Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Ortadoğu’da Küresel Güçlerin Hesaplarını Bozan Halk: Suriye Halkı - Suriye’de üç yılını doldurup dördüncü yılına giren küresel Emperyalist saldırı büyük bir direnişle karşılaştı ve herkesin hesaplarını alt üst etti.
Bu hesapların altüst olmasında Suriye halkının “Arap Baharı” kapsamında oluşturulan emperyalist planların farkına vararak, bu saldırılara karşı gösterdiği büyük bir mücadele, azim ve direnç etkili oldu. Emperyalist çetenin planlarını bozarak da hezimet yaşattı. Şüphesiz, Suriye muhalefeti diye adlandırılan ve vekalet savaşı yürütenlerin, bir plana ve tutuma sahip olmamaları, dışarıdan ithal getirilen selefi-cihadçıların Suriye’ye karşı bir aidiyet bağı hissetmemeleri, halk tarafından yabancı unsur olarak görülmeleri ve kendi içlerinde anlaşamamaları da bu hezimeti katmerlendirdi.
Dünyanın dört bir yanından “cihad” adı altında gerek kandırılarak- cennet vaat edilerek, gerekse para verilerek getirilen bu lejyoner ve cahil güruh, savaşın şiddetinin artmasına yol açmış, yaptıkları vahşi katliamlarla Müslüman dünyasının ve bütün insanlığın da tepkisini çekmiştir.
Artık Suriye savaşının etkilerini ülkemiz ve halkımız iliklerine kadar hissetmekte ve yaşamaktadır. Bugün resmi yetkili ağızların bile El-Kaide’nin yaptığını itiraf ettiği kanlı Reyhanlı, Cilvegözü ve Ceylanpınar saldırılarında yüzden fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bugüne kadar ellerinde ABD, Batı silahları olan ve yönlendirilen bu terör grupları, son bir ay içerisinde Türkiye’nin 4 farklı yerinde (İstanbul, Niğde, Gazi Antep ve Konya) güvenlik güçlerimizle çatışmaya girmiş ve şehitler verdirmiştir.
Aslında Suriye krizinin başlamasıyla birlikte öyle anlaşılıyor ki; ülkemiz ve bölgemiz küresel bir kuşatmayla karşı karşıyadır. Yıllardır dile getirdiğimiz Suriye yangınının ülkemize sıçrayarak sınırımız ve ülkemizin bu yangından etkileneceği uyarılarımız bugüne kadar dikkate alınmadı. ABD-CİA desteği ile kurulan El-Kaide’nin Batı’nın çıkar ve planı adına yaptığı saldırılar ile bölgenin ve rejimlerin terbiye edileceği ve hizaya getirileceği uyarılarımız birilerini rahatsız etti. Bu bölgenin “Peşaver”e döneceği öngörümüz ise, hükümet yetkilileri tarafından önemsenmedi.
Bu yangının ülkemize sıçrayacağı öngörümüz çerçevesinde bugün görüyoruz ki; Afganistan, Pakistan ve Yemen örneklerinde yaptığı katliamlarla tanınan predatör (İHA)’lar Suriye sınırında istihbarat toplamakla görevlendirildi. İnsansız hava araçlarının bölgedeki uçuşlarına başlaması bizim tezlerimizde öne sürdüğümüz gerçekleri bir kez daha hatırlattı. Bu gerçekler ışığında drone (silahlı İHA) saldırılarının Türk topraklarına da kayacağını, diğer ülkelerde örnekleri olduğu gibi ülkemiz sınırları içinde de El-Kaide “terör” suçlularını kovalıyorum bahanesi ile operasyonlar yapılacağını bir çok kez dile getirdik. Son gelişmeler maalesef iddialarımızı güçlendirmektedir.
Aslında yaşadığımız son olaylarda gördüğümüz üzere NATO’dan müttefikimiz olan Amerika’nın Türkiye’yi bir kumpasın içine çektiği de açık değil mi?
Hükümet yetkilileri ve Dışişleri bu kumpasın farkında mı? Yoksa Türkiye’yi zora sokma operasyonlarına zorunlu veya gönüllü olarak mı destek vermekteler?
Diğer taraftan; 3 yıldır topun ağzına konulan Suriye’nin direnmesi, bazı gerçekleri öğrenmemizi sağladı ve Türkiye’ye ve bölgeye uygulanan bu kumpasın açığa çıkmasına imkan tanıdı.
O halde Suriye’ye hala devam eden bu düşmanlık niye? Yoksa AKP ve akıl daneleri Suriye’ye karşı sadece mezhepsel saiklerle mi hareket etmekteler?
Artık gerçekler gün yüzüne çıkmıştır. Zaman, kimin bu saldırgan ittifakın içinde koştura koştura yer aldığını ve “eşbaşkanlık” görevini üstlendiğini de bizlere göstermiştir.
“Eşbaşkanlık” görevini üstlenenlerin görevlerini tamamlayamayarak hezimete uğramaları ve direniş ekseninin inanılmaz bir direnç göstererek, Suriye'yi kan gölüne çeviren El-Kaide militanlarına ve öteki terörist gruplara ağır darbeler vurmuş olması, bütün planları bozmuş ve kartların yeniden karılmasını sağlamıştır.
Son gelişmelerden de anlıyoruz ki; bu yeni oluşum ve denklem arayışları terör grupları ve destekçilerini de başka arayış ve saldırı planları oluşturmaya itmiştir. Son Keseb saldırısını bu kapsamda değerlendirmek gerekir.
Teröristlere her türlü lojistik destek, para ve silah sağladığı son Keseb saldırısında açığa çıkan ve uluslararası basında Türkiye’yi “teröre destek veren ülke” konumuna düşüren AKP Hükümeti ve akıl hocaları Suriye’de yedikleri darbe ve görevlerini tamamlayamamanın hüznü içinde sus pus olmuşlardır. Türkiye içinde oluşturulan kamplardan Suriye'ye geçip insanları katleden insan avcılarına kucak açanlar, artık çıkıp Şam Emevi camisinde namaz kılmaktan söz edemez haldedir.
Artık uluslararası basında çıkan yazılarda AKP İktidarının Suriye rejimi ile iyi ilişkiler kurmanın yollarını aramakta olduğu da belirtilmektedir. Ancak öte yandan ikircikli politikalarına da devam ederek, çocukları katledip kadınlara tecavüz eden, baş uçuran, el- kol kesenlerle de ilişkilerini sürdürmektedir.
Aynı ilişkiyi öğreniyoruz ki, Mavi Marmara saldırganı İsrail’de kurmuş ve teröristleri desteklemiştir. İsrail Genelkurmay Başkanı Benny Gantz, facebook sayfasında, “Suriye’de rejimi devirmek için mücadele edenleri desteklediklerini ve hayatını kaybeden muhalifleri İsrail halkı ve hükümetinin asla unutmayacağını” belirtti.
Ayrıca, Suriyeli tanınmış muhaliflerden Kemal Lebvani, basına verdiği mülakatta, “İsrail ile ortak çıkarları olduğunu” açıklayarak, Suriye’de oluşan şartların iki tarafın barışması için iyi bir fırsat ortaya koyduğunu, anlaşabilirlerse işgal altındaki Golan Tepelerini İsrail’e verebileceklerini de belirtti.
Öyle anlaşılıyor ki; Suriye halkının, vekâlet savaşı yürüten lejyoner çetelerin niyetlerini öğrenmeleri ile muhaliflere desteğini kesmesi küresel çetenin bütün planlarını alt üst etti. Çeşitli defalar bir çok platformda dile getirdiğimiz biçimde artık küresel çete, Suriye’de işlediği savaş suçlarından nasıl sıyrılacağının hesabı içindedir. Şam-Guta kimyasal katliamı ve son Keseb saldırıları da dâhil bütün kirli işler ve günahlarından sıyrılmak için kumpasa düşürdükleri ve bugüne kadar kullandıkları AKP Hükümetini günah keçisi seçmiştir. İşledikleri bütün suçları da üstlerine yükleyerek, işin içinden sıyrılmak istemektedir.
İleriki zamanlarda bu emarelerin daha da fazlalaştığını göreceğiz.
Nitekim bu çerçevede daha geçen hafta Lübnan’dan yayın yapan Al-Mayadin Tv. haberine ve yayımladığı belgeye göre Libya Geçici Hükümet İçişleri Bakanlığı yetkilileri 10.04.2014 tarihinde yazdığı uyarı yazısından; “Türkiye ve Libya’daki Türk Konsolosluğunu son defa uyarıyoruz. Suriye’den belli ideolojideki unsurları, Bingazi’ye Türk uçakları ile taşımaktan ve kanunlarımıza aykırı hareket etmekten vazgeçin. Aksi takdirde sert icraatlerimiz olacaktır.” şeklinde tehdit ettiğini öğreniyoruz.
Artık Türkiye Dış Politika belirleyicilerinin Suriye krizi konusunda yanlış yapma lüksü yoktur. Ülkemizi sonu gelmez bir kaosa ve karanlığa sürükleme politikasına son vermek zorundadırlar.
Unutulmasın ki; Zamanın süper gücü olan Firavun Üçüncü Ramses bile Suriye Kadeş’te surlara toslayarak gerisin geriye Mısır’a dönmek zorunda kalmış ve iktidarını ise kısa bir süre sonra kaybetmiştir.
Küresel emperyalist çetenin ve işbirlikçilerinin Suriye'deki başarısızlığı, gücünün ve etkisinin azaldığının göstergesidir. Bu azalış tıpkı Üçüncü Ramses gibi bir imparatorluğun azami sınırlarına ulaştıktan sonra tarihsel olarak karşı karşıya kaldığı tehlikenin ve yok oluşun modern bir temsilidir.
O halde ülkemizin ve bölgemizin daha fazla kaybetmemesi için her zaman barışı, diyaloğu öne çıkarmalı, yeni bir Sevr batağına düşmeden ve ağır bedeller ödemeden Suriye konusunda yanlıştan acilen dönülmelidir.
Suriye halkı, bizlere ve küresel güçlerin saldırısı altında olan ülkelere ise şunu öğretmiştir:
Cesaret yoksa umut da yok, özgürlük de…
Dr.M.Ali EDİBOĞLU
Hatay Milletvekili - Dışişleri Komisyon Üyesi
Taha Haber