Sahabenin Önde Gelenlerinin Bir Çoğu Ters İlişkiyi Caiz Görmekteydiler
Ehli sünnetin önde gelen alimlerinden Kurtubi, kendi tefsirinde şöyle yazmaktadır:
وذكر ابن العربي أن ابن شعبان أسند جواز هذا القول إلى زمرة كبيرة من الصحابة والتابعين وإلى مالك…
İbni Arabi, İbni Şaban’ın bu işin (ters ilişki) sahabe ve tabiinin bir çoklarının ve Malik ibni Enes’in yanında caiz olduğunu belgelediğini zikretmiştir. (El-Camiu’l Ahkamu’l Kur’an, Kurtubi, c. 3, s. 93.)
Abdullah İbni Ömer (İkinci Halifenin oğlu) ve Bu İşin Caiz olması
Ehli Sünnetin meşhur alim ve müfessirlerinden Suyuti “Durru’l Mensur” tefsirinde şöyle yazmaktadır:
وأخرج البخاري وابن جرير عن ابن عمر، فَأْتُواْ حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ؟ قال: في الدبر...
Buhari ve İbn Cerir, Abdullah İbni Ömer’e: “Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın.” Ayeti hakkında sorulduğunda “Buradaki maksat kadınlara arkadan yaklaşmaktır” dediğini nakletmişlerdir. (Ed- Durru’l Mensur, c. 1, s. 265.)
Celaleddin Suyuti, İbni Hacer Askalani, Şukani, Ayni, İbni Cerir Tabari ve daha bir ehli sünnet büyükleri şöyle nakletmiştir:
عن ابن عمر أنه قال: يا نافع أمسك على المصحف. فقرأ حتى بلغ ؟نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ؟ الآية، فقال: يا نافع أتدري فيم أنزلت هذه الآية؟ قلت: لا. قال: نزلت في رجل من الأنصار أصاب امرأته في دبرها، فوجد في نفسه من ذلك، فسأل النبي صلى الله عليه وسلم، فأنزل الله الآية.
İbni Ömer’den şöyle rivayet edilmiştir: Ey Nafi! Sadece Kur’an’a sarıl. Sonra şu ayeti okudu:
“نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ” Kadınlarınız sizin tarlanızdır… (yani bu ayete de mi tam olarak uymamız gerekmektedir?) dedi ki ey Nafi! Biliyor musun bu ayet ne hakkında inmiştir? Dedi ki: “Bilmiyorum” sonra şöyle dedi: “Eşiyle arkadan (makat, anal yoluyla) ilişkiye girdiğinden dolayı kendisini kınayan Ensar’dan biri hakkında nazil olmuştur. Bu kişi Allah Resulünden (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) bu konuyu sorduğunda Allah bu ayeti nazil etti.
(Camiu’l Beyan, İbni Cerir Tabari, c. 2, s. 537; ed Durru’l Mensur, Celalleddin Suyuti, c. 1, s, 266; Libabi’l Nukul, Suyuti, s. 43-44; El-İcab fi Beyani’l Esbab, İbni Hacer Askalani, c. 1, s. 567-568; Umdetu’l Kari, Ayni, c. 18, s. 117; Fethu2l Bari, İbni Hacer, c. 8, s. 141 ve Neylu’l Evtar, Şevkani, c. 6, s. 355; ve…)
Zeyd Bin Eslem Ve Ters İlişkinin Yapıldığına Dair Şahadeti
Muhammed bin Cerir Taberi, kendi tefsirinde şöyle yazmaktadır:
Zeyd bin Eslem’e dendi ki Muhammed bin Munkedir, kadınlara arkalarından ilişkiye girmeyi yasaklamıştır. Zeyd dedi ki: “Şahadet ediyorum ki onun kendisi bu işi (anal ilişkiyi) yaptığını bana haber vermiştir!!! (Camiu’l Beyan, c. 2, s. 536 adı geçen ayetin tefsirinde.)
İbni Ebi Melike Ve Anal İlişkinin Pratiğe Dönüştürülmesi!
Yine Tabari şöyle yazmaktadır:
عن قتادة قال : سئل أبو الدرداء عن إتيان النساء في أدبارهن ، فقال : هل يفعل ذلك إلا كافر قال : روح : فشهدت ابن أبي مليكة يسئل عن ذلك ، فقال : قد أردته من جارية لي البارحة فاعتاص علي ، فاستعنت بدهن أو بشحم.
Kutade şöyle rivayet etmiştir: “Ebu Derda’ya kadınlara arkadan (anal) ilişki hakkında soruldu. Şöyle dedi: Acaba kafirlerden başkası bu işi yapıyor mu?”
Ruh şöyle diyor: “İbn Ebi Melike’nin yanındaydık kendisine bu konu hakkında sorulduğunda şöyle dedi: Dün gece cariyelerimden biriyle bu işi yapmak istedim, ancak bu işi yapmaya zorlandım. Ben de yağ ve kuyruk yağından yararlandım!!!
Malik İbni Enes (Malik Mezhebinin İmamı) Ve İşin Pratiğe Dökülmesi
Celalettin Suyuti kendi tefsirinde şöyle yazmaktadır:
وأخرج الخطيب في رواة مالك عن أبي سليمان الجوزجاني قال سألت مالك بن أنس عن وطئ الحلائل في الدبر فقال لي الساعة غسلت رأسي منه .
… Malik ibni Enes’e acaba insan helaliyle anal yolla ilişkiye girebilir mi? diye sordum. Şöyle dedi: “Daha şimdi bu işi yapıp gusül aldım!” (Ed- Durru’l Mensur, c. 1, s. 266. Adı geçen ayetin tefsirinin açıklamasında.)
Hambeli İbni Kudame “el Muğni” kitabında şöyle yazmaktadır:
ورُويت إباحته عن ابن عمر وزيد بن أسلم ونافع ومالك، وروي عن مالك أنه قال: ما أدركتُ أحداً أقتدي به في ديني يشكّ في أنه حلال.
Abdullah İbni Ömer, Zeyd İbni Eslem, Nafi ve Malik ibni Enes’den arkadan ilişkinin caiz olduğuna dair rivayet edilmiştir. Malik İbni Enes’ten şöyle rivayet edilmiştir: “Dinimde kendisine taklit ettiğim hiçbir fakihin bu işin (kadınlara arkadan dübür yoluyla ilişkinin) helal olmasında şüpheye düştüğünü görmedim!” (El-Muğni, c. 8, s. 132.)
Bu şiir Malik İbni Enes İçin Meşhurdur
فحاولها من خلفها فتمنعت ... وقالت معاذ الله من فعل ذلكفقال لها جازت على قول مالك ... فقالت رماك الله في يد مالك
Onunla arkadan ilişki için istekte bulundu… ancak o kadın bu işe mani oldu ve dedi ki Allah’a sığınırım kim bu işe izin vermiştir? Ona şöyle cevap verdi: Bu iş Malik’in Fetvasına göre caizdir. Kadın dedi ki Allah seni Malik’in eline düşürsün. (Yani o seninle bu işi yapsın!)
Nisai: “Bu işin haram olduğuna dair sahih bir rivayet bulunmamaktadır.” Demiştir
Zehebi şöyle yazmaktadır:
وقال آخر : ليت شعري ما يرى في إتيان النساء في أدبارهن ؟ قال : فسئل عن ذلك ، فقال : النبيذ حرام ، ولا يصح في الدبر شئ .
Birisi diyor ki keşke bilseydim ki (Nisai) kadınlarla ters ilişki konusunda ne diyor? Dedi ki ondan sonra ondan konu hakkında soruldu o da şöyle dedi: “Nebiz haramdır, ancak arkadan ilişki hakkında hiçbir sahih rivayet yoktur. (Seyr’u İ’lamu’n Nebla, c. 14, s. 128 ve Tezkiretu’l Hafız, c. 2, s. 699.)
Nisai Ve Anal İlişki Rivayeti
Ehli sünnetin büyüklerinden ve altı sahih kitaptan birinin yazarı olan Nisai “Süneni Kubra” kitabında şöyle yazmaktadır:
أخبرنا محمد بن عبد الله بن الحكم قال نا أبو بكر بن أبي أويس قال حدثني سليمان بن بلال عن زيد بن أسلم عن عبد الله بن عمر أن رجلا أتى امرأته في دبرها في عهد رسول الله صلى الله عليه وسلم فوجد من ذلك وجدا شديدا فأنزل الله تعالى * ( نساؤكم حرث لكم فأتوا حرثكم أنى شئتم(
Abdullah ibni Ömer’den şöyle rivayet edilmiştir: Bir kişi Resulü Ekrem (salallahu aleyhi ve alihi ve sellem) zamanında eşine arkadan dübür yoluyla yaklaşmış ve bundan dolayı kendisine kızıyordu, sonra Allah Teala şu ayeti indirdi. (Kadınlarınız sizin tarlanızdır… )
(Süneni Kubra, Nisai, c. 5, s. 316.)
Yine "ed-Dürr'ül-Mensûr'da, İbn Raheveyh, Ebu Ya'la, İbn Cerir, et-Tahavî Müşkil'ül-Asar adlı eserde, İbni Mürdeveyh hasen bir rivayet zinciriyle Ebu Said Hudrî'den şöyle rivayet ederler: "Adamın biri karısı ile ters ilişki kurmuştu. Halk adamın bu tavrını normal karşılamadı. Bunun üzerine, "Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın." ayeti indi."
Sünen-i Ebî Davud'da İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilir: "İbn Ömer putperest ensardan şu grubun, Ehli-kitap Yahudilerden şu grupla beraber olduklarını sanmıştır. Ensar cahiliye döneminde, Yahudilerin bilgice kendilerinden üstün olduklarını düşünüyorlardı. Bu yüzden onların birçok fiilini taklit ediyorlardı. Ehli kitabın bir özelliği de kadınlarla sadece vajinadan ilişki kurmalarıydı. Bu kadınları memnun etme bakımından uygun bir yöntemdi. Ensarın bu grubu bu hususta Ehli kitab'a uyuyorlardı. Kureyşliler ise, cinsel ilişki noktasında son derece özgür davranıyorlardı. Önden, arkadan ve sırt üstü yatarak olmak üzere çeşitli fanteziler deniyorlardı. Muhacirler Medine'ye geldikleri zaman, içlerinden biri ensardan bir kadınla evlendi. Adam onunla da aynı tarzda ilişki kurmak istedi, fakat kadın bunu kabul etmedi ve "Biz bu güne kadar hep bir tarzda ilişki kurduk. Aynı yolu deneyeceksen buyur, aksi taktirde benden uzak dur." dedi. Karı-koca arasındaki bu tartışma açığa çıktı ve bilahare Resulullah'a ulaştı. Bunun üzerine şu ayet-i kerime indi: "Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza dilediğiniz gibi varın." İster önden, ister arkadan, ister sırt üstü yatarak... Yeter ki üreme organından olsun."
Suyutî ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde bu olayı, başka kanallardan Mücahid ve İbn Abbas'tan da rivayet etmiştir.
Yine aynı eserde, İbn Abdulhakem şöyle rivayet eder: "Şafii bu konuda Muhammed b. Hasan'la tartıştı. Karşı kanıt olarak İbn Hasan "tarla" niteliğinin ancak kadının cinsel organı için söz konusu olabileceğini iddia etti ve: "Kadının cinsel organı dışındaki bölgeler cinsel ilişki anlamında haramdır." dedi. Şafiî ona şu cevabı verdi: "Eğer adam kadının bacaklarının arasını ya da karnının etini bu amaç için kullanırsa, sence burada "tarla" niteliğine uygun bir durum var mı?" İbn Hasan: "Hayır" dedi. Şafiî: "Peki adam böyle yaparsa bu haram mıdır?" diye sordu, İbn Hasan: "Hayır" dedi. Bunun üzerine Şafiî: "Öyleyse, kendinizin de kabul etmediğiniz bir şeyi ne diye kanıt olarak sunuyorsun?" dedi."
Adı geçen eserde, İbn Cerir, İbn Ebu Hatem Said b. Cübeyr'den şöyle rivayet ederler: "Ben ve Mücahid, İbn Abbas'ın yanında oturduğumuz bir sırada, adamın biri yanına geldi ve şöyle dedi: "Kadınların aybaşı hâline ilişkin ayet hakkında rahatlatıcı bir açıklama yapmaz mısınız?"
İbn Abbas: "Yaparım" dedi ve: "Sana kadınların aybaşı hâlini sorarlar.... Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin." ayetini okudu. Sonra şöyle dedi: "Yani hayız kanının geldiği yerden onlara gidin. Çünkü kan kesilmeden önce bu yerden ilişki kurman yasaklanmıştı." Adam: "Ya "Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın." ayetine ne dersin?" diye sordu. İbn Abbas: "Yazıklar olsun sana, anüsten tarla mı olurmuş? Eğer senin bu dediğin doğru olsaydı "aybaşı hâline ilişkin" ayetin bir hükmü kalmazdı. Çünkü kadının bir tarafı meşgul olunca öteki tarafıyla ilişki kurulurdu. Ancak "dilediğiniz gibi varın" ifadesi "dilediğiniz zaman; gece veya gündüz onlarla ilişki kurabilirsiniz" demektir."
Allame Tabatabi konu hakkında şöyle demiştir: İbn Abbas'ın ayetten çıkardığı bu sonuç, yanlıştır. Çünkü "kadınların aybaşı hâline" ilişkin ayet, sadece, aybaşı hâlinde kadınlarla vajinadan ilişki kurmanın haramlığına delalet etmektedir. Şayet kadınların tarla olduğundan söz eden ayet, kadınlarla anüsten ilişki kurmanın caizliğine delalet etseydi, iki ayet arasında kesinlikle bir karşıtlık olmazdı, dolayısıyla kadınların tarla olduğundan söz eden ayet kadınların aybaşı hâline ilişkin ayetin hükmünü neshetmiş (yürürlükten kaldırmış) olamaz. Kaldı ki, daha önce de vurguladığımız gibi, kadınların tarla olduğundan söz eden ayet, sanıldığı gibi, kadınlarla anüsten ilişki kurmanın caizliğine delalet etmez. Bazı rivayetlerde, İbn Abbas'ın "Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin." ifadesinden hareketle, kadınlarla anüsten ilişki kurmanın haram olduğuna ilişkin görüş belirttiği nakledilmiştir. Ne var ki, bu tür bir kanıtlamanın son derece yanlış olduğunu ortaya koymuştuk. Ayet-i kerime, sadece, aybaşı kanaması devam ettiği sürece, kadın temizlenmedikçe, vajinadan ilişki kurmanın haram olduğuna delalet ediyor. Başka hususlara ilişkin bir açıklama getirmiyor. Kadınların tarla olduğundan söz eden ayetse, sadece tarlanın istendiği gibi, serbestçe kullanılabileceğine delalet etmektedir. Aslında bu mesele, Fıkıh bilimini ilgilendirir.
Şia Taklit Mercilerinin Yanında Arkadan İlişkinin Hükmü
Şia taklit mercilerinin bazılarına göre kadına arka yolla yaklaşmak haram[1] ve bazılarına göre ise şiddetli mekruhtur[2]. Bazıları eğer kadın razı olmazsa haram ve eğer razı olsa şiddetli keraheti vardır demişlerdir.[3]
Ayetullah Hamaney’in fetvasına göre bu iş şiddetli mekruhtur ve ihtiyat gereği terk edilmelidir. Özellikle eğer kadın razı olmaz ve kadının eziyet görmesine sebep olursa haramdır.[4]
Ayetullah Tebrizi’nin fetvasına göre kadına arkadan ilişki farz ihtiyat gereği caiz değildir.[5]
Arkadan ilişkiyi caiz bilmeyenlerin görüşüne göre eğer birisi bu işi yapmışsa istiğfar etmeli ve tövbe etmelidir. Eğer kadın hayız halindeyken bu iş yapılmışsa kefaret vermesi iyi olur. Bu işin kefareti eğer kadın hayız günlerinin başlarında ise 18 nohut altın sikke ve ortasında ise 9 nohut altın sikke ve eğer sonundaysa 4/5 nohut altın sikke fakire vermelidir. Elbette sehven ve istemeden bu iş olmuşsa sakıncası yoktur.
Her ne olursa olsun ister bu işi caiz, ancak şiddetli mekruh bilelim, ister onu caiz bilmeyelim bilmemiz gerekmektedir ki bu iş doğal olmayan bir eylemdir. Bu işin tekrarlanması durumunda sindirim sistemi ve dışkılama sisteminde kadınlar için sorunlar oluşmaktadır. Dolayısıyla bu konuda erkeğe itaat etmek caiz değildir.
Anal Yolla Cinsel İlişki Ve Şer’i Hükmü
Bu ilişki türünü caiz (ama şiddetli mekruh) bilsek bile, bu iş hoş olmayan reddedilen bir ilişki türü ve yapılmaması istenen bir ameldir. İslami yasalarda eğer bir erkek eşini bu işe zorlar ve zorla kadınına bu eylemi yaparsa kadın eşini şikayet edebilir. Aynı şekilde İslam açısından reddedilen bir şey kesinlikle insanın zararına olan bir şeydir. Ve günümüzde sağlık açısından bu işin son derece tehlikeli olduğu sabit olmuştur.
Şayet bu işin İslam’da caiz bilinmesinin sebeplerinden biri bazı insanlarda içten gelen arzuların önünün alınması içindir. Bu işten sakındırmak için de bu denli şart ve koşullar öne sürmüştür.
Bunu da unutmamak gerekir ki bir şeyin dini açıdan caiz bilinmesi o işin yapılması anlamına gelmiyor. Bu tür ruhsatlar cinsel arzularına yenik düşen kendisini şehvani arzulardan arındıramayanların harama düşmemeleri için verilen ruhsatlardır. Yoksa bizler Şia ulemasının yaşam hikayesine baktığımız zaman mubah işleri bile yapmadıklarını görmekteyiz. Yaşamları boyunca yaptıkları sadece farzlar ve müstahaplardır. Çoğusunun yaşamında mubah bir amel bile yapmadıkları görülmektedir. Eğer din alimleri bu konuda veya başka konularda bir fetva vermiş ve caiz bilmişlerse bunu kendi kişisel rey ve görüşlerine göre vermemişlerdir, bilakis dini çerçeve içinde Kur’an ve hadisten anladıklarını açıklamışlardır. Bize göre bu tür ruhsatlar bazı insanların içindeki içgüdüsel arzularının haram yolla bertaraf edilmemesi için Allah’ın bu tür insanlara vermiş olduğu bir ruhsattır. Artık böyle insanlar ister bu şiddet-i kerahete duçar olup bu işi yapar, isterse de kendisini bu tür nefsani arzulardan arındırır ve iman yolunda adım atar. Bu durum bir kızla ergenlik çağına girdikten sonra evlenilebilinir hükmü gibidir. Yani bir kız çocuğu ergenlik çağına girdiğinde onunla evlenin denmiyor, tavsiye de edilmiyor, ancak buna da ruhsat veriyor. Şimdi biz kalkıp dinin bu hükmünü eleştirebilir miyiz? Veya İslam dini bir anda dört tane kadınla evlenebilirsiniz diyor. Yani bu işe ruhsat veriyor, artık kişi ister bu işi yapar ister yapmaz. Din neden buna ruhsat veriyor diye bir söz söyleyebilir miyiz? Bu tür hükümler bazı insanların duçar olmaları halinde uygulayabileceği hükümlerdir. İslam’ın ruhsatı onu yapın anlamına gelmemektedir. Yapabilirsiniz anlamına gelmektedir. Bu konuda da İslam dini diyor ki bu işi yapmayın, iyi değil, hoşlanmıyorum, ancak illa da yapmak istiyorsanız o zaman bazı koşulları var diyor. O kuşular nedir? birincisi kadın razı olmalı. Eğer kadın bu işe razı olmazsa bu işi yine yapamazsın diyor. İkincisi eğer kadının eziyet olmasına sebep olan bir durum olursa yine bu işi yapamazsın diyor. Üçüncüsü eğer bu iki sorun da olmazsa yine de bu işi ben sana tavsiye etmiyorum bu iş şiddetli mekruhtur diyor. Yani İslam dini burada insanları bu işten sakındırmak için her türlü şartı öne koşmaktadır. Bir şekilde kişiyi bu işten soğutmaya çalışmaktadır. Ama son çare olarak bu işe ruhsat vermekte ve yine de hoşlanmadığını belirterek bu işe izin vermektedir.
Ters ilişkinin caiz olduğu Kur’an’da açık bir şekilde belirtilmiştir. Kur’an’da Hicr Suresi 71. Ayette şöyle bir ayet vardır:
قَالَ هٰؤُلَاءِ بَنَاتٖى اِنْ كُنْتُمْ فَاعِلٖينَ
“(Lût:) İşte kızlarım! (Düşündüğünüzü) yapacaksanız (onlarla evlenin), dedi.”
Burada da durum yukarıda bahsettiğimiz gibidir. Hz. Lut’un (aleyhi selam) kavmi livat ilişki olan erkeklerin kendi aralarındaki ilişki olan arkadan ilişki türüne bağımlı olduğu bir kavimdi. Hz. Lut, kavminin bu çirkin ilişkiden vazgeçmesi için yıllarca onlara nasihatlerde bulunmuş ve her türlü mücadeleyi vermiştir, ancak onları bu işten vazgeçirtememiştir. En sonunda Hz. Lut (a.s) bu topluluğa kendi kızlarım dediği ümmetinden olan kızları teklif etmiştir. Burada bazıları: “Hz. Lut, burada normal bir evlilikten bahsetmiştir. Gelin benim kızlarımla evlenin onlarla normal ilişkiniz olsun.” Diyebilir, ancak bu yaklaşım kesinlikle doğru değildir, çünkü lut kavmi kadınlarla ilişkiyi kabul etmediklerinden erkeklerle bu işi yapıyorlardı. Yani tabiri caizse onların kadınsızlık diye bir dertleri yoktu, bilakis kadın olmasına ve günümüzdeki gibi evlenme şartlarının ağır olmamasına rahat bir şekilde evlenilebilinmesine rağmen bu işten uzak duruyorlardı. Bunun böyle olduğunu bırakın Hz. Lut’un (a.s) bilmesini toplumundaki herkes bilmekteydi. Bunu bu şekilde bilen Allah’ın peygamberi Hz. Lut (a.s) böyle abes ve boş söz söyler mi? yani kavminin kadınların normal yoluyla ilişkiye girmekten hoşlanmadıklarını bile bile onlara böyle bir teklifte bulunabilir mi? bu bırakın Hz. Lut’u akıllı hiçbir insanın söyleyip yapacağı bir şey değildir, çünkü olaya mantıksal olarak bakarsak bir taraf diyor ki ben kadınlardan hoşlanmıyorum, ben anüs yolla ilişkiden hoşlanıyorum, öte taraftan onları bu çirkin işten uzak tutmaya çalışan peygamber yine kalkmış diyor ki gelin size kızlarımı vereyim? Bu çok anlamsız olurdu. Burada anlaşılması gereken tek şey Hz. Lut’un onları kızların arka yoluyla evliliğe davet ettiğidir. Yani Hz. Lut diyor ki ben sizin çirkeflikten kurtulmanız için elimden geleni yaptım… ama siz yine de bu işten dönmediniz, öyleyse en azından gelin kızlarla evlenerek onlarla bu işi yapın. Çünkü erkekle olan anüs ilişkinin tıpa tıp aynısı kadınlarda da var. Ben bu işten kurtulmanız için kadınlarla arkadan ilişkiye girmenize razıyım diyor… Burada da durum tıpa tıp aynıdır. Yani şehvani arzu ve isteklerine yenik düşen, kendisini tam olarak arındırıp ıslah edememiş olan kişilere Allah’ın sonsuz rahmetinin gereği harama düşmemeleri için onlara bu ruhsatı vermiştir. Bunun anlamı onlara bu işi yapın demek değil, bilakis yapmayın demektir, ancak son çare olarak bu ruhsatı vermiştir. Şimdi gelip bu hükmü verdiği için İslam’ı kınayabilir miyiz? Asla kınayamayız, çünkü İslam dini tüm insanların dinidir ve tüm insanları gözetmektedir. Eğer bazı taklit mercileri Kur’an ve hadislere binaen bu konuda ruhsat fetvası vermişlerse ve bundan dolayı kınanıyorlarsa bu doğrudan İslam’ı kınamak anlamına gelmektedir. Çünkü İslam dininde bu tür tartışmalar doğuracak yüzlerce fıkhi hüküm bulunmaktadır. (hepsinin kendi yerinde çok güzel hikmet ve maslahatları vardır) Biz öteki hükümlerde sem’en ve taaten diyor ve onları başımızın üstünde görüyorsak bunda da aynısını demeliyiz…
Kısacası bu tür hükümler bazılarının ayağının daha fazla kaymaması ve yoldan daha fazla çıkmamaları için verilen bir ruhsattır. Bu tür fıkhi hükümleri ele alıp bir mektebi karalamak en büyük insafsızlıktır. Bizler Kur’an’ın emri olan işi ehline verin düsturuna uymadığımız sürece bu tür yakıştırmalarda bulunmaya devam edeceğiz. Din üzerine uzmanlaşmış müçtehitlerin dinden çıkardıkları hükümleri onların kendi şahsi reyleriymiş gibi algılayıp onları karalamak İslami ve insani ahlak kurallarının dışındadır.
Bu konu da daha bir çok söylenmeyen sözler bulunmaktadır, ancak biz bu kadarının yeterli olduğunu düşünerek konuyu burada noktalıyoruz.
ABNA.İR
-----------------------------
[1] - Ayetullah Hoi, Ayetullah Eraki, Ayetullah Sistani; Mercilerin Ameli Risalesi 450. Mesele.
[2] - imam Humeyni, aynı kitap.
[3] - Ayetullah Fazıl Lenkerani, aynı kitap.
[4] - Ayetullah Hamaney, karşılaşılan gündelik sorulara cevaplar, s. 65.
[5] - Ayetullah Tebrizi, Yeni Soru ve Cevaplar, s. 1463.