Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Tıpkı referandum olayında olduğu gibi. Çünkü Mursi'nin 2012 anayasa referandumuna katılma oranı % 34 iken Sisi'nin anayasa referandumunda bu oran % 39 olmuştu. Mursi'nin Haziran 2012 başkanlık seçiminde ise katılım oranı % 48 idi. Oyların % 51.5'ni alan Mursi başkan olmuştu. Ama Mısırlılar öncesinde anayasa için referandum, parlamento ve Şûra Meclisi için üç kez sandığa gitmişti. Katılım oranları hep düşük idi.
Yani Mısırlılar son üç yılda 5 kez sandığa gidiyor hem de dün ve önceki gün olduğu gibi çok yüksek hava sıcaklığına rağmen.
'Arap Baharı'nın yaşandığı ikinci ülke Libya'da ise 24 Haziran'da seçim var.
İç savaş riskinin giderek arttığı ülkede insanlar üç yılda üç kez sandığa gidiyor.
Tıpkı Tunus'ta olduğu gibi.
Orada da Mısır ve Libya'da olduğu gibi seçim hiçbir soruna çözüm getirmedi, getirmiyor.
Suriye'de ise Esad 'gelin seçim yapalım hem de uluslararası gözlemcilerin denetiminde' diyor ama muhalifler ve hep çuvallayan dış destekleyicileri 'hayır' deyip duruyor. Çünkü demokrasi, özgürlük ve Suriye halkının kurtuluş ve esenliği onların umurunda değil ve olamaz.
Olamaz çünkü onların demokrasi anlayışı farklı.
Örneğin ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya...
Sanki halk o ülkelerin yönetimlerini seçerken onlara 'Gidin Irak, Afganistan, Libya, Somali ve Suriye halklarını öldürün' diyor.
Sanki halk o yönetimleri seçerken onlara 'Gidin dünyada kendine cihatçı diyen ne kadar ruh hastası katil varsa bulun ve onlara sınırsız destek verin' diyor.
Burada 'ileri demokrasinin abidesi' Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin çağdışı, ilkel, bağnaz, ve karanlık yönetimlerini hatırlatmaya gerek yok.
Onlar doğuştan demokrat!
Çünkü onlar örnek demokrasilerin yani İngiltere ve ABD'nin vazgeçilmez müttefikleri!
Hep beraber el ele verip coğrafyamıza demokrasi ve özgürlüğü getirecekler!
'Arap Baharı'nda olduğu gibi.
Demokrasi ile seçim sandığından sihirbazlar çıkacak ve tüm sorunlar çözülecekti.
Ama olmadı, olmuyor.
Çünkü bu coğrafyanın tüm ülke ve halklarında anlaşılması zor onlarca belki de yüzlerce sorun var. Ve bu sosyal, kültürel, ruhsal ve genetik sorunların içeriği ve çözümlemesi anlaşılmadığı sürece demokrasi sandıklarının hiçbir anlamı olmayacak, olmuyor.
BOP coğrafyasınde Türkiye en somut ve gerçekçi örnek.
Bu ülkede çok partili sisteme geçeli neredeyse 70 yıl oldu.
Bu süre içinde insanlar onlarca kez sandığa gitti.
Yine bu süre içinde bu ülkede 4 darbe ya da askeri müdahale oldu.
Yine bu ülkede sağ-sol, Alevi-Sünni ve Türk-Kürt sorunu yaşandı.
Bugün ise tüm bu sorunların özeti karşımızda duruyor.
Sandık ile gelen AKP iktidarı kendi başına en büyük sorun.
Çünkü bugün artık herkes iktidarın yalnızca siyasal, ekonomik ve güvenlik sorunlarını değil aynı zamanda dinsel, sosyal, ahlaki ve psikolojik travmalarını çözümlemeye çalışıyor.
AKP'ye oy versin ya da vermesin bence kafası biraz olsun çalışan insanların ezici çoğunluğu şok durumda. Bu şok belki dışarıya yansımıyor ama insanlar kendi iç dünyalarında AKP olayından kendilerine göre dersler çıkarıyorlardır.
Bu dersler her zaman olumlu olmayabilir. Bazıları da AKP'nin yaptıklarını kendi sosyal, kültürel ve psikolojik kriterleri ile bağdaştırarak her şeyi içine sindirip 'ben de yapabilirim' moduna giriyor.
Son yerel seçimde sandıklardan çıkan % 43 oranının açıklaması bu olabilir.
Ortada yalnızca bir AKP propaganda başarısı yok.
İşin içinde Başbakan Erdoğan'ı tüm yaptıkları ile kendilerine rol model seçen insanların bilinçli kabul ve tercihleri var.
Din kardeşi Gülen ile kavgası, dini amaçlar için toplandığı söylenen 17 Aralık milyarları ve yine din adına Suriye'de kafa kesen ruh hastalarına sınırsız destek.
Bunun neresinde demokratik mantık var?
Böyle bir demokraside sandığın ne anlamı olabilir?
Belki de sandık dedikleri ayakkabı kutularıdır da bizim gibi saflar görmüyordur!
Ben işin felsefi boyutu ile ilgileniyorum.
Bu da bana çok acı veriyor!
yurt