14 Mayıs 2014 - 16:30
İslamcıların Perişanlığı ve PKK İslamcılığı!

Bismillah... İslamcılığın toplumda prim yaptığını fark eden muhafazakâr çevreler gibi solcu-marksist PKK da son sıralarda İslam’ı suiistimal taktiğini seçmiş görünüyor. Sadece bölgesel oyuncular ve taşeronların değil oyun kurucu ABD'nin de izlediği bu İslamcılık oyunu sulta kurmak, iktidara gelmek ve halkları gütmek için en etkili silahtır.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Son yarım yüzyıldan beri bölgede güçlenen İslamcılık akımı sürecinde ülkemizde de Türkü, Kürdü ve öteki kavmiyetleriyle halkın büyük bir bölümünün eskiye nazaran dindarlaştığı ve dindarlaştıkça inançlarının toplumsal yansımasını da görmek istediği gerçeğinin farkında olan emperyal güçler ve bölgedeki iktidar düşkünü işbirlikçileri bu süreci kendi emelleri yönünde kanalize etmekteler.

Madem dindarlaşan bölge halkları İslam'ı istemekte ABD bunu niçin kullanmasın? ABD için önemli olan insanların nasıl yaşadığı, insanlara kimlerin hükümet edeceği değil nasıl sömürüleceği ve uluslararası sulta sisteminin nasıl korunacağıdır? Kendi sömürü ve sultasına karşı çıkmadıktan sonra ister adı krallık olsun, ister ılımlı/laik İslam olsun, ister demokratik İslam, ne fark eder? Batı emperyalizmi, kendi sultasına karşı olmayan, Filistin'in işgalcisi gasıp Siyonist rejimin uğursuz varlığını kabul eden, AB gibi sulta/zulüm sistemlerine yamanmak isteyen grup, akım, cemaat, parti ve hükümetlere karşı olmak bir yana güçlenmeleri için teşvik bile edebilir ve etmektedir de.

Şimdi ülkede kendini radikal, ılımlı veya demokratik İslamcı olarak tanıtan grup, akım, parti ve hükümetlerin hangisi saydığımız bu ilkelere bağlıdır? Bölgedeki son gelişmeler ve özellikle de Suriye'de çıkarılan iç savaş sürecinde radikal veya devrimci İslamcı geçinenlerin düştüğü perişanlık bu sorunun cevabını veriyor aslında.

Bu eski devrimci yeni iktidarcı ve ilkesiz İslamcılar öyle bir çukura düşmüşlerdir ki dün küfür olarak niteledikleri sistemleri bugün ümmetin kurtarıcısı olarak tanıtmakta, laik sistemin kurumları arasındaki sürtüşmelerde taraf tutmakta, aynı kökten geldikleri halde bu kurumların başında bulunanlardan birini karalarken bir ötekisini ümmetin kurtarıcısı olarak ilan etmektedirler. Kısacası bizim devrimci(!) İslamcıların geldiği nokta, ülke sınırlarını NATO sınırı olarak niteleyen, ABD'yi stratejik ortak gören, Müslümanlara her türlü baskıyı uygulayan AB'ye katılmak için çırpınan, laikliği savunan ve başka İslam ülkelerine tavsiye eden ve İsrail ile diplomatik ilişkileri yeniden onarmak için çırpınan AKP hükümeti ve liderinin tebliğcisi, savunucusu konumuna düşmek olmuştur.

Hal böyleyken PKK'nın İslamcı söylemlere yönelmesine şaşırmamak gerek. Çünkü PKK da dindarların iktidar aracı olarak kullanılabileceğinin farkına varmış ve küresel oyun kurucuların da teşvikiyle hedefe içi boş İslami söylemlerle daha kolay varabileceğinin hesaplarını yapmaktadır. PKK'nın, Kürt halkının dindar kesimlerinin de desteğini almak için başvurduğu "Demokratik İslam" söylemi küresel sulta sisteminin plan ve direktiflerinden bağımsız düşünülemez.

Ama eninde sonunda kendilerini ele verecek ve İslamcı olmadıkları ortaya çıkacaktır, denilebilir. Ama dikkat edilmelidir ki, şimdiye kadar İslamcılık iddiasında bulunarak faaliyet gösteren parti ve akımların hiç biri uygulamada İslami ilkeleri referans almamış, vaatlerini yerine getirmemiş ve niçin halkın dini duygularını sömürdüklerine dair halka hesap vermemişlerdir. Belki de İslamcılıktan anladıkları insanlara kişisel/vicdani inançlarında özgürlük vermek ve başörtüsü gibi bazı toplumsal İslami hükümlere serbestlik tanımaktır. İslamcılık bu ise AKP İslamcılığı ile PKK'nın demokrat İslamcılığı arasında ne fark olabilir?! İslam buysa bu kadarına Batı ülkelerinde daha çok rastlanmaktadır.

Söz konusu, Amerikan emperyalizmi ve siyonist rejimle işbirliğine cevaz veren İslamcılık ise AKP'nin yaptığını PKK niçin yapmasın?

Eski devrimci, yeni iktidarcı İslamcıların perişanlıklarını gizlemek için başvurdukları yollardan biri de İran’a saldırmak yöntemidir. Eski söylemlerden dönenlerin kendi cephelerindeki yenilgileri, başarısızlıkları tevil ederken çoğu defa hiç ilgisi olmadan İran’la ilgili bir iddiaya sarıldıkları, İran’ı karalamak suretiyle taraftarlarına moral vermeye çalıştıkları görülmektedir.

Diyarbakır'da düzenlenen 'Demokratik İslam Kongresi' sonuç bildirgesi ve yine PKK lideri A. Öcalan'ın bu kongreye gönderdiği mesajda da İslami direniş cephesinin öncü ülkesi İran'a defalarca saldırılmaktadır. Çünkü emperyalist güçler nezdinde itibar kazanmanın yollarından biri de İran'a saldırmaktır.

A.Öcalan'ın mesajında Hz. Ali'den ve Hüseyni duruş ve direnişe gönderme yapılması ise PKK ve Kürt hareketi içerisinde bulunan Alevileri avlamaya yöneliktir. Yani taktik aynı taktik! Eski devrimci, yeni iktidarcı İslamcılar da uyguladıkları Yezidi taktiklerin başarısızlığını görünce Hüseyni kesilmiyor mu? Hüseyni kıyamın izleyicisi Hizbullah'ın emperyal güçler ve siyonist rejim karşısındaki direnişini unutarak kendileriyle kıyaslamıyorlar mı?

İslamcı değil, başından beri iktidarcı oldukları artık şüphe götürmeyen bu cemaat son sıralarda laik sistem içerisinde kimin iktidara daha layık olduğunu, iktidardaki laik başbakana yönelik eleştirilere cevap yetiştirmek için yarışmaktalar. Çünkü ideallerindeki devlet sistemine kavuştuklarını düşünüyorlar. Aksi takdirde düne kadar küfür sistemi olarak niteledikleri laik sistemin makamlarını savunmayı dini bir vecibe olarak tanımlamaları mümkün müdür? 

Bu cephenin duayen, yaşlı yazar-çizerlerinin son aylardaki yazıları dikkatlice incelendiğinde bu perişanlık, bu döneklik, açıkça sırıtıyor.

Peki, niçin bu noktaya geldiler? Yoksa aslında hiçbir zaman İslamcı değildiler ve yaşlanınca veya iktidara kavuşunca yeniden kendi asıllarına mı döndüler?

rasthaber / Ziya Türkyılmaz

Ekler