Uluslararası Ehlibeyt (a.s) Ajansı -ABNA-
Bunlar
birer esir gibi Ubeydullah bin Ziyâd’ın huzuruna çıkarıldılar.
Ubeydullah meydana gelen bu olaylardan dolayı Hz. Hüseyin ve
beraberindekileri suçladığı, gelenlerin arasında bulunan Hz. Ali’nin
kızı Zeynep bint-i Ali’nin ona cevap verdiği ve aralarında sert
tartışmaların meydana geldiği kaydedilmektedir.
Yine
gözünü kan bürümüş olan Ubeydullah bin Ziyâd’ın hasta olduğu için
savaşa iştirak etmemiş olan Hz. Hüseyin’in küçük oğlu Ali ibn-i
Hüseyin’in de öldürülmesini emrettiği rivayet edilmektedir. Esir
muamelesi gören Hz. Hüseyin’in akrabaları hapsedilmiş, zafer olarak
nitelenen bu vahşet bir ulak ile Şam’da bulunan Emevî Halifesi Yezîd’e
iletilmiştir.
Ubeydullah
bin Ziyâd hızını alamamış olacak ki; halkı mescitte toplayarak onlara
bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmasında Emevî Halifesi Yezid’i ve onun
taraftarlarını övmüş, yalancı oğlu yalancı olarak değerlendirdiği Hz.
Hüseyin’i eleştirmiş ve ona karşı muzaffer geldikleri için de Allah’a
hamd etmiştir.
Onun
bu konuşmasını dinleyenlerden biri olan, görme engelli Abdullah bin
Afîf el-Ezdî son derece etkilenmiş ve kimsenin Ubeydullah’a cevap
vermediğini görünce kendisi kalkıp tepki göstermiş ve yalancı oğlu
yalancının Hüseyin değil, bizzat kendisi olduğunu haykırmıştır.
Abdullah
bin Afîf’in bu tepkisi üzerine Ubeydullah bin Ziyâd görevlilere onu
tutuklamalarını emretmiştir. Ancak mescitte bulunan 700 civarında Ezdli,
kabiledaşlarını korumuşlar ve onu İbn-i Ziyâd’a teslim etmemişlerdir.
Bunun üzerine İbn-i Ziyâd, bu olaydan sadece Ezd kabilesini değil,
Yemenlilerin tamamını sorumlu tutmuş, İbn-i Afif’i getirmemeleri
durumunda hepsini cezalandıracağını söylemiştir. Bu tehdit karşısında,
yapacakları başka şeyin olmadığına inanan Yemenliler, Abdullah bin
Afîf’i getirmek için harekete geçmişlerdir. Ancak Ezd kabilesi, görme
engelli olan kabiledaşlarını tutuklamalarına izin vermemiş, bu uğurda
savaşı bile göze almıştır. Ezd kabilesi ile diğer Yemenliler arasında
çıkan bu çatışmada Ezdlilerden Abdullah bin Hûze ve Muhammed bin Habîb
el-Bekrî öldürülmüştür.
Üstün
kuvvetlere sahip diğer Yemenliler, Ezd kabilesini bozguna uğratmış ve
İbn-i Afîf’i yakalayıp vali İbn-i Ziyad’a teslim etmişlerdir. Vali bu
görme engelli zâtı hiç acımadan astırarak cezalandırmıştır. Bu olay Hz.
Hüseyin’in ölümünden sonra Kûfe’de meydana gelen en önemli hadisedir.
Hz.
Hüseyin’e karşı kazandığı bu zaferinin(!) ne denli büyük olduğunu
göstermek isteyen İbn-i Ziyâd, onun kafasını bir ağacın ucuna taktırarak
Kûfe sokaklarında dolaştırtmıştır. Daha sonra bu başlar Mihken bin
Sa’lebe, Zahr bin Kays ve Şimr Zi’l-Cevşen eşliğinde bir grupla Şam’a,
Yezîd’in yanına gönderilmiştir.
Netice
itibariyle; Hz. Hüseyin’in hunharca öldürülmesi, Kûfe’yi kısa
süreliğine Emevîlere bağlamış olsa da bu hadise İslam aleminde bu
hanedana karşı muhalefetin had safhaya çıkmasına da sebep olmuştur.
Nitekim Abdullah bin Zübeyr, Hz. Hüseyin’in şehadetinden hemen sonra,
onun şehit edilmesini istismar ederek Mekke’de halifeliğini ilan
etmiştir. Başta Kûfe olmak üzere İslâm kentlerinin tamamına yakını
-Suriye dışında- İbn-i Zübeyr’in halifeliğini kabul ederek Emevîlerden
ayrılmıştır.
Hz.
Hüseyin’in kanı üzerinde yükselen ikinci hadise ise, onu Kûfe’ye davet
edip sonra da yalnız bırakanların oluşturduğu harekettir. Başını
Süleyman es-Surat’ın çektiği bu kitle Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi
üzerine, onu yalnız bıraktıkları için pişman olmuş ve "Tevvabin" tövbe
edenler adı altında bir örgüt kurarak Emevîlere karşı savaşmışlardır.
Son hareket ise Muhtar bin Ebî Ubeyde es-Sekafî hadisesidir.
21 Temmuz 2024 - 12:28
News ID: 1473457

Ömer bin Sa’d, Hz. Hüseyin’in şehadetinden sonra iki gün daha Kerbela’da kaldı ve daha sonra Kûfe’ye döndü. Kûfe’ye giderken beraberinde Hz. Hüseyin’in kızlarını, kız kardeşlerini ve onunla birlikte bulunan tüm çocuklarını da getirdi.