tarihi üzerinden yaklaşık yarım asır geçti. Doğal olarak bu zaman diliminde veya daha sonrasında yaratılan eserler bu tür edebiyata özel bileşenlere sahip oldukları takdirde İslam inkılabı edebiyatı kapsamına alınabilir.
Ülkücülük ve adalettaleplik İslam inkılabının edebi eserlerinin önemli bileşenlerinden biridir. İnkılap edebiyatı ülkücü ve adalettaleptir ve bu özelliği, her daim toplumda ve dünya genelinde her türlü bozukluklara, düzensizliklere, sosyal ve iktisadi ve kültürel adaletsizliklere ve her türlü ayrımcılık ve istibdada itiraz etme konumunu korumasına vesile olur.
Buna göre uzlaşmacı edebiyat hatta kendini öz inkılap edebiyatı mısdakı bilse bile, İslam inkılabı edebiyatının kapsam alanının dışında kalır.
Bu bakış açısı temelinde inkılap şairleri ve yazarlarının bu zaman diliminde ve birçok durumda sosyal bozuklukları eleştirdiklerine ve çeşitli iktisadi, sosyal ve kültürel sorunları masaya yatırdıklarına şahit oluyoruz. Bu bileşen, inkılap edebiyatı zaman dilimi zemininden uzaklaşmaya başlamasına rağmen çeşitli edebi eserleri yaratmaya devam edilmesine vesile olur.
İslam inkılabı edebiyatı siyasi ve fikri ve kültürel sömürünün saldırısına karşı kimliği savunma ve aslına geri dönüş temelinde şekillenmiş ve ecnebilere karşı zillet yüzünden her türlü teslimiyeti reddetmiştir. Buna göre kendi kültürel asaletlerinin ekseninde yaratılan tüm eserler, hatta İslam inkılabı edebiyatının bir parçası olarak kabul edilmemiş olsa bile bu edebiyatın önemli bileşenlerinden birini kapsıyor.
Edebiyat eleştirmenleri ve uzmanlarına göre halkçılık, İslam inkılabı edebiyatının önemli bileşenlerinden biridir. İslam inkılabı edebiyatı halkçıdır, insanların inançlarına ve dini ve milli görüşlerine saygı duyar ve kendini toplumun tüm alt kesimlerinin sorunları ve kaygıları ve acılarına karşı sorumlu bilir. Bu özellik, inkılabın edebi eserlerini yaratanların esas muhataplarını halk arasından seçmelerine vesile oluyor. Bu özellik, yazarların halkla irtibat kurabilmek için onların diline yakın bir dili kullanmalarına sebep oluyor.
Bu edebi tarzın şair ve yazarları halkın acılarından söz ederek onlarla dert ortağı oluyor. Bazıları ise bu yüzden inkılaptan önce hapse girerek işkence görüyor ve hatta bazıları sürgün ediliyor.
Bu arada halkçı olma bileşeni, halkın sevdiği edebiyat tarzından farklı olduğu belirtilmelidir. Zira halkçı edebiyat yaratıcı bir edebiyattır ve sosyal sorunları sanat temelinde ciddi bir şekilde ele alır, oysa halkın sevdiği edebiyat sadece halktan belli kesimleri eğlendirmeyi amaç edinir. İnkılap edebiyatı halkı eğlendirme peşinde değildir. Bu edebiyatın amacı toplumun yüzeysel katmanlarını bir kenara itmek ve milli ve uluslararası boyutlarda alt katmanlarda kalan sosyal gerçekleri gün yüzüne çıkarmaktır.
Bazı simgeleri ve işaretleri birbiriyle iç içe çağrışımlar ve kavramlarla kullanmak, edebi metinlerin en önemli muhtevalarından sayılır. Edebi metinlerde simgelerin şekillenmesi ve yer alması büyük ölçüde edebi eserin kimliğini ve fikri ve kültürel yapısını belirler ve o eserin ne bir bir edebiyata ait olabileceğini gösterir. İnkılaptan sonra yayımlanan eserlere bakıldığında, içinde dini, irfani ve milli simgelerin hamaset bakışlı bir çerçevede yer aldığı anlaşılır. Bu bileşen tespit edilmesi için edebiyat uzmanı olmaya gerek kalmayacak kadar barizdir.
Ve son olarak İslam inkılabı edebiyatının en bariz ve en önemli bileşeni, İslami, Kuranî ve irfani kavramların içinde bol bol ve koyu bir şekilde yer almalarıdır. İslam inkılabı edebiyatının muhtevası, içinde İslami, Kuranî ve irfani işaretlerin ve simgelerin yüksek oranda yer almasına vesile olmuştur. Bu arada dine yönelik ve özellikle büyük Aşura hadisesine hamaset açısından bakmak da bu tarz edebiyatta özel yeri bulunduğu belirtilmelidir. Bekleyiş, İslami vahdet ve şehadet gibi kavramlar da bu tarz edebiyatta yaygın olarak yer alan kavramlar sayılır. Bu durum bu tarz edebiyatta ideolojinin eksen olmasına vesile olmuştur. Şöyle ki, bu edebiyat bu dünyada bazı hakikatlere inanıyor ve dünyaya dini ve ilahi değerlerin penceresinden bakıyor.
İnkılap edebiyatı sorumlu bir edebiyattır ve kendini inkılap ülküleri ve toplumun kaderine karşı sorumlu bilir. İnkılapçı şair ve yazar da dünyanın neresinde olursa olsun insanlığın acılarına karşı sorumluluk taşır.
Bu şairlerin ve yazarların bakışına göre sanat için sanat ve edebiyat için edebiyat tezi sanat ve edebiyatın değerini düşüren bir bakıştır ve her sanatçı, şair ve yazar insaniyeti yüzünden insanların acılarına karşı duyarsız kalamayacağı kesindir. Sanatçı nasıl ki sanatın özü ve sanatın amacı olan güzellik yaratmaya karşı sorumluluk taşıyorsa, insaniyet ve ahlaki vicdana karşı da bir o kadar sorumludur.