6 Nisan 2025 - 16:41
Koca Devletler Ayakta Kalmak İçin Çare Arıyor

Trump’ın ilan ettiği gümrük tarifeleri sonucu ortaya çıkan durumu Amerikalı sosyolog ve ekonomi tarihçisi Immanuel Wallerstein yıllar önce, 2008 ekonomi krizi sırasında yaptığı saptamada genel hatlarıyla ortaya koymuştu. Ona göre, kapitalizm artık bir sistem oluşturmakta zorlanıyordu. Bugün yaşanan kargaşa işte tam anlamıyla budur. Koca devletler bir ticaret savaşında ayakta kalabilmek için çare arıyorlar.

     Uluslararası Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı -ABNA-  2019’da 88 yaşında ölen Marksist düşünür Wallerstein “ister biyolojik, ister kimyasal, ister sosyal olsun, bir sistem istikrarlı durumundan çok fazla ve çok sık saparsa, artık dengeye geri dönemez ve o zaman bir çatallanma görürüz” derken adeta ABD’de yeni başlayan süreci anlatıyor ve şöyle diyordu:
“Durum kaosa dönüşür, şimdiye kadar hakim olan güçler için kontrol edilemez hale gelir ve artık sistemin savunucuları ve karşıtları arasında değil, onun yerini neyin alacağını belirlemek için tüm oyuncular arasında bir mücadelenin ortaya çıktığını görürüz.”
Wallerstein yaşadığımız 21’inci yüzyılı feodalizmin Avrupa’da artık çözülmeye başladığı 16’ıncı yüzyılla karşılaştırıyor ancak öngörüleri hem umut veriyor hem de korkutuyordu:
“Krizin ve güçlülerin güçsüzlüğünün özgür iradeye yer açtığı nadir bir dönemdeyiz: şimdi her birimizin bireysel eylemlerimizle geleceği etkileyebileceğimiz bir fırsat penceresi var. Ancak bu gelecek, bu eylemlerin hesaplanamaz sayısının toplamı olacağından, hangi modelin nihai olarak galip geleceğini tahmin etmek kesin olarak mümkün değildir. On yıl içinde her şey daha net olabilir; otuz ya da kırk yıl içinde ise yeni bir sistem ortaya çıkmış olacaktır. Daha eşitlikçi ve yeniden dağıtımcı bir modelin kurulduğunu görmek kadar, ne yazık ki kapitalizmden bile daha vahşi bir sömürü sisteminin kurulduğunu görmenin de mümkün olduğuna inanıyorum.”
2008 mali krizinde sistemik bir alt üst oluştan kaçınmak için ABD başta olmak üzere Batılı hükümetler o zamana kadar kendilerinin vazgeçilmez saydıkları tüm serbest piyasa ilkelerini ve rekabet kurallarını ihlal ederek duruma müdahale etmek zorunda kaldılar. Çok sayıda banka ve finans kuruluşu halkın ödediği vergilerle kurtarıldı. Gelişmiş kapitalist ülkeler kamu maliyesinin sınırlarını sonuna kadar zorladılar. Diğer etkenlerin yanı sıra bugünkü derinleşen bunalımın kökleri işte burada, 2008 krizinde yatmaktaydı.
Bugün Batı’da çoğunlukla neoliberallerin elinde olan ana akım medya pek sözünü etmiyor ama Amerika Birleşik Devletleri'nde kamu borcu Trump’ın göreve başladığı Ocak ayında 36 trilyon 220 milyar dolara yükselmiş durumdaydı. Cari açık da 2024 yılı toplamında bir önceki yıla göre %25,2 artarak 1 trilyon 130 milyar dolara ulaşmıştı ve GSYH'nin %3,9'unu oluşturuyordu.
TRUMP KAPİTALİST ÇIKMAZA ÇARE ARIYOR
Bu durum sürdürülemez olduğundan Biden gibi hiçbir şey yapmadan durmak yerine kendini bir önlem almak zorunda hisseden Trump “gemisini kurtaran kaptan zihniyetiyle” ABD için iyi olduğuna inandığı ticaret savaşını başlattı. Aynı zamanda da ülke içinde devlet giderlerini azaltmak için Elon Musk’ın “DOGE” programını yürürlüğe soktu.
Trump bunları yaparken liberallerin denenmiş ve yanlışlıkları anlaşılmış dogmalarına kulak asmadı. Apaçık görülüyor ki Trump öncesi neoliberal küreselci yapı devam etseydi başta ABD olmak üzere Batı ekonomileri yavaş yavaş çökecek ve Çin fazla da zahmet çekmeden dünyaya egemen olacak ama sonunda kriz tüm yerküreye yayılacaktı. Bugün 2008 krizine neden olan FED yöneticisi Alan Greenspan’ı kimse anımsamıyor ama medyanın “maestro” diye söz ettiği bu liberal şahsın fikirlerinin ABD’yi ve dünyayı 2008’de ne hale getirdiği zaten ortadaydı.
Liberallerin çok bilmiş şekilde tekrarladıkları serbest ticaretin ve küreselleşmenin evrensel kalkınmaya ve demokrasiye götürmediği tam tersine otokrasilere yardımcı olduğu gerçeği çoktan ortaya çıkmıştı. Dahası liberallerin ve onlara destek olan kimi solcuların aslında Vietnam, Bengladeş gibi ülkelerdeki ucuz emeği sömüren egemenlere yardımcı oldukları anlaşılmıştı. Bu durum ABD çalışan sınıfları arasında büyük tepkilere neden oluyordu. Zaten işte bu nedenlerdir ki Trump, gümrük tarifelerini açıklarken basın toplantısına Detroit’ten gelen işçileri çağırdı, aralarından birini de kürsüye çıkardı.
TRUMP NASIL GELDİ
Amerikalı düşünür Wallerstein bugün olacakları 17 yıl önce 11 Ekim 2008 tarihinde Le Monde gazetesinin kendisiyle yaptığı bir röportajda bir kahin gibi kestirebilmişti. O zamanlar ne Trump vardı ne MAGA hareketi. Ama Marksist düşünür güç dengelerini nesnel olarak analiz edebiliyordu:
“Mevcut krizin siyasi sonuçları, sistemin efendileri hegemonyalarının çöküşü için günah keçileri bulmaya çalışacakları ölçüde muazzam olacaktır. Amerikan halkının yarısının olanları kabulleneceğini sanmıyorum. Dolayısıyla, dünyanın siyasi açıdan en istikrarsız ülkesi olma yolunda ilerleyen Amerika Birleşik Devletleri'nde iç çatışmalar şiddetlenecektir.”
Kapitalizmin merkezi ABD
Gerçekten de, 2016’daki ilk denemeden 8 yıl sonra ABD’deki çatışma Trump ekibinin Beyaz Saray’a yerleşmesiyle sonuçlandı. Bu ekip dünyayı değil ülkelerini çöküşten kurtarmak isteyenlerden oluşuyor. Elon Musk, J. D. Vance gibi isimler aynı zamanda kapitalizme yeni bir ivme kazandıracağını düşündükleri yüksek teknolojiler ve uzay yarışı ile sorunlara çare arıyorlar.
ABD VE KAPİTALİST SİSTEM
ABD’nin sistem içinde özel bir yere sahip olduğu unutulmamalıdır: en büyük güç olarak dünya düzeninden nihai olarak sorumludur. Amerikalı tarihçi ve ekonomist Charles Kindleberger (1910-2003) “hegemonik istikrar teorisini” ilk kez formüle eden kişidir; buna göre uluslararası sistem, ancak egemen bir gücün kuralları garanti etmesi ve sistemin düzgün işlemesi için gereken çabaların büyük bir kısmını sağlaması halinde ayakta kalabilir.
Dünyanın önde gelen gücü sorumluluklarını üstlenmemeyi tercih ettiğinde ise günün standartları ve kurumları başkaları tarafından sorgulanır. Bu durumun ne gibi sonuçlara yol açacağı 1930'larda, daha o zamanlar açık ara lider güç olan ABD'nin izolasyonizmi seçtiği dönemde açıkça anlaşılmıştı. Dönemin Birleşmiş Milletler’i olan Milletler Cemiyeti etkisiz kalmış ve dünya bir savaşa sürüklenmişti.
Aynı ABD İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise sadece liderliğini sürdürmekle kalmamış, aynı zamanda diğer uluslara öngörülebilirlik ve sistemde söz hakkı sunan BM etrafında çok taraflı kurumlar ve evrensel standartlardan oluşan bir ağ inşa etmişti. Buna sadece siyasal ve NATO gibi askeri kurumlar değil küresel IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi ekonomi ve finans kurumları ve araçları da dahildir.
Şimdi ABD düzen kurucu rolünü bir yana bırakarak tek at, tek mızrak kalmayı tercih ediyor. Bu durum aslında diğer ülkeleri endişelendirmelidir. Çünkü hem yüksek teknoloji ve savunma sektörü hem de uzay alanında ABD ile diğerleri arasındaki fark çok fazladır. Örneğin Amerikan Uzay Gücü, Rus ve Çinliler de dahil olmak üzere dünyadaki tüm uydu operatörlerini yörüngede olası bir çarpışma konusunda uyararak uzay trafiğinin akıcı kalmasını sağlıyor Elon Musk'ın Starlink filosu, faaliyette olan 10.000'den fazla uydunun neredeyse 7.000'ini temsil ediyor.
ABD ESKİ LİBERAL DÜNYA DÜZENİNE KARŞI
ABD ile diğer kapitalist devletler arasındaki fark ilerde kapanabilir ama şimdilik niteliksel düzeydedir. Ve işte bu ABD bugünkü dünyada düzenine karşıdır ve eskiden müttefiki olan ülkeleri artık o şekilde değerlendirmiyor. Kurmak istediği düzen ise ona katılanlar için ABD’ye tam teslimiyeti öngörüyor. Bu anlamda küreselcilikten Trump da vazgeçmiş değil ama ABD’ye tam biat şeklinde bir küreselcilik bu.
ABD’nin dünyaya bakışını en iyi Dışişleri Bakanı Marco Rubio özetliyor. Diğer ulusların "Soğuk Savaş sonrası dünya düzenine boyun eğmek yerine, kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde bu düzeni manipüle ettiklerini" söylüyor. Beyaz Saray, dünyadaki eski düzenin "sadece modasının geçtiğini değil, artık [Amerikalılara] karşı kullanılan bir silah haline geldiğini" düşünüyor.
ABD’nin Yemen’deki Husilere karşı operasyonuyla ilgili olarak bir yanlışlık sonucu ya da kasıtlı olarak medyaya sızdırılan bilgiler ABD’nin planları ve niyetlerini ortada koyar nitelikteler. Yayınlanan bilgilerden anlaşılıyor ki ABD yöneticileri bu operasyonu bile yapmaya isteksizler. “Daha çok Avrupa gemileri geçiyor, onlar yapsın” diyorlar. Operasyonun parasını isteyeceklerini söylüyorlar.
Anlaşılıyor ki ABD, giderek arttırdığı dayatmalarına Avrupa’dan istediği tepki gelmezse dünya düzenini yapılandıran tüm ittifakları terk edebilir, 1945'in kurum ve kurallarını bir yana bırakabilir, Birleşmiş Milletler’in en temel ilkesi olan başka ülkeleri işgal etme yasağını (Panama, Grönland, Kanada) ihlal ederek en “güçlüler hukukunu” açıkça savunabilir, bir anlamda savunuyor da zaten.
Ancak en sonunda herkes biat ederse, o zaman yapay zekadan, beyin/makine arayüzüne (Neuralink), uzay projelerinden biyoteknolojiye kadar çeşitli alanlarda inovasyonlarla kapitalizmde yeni bir atılım sağlanmaya çalışılacak. Kuşkusuz ABD’nin şu andaki pragmatik ve tüccar karakterli Başkanının bu alanlarda etik değerlere, transhümanizmin sakıncalarına pek dikkat edeceği yok.
AVRUPA TEK BAŞINA GÜÇSÜZ
Kimileri Trump’ın küreselciliğe başta gümrük tarifeleri olmak üzere çeşitli yollarla indirdiği darbelere rağmen eski sistemin yaşayacağını, AB’nin tek taraflı olarak sisteme devam edebileceğini iddia ediyorlar. Oysa kapitalizm yukarıda açıkladığım gibi bugün ABD demektir ve herhangi bir dünya sistemi temel direk rolü oynayan bir ülke olmadan yaşayamaz. Avrupa ülkelerinin eski tür neoliberal yapıyı ısrarla sürdürmek amacıyla girişecekleri deneyler onları ABD’ye seçenek olarak sadece Çin’e yanaştırabilir ki böyle bir durum dünyada güçleri birbirine yakın iki kamp oluşturacağından bir küresel savaşın habercisi sayılmalıdır.
Tekrar Wallerstein’a dönecek olursak üstadın 2008 yılında söyledikleri bugün de geçerliliğini koruyor:
“Ancak bu aşamanın şu anda bir sistem krizine karşılık gelmesi, bizi Batılı şirketlerin ve devletlerin başındaki baskın oyuncuların dengeyi yeniden sağlamak için teknik olarak mümkün olan her şeyi yapacakları, ancak büyük olasılıkla başarılı olamayacakları bir siyasi kaos dönemine sürükledi. Öte yandan en zeki olanlar, tamamen yeni bir şeyin devreye sokulması gerektiğini çoktan anlamış durumdalar. Ancak pek çok oyuncu yeni çözümler üretmek için şimdiden gelişigüzel ve bilinçsiz bir şekilde hareket ediyor ve bu deneme yanılma sürecinden nasıl bir sistem çıkacağını hâlâ bilmiyoruz.”

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha