Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya lideri Putin’in karşılıklı olarak “dostluk” kelimesiyle nitelendirdikleri ilişkileri, Türkiye ve Rusya’nın Doğu Avrupa’da etkin bölgesel güç olarak ortaya çıkmasına yol açabilir.
Rusya’nın ABD’ye karşı denge siyasetinin yeni stratejisi yavaş yavaş belirginleşiyor. Özellikle Avrupa’nın doğusunda ve Ukrayna krizinde ABD ile çıkmaza giren Rusya, bölge sorunlarını ABD yerine bölgesel aktörlerle çözmek istiyor. Rusya’yı böyle bir yönelişe sürükleyen gelişmelerden birisi de Türkiye ve İran ile geliştirilen Astana süreciyle Suriye’de siyasi çözüme geçişin hızlanması. Uzmanlara göre bugün ABD ve Rusya her ne kadar idare-i maslahat üzere davransa da aralarında üstü örtülemeyen bir rekabet var.
Rusya’nın Trump sonrası düzelmesini beklediği iki ülke ilişkileri, ABD’nin iç siyasi çekişmelerden dolayı daha da kötü bir duruma geldi. Bu nedenle Rusya artık kendi jeopolitik stratejilerini yeni realiteye göre güncellemiş oldu. Astana süreciyle bu yeni stratejiyi uygulayan Rusya, Ortadoğu bölgesinde ABD’yi dengeleyecek iki veya üç bölgesel güçle muhatap oluyor. Türkiye, İran ve İsrail ile Ortadoğu'da kavga, pazarlık ve rekabetle kendi çıkarlarını savunan Rusya, bu bölgede ABD’nin etkisini yok edemedi, ama asgari seviyeye indirdi. Özellikle Trump’ın İran’a karşı duruşu ve CIA/Pentagon’un terör örgütü PYD/YPG stratejisi, Ruslara bu konuda yardımcı oldu. ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme çabaları, Rusya’ya stratejisini uygulamakta bir nevi fayda sağladı denilebilir. Kırım hamlesinin devamı gelebilir Rusya için önemli olan Doğu Avrupa bölgesi de ABD’nin himayesine girmişti. Özellikle Polonya gibi Rusya ile sınırı olan ülkelerin Amerikancı siyasete dahil olmasına ve NATO çatısı altında Rusya’nın batısına yerleşen ABD’nin askeri gücüne karşı Rusya harekete geçti.
Ukrayna’daki devrimle ABD’ye yakın güçlerin devleti ele geçirmesinden sonra NATO’yu Kırım’da göreceklerini ve Kırım’ı askeri üs olarak kaybedeceklerini öngören Ruslar diplomasi dilinden vazgeçti ve güç kullandılar. Bugün Kırım’ı bir cephe hattı olarak gören Rusya, buradan çıkmak niyetinde değil, hatta cepheyi daha ilerilere, Avrupa’nın içlerine doğru taşıyabilir. ABD/NATO askeri gücün Rusya’yı çembere alışını takip edersek, Rusya’nın kuzey batı sınırlarından başlayarak, Gürcistan üzerinden güney sınırları ve Orta Asya ve Afganistan’daki üsler ve Japonya’dan Alaska’ya kadar Rus sınırlarına dayanmış ABD/NATO varlığını izlemek mümkün. Bu varlığa karşı çıkan Rusya sıcak denizlere de indi; Kuzey Amerika kıtasına askeri olarak dönüş sinyalleri de verdi. Fakat ABD gibi dünya genelinde askeri varlığını artırma gücü olmayan Rusya muhtemel sıcak savaşta uzun menzilli füze kullanacağı mesajını vermekten çekinmiyor. Bunu hem Suriye’de hem de ülke içi yaptığı tatbikatlarla gösteriyor.
Rusya bölgesel ittifaklar peşinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Avrupa bölgesinde Türkiye ile birlikte hareket etmek istediğini ifade eden Rusya, Kafkasya ve Türkiye ilişkileri alanında uzman araştırmacı Saslanbek İsaev şu değerlendirmede bulundu: "Askeri gücünü sergilemekle ABD’yi sınırlarından uzaklaştıramayacağını anlayan Ruslar, bölgesel ittifakları da yumuşak güç olarak kullanmaya çalışıyor. Putin özellikle Avrupa’da Merkel ve Macron gibi siyasetçilerle bölgesel çözümler aradı. Avrupa’nın liderleri olan Merkel ve Macron’un kendilerine uzanan ele cevap vermemesi veya verilen cevapların ABD çizgisinde olması, Putin’i anlaşabileceği siyasi liderleri desteklemeye itti. Bu çabanın başarılı olmadığı Fransa seçimlerinde Le Pen’in kaybetmesiyle ortaya çıktı. Artık Rusya’nın yumuşak güç olarak AB içerisindeki azınlıklara destek olduğu gözlemleniyor. Fakat bu strateji AB ile anlaşma stratejisinden daha ziyade AB’yi bölme veya devre dışı bırakma stratejisi. Birlik içinde uyuyan sorunları canlandırarak AB’yi kendi içine kapatma stratejisi de denilebilir buna. AB’yi kendi sorunlarıyla boğmak, Merkel’i veya Macron’u devre dışı bırakabilir, ama Rusya’nın Doğu Avrupa bölgesinde yine anlaşabileceği bölgesel bir güce ihtiyacı var. Bu ihtiyacı Türkiye'nin karşılayabileceğini düşünenler var. Özellikle Türkiye ve Rusya’nın bölgede ortak enerji projelerinin olması ve her iki devletin tarihi geçmişleri, Doğu Avrupa’da bu ikilinin anlaşabilme ihtimalini de güçlendiriyor. Türkiye’nin Avrupa’daki uluslararası örgütlere ve NATO’ya üye olması Rusya için avantaj olarak görülebilir.
Erdoğan ve Putin’in karşılıklı olarak “dostluk” diye nitelendirdikleri ilişkileri, Türkiye ve Rusya’nın Doğu Avrupa’da etkin bölgesel güç olarak ortaya çıkmasına yol açabilir. Bu iki devletin bu bölgede tarihi miraslarının güçlü olması da böyle bir stratejinin uygulamasını mümkün kılıyor. Putin’in geçmişte Merkel’e benzer şekilde el uzatmışlığı var. Bu eli Putin Merkel’e, Hodorkovski adlı tutuklu oligarkı Almanya’ya göndererek uzatmıştı. Fakat Merkel mi anlamadı, yoksa anlamak mı istemedi bilinmez; sonuçta Putin Merkel ile Avrupa’da anlaşamadı. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın isteğiyle Türkiye’ye iade edilen iki Kırım Tatarı da bu minvalde, “Avrupa’da beraber hareket edelim” mesajı olarak okunabilir. Rusya-Türkiye ikilisinin yanına Avrupa’da üçüncü bir devlet eklenirse, bu bölgenin dengelerini epey değiştirir." Soçi'de üçlü zirve toplanacak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye, Rusya ve İran'ın gerçekleştireceği "Suriye" başlıklı üçlü zirveye katılmak üzere, 22 Kasım Çarşamba günü Rusya'nın Soçi kentine gidecek. Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Soçi'de Devlet Başkanlığı Rezidansı'nda, 9 gün aradan sonra tekrar bir görüşme gerçekleştirecek.
Türkiye, Rusya ve İran'ın katılımıyla 22 Kasım Çarşamba günü düzenlenecek "Suriye" konulu toplantıda taraflar Suriye'deki gelişmeler ve bölgedeki son durumu ele alacak. Toplantıya İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin de katılması bekleniyor. Bu yıl 13 kez telefonla görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rus lider Putin, yedinci kez de bir araya gelmiş olacak.