12 Mart 2015 - 11:47
İşte burası Tikrit; Şiaların katliamlara uğradığı şehir...

Tikrit’te yaşanan baş kesmeler, canlı canlı yakmalar, avarelik ve toplu katliamlar gibi manzaralarla tekrar karşılaşacaklar mı? Asla! Biz Şialar onlar gibi değiliz ve hiçbir zaman da olmadık. Biz Şialar Ali b. Ebi Talib’in (a.s) takipçileriyiz ve onun mektebinde yetiştik. “Eğer Tikrit Şia bölgesi olsaydı… ve bu ili özgürlüğüne kavuşturmak için gelenler Vahhabiler olsaydı…

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Irak’ın Tikrit merkezli Selahaddin ilinin kurtarılması operasyonunun askeri ve siyasi yönlerini bir kenara bırakarak, bu operasyonun Irak Şialarının bölge sakinleri ile ilişkisinin tarihini de dikkate alarak, ahlaki yönü üzerinde durmak istiyoruz. 

1. Tarihi veriler biz Şiaların bu şehir halkı tarafından çok fazla zulüm ve işkence gördüğümüze şahitlik etmektedir. Sadece üç nesil art arda bu şehir halkından –katliam, işkence, yurdundan sürülme, kırbaç ya da en azından adam kaçırma gibi- zulüm görmediğini iddia edebilecek ailelere çok nadir rastlarsınız. Zihinlerimiz Tikritlilerin bize reva gördüğü acı hatıralarla ve bizde açtıkları derin yaralarla doludur. Şair durumu şu sözlerle nasıl da güzel izah etmiştir; «الله ما فعلت بنا تکریت» “Ey Rabbim! Tikrit bize neler yaptı!” 

Şialarda açılan derin acı ve yaraların başkaları tarafından anlaşılması için yalnızca zulüm ve yaralara birlikte bakmamız yeterlidir: 

* Tikrit şehri, Kerbela vakıasından sonra yas ve matemli olan (Hz. Zeynep ve İmam Zeynel Abidin'de içinde olduğu) Allah Resulünün Ehlibeytini sevinç gösterileri içinde savaş marşları, rakslar ve def çalarak karşılayan Irak’ın kuzey bölgesindeki tek şehirdir. 

Şiaların henüz Kerbela’da Allah Resulünün (s.a.a) ailesine (a.s) karşı yapılan zulmün acısını yaşarken ve hatta İbn Ziyad’ın şehrinde bile Ehlibeytin mazlumiyetine gözyaşı dökülürken, Ehlibeyt kervanı esirlerinin bu şehre getirilmesiyle, halkın ayaklarını yere vurarak, raks ederek ve def çalarak “esaret ve ölüm” adı altında sevinç gösterileri düzenlemesini tasavvur etmek çok zordur.

* Selahaddin Eyyubi Tikrit’te dünyaya gelmiştir. İnsanların çoğu Selahaddin Eyyubi’yi Haçlı seferleri ile tanır; ancak bölgedeki Arap Şiaları –Mısır ve Şam’dan Irak’a kadar – Selahattin Eyyubi adlı katilin on binlerce Müslümanı kılıçtan geçirdiğini unutmamıştır. Kılıçtan geçirilen Müslümanlar içerisinde Şiaların payı diğer fırkalardan kat kat fazlaydı. Henüz Mısır ve Haleb’te Şiaların katledilme sembol ve simgesi Selahaddin Eyyubi’ye aittir.  

* Selahaddin Eyyubi gibi katilleri yetiştirmeye devam eden Tikrit, İsrail’e, İslam ve Arap düşmanlarına karşı savaş açacağını iddia eden, ancak Şiaları katletmeye ve onları yurtlarından etmeye odaklanan “Saddam Hüseyin” gibi katilleri yetiştirdi. 

Saddam’ın füzeleri Tel Aviv’e gönderildi; ancak Yahudiler ve batılılar tarafından Siyonistlerden birilerinin öldüğüne dair bir haber çıkmadı. Bunun yerine Şialara yaptığı zulüm ve katliamlar o kadar fazladır ki iletişim çağında bile kimse bunları hesaplayamaz. 

Bütün bu katliam ve zulümlere rağmen, Tikritliler Saddam için büyük bir anıt yaparak onu ziyarete gidiyorlar. Onlar Saddam’ı “Arapların tek lideri ve düşmanların gözünde diken” olarak bilmekte ve katlettiği kurbanların (ki çoğunluğu Iraklıydı) ciğerine hançer saplamaktadırlar.  

Tikritlilerin zulüm ve düşmanlıkları sadece geçmişle sınırlı değildir; 

Günümüzde Tikrit dünya kamuoyunun gözleri önünde vasfı imkansız bir şekilde yüzlerce günahsız gencimizi (Şia gençlerini) katletti. 

Evet, işte Tikrit ve Tikrit’in bize karşı sergilediği tutum. Yaralı ruhlarımızın bedenlerimizle birleştiği gibi tarih de gözlerimizin önünde. Bütün bu cinayetlerin geniş açıklaması kalsın; zira “Bu hicran ve ciğer yarasının şerhi… Bu zamanda değil kalsın başka zamana”.

2. Ve Bugün… İlahi ayetler tek tek tahakkuk etmekte. Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “O günleri, Allah içinizden iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan tanıklar edinsin diye, insanlar arasında döndürür dururuz. Ve Allah zalimleri sevmez.” (A-li İmran 140) 

Cesur Şii gençler can ve inançları ile silah kuşandılar ve Tikrit şehrini özgürleştirerek dış destekli işgalci teröristleri bu şehirden sürdüler ve şehri (ne yapmış olurlarsa olsun, bizim yurttaşlarımız diyerek) eski sahiplerine geri çevirdiler. 

Bu gençler işgalcilere karşı canla başla mücadele ettiler. Şialar önderlerinin emirlerine uyarak şehrin emniyetini sağlamak ve şehri yeniden eski ahalisine teslim etmek için sonuna kadar savaştı ve sonuna kadar da savaşmaya devam edecektir. Ve bazıları da bu uğurda şehit oldu. 

İşte hiçbir zaman bu şehirden rahmet ve kardeşlik görmeyen bu gençler bugün işgalcilerle bütün varlıkları ile savaşarak Tikrit şehrini terörist ve işgalcilerden temizledi. Bizler şehre başı dik olarak girecek şehir sakinlerine rahmet ve kardeşliği ispat edeceğiz; zira biz “الیوم یوم الرحمة” (gün rahmet ve merhamet günüdür) diye buyuran Peygamberin (s.a.a) takipçileriyiz. 

Ve elbette Tikrit'te binlerce Şia’yı katletme faciasına (Spyker Askeri Üssü) katılanlar rahat yüzü görmeyeceklerdir. Bu cinayeti işleyenler için pişmanlık ve kaçmak yeterli değildir ve akıl bu canileri adalete teslim etmemize hüküm vermektedir. Şiaların “Rahmet - Merhamet” ve “Azamet”ini bekleyin. 

3. Birkaç Soru: 

* Dünya kamuoyu gördüklerini ve duyduklarını gizleyerek Şia gençlerin nasıl Tikrit’e ayak bastığını görmezden mi gelecek? 

* Dünyanın bu Şii gençleri tebrik edecek cesareti var mı? Spyker Askeri Üssünde şehit olan şehitlerinin toplu kabrini arayan gençleri. İşgalci ve teröristlerin işlediği katliamların bir benzerini yapma ve körü körüne intikam peşinde olmayan gençleri. Dünya’nın Tikritlilerin işlediği cinayetlerin bir zerresini dahi asla işlemeyecek ve tekrar etmeyecek bu gençleri kutlamaya cesareti var mı? 

* Evrenin özgür insanları ve mayası şerif fertleri, Hz. Ali b. Ebi Talib’in ve onun Şialarının ve Ehlibeytinin dostlarının mektebinde yetişmiş bu milleti övmek için ağızlarını açabilecekler mi? 

* ve son olarak…. Tikrit’te yaşanan baş kesmeler, canlı canlı yakmalar, sürgünler ve toplu katliamlar gibi manzaralarla tekrar karşılaşacaklar mı? Asla! Biz Şialar onlar gibi değiliz ve hiçbir zaman da olmadık. Biz Şialar Ali b. Ebi Talib’in (a.s) takipçileriyiz ve onun mektebinde yetiştik.

4. ve bir gün öyle bir gün gelecek ki dünya halkları dile gelerek şöyle haykıracak: “Bu zulme son verin artık. Şialara karşı yapılan bu zulme ve cinayetlere son verin artık. Şialara karşı atılan bu töhmet ve iftiraları durdurun.” 

Evet, çok yakında özgür insanlar vicdanlarının seslerine Lebbeyk diyerek Selefi-Vahhabi ve Yahudi aktörlerin yüzlerine şöyle haykıracaklar: “Şialara yapılan bunca zulme artık bir son verin”. 

Şialar insanları İslam’a sözle değil, amelleri ile davet etmektedir. Selefi-Vahhabiler ise kendi makam ve mevkilerinin temini için İslam’ın çehresini kötü göstermeye çalışmaktadır; tamda Şiaların aksine. 

Tikrit operasyonu başlamadan önce Ayetullah Sistani, IŞİD’e karşı savaşa katılanların uymasını istediği 20 maddelik bir metin yayımladı. Bu 20 emir gerçek öz Muhammedi İslam’ı tanımak ve Hakiki İslam’ın ruhunu ve onda bulunan rahmet ve merhametin tecellisini görmek için yeterlidir. 

5. Şiaları küfürle itham etmekteler; Kur’an-ı tahrif etmekle suçlamaktalar….

Biz Tikrite kadın, çocuk, yaşlı ve normal halkın içine en küçük bir korku ve edişe düşürmeden girdik. 

Bizler şu sloganlarla şehre girdik: “Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever.” (Mümtehine / 8) 

Müslümanlar kendileri hüküm versinler; Kur’an’ın asıl takipçileri ve uyanları Şialar mı? Yoksa bu Selefi- Vahhabiler mi? 

Biz Tikrite girdiğimizde onlara Şiaların Hz. Ali’nin (a.s) siresine uyduğunu ve amel ettiğini ve onun vasiyetlerine canları pahasına saygı duyduklarını gösterdik. Bizler İmamımızın emriyle öfkemizi söndürerek onun Malik’i Eşter’e buyurduğu gibi hareket etmeyi farz bildik; 

“Kanlardan ve onları helal olmaksızın akıtmaktan sakın. Çünkü azaba sebep olan, daha büyük bir şey yoktur. Kanların haksız yere dökülmesinden başka, hesap sorulmasına, nimetinin zevaline ve müddetin kesilip ömrün bitmesine sebep olacak bir şey yoktur. Allah, kıyamet gününde insanlardan ilk olarak, akıttıkları kanları sorup kulları arasında hükmedecektir. Haram olan kanı akıtmakla otoriteni güçlendirmeye kalkışma. Çünkü bu, gücü zayıflatan işlerdendir. Hatta gücü yok edip götürür veya başkalarına verir. Kasten adam öldürme hususunda ne benim yanımda, ne de Allah katında hiçbir özrün olamaz. Çünkü cezası kısastır. Eğer hatayla birini öldürürsen, kamçın, kılıcın veya elin yanlışlıkla veya istemeden cezalandırmada aşırı giderek veya hafif bir darben veya biraz daha fazlası ölüme sebep olursa, gücüne güvenerek öldürülen kimsenin velilerine haklarını vermezlik etme.” ( Nehcü’l Belaga 53) 

Şimdi siz söyleyin Şialar mı mürted yoksa Selefi- Vahhabiler mi? 

6. Dünya halklarının düşünme zamanı geldi… Hepimizin düşünme zamanı geldi… 

Şairin deyimiyle; “Eğer Tikrit Şia bölgesi olsaydı… ve bu ili özgürlüğüne kavuşturmak için gelenler Vahhabiler olsaydı…?

Spyker olayı nedir?

Irak'ta geçtiğimiz yıl 12 Haziran'da, Tikrit'i içerideki (Selefi-Sünni) hainlerin yardımları ile ele geçiren IŞİD kefereleri, Twitter hesabında, 1700 kişinin kurşuna dizildiği bir video paylaşmıştı. Öldürülen kişilerin Spyker Askeri Üssü'ndeki güvenlik görevlileri olduğu iddia edilmişti. Irak İnsan Hakları Bakanlığı ise, söz konusu sayının 2 bin 398 kişi olduğunu bildirmişti.

Ekler