Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA – Bundan tam 29 yıl önce bugün 1988'de, Pakistanlı büyük din âlimi ve mücahit Allame Seyyid Arif Hüseyin Hüseyni ülkenin kuzeyindeki Peşaver kentinde Vahhabi 'Sahabe Ordusu' adıyla anılan teröristler tarafından şehit edildi.
İmam Humeyni, Allame Seyyid Arif Hüseyin Hüseyni'nin şehadet haberini aldıktan sonra uzunca bir tesliyet mesajı hazırlayıp, Ayetullah Cenneti'yi de Pakistan'a, şehidin cenaze namazını kıldırmak için görevlendirdi.
Allame Arif Hüseyin el-Hüseyni, özellikle İran İslam İnkılabı'ndan sonra Pakistan'da yükselen Şii hareketini temsil ediyordu. Şii bir yapılanma olan 'Caferi Fıkhını Uygulama Hareketi' [Tehrik-i Nifaz-i Fiqah-i Cafria, (TNFC)]'nin başkanı olarak Arif Hüseyni, Merhum İmam Humeyni ve İslam Devriminden ilham alarak, geleneksel yapıya oranla daha politik genç nesil Şii liderliğini örnekliyordu.
Kırk yaşlarında bir Peştun olan Arif Hüseyni, Pakistan nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturan Şiilerin yoğun olduğu Parachinar kökenli bir Müslümandı. İmam Humeyni'nin Irak'ta sürgünde iken on dört sene kaldığı Necefü'l Eşref'te dini eğitimini tamamlayan Arif Hüseyni, taşra kökenli orta halli bir aileden geliyordu.
Arif Hüseyni'nin Pakistan politik hayatında yükselişi 1960'lı yılların sonu ve 1970'li yıllarda Müftü Cafer Hüseyin liderliğindeki Şii hareketi bağlamında değerlendirilmelidir. Cafer Hüseyin, Şiileri belli bir ölçüde de olsa bir araya getirmişti ama 1984'deki ölümünden sonra TNFC'de bölünme oldu.
Liderliğini Hamid Ali Müsavi'nin yaptığı daha gelenekçi ve Arif Hüseyni'nin başını çektiği ıslahatçı akımlar iki ana eğilim olarak partiyi böldü. Bununla birlikte her iki akım da kendilerini Merhum İmam Humeyni'nin izleyicileri olarak görüyorlardı. Allame Hüseyni'nin olaylara daha siyasi yaklaşımı gelenekçilerle bir takım sorunlar doğuruyorsa da, daha atak yeni nesil Şiiler arasında etkinliğini artırıyordu.
Önce Hindistan, İngiliz sömürgesinden kurtularak bağımsızlığını ilan etmiş ve ardından Muhammed Ali Cinnah ve arkadaşları 1947'de Pakistan'ın Hindistan'dan ayrıldığını açıklayarak bağımsızlığını kazanmıştı. Bunun üzerine Şiiler sorunlarına çözüm aramak ve haklarını korumak için bir araya gelme ihtiyacı hissettiler. Bunun sonucunda ilk olarak Şia Haklarını Koruma [Tehafuz-e Hukuk-e Şia, (THS)] adıyla bir örgüt kuruldu. 1960'larda ise adı Şii İstekleri Komitesi [Şia Mutalbat Committee] olarak değiştirilen teşkilat, yeni siyasal roller alarak hareketinin ivmesini arttırdı. 1973'de komite başkanı Dehlevi'nin ölümünden sonra eskiye oranla pasif de kalsa işlevini devam ettirdi. 1979'un başlarında Ziyaü'l-Hakk'ın ülkede İslami yönetime geçildiğini ilan etmesinden sonra, Mart 1979'da Pencab'a bağlı Bakkar'da çok sayıda Şii temsilcinin katıldığı toplantıda Cafer Hüseyin oybirliğiyle başkan seçildi ve teşkilatın adı TNFC olarak değiştirildi. 6 Temmuz 1987'de bu komite kurumsallaştı ve siyasi kanadı daha da ağır basmaya başladı.
Allame Arif Hüseyin el-Hüseyni şöyle der: 'Biz Şii Müslümanlarız, fakat aynı zamanda Pakistanlıyız. Pakistan vatandaşları olarak ülkemizin politik ve sosyal sorunlarından uzak kalamayız. Bu sebeple isteklerimizi gerçekleştirmek için politik hayatta aktif rol almaya karar verdik.'
Bu sözlerin ardından da Pakistan içerisinde büyük bir azınlık olan Şiilerin başlatmış olduğu bu hareketi şöyle özetliyordu: 'Bizim hareketimiz mezhepçilik ve fırkacılığı aşan bir harekettir. Bilindiği gibi Müslümanlar arasında Sünni ve Şiiler vardır. Pakistanlı Sünniler ayrıca Deobendi, Barelvi, Ehl-i Hadis ve daha başka şekillerde bölünmüş halde bulunuyorlar. Bu farklılaşmayı kimse görmezden gelemez. Biz diyoruz ki, Şiiler de Sünniler de Pakistan'da birlikte yaşasınlar. Ehl-i Hadis de, Deobendiler de başkaları da hep birlikte yaşasınlar. Dar görüşlülüğü bir kenara bırakarak birbirimizi tanımalı, birbirimizi sevmeliyiz. Hareketimizin bir amacı da fırkacılığı aşan bir İslam'ın hakim olmasıdır. Biz diğer mezhepleri, ekolleri tanımaktayız, aynı şeyi onlardan da bekliyoruz.'
Pakistan Hindistan'dan ayrılışının ilk zamanlarında, Azadari ve matem günleri ile bağlantılı olarak bir teşkilatın kurulması çokça tartışılmıştı. Çünkü artık Hindistan'dan da zorunlu göçe tabi tutulan Müslümanların Pakistan'a gelişi ile nüfusun %70'den fazlası Sünni oluvermişti.
Her yıl Muharrem ayında gerçekleştirilen Şiilerin geleneksel matemi olan azadari özellikle Pakistan ve Hindistan Şiileri arasında oldukça önemliydi. Sokak gösterilerini de kapsayan bu törenin yapılabilmesi için yönetimden onay almak gerekiyordu ve daha önceki senelerde Pakistan'da palazlanmaya başlayan Vahabi akım bu gösterileri defalarca kana bulamıştı.
Sonraları Seyyid Muhammed Barelvi zamanında (1960'ların sonu), tartışmalar eğitim sistemi ve vakıf kanunlarıyla ilgili oldu. Ziyaü'l-Hakk'ın Pakistan'da İslami sistem kurulmasına ilişkin açıklamasından sonra, tartışmalar nasıl bir İslami sistem olacağı konusuna kaydı.
Yine bu konuda Şehit Allame Hüseyni şöyle diyordu: 'Nasıl Sünni kardeşlerimize Hanefi Fıkhının kuralları uygulanacaksa bize de Şiiler olarak, Caferi Fıkhının uygulanması gerektiğini düşündük. Zaten, 1984'de TNFC'nin başına geldiğimden beri söylediğim gibi, biz yalnızca Şii toplumunun çıkarları için çalışmayacağız. Pakistanlı Müslüman vatandaşlar olarak, görev ve sorumluluk sahamız geniş olmak zorundadır.'
Allah Teala, bu kısa ömründe çok işler yapmış olan şehidimizi İmam Hüseyin'in (as) şefaatine nail eylesin.
Ehlader Araştırma Bölümü







