Uluslararası Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı -ABNA- İsrail’in yumuşak güç alanındaki en önemli dayanaklarından biri olan “ulus markası” söylemi, artık karşılık bulmakta zorlanıyor. BrandIL’in ortaya koyduğu bulgular, askeri üstünlük ve diplomatik destekle ayakta tutulmaya çalışılan imajın, küresel kamuoyu nezdinde ciddi bir meşruiyet krizine sürüklendiğini gösteriyor. Özellikle son dönemde artan savaş suçları iddiaları ve sivil kayıplar, algıdaki kırılmanın temel nedenleri arasında yer alıyor.
Rapora yansıyan eğilimler, İsrail’in yalnızca hükümet politikalarının değil, devlet kimliğinin de sorgulandığını ortaya koyuyor. Üniversitelerden medya platformlarına, sokak protestolarından kültürel etkinliklere kadar geniş bir alanda İsrail karşıtı tepkilerin görünür hale gelmesi, bu hoşnutsuzluğun geçici değil, yapısal olduğuna işaret ediyor.
Dikkat çekici olan nokta ise eleştirilerin yalnızca geleneksel muhalif çevrelerle sınırlı kalmaması. Batı kamuoyunda uzun yıllar İsrail’e koşulsuz destek veren kesimlerde bile belirgin bir rahatsızlık gözleniyor. BrandIL verileri, “güvenlik” söyleminin artık ikna edici bulunmadığını, insan hakları ve adalet taleplerinin daha yüksek sesle dile getirildiğini ortaya koyuyor.
Direniş perspektifinden bakıldığında bu tablo, sahadaki dengelerin yalnızca askeri güçle belirlenmediğini bir kez daha kanıtlıyor. İsrail, savaş alanında yıkım yaratabilir; ancak küresel algı alanında yaşadığı erozyon, uzun vadede stratejik bir zayıflığa dönüşüyor. Zira imaj kaybı, diplomatik izolasyonun ve ekonomik baskıların önünü açan sessiz bir güçtür.
Analistler, BrandIL’in tespit ettiği bu düşüşün telafi edilmesinin kısa vadede mümkün olmadığını belirtiyor. Zira sorun, iletişim kampanyalarıyla düzeltilebilecek bir algı hatasından ziyade, sahadaki gerçekliğin doğrudan yansıması. Bombardıman görüntüleri, kuşatma altındaki siviller ve çözümsüzlük politikaları var oldukça, “ulus markası” söylemi havada kalıyor.
Sonuç olarak BrandIL’in raporu, İsrail için yalnızca bir imaj ölçümü değil, küresel vicdanın nabzını tutan sert bir uyarı niteliği taşıyor. Bu uyarı, direnişin yalnızca cephede değil, algı ve meşruiyet alanında da karşılık bulduğunu açıkça gösteriyor. İmaj çökerken geriye kalan soru şu: Bu gidişatı durduracak siyasi irade var mı, yoksa bu çöküş kaçınılmaz mı?
yorumunuz