9 Haziran 2014 - 13:01
Kutsal çile, kutsal isyan kutsal zulüm!

Tel Aviv’de İsrail’in ilk Başbakanı David Ben Gurion adına yapılmış havaalanı. Gümrük memurundan önce standart sorular. Pasaportta ‘sakıncalı’ vizeler var; İran, Suriye, Irak, Lübnan, Sudan…

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Buyur çapraz sual odasına! Veri tabanında ön araştırma sonrası önce biri sonra öteki gelip soruyor; henüz gazeteci olduğumu söylemeden ‘Gazeteci olarak mı gittin’, ‘Niye gittin’, Kiminle gittin’, ‘Ne yaptın’, ‘Nerede ve kaç gün kaldın?’ Bir-iki saatlik sabır sınavı. İsrail bu; korku devletine hoş geldiniz!

Kudüs’ü tekelleştirmek!

Yeşilin giderek kayaların bağrından kopan zeytin ağaçlarına bıraktığı 1 saatlik yolun sonunda mabet tepesi Harem-üş Şerif üç kutsal dinin müminlerini kendi dilinde selamlıyor. Ağlama Duvarı’nda tanrıya yakaran ve Süleyman Mabedi ile Mehdi’nin müjdecisi ‘Ahit Sandığı’nı bulmak için Mescid-i Aksa’nın altını oyan Yahudiler; Hz. İsa’nın sırtına haç vurup yürütüldüğü ‘Çile Yolu’nda 14 kez soluklayan Hıristiyanlar; güneş gibi parlayan Kubbet-üs Sahra’nın etrafında ay gibi dönen, muallâk taşından Miraç’a yükselen Hz. Muhammed’in ayak izini arayan ve yanı başındaki Mescid-i Aksa’da namaza duran Müslümanlar… 

Her bir köşesinde binlerce yıldan süzülen hikâyeler saklı. Kudüs havra, kilise, cami ve türbelerin içice geçtiği bir inanç kenti. O yüzden seperasyon ya da tekelleştirme ameliyeleri sadece barışı bozmaya yarıyor.

Arapsan orada duracaksın! 

Araplar Harem-üş Şerif’e girerken İsrail’in keyfe keder rejimine tabi. İlk kez bir Türk Başkonsolosu’nun 30 Mayıs’ta Aksa’ya alınmamış olmasını saymazsak bugünlerin ‘en istenmeyen halkı’ Türkler girişte fazla sorunla karşılaşmıyor. Ağlama Duvarı’na geçerken (gerçek adını veremeyeceğim) Doğu Kudüslü dostum Yaser geride kaldı. Arap olduğu için ona geçiş yok. Hâlbuki öz be öz Kudüslü; 1948’de sürülmüş dedesinin geride bıraktığı ev, Şam Kapısı’nın hemen karşısında. Filistinlilerin ki bitmeyen bir çile. İntifada geride kaldı, lakin yüreklerdeki isyan dinmiyor. Özellikle ‘apartheid’ uygulamaları gençleri biliyor. Eski Kent’in Yahudi Avlusu’nda El Fetihli gençlerin nümayişine denk geldim. Harem’den çıkışta Aslanlı Kapı’ya ilerleyen sokakta da meyve suyu içen gençlerin fotoğrafını çekerken “Afişi de al, afişi” diye seslenenler oldu. Afişte direnişin son kurbanı resmedilmiş. Filistin’i kaybetseler de ‘duygusal kimlik’ hala güçlü.

Otobüsteki ‘apartheid’

Harem-üş Şerif’ten çıkıp sözde Filistin Yönetimi’nin elindeki Batı Şeria’ya doğru yol alırken yeşil renkteki belediye otobüsünü gösterip “Araplar buna binebiliyor mu” diye sordum Yaser’e. “Hayır. Yasak değil ama binince terörist gözüyle bakıyorlar. Korkuyorlar çünkü topraklarımızı çaldılar. Bu bir hırsızın sürekli korkuyla yaşaması gibi bir şey. Yeşile bir kez bindim, beni canlı bomba sandılar. Yeşil otobüs zaten Arap bölgelerine gitmez. Biz beyazlara bineriz.

Yahudiler de beyazlara binmez” dedi. Batı Şeria’da yasadışı yerleşimlere giden Filistinli işçilerin Yahudilerle aynı otobüse binmeleri ise hepten yasak.

Yerleşimci terörü

Doğu Kudüs’le başlayan işgal, Batı Şeria’ya geçince azaba dönüşüyor. Yahudilerin güvenliğini artırma adına inşa edilen ama Filistinlilerin yaşam bölgelerini açık hapishanelere çeviren ‘apartheid duvarı’nın üzerinde özgürlüğe adanmış grafitiler gözetleme kulelerindeki İsrailli askerleri pek de rahatsız etmiyor.

Güneydeki El Halil’e kadar bir sürü Yahudi yerleşim merkezi var. İstimlak ya da gaspla küçük tepeler bir bir Yahudi yerleşimi için açılıyor. Her biri birer ‘kippa’yı ya da tebaaya tepeden hükmeden Ortaçağ şatolarını andırıyor. “Hükümet önce konteynır koyuyor. İçlerine ‘azılı’ Yahudileri yerleştiriyor. Her türlü desteği sağlıyor.

Tepkilere göre konteynırların yerini binalar alıyor. Yerleşimciler çok saldırgan. Filistinlilerin tarlalarını ve zeytin ağaçlarını ateşe veriyor, evlerini taşlıyor, su depolarını deliyorlar” diyor Yaser. İsrail, 1995’te Batı Şeria’yı A, B ve C diye bölgelere ayıran Oslo 2 Anlaşması’nı kendine yontarak işgali kalıcı hale getiriyor.

Batı Şeria’nın yüzde 18’ini oluşturan A Bölgesi’nin kontrolü Filistin Yönetimi’nde. Batı Şeria’nın yüzde 21’ni oluşturan B Bölgesi’nde sivil idare Filistin’de, güvenlik İsrail’le ortak. Ama fiiliyatta İsrail askerinin olduğu yerde Filistinli polisin hükmü yok. Arapları hayattan bezdiren kontrol noktalarında savaşa gider gibi tam tekmil, ileri teknoloji donanımlı, gencecik askerler duruyor… A Bölgesi’ne girişlerde kırmızı renkteki tabelalar uyarıyor: “Bu noktadan sonra Yahudilerin can güvenliği yok.” Güvenlik miti İsrail’in genişleme siyasetinin bir parçası: Arab’ı terörize et, Yahudi’nin korkusunu canlı tut.

Batı Şeria’nın yüzde 61’ini oluşturan C Bölgesi’nde ise hem sivil idare hem güvenlik İsrail’de. En fazla Yahudi yerleşimin açıldığı yer burası. Doğu Kudüs ve Gazze hariç sadece Batı Şeria’da 40 yılda yerleşimci sayısı 1000’den 350 bine ulaştı. Bir yerleşim açıldığında oraya giden yollar, onu çevreleyen alanlar Filistinlilere kapatılıyor. Evi olan evinden, toprağı olan toprağından, ağacı olan ağacından oluyor. İş o reddeye geliyor ki Filistinliler hayatta kalmak için topraklarını çalan yerleşimcilere inşaat işçisi oluyor. Bir de gecenin üçünde kalkıp saatlerce yürüyerek vardığı duvarın dibindeki ‘işçi pazarı’nda bir yerleşimcinin gelip kendisini inşaatta çalıştırmak üzere götürmesini bekleyenler var ki halleri içler acısı. Sağır olmayana 10 dakikalık yere duvar yüzünden 4 saatte giden, hastasını araçla geçiremeyen ve tarlalarına ulaşamayan Filistinlilerde hikâye bol. Görünmeyen işgal ise cabası. İsrail, Batı Şeria’nın suyunu ve yer altı zenginliklerini tüketiyor. Filistinlilerin su tüketimi İsraillilerin beşte biri kadar.

İbrahim için üç dinin savaşı

Bir kısmı C Bölgesi’nde yer alan El Halil de lime lime edilmiş bir kent. Tarihi çarşıda dükkânlar kapalı. Kentin bazı bölgeleri zaten Filistinlilere yasak. Birçok dükkâna İntifada sırasında ve sonrasında kilit vuruldu. İsrail en son 2010’da gösteriler nedeniyle halkı cezalandırmak için dükkânların bulunduğu bir alanı kapatıp askeri bölge ilan etti. Sıkıyönetim uygulamaları nedeniyle ticaret günbegün ölüyor. Hz.İbrahim Camii’ne çıkan eski çarşıda da bir berber, bir bakkal, bir internet kafe, bir iki hediyelik eşya dükkânı açıktı. Cami yolunda İsrailli askerlerin ilk kontrol noktasında ben sorunsuz geçerken Yaser, dedektöre girmeden tüm metal eşyalarından arınmak zorundaydı. İkinci kontrol noktasında çantalarımız arandı. Hz. İbrahim, İshak, Yakup ve eşleri Sara, Rifka ve Leah’ın makamının bulunduğu ibadethane üç din için de kutsal. Bu yüzden paylaşım savaşına sahne oluyor. 1994’te İsrail ordusunda doktor olan Amerikalı yerleşimci Baruch Goldstein sabah namazında camide katliam yapınca İsrail, Şuheda Caddesi’ni Filistinlilere kapatıp camiyi de ikiye böldü. Bir tarafta Yahudiler yüksek seste Tevrat’tan ayetler okurken diğer tarafta Müslümanlar namaz kılıyor. Fizik öğretmeni Bessam Naşm el Recebi, beni camiyi ayıran plakanın yanına götürüp o günü anlattı: “O sabah ben de buradaydım. Silahlı kişi içeri girip namaz kılanları taradı. 29 kişi öldü, 125 kişi yaralandı. Saldırgan sivil yerleşimci diyorlar ama üniformalı askerdi. İsrail’in amacı camiyi bölmekti.

Bütün olanları gördüm. Camiden son çıkan bendim.” Recebi girişte kenarda duran halıları gösterip ekledi: “Geçenlerde İsrailli askerler camiyi bastı, ayaklarıyla halıları çiğnediler biz de kaldırdık.” Yerleşimciler katliamın yıldönümlerinde Goldstein’in Kiryat Arba yerleşimindeki mezarında kutlama yaparken buna tahammül edemeyen Yahudiler de var. El Halil’i 1977’de terk etmiş Hayim Bacayo, 2010’da dönüp Belediye Başkanı Halid el Useyli’ye “Ölürsem beni Müslüman mezarlığına gömün, yerleşimcilerin kontrolündeki Yahudi mezarlığına gömülmek istemiyorum” demiş ve talebi kabul edilmişti. Camiden çıkışta turnikeli bariyerden geçip girdiğimiz sokakta çocuklar oynuyor; İsrailli askerler kuleden dikizliyor. Çocukların kamera gördüklerinde yaptıkları ilk şey zafer işareti ile poz vermek. Her biri ayrı ayrı kareye girmek için can atıyor. 

Hamas ve El Fetih’i boşver İsrail, Batı Şeria’nın yüzde 42’sini gasp eden yerleşimlerle Filistinlilere yaşayacak toprak bırakmazken uluslararası toplum iki devletli çözüm hedefiyle oyalıyor. Bu kritik sürece karşın Filistinler güçlü bir liderlikten yoksun. Bu halk, utanç duvarına çimento satan Ahmet Kurey gibi başbakanlar gördükten sonra Mahmud Abbas’ın yeni ekibinden de artık hiçbir şey beklemiyor. El Fetih’in yolsuzluk ve ihanetleri üzerinden palazlanan Hamas da birçoğu için artık umutsuz vakıa. Aksa’nın önünde fotoğraf çektiren Kudüs Üniversitesi’nde tıp öğrencilerine yeni kurulan El Fetih-Hamas ortak hükümetini sorduğum da “Unut gitsin, bundan bir şey çıkmaz” dediler. Aynı tepkiyi El Hadr’da Süleyman Göletleri’nin yanındaki Osmanlı kalesinde yemek yerken belediye meclis üyesi Kasım Salah verdi: “Hükümetten hiçbir beklentim yok. Biri çaldı, öteki inancımızı sorgulayıp bizi ayrıştırdı. Filistin’i ayağa kaldıracak lider yok.” 948’den beri her koşulda ayakta kalmayı başarsalar da Filistinliler her haliyle yetim. Doğu Kudüs’e bir soluk mesafedeki Azariye’de Yetim Sanat Okulu, Filistin dramının resmini veriyor. 23 bin yetimin bulunduğu Filistin’de Kimse Yok Mu, bu okulu yenileyip biri Türkçe kursu, diğeri iklimlendirme atölyesi olmak üzere iki sınıf açtı. Filistin Vakıflar Bakanı Yusuf Deis ve Kudüs İşleri Bakanı Adnan Huseyni’nin katıldığı açılışta davetli olan Türk Başkonsolosu yoktu. 122 yetimin okuduğu okul bünyesindeki ‘iklimlendirme’ kursu her dönem 16 yetim öğrenciyi meslek sahibi yapacak. Kimse Yok Mu’nun Kudüs temsilcisi Harun Tokak bir noktanın altını çizdi: “Filistinli gençler için en zoru liseyi bitirmek. Dışarıdan destekle liseyi bitiren bir yolunu bulup üniversiteye gidiyor. Yetimlerin işi daha da zor, meslek sahibi olmayınca hayata tutunamıyorlar.” Başka yerlerde de yetim okulları var. Çaresizlik diz boyu. Gözleri hep Türkiye gibi ülkelerde. Bu yüzden Yusuf Deis müteşekkir: “Buradan yetişecek çocuklar ülkemizin geleceği için çok önemli. Türk kardeşlerimizin çalışmalarını destekliyoruz.” Basit gibi gözüken projeler onlar için hayati.

Girmek de zor çıkmak da

Dönüştü Tel Aviv’de önce acar görevli, ardından kdemli memur, sonra süpervisor’ın yine bezdiren sorgu suaili: Nereye gittin, niye gittin, kimle görüştün? Irak’a neden gittin, nerede kaldın?… Her gelenle başa sarıyor. Kutsal Topraklar’a adeta ‘görülmüştür’ mührü yiyerek veda ediyorsun!

Fehim Taştekin

Ekler