Uluslararası Ehl-i Beyt (a.s) Haber Ajansı – ABNA: Washington ve Moskova’nın Ukrayna savaşını sona erdirmeye yönelik çabalarının kritik bir aşamaya yaklaştığı bu dönemde, Avrupa’nın barış sürecinde engel çıkarma çabaları artmış ve müzakerelerin geleceği konusunda derin bir ayrılık ortaya çıkmıştır. Bu ayrılık, karşıt anlatımların ötesinde, Avrupa başkentlerinin karar alma süreçlerinden dışlanma kaygısına dayanıyor. Son yıllarda savaşın ağır siyasi ve ekonomik bedellerini ödeyen Avrupa, büyük güçler arasında aceleye getirilmiş bir anlaşmanın, kıtanın güvenlik kaygılarını göz ardı ederek, onu “etkisiz bir ödeme yapan” konumuna düşürmesinden endişe ediyor.
Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Yardımcısı Dmitriy Poliyanski, 11 Aralık 2025’teki Güvenlik Konseyi oturumunda, “Ukrayna’nın Avrupa müttefikleri, barış müzakerelerinin önünü kesiyor” diyerek, Avrupa’nın Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin yanında, Rusya ve ABD’nin önerdiği barış girişimlerini aktif şekilde zayıflatmaya çalıştığını açıkladı.
Avrupa başkentlerinde yaşanan bu kaygı, 80 yıl öncesine, II. Dünya Savaşı sonrası döneme kadar uzanıyor; Yalta Konferansı (1945) korkusu—ABD, Sovyetler Birliği ve İngiltere’nin, diğer Avrupa ülkelerini dışlayarak kıtanın kaderi hakkında karar verdiği an. Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönmesi ve Putin ile hızlı bir anlaşma peşinde olması, Avrupa’nın tekrar kendi kaderinden dışlanma endişesini körüklüyor. Oysa kıta, Ukrayna’ya verdiği 170 milyar avrodan fazla destekle ciddi mali yük üstlenmiş durumda.
Avrupa’nın Tarihsel Marjinalizasyondan Kaçış Çabaları
Trump resmi olarak Avrupa’yı barış müzakerelerinin dışında bırakmış olsa da, 8 Aralık 2025’te Londra’da gerçekleşen zirve, Avrupa’nın tarihsel marjinal konumdan çıkma çabalarının önemli bir dönüm noktası oldu. İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, Zelenskiy ile acil bir toplantı yaparak Washington ve Moskova’ya “Avrupa ne pasif izleyici ne de kenarda duran” mesajını ilettiler.
Avrupa’nın geliştirdiği “Avrupa Barış Versiyonu” dört ana eksende şekilleniyor: Ukrayna için güçlü güvenlik garantileri, barış sürecini Avrupa Birliği üyeliğiyle bağlamak, Rusya’nın bloke edilmiş varlıklarını yeniden yapılandırmada kullanmak ve bazı yaptırımları pazarlık gücü olarak sürdürmek. Ancak Moskova ve bazı uzmanlar, bu adımları barış yolunda “sabotaj” olarak yorumluyor; Avrupa’nın katı güvenlik şartları dayatmasının, Washington ve Kremlin arasındaki anlaşmayı engelleme çabası olduğu belirtiliyor.
Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev, Avrupa güçlerinin barış garantörü olarak gönderilmesi teklifine tepki göstererek, “NATO güçleri barış gücü olamaz, Rusya böyle bir güvenliği kabul etmeyecek” dedi. Bu sert tutum, Avrupa’nın savaş sonrası güvenlik mimarisinde merkezi rol oynamaya yönelik çabalarının ciddi bir dirençle karşılaştığını gösteriyor.
Trump Barış Planı ve Avrupa’nın Tepkisi
Kasım 2025’te Trump’ın 28 maddelik barış planının açıklanması, Avrupa başkentlerinde şok etkisi yarattı. Plan, ABD’nin Rusya işgali altındaki toprakları tanımasını, Ukrayna ordusunu 800 binle sınırlamasını ve bloke edilmiş varlıkların akıbetini ABD-Rusya ortak kararına bırakmayı içeriyordu. Avrupa, bunu Ukrayna’nın Moskova’ya teslim edilmesi olarak görüyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Her barış anlaşması Avrupa güvenliğini garanti etmeli, zorla sınır değişikliği ya da ülke parçalanmasını mümkün kılmamalı” diyerek kaygılarını dile getirdi.
Avrupa İçinde Bölünmeler ve Yaptırım Stratejisi
Avrupa’nın barışta aktif rol alma çabaları, iç çatışmalarla da karmaşık bir hâl alıyor. Doğu Avrupa ülkeleri Rusya’ya taviz konusunda sert yaklaşırken, Batı ve Güney Avrupa’da kamuoyu savaşın ekonomik yükünden bıkkın. Avrupa, 210 milyar avro değerindeki Rusya Merkez Bankası varlıklarını bloke ederek Ukrayna’ya 165 milyar avro hibe/ödünç verme planı yaptı. Ancak Macaristan ve Slovakya bu karara açıkça karşı çıkıyor.
Avrupa’nın pozisyonu, Ukrayna’ya desteği savunurken, Trump barış planının “kırılgan bir barış” yaratmasından ve Rusya’nın yeniden güçlenmesinden duyulan endişelerle karmaşık bir tablo sergiliyor. Trump’ın “Amerika Öncelikli” yaklaşımı, Avrupa’yı hızlı bir çözüm üretmeye zorlayarak mali ve siyasi yüklerin Washington’a daha az yansımasını hedefliyor.
Uzmanlar, Avrupa’nın bu tepkisinin yapısal zayıflıklarla sınırlı olduğunu belirtiyor: Kıta hâlâ bağımsız bir ordudan, entegre savunma altyapısından ve ağır savunma maliyetlerini karşılayacak siyasi uzlaşıdan yoksun. Avrupa, barışta rol almak istese de gerekli askeri ve siyasi araçlara hâlâ sahip değil.
yorumunuz