7 Temmuz 2014 - 06:56
Ramazan Bereketiyle Geldi…

Her ne kadar sıradan hayatlara sahip olan bir çoğumuz, daldığımız dünya işlerimizden dolayı farkında olmasak da ramazan ayı bereket ayı olduğunu bir kez daha ispat etti ve ümmetin uyanık gözü ve kalbi olan direniş cephesinin kazanımları ve zalimlere vurduğu darbelerin üstüne bir de Filistin’deki kardeşlerimizin mutlak şer’re karşı başlattıkları yeni intifada, zulümden bizar olmuş ruhları doyuma ulaştırdı. Ve bizler bu mübarek ayda, kulaklara ekranlar vasıtasıyla fısıldayan şeytanın kabullenmemizi istediği yalanların aksine, her cephede, vaad edilen savaşın hakkın güçleri tarafından kazanıldığına ve yine vaad edilen zaferin adım adım yaklaştığına şahit olmaktayız.

Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Bu ayın bereketinin işaretlerinden biri de, yeryüzünün her bölgesindeki nifağın, hangi maskenin arkasına gizlenmiş olursa olsun artık yüzünü açıktan göstermeye başlaması ve hakkın batıldan tamamen ayrıldığının müşahade edilmesidir. Öyle ki mezhebi ne olursa olsun tıyneti aynı olan ve büyük şeytanın sunduğu mamalarla gıdasını alıp ortalıkta küçük siyonistler olarak koşturup duran nifak hareketleri de bu cepheleşmede babalarının safında yer almış, sünni veya şii maskelerini bir kenara bırakıp bulundukları her coğrafyada batılın çağrısına lebbeyk demeye başlamışlardır.

Kimi yerde alınlarındaki secde izleri ile, kimi yerde ise siyah sarıkları ile nifaklarını gizlemeye çalışan siyonizmin bugünkü çocukları, bulundukları her cephede siyonist süfyani ordulara kan kusturan direniş cephesini, sırtından vurmak için aldıkları emir doğrultusunda ortaya çıkmaya başlayınca bizlerde ümmet olarak bünyemize girmiş olan bu zehirleri kusma ve tekrar sağlığa kavuşma imkanına sahip olduk ramazanda. İlk bakışta “bizim için şer görünen bu durumda hayır olduğu”(Bakara 216), zamanla daha net anlaşılacak ve yine bizim “hayır sandığımız şerlerde” birbir ortaya çıkacaktır.

Bu ramazanın en büyük bereketi ise inşaallah Filistin’de yeniden kıvılcımları çakmaya başlayan intifada olacaktır. İmam Humeyni’nin (r.a.) “Kudüse giden yol Kerbeladan geçer” sözüyle yıllar öncesinden bizlere direkt adres göstererek belirttiği hakikatin vuku bulmaya çalıştığı bu günlerde, ümmetin ruhunun olduğu coğrafyalarda başlayan rahatsızlık en son Kerbela’ya da sirayet etmiş ve münafıklar güruhu, atalarının intikamını almak ve İslamın kalplerde yanan ve kıyamete kadar da sönmeyecek olan ateşini söndürmek için İmam Hüseyin’in (a.s.) kurbangahına saldırmaya niyetlenmişlerdir. Kendi kendine “seyyid” payesi verip, parayla mürit toplayan Saddam’ın sünnetinin ihya edicisi Mahmud Abdurrıza el-Sorhi isimli münafığın şahsında somutlaşan nifak hareketi, kardeşleri olan diğer nifak hareketleri gibi büyük şeytanı ve siyonizmi görmezden gelip, vahşilerin saldırıları altında bulunan direniş cephesini arkadan vurmak için İslam İnkılabını ve direniş cephesini hedef almış ve güya Mehdi (a.f.) ile görüşen bu alçağın takipçileri, Mehdi İnkılabının düşmanlarının safında savaşa katılmışlardır. Hamdolsun küfür ve nifak bu cephede de ağzının payını almış ve fitnenin kökü kazılmaya başlanmıştır.

Irak’ta başlayan olaylar ve Kerbela’da ortaya çıkan bu nifak hareketi, İmam’ın (r.a.) ihbar-ı gaybi ile müjdelediği hakikatin de yaklaştığının muştusunu vermiştir. Irak’ta ki çatışmalardan hemen sonra Filistin’de tekrar başlayan intifada, siyonizmin burnunu bir kez daha yere sürmüştür. Türlü bahanelerin arkasına sakladığı vahşetle Filistin’e tekrar saldırmaya kalkışan siyonist rejim, İslam İnkılabının nuruyla beslenmiş olan direniş hareketlerinin kendisine verdiği cevapla yine tevbe etmeye ve ateşkes çağrısında bulunmaya başlamıştır. Vahhabi-selefi çetelerin vahşilikleri ile gündemden düşürülmeye ve unutturulmaya çalışılan Filistin ve Mescid-i Aksa gerçeği tüm bu çabalara rağmen yine gün yüzüne çıkmış ve ümmete adeta “eğer huzur istiyorsanız ve Allah’ın (c.c.) rızasını ve yardımını umuyorsanız, Filistin’i unutmamanız ve siyonizmi bu topraklardan başlayarak tüm yeryüzünden kaldırmanız gerekmektedir” diye haykırmıştır.

Olayları tek boyutlu olarak ele almayan, basiretle dünyayı algılayan herkesin görebileceği gibi “tuzak kuranların” tuzakları başlarına geçirilmekte ve “tuzak kuranların en hayırlısı olan Allah’ın (c.c.)” yardımı ile ümmet hem uyanmakta hem de meydana tekrar çıkmaktadır. Musibetlerin eğittiği ruhlar, kazandıkları direniş bilinciyle bulundukları her memlekette yavaş yavaş ayağa kalkmakta, hangi taşın veya ağacın arkasına gizlenmiş olsa da siyonizmi ve uşaklarını hedef almaktadır. Tüm çabalarına rağmen ne büyük şeytan ve siyonist mahfiller, ne de onların gönüllü uşağı olan süfyaniler, yenilgi psikolojisini ümmete aşılayamamış ve ümmetin uyanışını engelleyememiştir. Bu ramazan bunun da müjdesini vermiş ve içinde bin aydan daha değerli bir geceyi barındıran bu mübarek ramazan ayı, kendi başına belki de suskunlukla geçmiş yüzlerce asırdan daha değerli olduğunu ispat etmiştir.

Bu satırları okuyan bazı kardeşlerimiz biraz abarttığımızı düşünebilirler muhakkak. Ama bizler Kerbela’nın çocukları olarak dünyevi yenilgilerin ne tür zaferleri sırtında taşıdığını bildiğimizden, bugün karşı karşıya bulunduğumuz durumun, güzel günlerin habercisi olduğunu düşünmekteyiz. Kerbela kıyamının yankısı olan İslam İnkılabı, nasıl ki o kıyamdan yüzlerce asır sonra yine o kıyamın bereketiyle vuku bulduysa, bugün yaşadıklarımızın nurani sonuçlarını da bir süre sonra elde edeceğimize eminiz. Bu öyle asırlar sonrasında da olmayacaktır. Zira İslam İnkılabımız ümmetin ve mazlumların yardımına koşmak için hazır ve nazır bir şekilde yanı başımızda durmaktadır. Mazlumlar artık sahipsiz değildir ve mazlumlara kol kanat geren İnkılabımız gücünü haktan almaktadır. Bu yüzden her daim ümitvarız ve bu yüzden vaad edilen külli zaferin yaklaştığını ummaktayız.

Bu zaferin önündeki en büyük engel yukarıdaki satırlarda da belirttiğimiz gibi süfyanilerin en büyük silahı haline gelmiş olan nifak hareketleri idi ki, bu hareketler de artık kendilerini gizleme imkanı bulamadıklarından dolayı maskelerini bir kenara bırakıp tek tek küfrün safında yer almaya başladı ve ümmet bu virüsten de kurtulmak üzeredir. Suriye olayları ile başlayan süreç, Irak’ta yaşananlar ile iyice olgunlaşmaya ve saflar tam anlamıyla ayrışmaya başladı. Bugün artık şii-sünni ümmetin bütün mazlumları ve farklı dinlerden de olsa yeryüzünün ezilmiş halkları İnkılabın önderliğinde hakkın safına geçmiş, yine dini ve mezhebi görüntüsü ne olursa olsun tek millet olan küfrün yarenleri de başını büyük şeytan ve siyonizmin çektiği batıl cephesinin safında birleşmişlerdir. Bu saflar o kadar netleşmektedir ki artık bir saftan diğerine geçişlerin neredeyse mümkün olmadığı zamanlar yaklaşmakta ve doğuda doğan güneş olan İslam İnkılabımız, zalimler için batıdan doğan güneş işlevini de üstlenmektedir.

İşte böyle bir dünyada ve zamanda idrak ettiğimiz bu mübarek ramazan ayı, bizlerin ruhuna sükuneti üflemiştir. Açılan gözlerimizin feraseti, perdeleri bir bir yırtmış ve “şerlerdeki” hayırları görmemizi sağlamıştır. Umudumuzu yıkmak için süfyanilerce sürekli olarak bizlerin gözlerine adeta sokulan katliam, işkence ve zulüm görüntüleri, tam aksi tesir ederek zaferin yaklaştığı hissini bizlere vermiştir. Duyduğumuz her feryad ve dökülen her damla kan, gönlümüze süruru bahşetmiştir. Ne nifak ne de zulüm arttırdığı şiddetiyle bizleri mahsun edememiş, çaresizlik duygusunun gönlümüzde yeşermesine neden olamamıştır.

Çünkü gece yetirince karamış ve şafak iyice yaklaşmıştır. Çünkü Kerbela’nın mesajı alınmış ve direnme azmimiz bilenmiştir. Çünkü bizden önce gidip te sözlerinde duranların kanları beslemiştir din ağacını ve o ağaç meyvelerini vermiştir. Çünkü “ölümü saadet, zilleti ise ölüm” bilen bir ümmet yetişmiştir. Çünkü yenilgiler çağı kapanmış ve zafer çiçeği güzelim kokusunu salmıştır artık. Çünkü gündönümü gerçekleşmiş ve en uzun gece hükmünü kaybetmeye ve nurun hüzmeleri kendilerini belli etmeye başlamıştır. Ne diyelim… Bu ramazan hakikaten bereketiyle gelmiştir…

siyasetmektebi.com

Ekler