Şimdi bu hafta Suudi Dışişleri Bakanı’nın İranlı meslektaşı Muhammed Cevad Zarif’e bir davet gönderip başkent Riyad’a “istediği zaman gelebileceğini” söylemesiyle, birdenbire yeni bir uzlaşma dönemiyle karşı karşıyayız gibi görünüyor.
Suriye'de güney ve batı cephelerinde Suriye ordusu karşısında gerileyen muhaliflerin stratejik avantaj kazanmak için Keseb kasabasını ele geçirmesi ülke içindeki milyonlarca iç göçmene yenilerini ekledi.
Geçen hafta Başbakan Erdoğan'ın 1915 olayları ile ilgili açıklamasını duyduğumda aklıma Haziran 1998'de röportaj yaptığım Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan geldi.
Allah’ın adıyla…
Her 24 Nisan geldiğinde, 1915 Ermeni tehciri de gündeme gelir ve Türkiye, emperyal devletlerin devlet başkanlarının, parlamentolarının “ne mesaj vereceklerine” odaklanır ve “aman soykırım kelimesi kullanılmasın” diye neredeyse duaya durur. Ermeni Diasporasının, emperyal ülkeler nezdinde yürüttükleri baskın faaliyetlerin bir yansımasıdır bu… Elbette bunda “Müslüman bir ülkeyi” köşeye sıkıştırma ve baskı altında tutacak bir konuyu sürekli gündemde tutarak “demoklesin kılıcı” gibi tehdit unsuru olarak kullanma isteği de önemli rol oynamaktadır.
Türkiye'nin Suriye'deki Ermeni kasabası Kesab'a yönelik (sözde) cihadcı saldırısına verdiği destek dünya medyasında haber olmaya devam ediyor. İngiliz Telegraph'a konuşan (sözde) cihadcılar, Türkiye'nin saldırıda kendilerine çok yardımcı olduklarını söylediler.
Çalışmalarına Lübnan’da devam eden Kesablı gazeteci Şant Kerbabyan, kasabasına yönelik saldırıyı soL’a değerlendirdi. Kesab’da Ermeni nüfusunun bulunması nedeniyle, olayın daha çok bu yönüne vurgu yapıldığını kaydeden Şant’a göre, saldırı Türkiye’nin Suriye’ye karşı düşmanca politikalarından ayrı ele alınamaz.
Cihatçı grupların Türkiye topraklarından, Keseb sınır kapısına saldırarak başlattıkları Enfal operasyonu, 15. gününe girerken, Türk ana akım medyası, 4 yıldır olduğu gibi dezenformasyona ve 900 kilometrelik komşuluğun olduğu Suriye'yi ve sınırın ötesini yanlış okumaya -veya okutulmaya- devam ediyor.